Evrim teorisi yeryüzündeki bütün canlıların kör tesadüfler sonunda doğal olarak kendiliğinden ortaya çıktığını savunur. 19. yüzyılın ilkel bilim anlayışıyla, bir varsayım olarak öne sürülen iddialar, bugüne kadar hiçbir bilimsel bulgu veya deney tarafından doğrulanmamıştır. Tam aksine, evrim teorisini doğrulamak için başvurulan bütün yöntemler, söz konusu iddiaların geçersiz olduğunu göstermiştir. Evrim teorisi ile materyalist felsefe birbirini tamamlayan iki ideolojik sistemdir. Her iki düşünce sistemi de, dine ve yaratılış gerçeğine şiddetle karşı çıkarlar. Çünkü İslami inanç ve değerlere sahip olan ve onları yaşayan toplumlar materyalistlerin çıkarlarına uygun değildir. Kendi çıkarları için yönlendirebilecekleri, sömürebilecekleri, maneviyattan soyutlanmış, dini ve ahlaki değerlerden yoksun nesiller, onların dünyevi ve maddi beklentileri için daha uygundur. Bu nedenle insanlara yaratılmadıklarını, tesadüflerle ve hayvanlardan evrimleşerek ortaya çıktıklarını telkin etmeye çalışırlar. Çünkü onların ayakta kalmalarının başka yolu yoktur. Bu nedenle, insanları manevi değerlerden uzaklaştırarak, gerçek insanlıktan çıkararak, kapitalist ve emperyalist sistemin onları daha kolay sömürmelerini temin etmek onlar için asıl hedeftir. Bilimin evrimi çürüten ve yaratılış gerçeğini doğrulayan bütün delillerine rağmen, akıl ve bilim bir kenara bırakılarak, her ortamda ve her fırsatta evrim ve tesadüflük safsatasını gündeme getirmek ve savunmak onların amacıdır. Bu amaç için her yol onlar için mubahtır. Tıpkı sosyal darwinizmin, hayatta güçlü olmak için her vasıtanın, iyi veya kötü, helal veya haram, kullanılması onlara tabii gelmesi gibi. Evrimciler bu amaçlarına ulaşmak için kullandıkları bir yol da, Kur'an-ı Kerim'in ayetlerini yanlış yorumlayarak Müslümanları kandırmaya çalışmalarıdır. Ayetlerin manalarını kendi çıkarlarına uygun olacak şekilde saptırmışlardır. Evrim teorisinin yaradılış ile çelişmediğini ileri sürmüşlerdir. Allah Teâlâ’nın, “canlıları birbirlerinden evrimleştirerek yaratmış olabilir” varsayımını ortaya atarak, Müslümanların zihinlerini çelmeye çalışmışlardır. Müslümanlar bu konuda uyanık olmalı ve evrimcilerin bu kandırma taktiklerine aldanmamalıdırlar. Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de insanlara bütün meseleleri açıkladığını bildirmektedir: “Bu kitabı her şeyi açıklayan ve Müslümanlara doğruyu gösteren bir rehber, bir rahmet kaynağı ve bir müjdeleyici olarak indirdik.” (Nahl, 16/89) Allah Teâlâ'nın mahlukatı, canlıları, insanları nasıl yarattığını çeşitli ayetlerle açıklamaktadır: “Ant olsun, Biz insanı süzülüp çıkarılmış çamurdan yarattık. Sonra onu emin ve sağlam bir rahimde sperma haline getirdik.” (Müminun, 23/12,13) Kur’an’daki ayetlerde, canlıların tesadüfen tek bir atadan evrimleşerek ortaya çıktığı ifade edilmemektedir. Evrimi teoricilerin iddialarını teyid eden tek bir ayet bile yoktur. Bunun tam aksine olarak, evrende tam bir düzenin mevcut olduğu ve bu düzenin bir hak ile yaratıldığı buyurulmaktadır. Eğer evrim teorisi gerçek olsaydı, evrende tesadüflerle ortaya çıkışı anlatan ayetler olurdu. Fakat böyle bir ayet Kur’an’da yoktur. Oysa Kur’an’da bütün tabiat olaylarını tasvir eden ayetler mevcuttur. “Biz gökleri, yeri ve aralarındaki varlıkları ancak hak ve hikmetle yarattık…” (Hicr, 15/85) Allah Teâlâ yaratılışı üç aşamalı yaptığını Haşr suresi 24. ayetinde şöyle ifade etmektedir: Bu ayete göre, Allah önce kendi ilminde, yaratacağı mahlukları takdir etti. Sonra onları var ederek varlık alemine çıkardı. Sonra da onlara kendilerine has suretlerini verdi. Bu nedenle Kur'an'da evrim teorisinin zanlarını tasdik eden bir ayet bulmak gerçek dışıdır. Bilakis Kur'an ayetleri evrim teorisinin asılsız ve bilimsel olmayan iddialarını yalanlamaktadır. “İşte Rabbiniz her şeyin yaratıcısı olan O Allah'tır. O’ndan başka ilah yoktur. O halde Haktan nasıl çevrilirsiniz?” (Mümin, 40/62) Evrim teorisi aslında yaradılış gerçeğine karşıdır ve canlıların tesadüfler sonunda “bilinçsiz kör mekanizmalarla” ortaya çıktığını iddia eder. Bu iddialarına göre yeryüzündeki canlılar bir yaratıcı olmadan, cansız maddelerden kendi kendine tesadüfen meydana gelmektedir. Bu durumda Allah Teâlâ'nın tüm kainatın yaratıcısı olduğuna iman edip, bilimin ortaya koydu gerçekleri göz ardı ederek evrim teorisini destek vermek, Kur'an'daki açık izahatları görmezlikten gelerek evrimin Kur'an'a uygun olduğunu iddia etmek çok büyük bir hatalı davranıştır. Böyle bir davranış Müslümanları küfre götürebilir. Bu nedenle Müslümanlar çok dikkatli olmalıdırlar. Biz aşağıda, evrim teoricilerin kendi zanlarınca, evrimi desteklediklerini iddia ettikleri ayetleri ele alarak, bu iddialarını Kur'an ayetlerinin desteklemediğini bilakis onları yalanladığını açıklamaya çalışacağız.
Canlılığın Sudan Ortaya Çıkışı Evrim teoriciler, ilk canlı hücrenin suda tesadüfen kendiliğinden ortaya çıktığını ve bu hücrelerin çoğalarak ve evrim geçirerek bütün canlıları oluşturduğunu kabul ederler. İnsanın da aynı şekilde, bu ilk atadan tesadüfen evrimleşerek oluştuğunu iddia ederler. Bu görüşlerini destekleyen ayetlerin Kur'an'da mevcut olduğunu ileri sürerler. Evrim teoricilerin bu hususta söz konusu ettikleri ayetler şunlardır: “Onlar görmediler mi ki, göklerle yer bitişik bir haldeyken Biz onları ayırdık. Hayatı olan her şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmıyorlar mı?” (Enbiya, 21/30) Evrim teoriciler yukarıdaki ayetleri ileri sürerek, bütün canlıların kökeninin suda tesadüfen oluşan en basit ilkel canlılar olduğunu Kur'an'ın tasdik ettiğini söylerler. Oysa yukarıdaki Kur'an ayetlerinde ifade edilenler tamamen başkadır ve evrim teoricilerinin hiçbir bilimsel dayanağı olmayan iddialarıyla hiçbir ilgisi yoktur. İlk canlı hücrenin sulu bir ortamda kendi kendine tesadüfen oluşması mümkün değildir. Bugün canlı hücre hakkında bildiklerimiz böyle bir ortaya çıkışının mümkün olmadığını göstermektedir. En basit bir aksi delil olarak hücrelerin yapısındaki proteinleri verebiliriz. Çünkü bugün biliyoruz ki bir proteinin oluşması için diğer bazı proteinlerin de aynı anda bir arada bulunması gerekmektedir. Dolayısıyla önce bir proteinin oluşup, sonra sıra ile başka proteinlerin oluşması mümkün değildir. Allah Teâlâ'nın bir hikmeti olarak, hücrenin ilk yaratılışında ihtiyaç olunan proteinler aynı anda bir arada hazır olmaları için hepsi birden yaratılmışlardır. Bütün proteinler aynı anda var olmaları bir kör tesadüfle açıklanamaz. Bu bilinçli bir olgudur. Bu bilinçli olgu ancak her şeye gücü yeten Allah Teâlâ'nın hepsini aynı anda yaratması ile mümkün olur. “Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Allah'ın her şeye gücü yeter.” (Ali İmran, 3/189) Tabii bilimlerdeki gelişmeler bu ayetlerin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmaktadır. Bazı bilim adamlarına göre evrendeki gök cisimleri vaktiyle bir gaz kütlesi halinde idiler. Zamanla bu gaz kütlelerinden parçalar kopmuş ve uzayın boşluğuna fırlamışlardır. Aynı şekilde dünyamız da güneşten kopan bir gaz kütlesi parçası olarak zaman içinde soğuyarak kabuk bağlamıştır. Bu arada dünyadan yükselen gazlar ve buharlar yoğunlaşarak yağmur şeklinde tekrar dünyaya dökülmüş ve böylece denizler, okyanuslar oluşmuştur. Böylece dünya üzerinde oluşan su, canlıların yaratılması ve hayatlarını devam ettirebilmeleri için uygun bir ortam temin etmiştir. Allah Teâlâ yeryüzünde yarattığı elementlerden, sulu bir ortamda canlı varlıkları bütün bileşenleriyle birlikte yaratmıştır. Kur'an'da yukarıdaki ayetlerle neyin anlatılmak istendiğini bazı ehl-i sünnet İslam alimleri tefsir kitaplarında anlatmaktadırlar. İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l Beyân adlı tefsirinde (Enbiya, 21/30) ayetini şöyle tefsir etmektedir: Bu tefsirde ilk canlının sudan oluşup sonradan evrimleştiğine dair bir işaret yoktur. Bütün canlıların varlıklarında asıl olan maddenin su olduğu vurgulanmaktadır. Canlıların yaratılışlarında muhakkak ki su kullanılmıştır. Bursevi, (Nur, 24/45) ayetinin tefsirini de şöyle yapmaktadır: “Burada “her canlı” diye tercüme ettiğimiz “dabbe” kelimesi, yeryüzünde hareket etme kabiliyeti olan ve meskeni yeryüzünde olan her canlıya verilen addır. Melekler ve cinler ise bunun kapsamı dışındadır. Çünkü melekler nurdan, cinler ateşten yaratılmıştır. Ayet-i kerimede geçen “su”, bilinen dört unsurdan biri olan su olabileceği gibi, özel su yani meni de olabilir. Suyun belirsiz olarak ifade edilmesinin amacı, her canlının bu özel sudan, meniden yaratılmış olduğunu bildirmektir. Şu halde melekler ve cinler dışındaki bütün canlılar meniden yaratılmıştır. Demek ki bütün canlıların aslı sudur.” Bursevi’ye göre, (Mürselat, 77/20) ayetinde Allah Teâlâ, insanı değersiz bir sudan yarattığını ifade etmektedir. Burada kastedilen su menidir. Çünkü meninin az ve hakirliliği yüzünden değersiz olarak nitelendirilmiştir. Meni içinde büyük oranda su maddesi vardır. Yukarıdaki ayetleri Elmalılı Hamdi Yazır, “Hak Dini, Kur'an Dili” adlı tefsirinde şu şekilde açıklamaktadır: “Her canlı şey sudan husule getirildiler. Yani gerek nebat ve gerek hayvan gerek insan hayat sahibi olan şeyin hayatına suyu sebep kıldık. Bazıları burada sudan murat nutfe (sperm) olduğunu söylemişlerdir. Halbuki su zahiri anlamda asıl manasını ifade ederse, hayvanlardan başka bitkilere de şamil olacaktır.” Gerçekten hayvanlar ve bitkiler gibi canlıların suya ihtiyaçları bilinmektedir. Su bütün canlılar için en hayati bir maddedir. Canlıların vücut yapılarının büyük bir kısmının sudur. Vücutlarındaki bütün biyolojik sirkülasyon su vasıtasıyla olmaktadır. Eğer su olmasa bedenler beslenemez ve hayatlarını devam ettiremezler. Fakat bu durum evrim teoricilerin iddia ettikleri şeyle aynı değildir. Bu ayetlerden hiçbiri ilk canlının suda oluştuğunu, sonradan bundan da diğer canlıların evrimleştiğini anlatmamaktadır. Bu ayetleri zorlayarak evrim teorisi için Kur'an'da delil aramak boş bir meşgaledir. Bu ayetlerin anlamı, Allah Teâlâ'nın canlı olan şeyleri var ederken su maddesini kullanılmış olduğunu ifade etmektedir. Bu nedenle su bütün canlı varlıkların var oluşlarının temel maddesidir. Bu bakımdan önemlidir. İbn-i Kesir “Hadislerle Kur’an’ı Kerim Tefsiri” adlı kitabında şöyle söylüyor: “Allah Teâlâ, her şeyi sudan canlı kıldık buyurur ki, bütün canlıların aslı sudur. Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre bir sahabi, “ Ey Allah'ın elçisi, ben seni gördüğüm zaman gözüm aydın oluyor ve gönlüm hoşnut oluyor. Bana “her şeyden” haber ver demiş. Allah Resulü de “her şeyin sudan yaratıldığını” buyurmuştur.” Fahreddîn Râzî, Mefâtih el-Gayb adlı kitabında şöyle söylemektedir: “Allah dilediğini yaratır. Şüphesiz ki Allah her şeye kadirdir, çünkü her şey gücü yeten, her şeyi bilen ve canlıların en küçüğünden en büyüğüne kadar her türlü hallerine vakıf olan O’dur. Hangi akıl bu bütünü bilebilir, sırlarını çözebilir. O dilediğini yaratır ve hiçbir şey O’na mani olamaz.” İbn-i Kesir şöyle söylüyor: Allah Teâlâ mahlukatı yaratma lütfunu belirterek yeniden meydana getirmeye muktedir olduğunu bildiriyor ve “sizi bayağı bir sudan Biz yaratmadık mı?” buyuruyor. Aziz ve Celil olan yaratıcının kudretine nispetle bayağı zayıf ve güçsüz olan bir sudan. Nitekim Yasin suresinde, Büsr İbn Cahhâş’tan nakledilen hadiste Allah Teâlâ'nın şöyle buyurduğu belirtilmiştir: “Ey Ademoğlu, Ben seni şunun gibisinden yarattığım halde Beni aciz mi kılacağını sanırsın?” Bu açıklamalardan da görüldüğü üzere, insanın karmaşık olan bir damla sudan yaratılmasının, evrim teorisinin suyun içinde tesadüfler sonucu oluşan bir tek hücreden aşama aşama insanın meydana gelmesi iddiası ile hiçbir bağlantısı yoktur. Hatta böyle tesadüfen bir oluşum reddedilmektedir. Tüm meşhur müfessirlerin açıkladığı gibi bu ayetlerde insanın ana karnındaki yaratılışına dikkat çekilmektedir.
Yaratılışın Aşama Aşama Olması Evrim teoriciler Kur'an ayetlerinde geçen “aşama aşama yaratılma”, “yoktan var edip tekrarlama” gibi ifadeleri evrim teorisine delil olduklarını iddia etmişlerdir. Bu ifadelerin geçtiği ayetler şunlardır: “Oysa O sizi aşama aşama yaratmıştır.” (Nuh, 71/14) “De ki, yeryüzünde gezip dolaşın da Allah ilk baştan nasıl yaratmış bakın. İşte Allah bundan sonra aynı şekilde ahiret hayatını da yaratacaktır. Gerçekten Allah her şeye kadirdir.” (Ankebut, 29/20) Ayette geçen ve aşama aşama olarak tercüme edilen kelimenin aslı “atvar”dır. Bu kelime “tavır” kelimesinin çoğuludur. Tavır kelimesinin anlamı davranış demektir. Yani aslında buradaki yaratılış, çeşitli davranış şekillerinin arka arkaya gelmesi ile oluşmaktadır. Çocuğun ana rahmindeki gelişim safhaları gibi, buradan evrimcilerin anladığı türlerin değişimi ve evrimci bir olgu çıkarmak abesle iştigaldir. Bu ayetlerde geçen ilk defa yaratma ve bu yaratılışın tekrarlanması ifadeleri de evrim teoricilerin zanları olan, bütün türlerin zaman içinde evrimleşerek değişikliğe uğramaları ve yeni türlerin ortaya çıkışı ile hiçbir ilgisi yoktur. Ayrıca evrim teorisinin iddia ettiği, her canlının ortak bir atadan gelmesini bu ayetlerden çıkarmak akıl dışı bir şeydir. Bu ayetlerde Allah Teâlâ açıkça varlıkları nasıl bir düzende yarattığını anlatmakta ve aynı yaratılışla yarın ahirette de tekrar yaratılacaklarını haber vermektedir. Allah Teâlâ'nın varlıkları nasıl yarattığını Haşr suresinin 24. ayetinde de açık bir şekilde anlatılmaktadır: “O takdir eden (Halık), var eden (Bari), yarattıklarını şekillendiren (Musavvir) Allah'tır.” (Haşr, 59/24) Bursevi Rûhu’l Beyân adlı tefsirinde bu ayet ile ilgili şunları söylemektedir: “Bu ayet-i kerimede “Halık” kainatın nisabına uygun bir hikmet üzere takdir eden Zat demektir. “Bari” bir takdire göre icat eden, var edendir. “Musavvir” kainatın ve tüm yaratılanların şekillerini orijinal bir şekilde meydana getirendir. Şöyle ki bu şekillerle özellikleri meydana gelir ve olgunlaşmaları tamamlanmış olur. İşte bu izahlar Halık ile Bari arasındaki tertibin hikmeti ortaya çıkmış oldu. İmam Gazali de şöyle demiştir: “Bazen bu isimlerin aynı manaya gelen eş anlamlı kelimeler olduğu ve hepsinin de yaratmak, var etmek manasına geldiği sanılır. Böyle olması doğru olmaz. Doğrusu şudur: Yokluktan varlığa çıkan her şey evvela takdire muhtaçtır. İkinci olarak takdire uygun şekilde yaratmaya, sonra üçüncü olarak da şekil vermeye muhtaçtır. Cenab-ı Allah takdir edici olması yüzünden Halık’tır. Yoktan var etmesi yüzünden Bari, eşsiz yaratandır. Yoktan benzersiz yarattıklarını en güzel tarzlarla tasvir edip şekillendirmesi cihetinden de Musavvir ve mucittir. Bunu bir binanın yapılmasına benzetirsek şunları söyleyebiliriz: Bina yapılmadan önce projeyi çizilecek bir mukaddere, mühendise ihtiyaç vardır. Mühendis gerekli malzeme ve kaplayacağı sahanın hesabını yapar, projeyi çizer, sonra resme döker, şekillendirir. Sonra binanın kaba inşaatını meydana getirecek ustalara ihtiyaç duyulur. Sonra binanın içini ve dışını süsleyip nakşedecek sanatkarlara sıra gelir. Halbuki Allah'ın fiillerinde durum böyle değildir. Allah hem takdir edip projeyi çizendir, hem var edendir, hem de nakışlarla süsleyendir.” İbn Abbas der ki: Allah’ı layık olduğu azametle niçin tazim etmiyorsunuz? Azabından korkup intikamından sakındırmıyorsunuz? Halbuki o sizi merhalelerden geçirerek yaratmıştır. Denildi ki bunun manası önce nutfe, sonra alaka, sonra da bir çiğnem et olarak yaratmıştır.”
İnsanın Bir Bitki Gibi Bitirilmesi Evrim teoriciler insanlarla bitkiler arasında bir soy bağı kurmak istediklerinden aşağıdaki ayeti evrime delil gibi göstermeye çalışmaktadırlar: “Allah sizi yerden bir bitki bitirir gibi bitirdi.” (Nuh, 71/17) Bu ayeti Bursevi şöyle tefsir etmektedir: “Babanız Adem’i topraktan yaratmak suretiyle sizi de topraktan meydana getirdi. Yahut da şöyle anlaşılır: İnsanları, yerde biten bitkilerden meydana gelen menilerden meydana getirdiği için, bütün insanları yerden meydana getirmiş oldu. “Bitirme” kelimesi, istiare yoluyla “meydana getirme” anlamında kullanılmıştır. Çünkü o, meydana gelme olayına daha çok delâlet etmektedir. Çünkü insanlar bitki olsalardı, hiç şüphesiz bitkilerin bugünkü meydana geldikleri gibi meydana geleceklerdi. Ayrıca bu ifade insanın bir yönden bitki olduğuna dikkat çekmektedir. Şüphesiz insanın başlangıcı ve oluşumu bitki gibi topraktandır. O da gelişir, büyür. Gerçi onun bitkilerden fazla olan bazı özellikleri vardır. Ama bitkiye benzer yönleri çoktur.” Marifet ehlinden birisi şöyle demiştir: “Allah sizi yerden bir bitki bitirir gibi bitirmiştir” ayeti şu anlamdadır: Sizin vücutlarınızın, kendisi ile geliştiği gıdanızı toprakta meydana getirdi. Nitekim bitkileri de toprak vasıtasıyla su ile geliştirmiştir. Bu varlığın gıdası ve gelişmesi kendisinden yarattığı şeyle olmaktadır. İbn-i Kesir tefsirinde bu ayet ile ilgili şunları söylemektedir: “Allah sizi yerden ot bitirir gibi bitirmiştir” bu mastar bir isimdir. Burada mastar ifadesi ile getirilmesi çok uygun ve güzeldir. “Sonra sizi oraya döndürür ve sizi bir çıkarılış ile çıkarır. Öldüğünüz zaman oraya döndürür ve kıyamet günü ilk defa sizi çıkardığı gibi yeniden çıkarır.” Bu ayet evrim teoricileri için bir delil değildir. Çünkü benzer bir ifade de Hz. Meryem için geçmektedir. Kur'an'da Hazreti Meryem için Allah Teâlâ’nın onu “güzel bir bitki gibi yetiştirdiği” ifade edilmektedir (Ali İmran, 3/37). Buradan Hazreti Meryem'in bir evrim geçirdiği anlaşılmaz. Bu nedenle evrimcilerin insanla bitkiler arasında bir soy bağını kurmaları akıl dışı ve anlamsız bir şeydir. Evrim teoriciler bu türlü iddialarla kendilerinin nasıl bir saçmalık ve acziyet içinde olduklarını göstermektedir.
İnsandan Önce Geçen Uzun Bir Dönem Olması “İnsanın üzerine zamandan bir süre geldi geçti ki, o süre içinde insan anılmaya değer bir şey değildi.” (İnsan, 76/1) Evrim teoriciler bu ayeti, tek hücreli ilk canlının ortaya çıkışından bu yana geçen birkaç milyar yıllık süre olarak anlamaktadırlar. Evren 13,8 milyar yıl, dünya 4,5 milyar yıl civarında bir ömürlerinin olmasına karşılık, insanın ortaya çıkışı çok kısa bir dönemdir. İnsanın anılmaya değer bir şey bile olmadığı dönem, insanın yaratılmadan önce ki yukarıda işaret edilen çok uzun dönemdir. Allah Teâlâ alemleri 6 günde (devrede) yarattığını Kur'an'da bildirmektedir. İnsan ise en son yaratılan varlıktır ve 6. günün ikindi vaktine doğru ilk insan Adem yaratılmış ve onun sulbünden de bütün dünyaya gelecek olan insanlar yaratılmışlardır. Fakat bütün bunlar evren teoricilerin iddia ettikleri “tesadüfen yaratılma, ortak bir ataya sahip olma” gibi hususlara hiçbir şekilde delil değildir. Bu ayeti Bursevi şöyle tefsir etmektedir: Burada insandan maksat Hz. Adem değil insan cinsidir. Çünkü bir sonraki ayetteki nutfe kelimesi buna delâlet eder. Çünkü Hz. Adem nutfeden yaratılmamıştır. Ayetteki “Hîne” mutlak ve belirsiz bir zamandır. Uzun olsun kısa olsun tüm zamanlar için kullanılır. Yani uzayıp giden zamandan sınırlı bir müddete kadar. İbn Abbas'a göre bundan maksat insanın ana karnında kaldığı dokuz aylık zamandır. Kayda değer bir şey olana kadar ki süreyi içerir. “Geldi” anlamındaki “eta” fiilinin başındaki “hel” aslında “mi, mı” anlamında soru edatıdır. Ama bu kelime “şüphesiz, muhakkak” anlamında da kullanılmaktadır ve burada bu anlamdadır. O süre içinde insan anılmaya değer bir şey değildi. Aslında o unutulan değersiz, bellerdeki bir damla su ile, onun nutfe oluşu ve insanlık özelliği ile anılan bir şey oluşu arasında belirli bir zamanla sınırlı muayyen bir süre vardır. Ayette öldükten sonra dirilmeyi inkar edene yöneltilen bir soru vardır. Evet o kayda değer bir şey değilken, zamandan bir süre onun üzerine geldi. Onu, o yokken kim var etti? Öyleyse öldükten sonra onu tekrar diriltmek nasıl imkansız olur? Elmalılı Hamdi Yazır bu ayetteki zaman ifadesini şu şekilde tefsir eder: Başlangıçta ilk maddeleri olan unsurlar ve madenler, sonra onlardan aşama aşama yaratılıp orta maddeleri olan bitkisel, hayvansal gıdalar (çamur hülasası) (Müminun, 23/12). Sonra onlardan süzülen yakın maddesi olan menüye doğru yavaş yavaş aşama ve mertebeler içinde gelen bir şey olmuş. Fakat insan diye anılan şey olmamıştı. Gerçekte insanın her ferdi gibi cinsi de ezeli değil sonradan olmadır. Hem dehrin başlangıcından Adem'in yaratılışı çok sonra var olmuştur. Bu ayeti Ömer Nasuhi Bilmen ise “Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Meali Aliyesi ve Tefsiri” adlı kitabında şu şekilde tefsir etmektedir: Bu açıklamaların ışığı altında bu ayeti evrimsel bir ortaya çıkış sürecine bir delil olarak göstermek çok zorlama bir yorumdur. Dolayısıyla da bu ayette geçen ve zaman ifade eden tanımı evrimsel süreç olarak yorumlamak, Kur'an'a göre dayanağı olmayan anlamsız bir yorumdur. Daha önceden anılmaya değer bir şey değilken sonradan var edilmişler, işiten ve gören insanlar olmuşlardır. Buna ilk başlayarak yaratan elbette onu tekrarlamaya gücü yeter. Bu elbette O’na kolaydır. Sonra onları Allah'ın eşyayı yaratmasından müşahede olunan ufuklardaki alametlerden ibret almaya davet etmiştir. Göklerle, onlardaki parlak sabit yıldızlar, seyyareler, dünyalar ve onlardaki dağlar, vadiler, çöller, ağaçlar, nehirler, meyveler, denizler ve her şeyin haddizatında sonradan olduğuna, bunları yapan bir faili muhtarın varlığına delalet etmektedir. O Fail-i Muhtar ki, bir şeye “Ol” dediği zaman hemen oluverir. Bu sebepledir ki, “Allah'ın yaratma ya nasıl başlayıp sonra onu tekrar edeceğini görmediler mi? Şüphesiz bu Allah'a pek kolaydır” buyurmuştur. Başka bir ayeti kerimede de, yine bu kabilden olmak üzere şöyle buyurulur: “Önce yaratan, sonra onu tekrar eden odur. Bu onun için daha kolaydır” (Rum, 30/27). “De ki, yeryüzünde gezip dolaşın da Allah'ın yaratmaya nasıl başladığını bir görün. İşte Allah kıyamet günü yeni bir ahiret hayatını da tekrar yaratacaktır. Muhakkak ki Allah her şeye kadirdir.” Bu bakımdan Allah Teâlâ'nın şu ayetlerine benzemektedir, “Onun hak olduğunu anlayıncaya kadar, ayetlerimizi onlara hem dış dünyada hem de kendi içlerinde göstereceğiz” (Fussilet, 41/53). “Yoksa onlar hiçbir şey olmaksızın mı yaratıldılar? Yoksa kendileri yaratıcı mıdır? Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır onlar düşünüp hakikati anlamazlar.” (Tûr, 52/35,36) Bu ayetlerdeki yaratılış özellikleri evrim teorisinin iddialarıyla hiçbir şekilde örtüşmez.
İnsanın Aşağılık Maymuna Dönüştürülmesi “İçinizden cumartesi günü yasağını çiğneyenleri elbette bilirsiniz. İşte bundan dolayı onlara “Aşağılık maymunlar olun” dedik. Bu ibret dolu cezayı öncekilere ve sonrakilere bir ders, korunacaklara da bir nasihat, bir öğüt yaptık.” (Bakara, 2/65,66) Bu ayetlerdeki maymuna dönüştürme ifadesinin evrim teorisi için bir delil olduğu ileri sürülmüştür. Ancak daha sonraki ayette sadece maymuna değil domuza da dönüştürmekten bahsedilmektedir. Ancak evrim teorisinde soyağacı açısından domuz insana yakınlığı açısından özel bir yere sahip değildir. Bu ayetlerde gerçek bir dönüştürmeden bahsedildiğini düşünsek bile bunu yeni bir türün oluşması şeklinde anlamak yanlıştır. Buradaki dönüştürme cezalandırma anlamındadır. Bu konuda Bursevi şu yorumları yapmaktadır: Bu ayetle Hazreti Peygamber (sav) çağdaşı Yahudilere seslenmektedir: “İsrailoğulları! Allah'a yemin ederim ki atalarınızdan sırf zulüm olmak üzere cumartesi günü haddi aşanları vardı. Siz de kesinlikle bunları bilmektesiniz.” Çünkü Yahudilerin cumartesi günü avlanmaları yasaktı. Bugünü ibadet ve taatle geçireceklerdir. Fakat onlar bunu dinlemeyip emri çiğnediler. “Sept” (cumartesi) kelimesi aslında “kesmek” anlamındadır. Çünkü Yahudiler kendilerini iş ve güçten kesecekler, yalnızca ibadetle meşgul olacaklardı. Nitekim uykuya da “sûbat” denilmesi insanın uykudayken isteğine bağlı olarak iş yapamamasındandır. Burada hem bir uyarı ve hem de tehdit vardır. Sanki burada sizler başınıza gelecek olan azabı bilmektesiniz. O halde onların başına gelen şeylerin aynısının sizin de başınıza gelmemesi için bunlardan uzak durun deniliyor. Bir ceza olarak onları yok etmek için “aşağılık ve rezil maymunlar olun” dedik. Bu bir bakıma onları küçümsemek, rezil etmek, hor ve hakir kılmaktır. İlk maymunların bu olaydan sonra ortaya çıktıkları gibi bir anlayış doğru değildir. Çünkü onlardan önce de maymunlar vardı. Yahudiler çirkinlikte maymuna dönüştürüldüler. Bu da onların çirkin ve kötü fiillerinin karşılığıydı. Maymuna dönüşen Yahudiler üç gün sonra öldüler ve kendilerinden herhangi bir nesil üremedi. Bugün dünyada var olan maymunlar da önceki maymunların soyundan türemişlerdir. Apaçık deliller ortada olduğu halde, günahlara dalanları ve küfre girenleri yüce Allah rahmetinden uzaklaştırır ve lanetler. Yahudiler böyledir. Cumartesi yasağını dinlemedikleri için kimisini maymunlaştırıp kimisini de domuzlaştırır. İbn-i Kesir’in tefsirinde bu ayet şöyle açıklanmaktadır: Allah Teâlâ buyuruyor ki: Ey Yahudiler topluluğu! Allah'ın dinine karşı isyan eden, ahdine karşı çıkan, kendilerinden aldığı sözü bozan, cumartesi gününü saygı ile karşılamayan, o gün Allah'ın emrine kendilerini vermeleri gerektiği halde cumartesi günü balık avlamak için hile yapan, iplerini, ağlarını ve oltalarını cumartesiden önce kurup cumartesi günü olunca adet olduğu gibi balıkların atılan oltaya, ağ ve ipe düşmelerini sağlayan, cumartesi günü geçince geceleyin oltaya düşen balıkları toplayan kasaba halkının başına neler geldiğini görün. Böyle yapmaları nedeniyle Allah onları maymunlar şekline çevirdi. Bilindiği gibi maymun dış görünüşü ve şekli ile insana en çok benzeyen hayvandır. Ama hiçbir zaman gerçek insan değildir. İşte onların amelleri ve hileleri hakikaten benzediği ve gerçekte ise ona aykırı düştüğü için cezaları da yaptıklarının cinsinden olmuştur. Bu açıklamalardan anlıyoruz ki bu ayet evrim teoricilerine bir delil teşkil etmemektedir. Çünkü burada evrim teorisinin temel ilkesi olan türlerinin birbirine dönüşümüne hiçbir şekilde işaret yoktur. Bu, evrim teoricilerin Kur'an ayetlerinden medet ummalarının boşuna bir gayret olduğunun göstergesidir.
Hz. Nuh’tan Sonra Gelen İnsanlar Evrim mi Geçirmişlerdir? “Sizi uyarması için, sizi içinizden bir adam aracılığı ile size bir zikir gelmesine şaştınız mı? Düşünün ki Allah sizi Nuh kavminden sonra, onların yerine halifeler yaptı ve yaratılışta sizi onlardan üstün kıldı. Allah'ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz.” (Araf, 7/69) Buradaki söz konusu olan kavim Ad kavmidir. Ad kavmine Hud peygamber gönderilmiştir. Onlarda Hud peygambere karşı gelmişlerdi. Bu ayet o kabiledeki insanlara yapılan bir ikazdır. Bu ayeti evrim teoriciler, türlerin değişimini fikrine delil olarak kabul etmektedirler. Bu ayet insanların yaratılışındaki temel unsurların değiştiğini ifade etmemektedir. Ancak boy gibi, büyüklük gibi insanın dış görünüşlerinde bazı değişiklikler olduğunu ifade etmektedir. Örneğin bazı dönemlerde boyları 3 - 4 metre olan insanların yaşadıkları bilinmektedir. Fakat bu değişikliklerde insan türünün değişmesi söz konusu değildir. İnsan yine aynı insandır, fakat boyları uzayabilir veya daha kısa olabilir. Bu, evrim teoricilerin iddia ettikleri gibi türlerin evrimi uğraması şekilde bir olgu değildir. Ayetin ifadesinde üstün kılmaktan bahsedilmektedir. Buradan Nuh peygamber zamanındaki insanların daha güç şartlarda yaşayabildikleri halde, ondan sonraki insan neslinin daha kolay yaşayabilecekleri şekilde fiziksel büyüklüklerin daha uygun hale getirildiği anlaşılmaktadır. Örneğin boyları uzadı. Ancak bu değişiklikler evrimcilerin iddia ettiği gibi kendiliğinden tesadüfen olan şeyler değildir. Tam tersine Allah Teâlâ bunu bilinçli ve iradeli olarak yaratmıştır. Bu nedenle bu ayet evrimcilerin zanlılarını hiçbir şekilde desteklemez. Bu konuda İbn-i Kesir tefsirinde şu yorumu yapmaktadır: “Sizi uyarması için aranızdan bir adama Rabbiniz tarafından bir haber geldi diye mi hayret ediyorsunuz? Sizi Allah'ın azap dolu günleriyle uyarması için içinizden size Allah'ın bir peygamber göndermiş olmasına şaşmayın. Bilakis bundan dolayı Allah'a hamd edin. Düşününüz ki, o sizi Nuh kavminden sonra halifeler yaptı. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Nuh'a zıt gitmeleri ve onu yalanlamaları sebebiyle onun duası üzerine Allah'ın yeryüzü halkını helak etti. Nuh zürriyetinden sonra sizi yaratmıştır. Yaratılışı itibariyle onlardan daha fazla boy pos verdi sizlere. Cinslerini size göre daha uzun boylu kıldı. Allah Teâlâ, Tâlût kıssasında da şöyle buyurmaktadır: “Ona bilgice ve vücutça da bir üstünlük vermiştir” (Bakara, 2/247). Hem Allah'ın size olan nimetlerini hatırlayın ki felâha erdirilesiniz.” Bu açıklamalardan ayetin evrim teoricilerin zanlarına hiçbir şekilde delil olmamakta, bilakis yaradılış kavramı üzerine vurgu yapılarak evrim anlayışı yalanlamaktadır.
Yazının 2. Bölümünü okumak için tıklayınız
Yorum ve Eleştirileriniz için: oryanmh@gmail.com |
Kur’an Ayetleri Evrim Teorisini Yalanlıyor (1.Bölüm) |
Yayınlama Tarihi : 19.12.2021 |