Kadın da erkek gibi Allah'ın kuludur. Allah onu da erkek gibi kendisine ibadet etsin diye yaratmıştır. Kur'an ayetlerindeki hitaplar genelde erkeklere yönelik olarak gözükse de, aslında bu hitaplar hem erkek hem kadınlar için söz konusudur. Çünkü bu ifade tarzı Arapça gramerinden kaynaklanmaktadır. Zahiri olarak erkeklere delalet eden hitap sıgasına kadınlar da dahildir. Kur'an'da geçen “Ey insanlar”, “Ey iman edenler” hitapları hem kadınlara hem de erkeklere yöneliktir. Aşağıdaki ayette olduğu gibi hitap erkeklere yönelik olsa da bu hitaba kadınlar da dahildir. “Rabbinizin bağışına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan, Allah'tan gereği gibi korkanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun.” (Ali İmran, 3/133) Bazı ayetlerde hem erkekler hem kadınlar ayrı ayrı zikredilirler. Örneğin: “Erkekten ve kadından mümin olarak kim iyi amel işlerse muhakkak onu güzel bir hayat ile yaşatacağız ve yapmakta oldukları amellerin daha güzeli ile mükafatlarını elbette vereceğiz.” (Nahl, 16/97) “Şüphe yok ki Müslüman erkeklerle Müslüman kadınlar, Mümin erkeklerle Mümin kadınlar, itaat eden erkeklerle itaat eden kadınlar, sadık erkeklerle sadık kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, mütevazi erkeklerle mütevazi kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkeklerle namuslarını koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkeklerle Allah'ı çok zikreden kadınlar var ya, işte onlar için Allah bir mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.” (Ahzab, 33/35)
Allah’a ve Resulüne İtaat Etmek Toplumumuzda insanların büyük bir kısmı, kalplerinde kökleşmiş Allah inancına sahip değillerdir. Bu insanlar için Allah'ın varlığı ve sıfatları hiçbir zaman söz konusu değildir. Onlar Allah'ın her şeyi yarattığını, evrendeki her şeye mutlak olarak hakim olduğunu, O’nun dilemesi dışında hiçbir şeyin gerçekleşmeyeceğini farkında değillerdir. Onlar dünya hayatına dalmışlar ve kalpleri sadece dünya, mal, mevki ve para sevgisi ile doludur. Böyle insanların Allah'a ve O’nun Resulüne itaat etmelerini beklemek tabii ki boşunadır. Bu insanlar aşağıdaki ayete muhatap olanlardır: “Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten söz dinleyeceğini, yahut akıllanacağını mı sanıyorsun? Gerçekte onlar hayvanlar gibidir. Hatta gidişçe daha sapıktırlar.” (Furkan, 25/44) Ancak gerçek Müslümanlar Allah ve Resulüne her durumda itaat ederler. Bu kadın ve erkek herkes üzerine farzdır. Kadın ve erkeğin ibadet ile ilgili sorumlulukları aynıdır. Allah ve Resulüne itaat emri aşağıdaki ayette açıkça belirtilmektedir: “Bununla beraber Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, gerek mümin bir erkek ve gerekse mümin bir kadın için, o işlerinde başka tercih hakkı yoktur. Her kimde Allah ve Resulüne isyan edecek olursa açık bir sapıklık etmiş olur.” (Ahzab, 33/36) Bu nedenle Müslüman ailelerin kızlarına öğretmesi gereken ilk önemli özellik Allah ve Resulüne itaat etmek olmalıdır. Kız çocuklarına erken yaşlardan itibaren Allah ve Resulüne itaat etmeleri telkin edilmelidir. Bunun için ailede bu konuda anne, baba ve kardeşler tarafından güzel örnekler oluşturulmalıdır. Kız çocuklarının dini bilgileri öğrenerek görevlerini yerine getirmelerine çalışılmalıdır. Böylece kız çocukları ilerideki hayatlarında İslam'ı yaşamaları mümkün olur ve bu yaşamdan da zevk alırlar.
İsraf ve Aşırı Tüketimden Uzak Durmak İsraf ve aşırı tüketim Müslümanlar arasında yaygınlaşmış ve bir sorun haline gelmiş bir hastalıktır. Bu hastalık birçok ahlaki ve sosyal problemlere sebep olmaktadır. İsraf ve aşırı tüketim insanın hırsını, dünyaya olan düşkünlüğünü artıran bir nedendir. Bunun sonunda insanın nefsine hakim olması ve ona söz geçirebilmesi mümkün olmaz. Bu nedenle İslam, israfı ve aşırı tüketimi yasaklamıştır. Dolayısıyla Müslüman kadınlar bu hastalıktan uzak durmalıdırlar. Ancak bugün Müslümanlar yeme-içme, giyim-kuşam ve mesken konusunda büyük bir israf içindedir. Elbiseler eskimeden yeni elbiseler alınmaktadır. Yemek konusunda aşırıya kaçmakta ve birçok gıdanın israf olmasına neden olmaktadır. Bunun sonunda şişmanlamakta ve sonra da zayıflamak için doktorlara koşmaktadırlar. İnsanlardaki kalp, şeker gibi kronik hastalıklar aşırı gıda tüketimi sonucudur. Düğün ve matem yemeklerinde şatafat ve debdebe sınır tanımamaktadır. Hatta bu aşırı israf ve tüketim ile böbürlenilmektedir. Bu onların mallarının, servetlerinin ve canlarının telef olması demektir. Bu durum İslam'a aykırıdır. İslam, israf ve aşırı tüketimi yasaklamıştır. Bunun örneğini Peygamberimizin (sav) ve ashabının hayatlarında görmekteyiz. Müslümanlar onların yaşam tarzlarını öğrenip kendilerine örnek almalıdırlar. Aksi halde israf ve aşırı tüketimin Müslümanların hem dünya hayatlarında hem de ahiret hayatlarında istenmeyen olumsuz sonuçları doğuracağı kesindir. Bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmaktadır: “Sizin için korktuğum hususlardan birisi, Allah'ın size dünya nimet ve ziynetlerini bol bol vermesi, sizin de bunlara kapılmanızdır.” Nitekim öyle olmuş ve Allah Teâlâ Müslümanlara dünyada bol bol nimet vermiş, onlar da bu nimetlerde israfa dalmışlardır. Ancak bu israflar kendilerinin helak olmalarına sebep olabilir. Çünkü bazı ayetlerde Yüce Allah, dünya sevgisinin önceki kavimleri nasıl helak ettiğini anlatmaktadır. Böyle bir duruma düşmemeyi temenni ederiz. Bunun için Allah'ın ve Resul'ünün emirlerine itaat etmeliyiz. Müslüman kadın ailenin temel direğidir. Aileyi o düzene koyar, yeme-içme, giyinme ve barınmada itidal üzere olmayı temin eder. O ve ailesi için Resulallahda ve sahabe-i kiram da güzel örnekler vardır. Hz. Ayşe (rah)'dan şu rivayet edilmiştir: “Resulallah bir günde iki kere yediğimi gördü ve şöyle dedi: Hey Ayşe, midenden başka bir meşguliyetinin olmasını istemez misin? Günde iki kere yemek israftır ve Allah müsrifleri sevmez.” Urve (rah) şöyle dedi: “Hz. Ayşe bir elbiseyi yamayıp ters yüz etmeden yenisini almazdı. Bir gün ona Muaviye (ra)’dan 83.000 dirhem geldi. Yanında hiçbirini bile alıkoymadı, hepsini dağıttı. Cariyesi ona, “Bize bir dirhem et alamaz mıydın?” dediğinde “Şayet hatırlatsaydın alırdım” diye cevap verdi. Ey Müslüman kadınlar! Müslümanların annesinin durumu böyleydi. Kendi nefsine hizmetten uzak yaşadı, ahireti tercih etti. Dünyada ancak ihtiyacı miktarı ile yetindi. Sizler de ona benzemek istemez misiniz? Tam onun gibi olamasanız da, hiç olmazsa yeme, içme, giyimde, barınmada vasat olup aşırıya kaçmamaya gayret etmelisiniz. Çünkü dünya sevgisi tuzlu su gibidir, içtikçe insan susar ve daha fazla ister. Bu duruma düşmek insanın hem dünya hayatını hem de ahiret hayatını mutsuz kılar. Onun için bu konularda Peygamberimizin (sav) ve onun ashabının yaşamlarını örnek almaya çalışmalıyız. Bugün batı toplumlarında hakim olan tüketim aşırılıkları seni yanıltmasın. Oralarda hakim olan kapitalizm, kâr etmek için insanları israfa ve aşırı tüketime özendirmektedir. Bu özendirmenin propagandaları ülkemizde de devamlı uygulanmaktadır. Her gün televizyon ve internette tüketim reklamları insanları şaşkına çevirmektedir. Bu özendirmelere kapılan insanların büyük bir kısmı zararlara uğrayarak hayatları kararmaktadır. Birileri bundan para kazanırken, büyük bir kitle bundan zarar görmektedir. Toplumumuzdaki enflasyon, işsizlik, geçim sıkıntısı ve faiz gibi ekonomik sonuçlar hep bu israf ve aşırı tüketimin sonucudur. İsraf ve aşırı tüketim ülke kaynaklarının boşuna harcanmasıdır. İnsanlar tüketimi karşılamak için her gün daha fazla para kazanmaya yönelmektedirler. Burada hiçbir zaman hak, hukuk gözetilmeden sadece kazanma hırsı insanları sarmıştır. Bu durumda toplumda tüketiciyi kandırma ve dolandırma artık sıradan hale gelmiştir. Adil olmayan gelir paylaşımları herkesin aynı tüketime normal yoldan erişmesini imkansız kılmaktadır ve bu nedenle insanlar arasında huzursuzluk ve güvensizlik oluşmaktadır. Bu da toplumun bütün ekonomik parametrelerinin dengesini bozmaktadır. Herkes fırsat buldukça ürettiği malların fiyatını artırmaktadır. Bu fiyat artışlarının çoğu fırsat kollayan açıkgözlerin işidir. Aşırı tüketim talebi faiz oranlarını yükseltmektedir. Bu da fakirin daha fakir, zenginin daha zengin olmasına neden olmaktadır. Bu olumsuz döngüden kurtulmak ancak israf ve aşırı tüketimden vazgeçmekle olur. Çünkü talep olmayan yerde fiyatlar yükselmeyecek ve faiz oranları düşecektir. Toplum hayatının dengeleri Allah Teâlâ tarafından kurulmuş ve insanlara bildirilmiştir. Bu konuda O’nun emir ve yasaklarına uyulmadığı takdirde bu dengelerin alt üst olacağı ve toplumun ekonomik kriz içine düşeceği aşikârdır. Eğer toplumda israf ve aşırı tüketmeye yönelme olmazsa bütün ekonomik dengeler yerine oturarak her bakımdan istikrar sağlanacaktır. Fakat bunların söylemek kolay olsa da uygulaması zordur. Çünkü insan nefsi ile yaratılmıştır. Nefsinin arzularına insanın mani olması kolay değildir. Gerçek bir İslam terbiyesi ve eğitimi almamış kişilerin nefisleri ile başa çıkması mümkün değildir. Sonuçta uzun vadede ekonomik yıkım toplumun yakasını bırakmaz. Müslüman kadınlar bu gerçeği görüp, ailesini israf ve aşırı tüketimden mümkün mertebe uzak tutmaya çalışmalıdır. Çünkü o ailenin direğidir. Eğer direk çürük olursa aile yıkılır. Direğin sağlam olması evi yöneten annenin gerçek bir İslami eğitimden geçmesi ile mümkündür. Müslüman kadınlar aldıkları bu eğitimle israf ve aşırı tüketimle mücadele edebilirler. Tabii ki insan dünyadaki nasibini de unutmayacak ve Allah'ın verdiği helâl nimetleri tüketecektir. Ancak bunun bir imtihan olduğunu unutmamak gerekir. Çünkü Allah'ın kendisine verdiği nimetlerde fakir olanın, muhtaç olanın da hakkı vardır. Çevresindeki yoksul, fakir ve muhtaç kimseleri kollayıp gözetmekle insan, hem dünya hem de ahiretini mamur eder. Mutluluk ancak paylaşmakla mümkündür. Bu paylaşma duygusu seküler dünya anlayışında yoktur. Fakat İslam'ın temel bir ilkesidir. “Allah'ın sana verdiğinden O’nun yolunda harcayarak ahiret yurdunu gözet ama dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi sen de insanlara iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah bozguncuları sevmez.” (Kasas, 28/77) Bu konuda batıyı taklit etmek yanlıştır. Batı toplumlarında paylaşma yoktur. Herkes kendi başının çaresine bakar. Devlet bazen araya girer, yardım eder. Ancak bireyler arasında gönülden bir paylaşım ve ikram yoktur. Bu nedenle batının seküler yaşamını Müslüman kadınlar kendilerine örnek almamalıdırlar. Müslüman kadınlar Allah'a daha yakın olmak için, O’nun emir ve yasaklarına uymaya azami gayret göstermelidirler. Bu da ancak kız çocuklarının İslami edep ve terbiye ile büyümesi ile mümkün olur. Küçük yaştan beri hadis kitaplarını okuyarak, Peygamberimizin ve sahabenin hanımlarının nasıl yaşadıklarını öğrenmelidir ve onları örnek almaya çalışmalıdırlar. Onları taklit ederken de hiçbir zaman sıkılmamalı ve yüksünmemelidirler. Hedefinin ahiret mutluluğu olduğunu daima göz önünde bulundurulmalıdır. “Dünya müminin zindanı, kafirin cennetidir” (Hadis) “Eğer dünya Allah katında sivrisineğin kanadı kadar değerli olsaydı, hiç bir kafire dünyada bir yudum su vermezdi” (Hadis) “Müslüman olup da yeter derecede rızıklanan ve Allah'ın kendisine verdiği miktara kanaat eden kimse felah bulmuştur.” (Hadis) “Ademoğlu karnından daha fena bir kap doldurmamıştır. Belini doğrultacak birkaç lokma nesine yetmez. Eğer fazla yemek mecburiyetinde ise karnının üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğe ve üçte birini de nefesine ayırmalıdır.” (Hadis) Kadınlarımız bu hadis-i şeriflerdeki ilahi kıymetleri özümsediklerinde, dünyanın aşırılıklarından yüz çevireceklerdir. Müslüman bir anne olarak çocuklarını da buna göre eğiteceklerdir. Nefislerinin aşırı isteklerine mani olarak, ruhları imanla izzet, dünyadan yüz çevirerek ahirete rağbet etmekle şeref bulacaktır.
Eğitmen Anne Müslüman kadın çocuklarını eğiten bir annedir. Bu görev insan toplumunda ulaşabilecek en yüce mertebedir. Başka hiçbir görev bunun kadar kıymetli olamaz. “Gerçi biz insana anasına ve babasına itaati de tavsiye ettik. Anası onu zorluk üstüne zorlukla karnında taşıdı. Onun sütten ayrılması da iki yıl içindedir. Biz insana Bana, anana ve babana şükret diye tavsiye ettik. Dönüş ancak Banadır.” (Lokman, 31/14) “Allah Teâlâ size, annenize, babanıza itaatsizliği, edası vacip olan şeyleri terk etmeyi, hakkınız olmayan bir şeyi istemeyi, kız çocuklarını diri diri toprağa gömmeyi muhakkak ki haram kılmış, sizin için dedikoduyu, yerli yersiz sorular sormayı ve lüzumsuz yere mal sarf etmeyi mekruh kılmıştır.” (Hadis) “İnsanın annesine iyilik etmekten daha fazla Allah'a yaklaştıracak bir amel bilmiyorum.” (Hadis) Annenin Allah'ın indinde erişilmez bir yeri vardır. Allah Teâlâ cenneti onun ayakları altına sermiştir. Evladın yapması gereken, eğer cennete gitmek istiyorsa onun ayaklarının altına girmesidir. Annesini sırtına alıp onu Kabe'yi tavaf ettirir ve bu davranışı ile annesinin hakkını ödeyip ödeyemediğini soran birisine Resulallah (sav) şöyle cevap vermiştir: “Hayır. (Annenin karnında attığın) bir tekmenin hakkını bile.”
Müslüman Annenin Vazifeleri 1) Çocuk doğurma Çocuk doğurmak toplum için temel ve hayatı bir vazifedir. Bununla toplumlar yaşamlarını devam ettirebilirler. “Sevimli, doğurgan kadınlarla evlenin. Ben diğer ümmetlere karşı kendi ümmetimin çokluğu ile sevinirim.” (Hadis) Müslüman kadının çocuk doğurması bir çeşit ibadettir. Çünkü salih evlat annenin ölümünden sonra sevap kapısını açık bırakacaktır. “Hamile kalmasından doğuma ve çocuğun sütten ayrılmasına kadar, kadınlara Allah yolunda kanlarını akıtanlar gibi ecir vardır. Kadın bu esnada ölürse şehit sevabı alır.” (Hadis) 2) Emzirme Müslüman anne çocuğu bizzat kendisi emzirilmelidir. Çünkü bunun fiziki ve psikolojik olarak, çocuğun sosyal, duygusal ve bedensel gelişiminde çok faydası vardır. Bunun için Allah Teâlâ bebeğin iki tam yıl emzirilmesini emretmiştir: “Anneler çocuklarını emzirmenin tamamlanmasını isteyenler için tam iki yıl emzirirler.” (Bakara, 2/233) Anne sütü bebek için her bakımdan mükemmel bir gıdadır. Mikropsuz, bebekleri hastalıklara karşı direnç kazandıran, hazmı hızlandırmaya yardımcı olan proteinleri ve böbrekleri rahatlatıcı maden tuzlarını havi olduğu gibi, C ve E vitaminlerini de içerir. Emzirme sadece gıda almak değil, anne ve çocuğu kapsayan sosyal ve psikolojik bir iştir. Bu Allah Teâlâ'nın insanlara bahşettiği bir nimettir. Böyle bir nimeti hiçbir zaman insanlar laboratuvarda suni olarak elde edemezler. Seküler toplumlarda anneler estetik güzelliklerinin bozulmaması için çocukları emzirmekten kaçırıyorlar. Müslüman kadınlar bunları dikkate almamalıdırlar. Çünkü estetik güzelliğin bozulması iddiası cahiliye bir anlayışın ürünüdür. Çünkü kadının estetik güzelliği yalnız eşini ilgilendirir, başkasını değil. Annenin çocuğu emzirmesi dinin bir emridir. İstisnai durumlarda başka çözüm yolları aranabilir. Eğer hastalık ya da süt azlığı gibi emzirmeye meşru bir mazeret yoksa, süt emmek çocuğun anne üzerindeki hakkıdır. Özellikle bebek başkasının sütünü emmezse, o zaman çocuğun hayatını korumak için onu emzirmek anne için bir zorunluluktur. Bu konuda her mezhep kendine göre bir içtihatta bulunmuşsa da temelde hepsi aynı fikirdedir. 3) Bebek bakımı Çocuğun bakımı onu emzirmek, temizlemek, uyutmak, gerektiğinde üstünü değiştirmek, dört aydan sonra süt dışında ilave gıdalar vermek, aşılarını yaptırmak, onunla oynamak, ninni söylemek, onunla konuşmak ve buna benzer şeylerdir. Annelerin bu görevi başkalarına (mürebbiye, hizmetçilere) bırakması doğru değildir. Çünkü başka bakıcılar bebeklere sevgi ile davranmayabilirler. Bunu çocuk hisseder. Bu da çocuk için büyük bir zarardır. Çocukla anne arasında olan iletişimin çocuğun gelişmesine katkısı, yabancı bakıcılarla temin edilemez. Anneler bebek bakımı için özel eğitilmelidir. Bu eğitim okullarda verilmemektedir. Dolayısıyla anneler daha hamilelik döneminde bebek bakımı ile ilgili eğitim programlarına katılmalıdırlar. Bu hem bebeği, hem kendisi, hem de toplum için söz konusu olabilecek zararların önüne geçecektir. 4) Ev Kadını Müslüman kadın bir ev kadınıdır. Evinin her türlü problemi ile ilgilenir. Ailenin yeme, içme, giyinme, ısınma ve barınma problemlerine çözüm üretir. Batılılar kadının evde bulunmasını bir iş kaybı olarak değerlendirirler. Oysa kadının evde yaptığı işler dışarıda yapacağı işlerden daha önemlidir. Kadının mecbur olmadıkça, para kazanmak için dışarıda çalışması kendisine aşırı bir yüktür. Yani ihtiyacı olmayan kadının evinde ailesi için çalışması daha verimli ve faydalıdır. Ev kadınının vazifelerini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz: • Ev kadını ailede yapılacak günlük çalışmaları organize eder. Aile efradının evdeki çalışmalarına bizzat iştirak eder. • Aile fertlerinin yiyecek ve içeceklerini hazırlar. Kızlarını kendisine yardım etmeye alıştırır. Onları ev işlerine hazırlar ve öğretir. Elden geldiğince yemek vakitlerine uyulmasına çalışır. Yemeklerde itidal olmayı öğretir. Ne cimri olur, ne de müsrif olur. • Çocuklarını namaz kılmaya yönlendirir. Onları yedi yaşından sonra namaza başlatmaya çalışır. Onlara Kur'an okumayı öğretir. • Ailede temizliği temin eder. Kirli giysileri yıkar. Evi siler süpürür. Ev eşyalarını düzenler. Kızlarını ev işlerinde yardımcı olmak için alıştırır. • Ev kadını aynı zamanda ailenin hemşiresidir. Yaralanma, yanık ve sair rahatsızlıklarda gerekli ilk yardımı yapar. Hastaların ilaçlarını düzgün almasına çalışır. • Ev kadını çocukların okul eğitimi ile ilgilenir. Çocukların ödevlerini, derslerini yapmalarında yardımcı olur. Onların okula gitmeleri için vaktinde kaldırır, kahvaltılarını hazırlar ve okula gitmeleri için tedbir alır. Çocuğun okuldaki durumunu yakından takip eder. 5) Müslüman Kadın Saliha Bir Eştir Müslüman kadın saliha bir eş ve eğitmen bir annedir. Böyle bir eşin özellikleri şunlardır: › Kocaya itaat Müslüman kadın meşru konularda kocasına itaat eder. Çünkü Müslüman kadının kocası onun hem cenneti hem cehennemidir. Bu husus birçok hadislerde ifade edilmiştir: “Kocası kendisinden razı olarak ölen her kadın cennete girer.” (Hadis) “Eğer bir kadın beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar, namusunu korur, kocasına da itaat ederse cennete girer.” (Hadis) “Şayet bir insanın diğer bir insana secde etmesi doğru olsaydı, üzerindeki büyük hakkından dolayı kadının kocasına secde etmesini emrederdim.” (Hadis) Bu hadislerde asıl vurgulanmak istenilen, Allah'tan başkasına secde edilemeyeceğidir. Yoksa kadının kocasına secde etmesi meselesi değildir. Burada önemli olan, kadınlar üzerindeki koca hakkının vurgulanması, erkeğin kadın üzerindeki hakkı, bir derecelik üstünlüğü ve aile reisliği ile ilgilidir. Koca hem ailesinin geçimini sağladığı hem de aileyi temsil, koruma ve yönetme bakımından daha uygun bulunduğu için ailenin reisi olması uygun görülmüştür. Aile hayatının düzgün yürümesi kadının kadınlığını istismar etmemesi kadar kocanın da otoritesini kötüye kullanmamasına bağlıdır. Bu nedenle yapılan tavsiyeler tek başına ele alınıp hüküm verilmez. Gerek ayet ve gerekse hadislerin bağlamlarından kopararak ele alan ve bunları karşı tarafa zulmetmek ve baskı yapmak için kullananlar din istismarcılarından başka bir şey değillerdir. İtaat ancak bilinen ve makul olan şeylerde olur. Hiçbir kimseye haksız olan, meşru olmayan emir ve isteklerinde itaat edilmez. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Eğer size itaat ederlerse, onların aleyhlerine başka bir yol aramayın.” (Nisa, 4/34) Kadın kocasının izni olmadan da şu konularda evinden ayrılmasına müsaade edilmiştir: • Anne ve babasına hizmet etmek için, • Cuma günleri anne ve babasını ziyaret etmek için, • Başka türlü elde edemeyince, dini bir öğretim ve eğitim almak için. › Kocanın hukukunu korumak Kadın kendi namusunu korumakla, kocasının malını, evini, müşterek çocuklarını ve itibarını korumakla mükelleftir. “Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüğünüzden sorumlusunuz. Devlet başkanı bir çobandır ve sürüsünden mesuldür. Erkek aile içinde çobandır ve çobanlık yaptıklarından sorumludur. Kadın evinde bir çobandır ve ettiklerinden sorumludur.” (Hadis) Buna göre kadın evinin çobanıdır ve onun muhafazasından sorumludur. Kocasının istemediği insanları eve almaz. Yabancı erkeklerle edep dahilinde ve gerektiği kadar konuşur. Onlarla laubali ve kırıtarak konuşmaz. Kadın evini düzenli ve temiz tutar. Böylece kocasının evde huzurlu olmasını sağlar. Çocukları ile ilgilenir, onları ihmal etmez. Onların her türlü eğitimleri ile ilgilenir. Kocasının malını har vurup harman savurmaz, israf etmez. Hatta kocasının izni olmadan onun malından sadaka da veremez. Ev harcamalarında aşırı gitmez. › Kocası için süslenmek Kadın sadece kocası için süslenebilir. Bu karı koca arasındaki muhabbeti artırır. Kadın hiçbir zaman dışarı çıkarken süslenerek süslerini insanlara göstermez. İslam bunu yasaklamıştır. Seküler kültürde kadınlar dışarı çıkınca süslenirler ve her türlü güzelliklerini dışarıdaki insanlara gösterirler. Bu çok yanlıştır. Çünkü eşinin güzelliklerinin başkasının görmesi kocasını tedirgin eder. İnsan yaratılış olarak kıskançtır. Özellikle eşini diğer erkeklerden kıskanması tabiidir. Kadın dışarıda süslenip gezerse, eşinin kendisine olan sevgisinin azalacağı kesindir. Bu da ailede sadakat problemini ortaya çıkarır. Sonunda da ailelerin yıkılması söz konusu olabilir. Aynı durum erkeğin ailesi dışındaki davranışları için de söz konusudur. Erkeğin diğer kadınlara iltifat ve yakınlık göstermesi eşini rahatsız eder ve kıskançlığa neden olur. Bu da aile huzursuzluğu ve yıkılma nedeni olabilir. İslam bu konuda kesin bir tavır koymuştur. Kadın sadece eşi için süslenebilir ve güzelliklerini gösterebilir. “Kadınların hayırlısı, baktığın zaman seni sevindiren, emir verdiğin zaman sana itaat eden ve sen yokken malını ve namusunu muhafaza eden kadındır.” (Hadis) “Geceleyin eve geldiğinde, hemen hanımının yanına girme ki, kendisine çeki düzen versin ve güzelce taransın.” (Hadis) › Saliha eş koca için huzur kaynağıdır Saliha kadın kocası için bir huzur kaynağıdır. Bu husus aşağıdaki ayette açıkça belirtilmektedir: “Yine O’nun ayetlerindendir ki, sizin için nefislerinizden kendilerine ısınırsınız diye eşler yaratmış, aranıza bir sevgi ve merhamet koymuştur. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır.” (Rum, 30/21) Eşler birbirlerini yanında gönül hoşluğu, huzur ve istikrar bulmaktadırlar. Bir arada iken huzurludurlar. Bu Allah Teâlâ'nın onlara verdiği sevgi ve şefkat duyguları nedeniyledir. Seyyid Kutup, Fizilal'il Kur'an adlı tefsirinde şunları söylemektedir: “Karı kocanın bir araya gelmelerinde asıl olan birbirlerinde huzur, güven, dostluk ve istikrar bulmalarıdır. Bu sükun ve güvenden de en kıymetli mahsul olan beşerin bir ürünü hasıl olacak, çocuklar doğacaktır.” Kadın bu huzuru kocasına nasıl temin edebilir? Evin rahat, temiz ve tertipli olması, çocuklarını Allah'ın emirlerine uygun ve fıtrat üzerine yetiştikleri, emniyetli ve selametli bir ortamda bulunmaları kocaya bu huzuru sağlar.
Müslüman Kadının Örtünmesi Kur'an-ı Kerim'de, mahrem olmayan kadın ve erkeklerin şehvet nazarı ile birbirlerine bakmamaları, namuslarını korumaları ve örtünmeye riayet etmelerini emreden ayetler vardır. Bu ayetlerin ifadeleri son derece nazik ve hürmetkârdır. “Resulüm mümin erkeklere gözlerini harama dikmemelerini, ırzlarını korumalarını söyle. Çünkü bu kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah onların yapmakta olduklarından haberdardır. Mümin kadınlara da söyle gözlerini harama bakmaktan korusunlar, namus ve iffetlerini esirgesinler, görünen kısımları müstesna olmak üzere ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine kadar ötsünler.” (Nur, 24/30,31) Bu ayetlerde emredilenler insanların kendi iyilikleri içindir. Çünkü bunun kendileri için daha temiz ve nezih bir hareket olduğu; hem erkeklerin kalpleri hem de kadınların kalpleri için daha güzel bir hareket olduğu ifade edilmektedir. Bazılarının iddia ettiği gibi Müslümanlık örtünmeyi emretmekle kadını değersiz bir varlık kabul etmiş, onun hak ve hürriyetlerini elinden almış değildir. Bilakis İslam dini örtünmeyi emretmek ile kadını korumak, onun değerini arttırmak ve saygıya layık bir insan olduğunu ispat etmek istemiştir. Müslüman kadının örtünmesi, hepimizin ve her şeyin yaratıcısı olan Allah Teâlâ'nın emrini yerine getirmektir. Tesettürsüz açık gezmeyi basit bir hürriyet olarak görenler, aslında birçok esaretin kurbanı olmaktadırlar. Açıklık batı toplumlarının modasıdır. Bizim milli bir giyiniş tarzımız değildir. Burada nefsin, şehvetin özellikle taklitçiliğin hakimiyeti söz konusudur. Ayrıca kadın vücudunun karşı cinsi büyük çapta etkilediği inkar edemeyiz. Bu da bir yerde erkeklerin mahkum edilmesidir. Kadınların örtünmesi konusunda Kur'an'da birkaç ayet mevcuttur. Hz. Peygamberin (sav) hanımlarına hitap eden ayetlerin bütün mümin kadınları da kapsadığı kabul edilir. “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle de cilbabları ile üzerlerini sımsıkı örtsünler. Bu onların tanınmamalarına, tanınıp da eziyet edilmemelerine en elverişli olandır. Bununla beraber Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (Ahzab, 33/59) Bu ayette kadınların sokağa çıktıkları vakit uygulamaları gereken örtünme şekli açıklanmaktadır. Ayette dış elbise diye tercüme edilen kelime “cilbab” tır. Cilbab başörtüsü üzerine alınan ve bütün vücudu örten şeydir. Nur suresi 31. ayetinde kadınlara, namahreme bakmamaları, iffetlerini korumaları emredilmektedir ve başörtülerini yakalarının üzerini örtecek şekilde koymaları ifade edilmektedir. Ayetteki “humur” kelimesi “hımâr”ın çoğuludur. Hımâr başı örten nesnedir. Baş örtülerini göğüslerin üzerine salıverilmesi, baş, kulaklar, göğüs ve gerdanın örtülmesini amaçlar. “Ziynetlerini açmasınlar, bunlardan kendiliğinden görünen kısım müstesna” ifadesi ile yüz ve ellerinin açık kalabileceğini ifade eder. Açık kalmasına izin verilen el ve yüzden maksat, ellerin bileğe kadar olan ile abdest alırken yüzün yıkanan kısmıdır. Örtünmekten maksadın mahrem yerlerinin görünmemesi olduğundan, teni gösteren şeffaf elbise giymek ve vücut hatlarını sıkıca sararak belli eden elbiseleri giyinmek örtü yerine geçmez. Bu durumu Hz. Peygamberin (sav) “Giyinmiş, fakat çıplak kadınlar” diye ifade etmiş ve bu kadınların cennet kokusunu asla alamayacaklarını bildirmiştir. Müslüman kadınlar, yüzleri ve bileklerine kadar elleri hariç olmak üzere vücutlarını örtmekle mükelleftir. Bunun çarşafla olması zaruri değildir. Temiz, sade, vücut hatlarını belli etmeyen ve bütün vücudu örten bol bir dış giysi yeterlidir İşte bu kadın şehvet değil hürmet telkin eder. İslam'ın yücelttiği ve cenneti ayakları altında olduğu haber verdiği kadın budur. Bekir Topaloğlu, “İslam'da Kadın” adlı kitabında şunları ifade etmektedir: “Açık giyinmiş bir kadın, niyeti ve düşüncesi ne olursa olsun, şekli ve kıyafeti ile cinsi kudreti yerinde olan insanları etkiler. Onları seksüel düşüncelere sürükler. Kadın heyecanları ile yaşar. Kalpler değişkendir, aynı noktada durmaz. Kadının ruhu bendsiz bir nehirdir, nehre malik olabilmek için onu bendlemek lazımdır. İşte örtü budur. Tesettür kötü sebepleri ortadan kaldırır, çevreyi hazırlar. Bunun aksini düşünmek insanın selim yaratılış ve yeteneklerini zorlamak demektir.” Kadının tesettürsüz gezmesi hem kendisinde hem de onu gören erkeklerde şehvet duygularının oluşmasına neden olur. Çünkü kadın açık bir kıyafetle geziyorsa, erkeklerin kendisini seyrettiğini düşünür ve bundan da seksüel zevk alır. Şehvet duyguları insan nefsinin en güçlü ve şiddetli özelliğidir. Bu şehvet duygusu insanın kalbini kaplayınca, insanın Rabbini kalbinde hissetmesi artık mümkün olmaz. Yani kalbin Rabbi ile irtibatı kesilir. Bu da bir mümin için istenilen bir şey değildir. Çünkü müminin kalbi daima Rabbi ile irtibat halinde olmalıdır ki, O’nun tecellileri daima kalbe ulaşsın. Allah'ın tecellileri insan için bir rahmet kaynağıdır. İnsan için, Allah'tan ve O'nun tecellilerinden habersiz olduğu her an bir kayıptır. Çünkü insanın manevi olarak yükselmesi Rabbi ile olan ilgisi iledir. Bu nedenle kadınların açık giyinmesi hem kadına hem de erkeklere büyük kayıplar verdiren bir durumdur. Bu nedenle ayetler ve hadislerle kadın ve erkek Müslümanlar daima uyarılmışlardır. Açık giyinme batı kültürünün bir ürünüdür. Seküler ahlak bunu bir özgürlük olarak tanımlamıştır. Toplumumuzun da bu seküler ahlakın etkisinde kalması nedeniyle kadınlarımız açık saçık giyinerek gezmektedirler. Ancak bunun özgürlük ile bir ilgisi yoktur. Bilakis açık giyinen kadınların hasta ruhlu erkekler üzerindeki etkileri, toplumda birçok olumsuz olayların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bugün toplumumuzda büyük bir problem olan kadına şiddet ve kadın cinayetlerinin sebebini kısmen kadınların açık gezmelerinde aramak gerekir. Çünkü toplumda hasta ruhlu erkekler dolaşmaktadır. Bu insanlar kadının cinsel cazibesi karşısında nasıl davranacağını kestirmek mümkün değildir. Kadınların örtünmesi bu hasta ruhlu insanların düşüncelerini kısmen de olsa kadınlardan uzak tutmayı sağlayabilir. Tabii ki bir kadın açık giyiniyor diye insanların onu rahatsız etmeleri, şiddet uygulamaları kabul edilir bir şey değildir. Buna kimse cevaz vermez. Ama insan nefsinin yapısından dolayı, psikolojik hasta olan insanların nefislerinin isteklerini şiddetle de olsa yerine getireceklerini beklemek kaçınılmazdır. Bu da kadınlar ve toplum için büyük üzücü felaketlerin oluşmasına kapı açar. Bütün bu problemlerin çözümü, İslam'ın bütün ilkelerine uyarak yaşamaktır. Bunun için bütün insanların İslami emir ve yasakları öğrenmeleri gerekir. Yani insanların İslami eğitime ihtiyaçları vardır. Toplumda huzur ve güveni, ancak bu eğitimi hakkıyla almış ve hakkıyla uygulayan insanların toplumda çoğunlukta olması ile mümkündür. Bu eğitime en çok katkı da, Müslüman kadınların aile içinde çocuklarını İslam'a uygun olarak eğitmeleri ile mümkün olacaktır. Bu nedenle Müslüman kadınlar bu toplumun en şerefli insanlarıdırlar.
Yorum ve Eleştirileriniz için : oryanmh@gmail.com |
Müslüman Kadının Özellikleri |
Yayınlama Tarihi : 03.04.2022 |