Çeşitli dini geleneklerde dünyanın sonuna doğru Tanrı tarafından görevlendirilen bir kurtarıcının (Mesih) geleceğine inanılır. Mesih kelimesi Aramice “meşiah”, İbranice “mâşiah”tan gelmektedir. Bu terim Yunancada “christos”, Latincede “christus”, İngilizcede “christ”, Arapçada ise “mesih” olarak ifade edilmektedir.

Tarihlerindeki olumsuzluklar ve başka ülkelerin egemenliği altında kalmaları ve Tanrının seçilmiş kavmi olma inancı Yahudileri Tanrı’nın ilahi düzenini yeniden tesis etmek ve kendilerini hak ettikleri itibara yeniden kavuşturmak için bir Mesih kral göndereceği fikrine götürmüştür. Kudüs’teki Mabedin ikinci defa yıkılmasıyla Mesihi kurtuluş fikri daha da kuvvetlenmiştir. Rabbani literatürde Davut soyundan gelecek olan Mesih, tarihin sonunda düşmanlarını yenmek suretiyle İsrail halkını esaretten kurtarıp kutsal topraklara ve Tanrıya döndürecek, orada Mabedi tekrar inşa ederek İsrail’i Tevrat öğretisine göre yönetecek ve yeryüzünde Tanrının krallığını kuracaktır. Bu kişi savaşçı, öğretmen ve peygamber kimliklerini şahsında taşıyan uhrevi bir kral olarak tasvir edilmiştir. Bu Mesih düşüncesi daha sonra, Mesih inancının modern ve seküler bir versiyonu olarak düşünülebilecek olan Siyonist hareketin öncüleri için de kullanılmıştır. İnsan şeklinde tanımlanan ancak tabiat üstü özelliklere de sahip bulunan Mesih’in Kudüs’te doğduğu, gökyüzünde gizlendiği, geri dönmek için kurtuluş gününü beklediği ve İsrail onu hak ettiğinde heybetli bir şekilde bulutların üzerinde geleceği rivayet edilmektedir. Mesih’in gelişini haber veren bir takım olumsuz gelişmelerin varlığından, Yecüc ve Mecüc savaşından, sürgündeki İsrail’in vaat edilmiş topraklarda bir araya toplanması ve milletlere hükmetmesinden bahsedilmektedir.

Mesih beklentisi özellikle baskı ve zulüm dönemlerinde daha da artmış, birçok kişi Mesih iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Ebû Îsâ el-İsfehâni (8. Yüzyıl), İbn Arye (ö. 1000), Karâî kohen Solomon (ö. 1121) bunlar arasında sayılabilir. Yahudi tarihinin en etkili mesihi hareketi ise Sabatay Sevi adlı bir Osmanlı yahudisinin 1665 yılında mesihlik iddiasında bulunması ve ardından Müslümanlığı kabul etmesi sonucunda oluşan Sabataycılık’tır. Yahudilere göre gizli bir harekete dönüşen Sabataycılık  heretik bir haraket olup bir yerde sapıklıktır. Mesih inancı günümüzde Ortodoks Yahudilik tarafından hâlâ benimsemekte, reformist Yahudilik ise Mesih düşüncesini kabul etmemektedir.

Yahudilik de beklenen kurtarıcı Yahudileri yabancı işgalinden kurtaracak ve onların barış ve huzur içinde yaşayacakları dünyevi bir krallık tesis edecek bir kral iken, diğer dini geleneklerde ilahi kurtarıcı ahir zamanda gelerek dünyadaki her türlü baskı ve zulme son vererek ilgili olduğu dinin dünyada hakim olmasını sağlayacak bir kurtarıcıdır. Yahudilikte Mesih’e herhangi bir dini rol verilmeyerek onun tamamen dünyevi bir kurtarıcı olarak görülmesinin önemli nedeni, Kral Davut döneminde kurulan ve Kudüs’ün başkent yapıldığı büyük İsrail krallığının kısa süre içinde yıkılmasından dolayı tekrar söz konusu krallığın tesis edilmesi yönündeki beklentidir.

Yahudilikteki kral Mesih beklentisi Babil sürgünün sonunda ortaya çıkmıştır. Bununla beraber Yahudilikteki Mesih beklentisi İsa Mesih öncesinde şekil değiştirmiştir. MÖ 332 yılında büyük İskenderun Filistin topraklarını işgal etmesi sonucunda İsrail oğulları artık Yunan Roma medeniyetinin etkisi altına girmiştir. Pers yönetimi altında serbestçe kendi inançlarını yaşayabilen İsrail oğulları Romalıların baskı ve helenleştirme siyasetleri sonunda kral Mesih beklentisinden yavaş yavaş ayrılarak kurtarıcı Mesih beklentisine geçiş yapmıştır. İkinci mabet MS 70 yılında Romalılar tarafından yıkılmış ve buna karşı 135 yılında Bar Kohva İsyanı’nın başarısızlıkla sonuçlanması dolayısıyla, Davut krallığını ve Sadok Kohenliği’ni birlikte barındıran ilahi bir düzeni yeniden tesis etmek için Yahova’nın bir kral Mesih göndereceği beklentisi Yahudiler arasında ciddi bir şekilde yer almıştır.

Babil sürgünü sonrası dünyevi bir kurtarıcı olarak düşünülen fakat zamanla son bir kral Mesih’e dönüşen bu Mesih inancına göre Yahudiler, Tanrı tarafından özel olarak gönderilecek karizmatik bir ilahi kurtarıcı vasıtasıyla yabancı işgalcilerden kurtarılacak ve Tanrı tarafından ilk defa Hazreti İbrahim’e vadedilen kutsal topraklarda Davut döneminde olduğu gibi dini ve siyasi açıdan tam bağımsız büyük İsrail devleti kurulacaktır. Bu görüş bugün Yahudilerin yarısını oluşturan Ortodoks Yahudileri tarafından muhafaza edilirken reformist Yahudilik bu ilahi donanımlı özel kurtarıcı inancını reddetmektedir. Onlar tüm insanlığı kurtaracak olan bir Mesih düşüncesine sahiptirler.

İslam inancında ahir zamanda Mehdi ile birlikte İsa’nın tekrar yeryüzüne gelerek barış ve adaleti sağlayacağı ve tüm dünyayı İslam dininin çatısı altında toplayacağı düşüncesi mevcuttur. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de Hz. İsa için kullanılan Mesih nitelendirmesi ile ilgili olarak, 93 ayette Hazreti İsa’ya atıfta bulunulmakta olup bunların  dokuzunda Hazreti İsa için Mesih, Meryem oğlu Mesih ve Meryem oğlu İsa- Mesih sıfatı kullanılmaktadır.

Hazreti İsa’nın Mesihliği devrin Yahudilerin ölçülerine uymamaktadır. Mesih iddiasında bulunan herhangi birini bir Musevi dinleyince onun siyasi ve askeri bir planı olduğunu anlamalıdır. Onlar Mesih’in sözlerinden sadece metafizik terimlerle değil iktidarın gerçeklerinden, vergilerden ve adaletten söz edeceğine inanıyorlardı. Hazreti İsa ise bu modellerden hiçbirine uymuyordu. Çünkü o bir Musevi milliyetçisi değildi. Aksine Musevi bir evrenselciydi. O sözüyle ve örnekleriyle yaşamı ve ölümüyle dertlerine derman arayanlara yardımcı olmak isteyen, öğüt veren bir öğretmendi. Bir isyanın lideri değildi. Bu nedenle Hazreti İsa Yahudiler için bir Mesih olarak değerlendirilmedi.

Necip Fazıl Kısakürek, “Yahudilik, Masonluk, Dönmelik” adlı kitabında bu konuda şunları söylemektedir:

“Mesih ile Mesiha, İbrani dilinden bir kelimedir. Allahın sâf kıldığı, kötülüklerden tasfiye ettiği adam manasına… Muharref Tevrat’ta, umumi olarak krallar, peygamberler ve bütün ilahî mahiyette faaliyet sahibi olmuş kahramanlar hakkında bu kelime kullanılır. Böyle olmakla beraber Mesih’in bir de asli ve hususi manası vardır. Bu manaya göre Mesih, İsrailoğullarını yani Yahudileri kurtarmak için Allah tarafından gönderilecek bir son peygamber ve kurtarıcıdır. Şüphesiz ki, küfürden başka bir şey olmayan bu kanaat, Yahudilerce itikadı bir esastır. Hükmü, Peygamberler Peygamberine kadar devam eden ve kendi zaman ve mekanı içinde Hak Peygamber olan Hazret-i İsa’ya da bu ismin verilmesi bekleyenleri tarafından kurtarıcı telakki edildiği içindir. Fakat Yahudiler Hazret-i İsa’yı gerçek Mesih kabul etmedikleri için bu mefhumun hayallerinde canlandırdığı kurtarıcıyı, Hazreti İsa’ya, ondan sonra gelen ve bütün zamanla bütün mekanın ebedi Peygamberi olan Kurtarıcılar Kurtarıcısına hatta Allah sevgilisinin ümmetinden ve soyundan olarak haber verdiği Mehdiye rağmen daima beklemişler ve bütün bu mutlak hakikatleri yalan telakki etmişlerdir. Zaten her devrin fırsat ve imkan kollayıcısı olan Yahudi, arada bir kendi hem cinslerini dolandırmaktan çekinmemiş ve birçok devir ve mahalde ve birçok defa Yahudilerin içinden mesih olmak iddiasında kalpazanlar türemiştir. Yahudilerin bu mesih ideali özellikle vatanlarını kaybettikten sonra büsbütün artmıştır. Zira bir kurtarıcıya ihtiyaçları artmış ve kendilerine kaybedilmiş vatandaşlarıyla devletlerini iade edecek kahraman, yegane teselli olarak görülmüştür. Hayallerindeki uydurma nakışlara göre, bu Mesih sade peygamber olmakla kalmayacak, hükümdarlığı da nefsinde toplayacak ve kuracağı muazzam Yahudi devletiyle bütün dünyaya ve insanlığa hükmetmeyi bilecektir.

 

Sabatay Sevi (1626,1676)

Arapçadaki Ebced hesabına benzer bir oyunla Tevrat’ın bazı cümlelerinden 1648 tarihi çıkartılmış ve Yahudi kurtarıcının bu tarihte zuhur edeceği iddia edilmiştir. Kabalist ismi verilen ve kumarbazların bazı işaret ve delaletlerinden nem kapmasına benzeyen bir mektebin bu şekilde tespit ettiği tarih İzmir’den yükselen ve her tarafta yankılar uyandıran “Mesih geldi!” çığlığının senesine tesadüf eder.

1648 yılında İzmir’de Sabatay Sevi isminde ve 22 yaşında bir Yahudi mesihliğini ilan etmiştir. Sabatay Sevi 1626 yılının  Temmuz ayının 7. günü İzmir’de, İspanya’dan gelme bir Yahudi ailesinden dünyaya gelmiştir. Babası, Türkler arasında “Kara Menteş” lakabıyla bilinen Mordehay Sevi’dir. Mordehay Sevi İzmir’e Mora’dan gelip yerleşmiştir. Mordehay geçinmek için evvela tellallık yapmış, sonra da bir İngiliz ticarethanesinde simsar olarak çalışmıştır. Üç oğlundan ikisi ticaret işlerine daldıkları halde, en küçükleri olan Sabatay böyle maddi işlere karşı alaka göstermemiş, küçüklüğünden beri soyut fikirlerle meşgul olmayı ve kitaplarla düşüp kalkmayı adet edinmişti. Özellikle dini eserleri tetkik etmede pek ileriye gidiyordu. Ailesi çocuğunun bu merakını önleyememiş sonuçta onun haham olarak yetişmesine karar vermiştir. Sabatay İsak d’Alba isimli bir hahama talebe olarak verilmiş, bu hoca da talebesini Yahudi masallarıyla adam akıllı beslemiş ve beklenen Mesihlik iddiasını besleyen bütün imkanları ortaya koymuştur. Bu hususta bilhassa “Kabbal” tarikatının işaret ve adetlerini esrarlı bir şekilde tefsir etme metodu, Sabatay Sevi için başlı başına bir hazine olmuştur.

Sabatay Sevi,  15 yaşıyla 18 yaşı arasında tek başına her şeyden el etek çekmiş bir inziva ve ayrılık aleminde ömür sürmüştür. 18 yaşından sonra, fikirlerini dışarıya doğru sızdırmaya ve böylece etrafında bir talebe halkası teşkil etmeye başlamıştır. Ayrıca Sabatay Sevi Yahudilerin oruç günleri dışında da oruç tutmuştur. Bu şekilde nefsini tasfiye için her tedbire başvurmuş veya kendisini böyle göstermeye çalışmıştır. Kendisi sık sık yıkanıp, kendisine mukaddes bir mahiyet vermeye çalışmıştır.

Sabatay’ın bir hasta adam olması ihtimali de vardır. Çünkü gerçek nebi ve resullere mukabil dünyanın her tarafındaki tımarhanelerde sahte peygamberler ve mesihler de bulunmaktadır. Bu nedenle Sabatay Sevi’nin çok usta sahtekarlığı, kendisinin de samimi olarak rolüne inanmış bir ruh hastası olarak kabul etmek yanlış olmayabilir. Bu çeşit ruh hastalarında dış görünüşündeki denge ve insanlara nüfus kabiliyetinin üstünlüğünü gösteren örnekler mevcuttur. Nitekim Sabatay Sevi’nin çocukluktan beri sık sık sara nöbetleri geçirdiği rivayet edilmiştir. Bu nedenle  onu ruhi illetlere sahip bir insan olarak değerlendirilmesi olasılık dışı değildir.

Ailesi Sabatay’ı pek genç yaşta evlendirdi. Fakat rivayete göre Sabatay karısından uzak kalmış ve ona hiçbir zaman yaklaşmamıştır. Belki de bu şekilde kendisine batıl bir saflık manası vermeye çalışmıştır. Ailesi onun ilk karısına ait bu soğuk davranışını karısından hoşlanmadığı sebebine atfetmiştir. Dolayısıyla onu bu karısından boşamışlar ve Sabatay’ı ikinci defa evlendirmişlerdir. Fakat yine aynı sonuç ortadadır. O, bu ikinci izdivaçta da bekaretini korumuş ve karısına el sürmemiştir.

 Sabatay Sevi, güzel bir çehreye sahip ve zeki bir insandı. Yahudiliğin dini annelerini pek derin bir şekilde hakim olmuş, ayrıca söz söylemek sanatında da kabiliyetli olduğunu, insanlara sözleriyle tesir etmek suretiyle göstermiştir. Özellikle mistik insanlara mahsus gizli alametler ve işaretlerin tefsirciliğinde çok ileri gitmiştir.

Örneğin, “Benimkilerin kurtuluş mevsimi geldi” mealinde, tahrif edilmiş Tevrat cümlesini İbrani lisanında muteber bir ebcet hesabına göre sayıları adetlendirmiş ve bundan 814 rakamını çıkarmıştı. Bu rakamın manası şuydu ki, Sabatay Sevi kelimelerinin de aynı hesaba göre tutarı 814 idi. Ayrıca İbrani lisanında Tanrıya mahsus sıfatlardan “Kadir” manasına gelen kelimenin hesabı da yine 814 idi.

Yahudilerin bir duasında, “Sevdiğim bir ceylanı andırmaktadır!” cümlesinin İbrani dilinde metni “Dome dode Lisvi” idi ki, bu cümledeki “dode” kelimesi mecaz yoluyla Tanrı manasına da geliyor ve cümlenin sonundaki kelime Sevi kelimesiyle karıştırılarak, bundan Tanrının Sabatay Sevi’ye benzediği hükmü çıkarılıyordu.

1648 senesine kadar durum böyle devam etti. Sabatay Sevi etrafına bir aziz gibi görünmek için her şeyi yaptı. Ancak kendisini Yahudilerin beklediği Mesih olarak takdim etmekten çekiniyordu. Fakat gayet realist ve müşahedici bir mizacı olduğu için hiçbir fırsatı kaçırmıyordu. İlerideki iddiasının bütün tetkik ve araştırmasını ikmal etmiş bulunuyordu ve yavaş yavaş yükseldiği piramidin tepesine son taşı koymak için fırsat kolluyordu. Nihayet 1648 senesi gelip çattı. Bu sene Yahudilerce beklenen Mesih’in zuhurunun vaki olması gerekiyordu. Bu bekleyiş umumi olduğu için Sabatay Sevi daha fazla sabredemezdi. Önce kendisine en bağlı ve en mahrem olanlara davasını açtı. Danıştığı insanlar zaten henüz konulmamış bulunan Mesih ismi müstesna, Sabatayın her şeyine inanmış kimselerdi. Bunun sonunda karar verildi ve Sabatay Sevi’nin mesihliği ilan edildi. Bu haber  İzmir’de müthiş bir fırtına kopardı. Bütün İzmir Yahudileri bu haberden allak bullak oldular. Herkes Mesih’in zuhurunu beklediği halde kimse beklenen kurtarıcının Sabatay Sevi olma ihtimalini kabul etmiyordu. İhtiyar hamamlar çocukluğundan beri tanıdıkları 22 yaşındaki muhteris ve yarı mecnun gencin böyle bir iddiasına tahammül etmek niyetinde değillerdi. Nitekim o zamanki İzmir’in hahambaşısı bulunan Josef Eskapa isimli Yahudi bu iddiayı duyunca küplere bindi ve her şeyden evvel Sabatay Sevi’yi nasihatla yola getirmek istedi. Ancak sonuç alamadı. Nasihata gelenleri kendi kanaatince hidayete ve onun Mesihliğini kabul etmeye davet etti. Bunun sonucunda bütün Yahudi büyükleri ve alimleri, hahamları toplandı ve Sabatay’ın ölümü hak etmiş bir insan olduğunda ittifak edildi.

Bu karar karşısında Sabatay Sevi, 1650 yılında İzmir’den ayrıldı ve doğru İstanbul’a gitti. İstanbul’da Abraham Vaçini isimli bir hahama rastladı. Bu adam insanları kandırmak mevzuunda her türlü sahtekarlıktan ve sahte iddiaları istismar etmekten hoşlanan bir tipti. Bu kişi Sabatay Sevi’ye “Mezamir-i Süleyman’ın Tefsiri” adlı bir kitapta Sabatay Sevi isminde bir kurtarıcının geleceğinin müjdelendiğini söyledi. Bu kitabı Sabatay yüksek bir fiyata satın aldı. Bu kitap sayesinde Sabatay Sevi’nin şöhreti bütün İstanbul’da yayıldı ve etrafında büyük bir bağlılar cemaati oluştu. İzmir hahambaşısı Sabatay Sevi hakkındaki düşüncesini İstanbul’daki hamamlara da bildirdiği için Sabatay Sevi’ye bağlanan insanlar aslında aşağı tabaka halktan ibaret kalıyordu. İstanbul’da da kendisine yüksek seviyeli hahamların itiraz etmeleri sonucu, Sabatay Sevi, İstanbul’u da hor ve işe yaramaz saymaya başladı. Onun için Selanik şehrine gitti. Selanik halkı bir takım sayı, remiz ve işaret oyunlarına hayli meraklı olduklarından Sabatay Sevi’nin şöhreti orada da yayıldı ve buradaki Yahudilerin emniyet ve itimadını kazandı. Hatta evinde misafir bulunduğu zengin Yahudi kendisine kızını vermeye kadar gitti. Sabatay bu kızla evlendi fakat   ona da hiç el sürmeyerek saflığını ve memlekût rolünü oynamaya devam etti. Sabatay Sevi Selanik’te şerefine verilen bir ziyafette şöyle dedi: “Ben hiç evlenmeyeceğim. Zira Tevrat ile evlenmiş bulunuyorum.” Buradan hareketle   kendisinin beklenen kurtarıcı olduğunu ima etti. Ancak Selanik hamamları bu sözleri dehşetle karşılamış ve derhal onun aleyhine toplanmışlar ve kendisini ölümle korkutmaya çalışmışlardır. Bu tutum karşısında Sabatay Sevi buradan Atina’ya gitmiş, ancak orada da tutunamadığı için yine İzmir’e ve oradan tekrar İstanbul’a dönmüştür. Ancak burada da hahamların takibine uğramış ve bir türlü istediği huzura kavuşamamıştır.

Sabatay 1659 yılında babasının yanına İzmir’e döndü. Üç sene müddetle silik ve hareketsiz bekleyiş içinde kaldı. Çünkü o 1666 tarihini bekliyordu. Çünkü kendisine para karşılığında Mesihlik vesikası tedarik eden haham Abraham Vaçini, zuhur tarihinin Hristiyanlarca da kabul edilmiş olan 1666 yılı olduğunu ileriye sürmüştü. Bu tarihe kadar beklemeye çalışan Sabatay Sevi, 1663 yılında Beyrut’a gitti. Buradan İskenderiye’ye ve oradan da Kahire’ye gitmeye çalıştı. Kahire’de Rafael Jozef Çelebi isimli çok zengin ve altın babası olan bir sarraf vardı. Müslümanlar bu adama Yusuf Çelebi derlerdi. Bu şahıs din maskesi altındaki hurafelere bayılır, gaipten ve esrar aleminden haber verici falcı ve mistik hahamları himaye etmekten hoşlanırdı. Bunu bilen Sabatay Sevi Kahire’ye yöneldi ve bu sarrafın gönlünü fethetti. Mısır’dan Kudüs’e geçti. O sırada Kudüs beşeri sefalet ve düşkünlüğün merkeziydi. Kudüs’e binlerce Yahudi gelmişti. Kudüs’te Yahudilik ihanet, sefalet, zillet ve bütün belâlar üzerinde toplamış bir vaziyetteydi. Sabatay Kudüs’e geldiğinde ihtiyatlı hareket ederek birdenbire kendisinin beklenen Mesih olduğu iddiasını ortaya atmadı. Halkla tabaka tabaka temasını ilerletti ve kendisinin verdiği vaazlarla Kudüs Yahudilerin “İşte derdimize deva olacak adam budur!” diyeceği hale getirdi. Sonuçta buradaki Yahudiler şöyle dediler: “İşte derdimize deva olacak adam budur. Sefaletimizi dindirsin ve bize lazım olan parayı bulsun, çaremize baksın.”

TDV İslam Ansiklopedisinde şunlar yazılıdır:

“Kudüs' te özellikle mistiklerle iyi ilişkiler içinde bulunan Sabatay'a Kabala'nın "teosofik" (teorik) Lurianik ekolüne mensup Gazzeli Nathan ev sahipliği yaptı ve kendisine derin bir sevgi duydu. Lurianik Kabala, Safedli lsaac Luria (ö. 1576) tarafından, Yahudilerin altın çağ dedikleri İspanya tecrübesinin kötü bir şekilde sonuçlanmasının yarattığı derin hayal kırıklığı içinde ortaya atılmış bir Kabala yorumudur. Bu inanışa göre mistik bir kimsenin yapması gereken şey Tanrı'nın emirlerine harfiyen uymak, böylece şeytani dünyaya hapsolmuş olan ilahi nurları birer birer kurtararak ilahi planın bir parçası olan kötülüğü tamamen yok etme sürecine yardım etmektir. Fakat büyük bir nur parçası öylesine güçlü bir şeytani kabuk içine sıkışmıştır ki bunu kurtarmaya sıradan bir mistiğin gücü yetmez, bu görevi ancak bir Mesih başarabilir. Kabala'nın en büyük alimlerinden olan Gersham Scholem'e göre bu inanış Sabatay hareketinin arkasındaki temel sebeptir. Fakat daha sonraki çalışmalar göstermiştir ki Sabatay, hem teosofik Lurianik geleneği hem Doğu ve Bizans Yahudi kabalistlerinin mensup olduğu pratik Kabala'yı kendi düşüncesinde birleştirmiştir. Nitekim Nathan, 1665 yılında Sabatay’ın beklenen gerçek mesih olduğunu iddia edip "onun peygamberlik görevini" üstlendiğinde bu haber Yahudiler arasında hızla yayıldı. Özellikle İspanya sürgününden sonraki dönemlerde siyasal ve ekonomik durumları dünyanın her yerinde kötüye giden Yahudilerin böyle bir kurtarıcı haberine inanması zor değildi.”

Böylece Kudüs Yahudilerinin yetkisini alan Sabatay Sevi Kahire’de altın babası Yusuf Çelebi’ye haber gönderdi ve Kudüs cemaatinin vekili sıfatıyla Kahire’yi gitti ve oradaki Yahudi topluluğundan ve sarraf Josef’den çok büyük miktarda para temin etti.

Bundan sonra Sabatay Sevi kendisini Mesih’e götürecek olan yeni bir evlenme macerasına atıldı. O sıralarda Toskana’nın Livorno şehrinden Kahire’ye kadar müthiş bir haber dalgalanmıştı. Livorno şehrinde genç, çok güzel ve hafif meşrep bir Yahudi kızı şöyle bir iddia sahibiydi: “Ben Yahudilerin kurtarıcısı Mesih ile evleneceğim, buna memurum. Bu vazifeyi bana gaipten emrettiler. Kurtarıcının zevcesi olacağım.” Bu haber Sabatay Sevi için çok büyük bir fırsattı. Hemen bu kıza haberci gönderdi ve kendisine evlenme teklif etti. Kızın adı Sara idi. Sara derhal kararını verdi Sabatay’ı uzaktan teyit ve hatta cezbetmek için gaipten aldığı bir haber ve emir yalanını uydurdu. Güya rüyada kendisine bir nur görünmüştü. Bu nur 1666 yılında ortaya çıkacak olan Sabatay Sevi’den bahsetmiş ve şöyle demişti: “Sen de Allah tarafından ona son namzetsin. Git Sabatay’ı bul ve onunla evlen, Mesih’in karısı ol.”

Sabatay Sevi, adamlarından birini o zaman 22 yaşlarında bulunan güzel Sara’yı alıp getirmek için Livurna şehrine gönderdi. Sara ihtişamla Kahire’ye geldi ve orada Sabatay Sevi ve taraftarları tarafından hararetle karşılandı. İki yalancı ilahî namzedin evlenmeleri, Mısır’ın meşhur altın babası sarraf  Josef’in evinde gerçekleşti.

Kısa bir süre içinde Sabatay’ın ünü Osmanlı topraklarını aşarak Yemen'den İsfahan'a, Fas'tan Selanik'e, Moskova'dan Londra'ya, hatta Amerika'da Boston'a kadar yayıldı . Osmanlı yöneticilerinin Yahudi cemaati içinde kargaşaya yol açan bu gelişmeleri takip ettiği muhakkaktır. Sabatay Sevi'nin şöhretinin zirveye ulaştığı 1666 yılı Yahudilerden ziyade Hıristiyanlar için önemlidir; çünkü bu tarihin Hıristiyan Mesih'inin (Hz. İsa) ikinci defa geleceği tarih olduğuna inanılıyordu. Fakat Hıristiyanlara göre Mesih'ten önce deccalin gelmesi gerekiyordu ve bu gelen Yahudi mesih deccalin ta kendisiydi, yani o ikinci defa gelecek olan İsa'nın habercisiydi. Ayrıca inanışa göre Osmanlı topraklarından çıkan bir deccal Osmanlı Devleti'nin sonunu getirecek, Kudüs'ün kapılarını Yahudilere ve neticede Hıristiyanlara açacaktı. Bu sebeple Sabatay hakkındaki haberler, Osmanlı Yahudilerinden ziyade Avrupalı Hıristiyanlar ve Yahudiler arasında heyecan uyandırdı. Nihayet gerek Osmanlı Yahudilerinin gerekse ticaretleri sekteye uğrayan bazı Avrupa devletlerinin şikayeti üzerine Osmanlı yönetimi Sabatay Sevi'yi İzmir'­ den İstanbul'a getirterek Vezir-i azam Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşa’nın da içinde bulunduğu bir mecliste sorguladı. Bir süre sonra Çanakkale Boğazı’nda bugünkü Kilitbahir Kalesi'ne hapsedildi. Osmanlı Devleti'nin nisbeten güvenli bir dönemde bulunması dolayısıyla Sabatay'ın sadece hapis cezasına çarptırıldığı söylenir. Diğer bir görüşe göre ise Fazıl Ahmed Paşa’nın mali danışmanlığını yapan Yudah ben Mordehay Kohen'in araya girmesi onun cezasını hafifletmiştir. Sabatay’ın hapsedilmesi taraftarları arasında büyük heyecana yol açtı. Osmanlı toprakları dışından gelenlerle beraber harekete katılanların sayısı hızla arttı ve olaylar kontrolden çıkmaya başladı. Bunun üzerine Sabatay, Edirne'ye getirilerek 17 Eylül 1666 tarihinde padişahın gözetiminde, padişahın hocası Vani Mehmed Efendi ve Şeyhülislam Minkarizade Yahya Efendi tarafından sorgulandı ve sonuçta kendisinden İslam'ı benimsemesi istendi. Yahudi hukukunda yer alan hayatın ölüme tercih edilmesi prensibinden hareketle Sabatay Müslüman olmayı kabul etti ve Aziz Mehmed adını aldı. Sorgulama sırasında dışarıda bekleyen büyük taraftar kitlesi, Sabatay’ın padişahı ikna ederek Osmanlı orduları önünde Yahudiliğin asıl düşmanı Edom'a (Hıristiyanlık) karşı savaş açacağını düşünürken, onu sarıklı bir Müslüman olarak görünce büyük hayal kırıklığına uğradı. Kalabalığın önemli bir kısmı Sabatay'ı yalancılıkla itham edip geri dönerken, küçük bir grup yanılmazlığı kabul edilen Mesihi takip ederek Müslüman oldu ve daha sonra "dönme cemaati" denilen grubun temelini teşkil etti. Diğer küçük bir grup da Sabatay'ın Mesih olduğuna inanmaya devam ederek Yahudi Sabatayistler adını aldı .

Vani Mehmed Efendi'nin gözetiminde sarayda İslami eğitime tabi tutulan Aziz Mehmed Efendi, bu eğitim sırasında hem şeriat hem tarikat bilgisi aldı ve Edirne'de bulunan Bektaşi tekkelerini ziyaret etti. Zamanla Kabala ve Sufiliğin karışımı olan yeni bir teoloji oluşturup Mesihliğinin yeni bir aşamaya geldiğine inanmaya başladı. Vani Mehmed Efendi ile padişahın gayri Müslimleri İslamlaştırma politikaları çerçevesinde sinagoglara gönderilen Aziz Mehmed Efendi kısa zamanda pek çok Yahudi’nin Müslüman olmasına vesile oldu.

1673 yılında Kuruçeşme'de bir evde yaptığı ayin sırasında Aziz Mehmed Efendi'nin bir elinde Kur'an, bir elinde Tevrat olduğu halde görülmesi kendisinin ve taraftarlarının tam Müslüman olmadıkları kanaati uyandırdığından Mehmed Efendi bir defa daha yargılandı ve bugünkü Karadağ sınırları içinde bulunan Ülgün'e sürgün edildi. Bu defa da ölüm cezasından kurtulması, Vani Mehmed Efendi ve padişahın annesi Turhan Sultan ile olan dostluğuna bağlanmaktadır. Mehmed Efendi'nin taraftarları Selanik'te toplanarak sürekli onun ziyaretine gittiler. Selanik'te onun koyduğu prensipler doğrultusunda bir cemaat oluştu. Bu cemaat eski hahamlardan Filozofos etrafında teşkilatlanmaya başladı. Sabatay dördüncü eşi Sara 1671 yılında ölünce Filozofos'un kızı Ayşe ile evlendi, bu evlilik Filozofos ailesini doğal lider yaptı. Üç yıl sürgünde yaşayan Mehmed Efendi hayatının sonlarına doğru eski dinine daha fazla ilgi göstermeye başladı ve Selanik'e gönderdiği son mektuplarının birinde Yahudi dua kitabı istedi. Ölümünden önce kendisini ziyarete gelen bir müridine, “Artık herkes evine dönsün" dediği rivayet edilir.

Sabatay Sevi 1676 yılında öldü. Bazı taraftarlarına göre ise deniz kıyısında bir mağaraya girerek gözden kaybolmuş, bundan dolayı onun ölmediğine, Hıristiyanlık'ta veya Şia'da olduğu gibi misyonunu tamamlamak üzere geri geleceğine inanılmıştır. Mezarının Arnavutluk'taki Berat kasabasında olduğu söylenirse de büyük ihtimalle Ülgün'de 1900 lü yıllara kadar Aziz Mehmed Efendi'ye nispet edilen bir türbededir. Diğer bir görüşe göre mezarı doğum yeri olan İzmir’e nakledilmiştir.

Ölümünden sonra Sabatay Sevi'nin mirası devam etmiş, daha çok Selanik'te toplanan inananları eşi Ayşe'nin kardeşi Yakub Çelebi etrafında birleşmiştir. Ancak daha sonra liderlik kavgası yüzünden önce ikiye, ardından üçe ayrılarak Yakubiler, Karakaşlar ve Kapancılar adını almışlar ve dönmeler, avdetiler, Selanikliler diye anılagelmişlerdir. XVII. yüzyılın sonlarında yaklaşık 1000 kişi olan cemaat XIX. yüzyılda 10.000 kişiye ulaşmıştır. Modernleşmenin etkisiyle cemaatin geleneksel dini yapısı bozulmaya başlamış, 1924 yılında Türkiye ile Yunanistan arasında gerçekleşen nüfus mübadelesinde cemaat mensuplarının neredeyse tamamı Türkiye'ye göç ederek varlığını dini olmaktan ziyade sosyolojik bir cemaat şeklinde sürdürmeye başlamıştır.

 

Yorum ve Eleştirileriniz için :  oryanmh@gmail.com

Ana Sayfa          Yorumlar

 

 

Sabataycılık

Yayınlanma Tarihi: 22.12.2023