Zaman nedir?

Zaman kavramı insanları uzun süre düşündürmüş, fakat şimdiye kadar akıl ve deney yoluyla elde edilmiş herhangi kesin bir bilgiyle açıklanabilmiş değildir. Zaman hakkında bugün bildiklerimiz belki bu konudaki mutlak gerçeğin çok az bir miktarıdır. Zaman kavramı ile ilgili birçok soru bugün halen cevaplanmayı beklemektedir. Zamanın fiziksel bir varlık olarak var olup olmadığı, fiziğin en önemli ve çözülemeyen konularının başında gelir. Zamanın akıp akmadığı da veya hangi yönde aktığı da aynı şekilde fiziğin en tartışmalı konuları arasındadır.

Fizikte zaman, uzaysal boyutu olmayan, ölçülebilir bir süre aralığını karakterize eden bir değişken olarak düşünülmektedir. Zaman, evrende gelişen her olayın içinde olup onunla organik bir bağla bağlanmıştır. Doğadaki sebep sonuç ilişkisi zamanın akış yönü ile ilgilidir. Bu akış yönü tersine çevrilebilir mi? Teorik olarak bunun mümkün olduğu düşünülse de uygulamaya konulması nasıl mümkün olacaktır? Bu çeşit soruları arttırmak mümkündür. Akıl ilimleri ile ancak bazı sonuçlar elde edilmiştir. Ancak bu bilgiler zamanın temel konularını aydınlatmak için yeterli değildir.

Zamanın tanımı konusunda tam bir uzlaşmanın olmamasına rağmen, zamanın gördüğümüz bu evrende ölçülmesi konusunda her hangi bir problem yoktur. Zaman, fizikte en hassas ölçülebilen niceliklerden biridir. Zamanın ölçülmesinde temelde iki ayrı yöntem vardır:

• Atomik ölçüm. Bu ölçümde, atomların içsel enerji sevileri arasındaki geçişlerde ortaya çıkan elektromanyetik ışımanın karakteristik frekansı kullanılır.

• Dinamik ölçüm. Bu ölçümde, gök cisimlerinin evrendeki döngüsel hareketleri incelenir. Bu ölçümlerle ay ve güneş takvimleri elde edilir. Bu takvimlerle elde edilen süreler yıl, ay, hafta ve gün gibi parçalara ayrılarak kullanılır.

Üç boyutlu uzay ile dördüncü boyut olarak düşünülen zaman bir matematiksel modelde birleştirilerek  ‘Uzayzaman’  kavramı ortaya atılmıştır. Evrendeki olaylar bu dört boyutlu uzayzaman’da incelenmiştir. Gerek klasik fizikte ve gerekse kuantum fiziğinde oluşturulan modellerin hepsi zamanı bir boyut olarak içerir. Bununla beraber bunun nedenini tam olarak açıklayamaz. Ancak insanın algılarının bir tercümesi olarak bu durumu kabul eder. Çünkü makro alemdeki fizik yasaları, zamanın geçmişten geleceğe doğru tek bir yönde akması ile tutarlıdır. Bununla beraber zaman değişkeninin tek boyutlu bir sürekliliğe sahip   olması bir varsayımdır. Bunu varsaymanın mecburiyeti, sürekli değişkenlerin matematiğinin kullanılabilmesinin mümkün olabilmesidir. Eğer zaman değişkenini sürekli olduğunu kabul etmezsek makro alemdeki modellerde matematik zorluklar hatta imkansızlıklar ortaya çıkar. Buna mukabil mikro alemdeki kuantum fiziğinde uzay ve zaman süreksiz ve kesiklidir. Kuantum fiziğinde, değişkenler ani sıçrayışlarla bir durumdan diğerine geçerler.

 

Zamanın mutlaklığı ve göreliliği

Klasik fizikte, zamanın mutlak olduğu kabul edilir. Klasik fiziğe göre zamanın mutlaklığı evrenseldir. Yani evrenin her köşesinde aynı şekilde hüküm sürer. Klasik fiziğe göre mutlak zaman nesnel gerçekliğin bağımsız bir yönüdür. Bu konuda Newton şunları ifade etmektedir: ‘ Mutlak, doğru ve matematiksel zamanın kendisi kendi doğasında dengeli bir biçimde akıp gider, dışsal olan herhangi bir şeyle ilişki kurmaz.’ Newton’a göre zaman mutlak anlamda var olup evrenin her yerinde aynı şekilde hükmünü sürdürür.

Ancak Einstein’ın kurduğu Görelilik (İzafiyet) teorisine göre,  zaman evrenin her yerinde aynı değildir ve gözlemciye göre değişir yani görecelidir. Bu teoriye göre zamanı uzayın üç boyutundan ayrı olarak düşünemeyiz. Kütlelerin çekim alanları içinde bulunmak zamanın ilerleyişini yavaşlatabilir. Ayrıca gözlemcinin hareket durumuna da bağlıdır. Bu bakımından zaman evrensel değildir.

Maddesel varlıkların, uzayzaman’ın geometrisini değiştirir. Onda eğrilikler yaratır. Bu eğrilikler zamanın bükülmesine neden olur. Bu ise zamanın, bu eğride bulunan bir gözlemciye göre, bu eğri dışında bulunan başka bir gözlemciye nazaran daha yavaş akması demektir. Bu bükülmeyi şu şekilde açıklayabiliriz: Düz ve gergin  bir çarşaf düşünelim. Çarşaf düzlemi iki boyutlu olarak tanımladığımız uzayzaman düzlemi olsun. Bu düzlem üzerine bir gök cismini simgeleyen demir bir bilye koyalım. Bilye çarşafı içeri doğru gömerek bir bükülmeye sebep olacaktır. Bu şekilde zaman da bükülmüş olacaktır.  Bilyenin kütlesi ne kadar fazlaysa bükülme o kadar fazla olacaktır. Eğer kütle aşırı büyük olursa uzayzaman düzlemi ışığı bile hapsedebilecek miktarda göçecektir. İşte karadeliklerin oluşumu evrende bu şekilde oluşan göçüklerdir.

Einstein’ın izafiyet teorisine göre zaman ve uzay görecelidir. Zaman ve uzay koordinatlarının tanımlanması için bir eylemsiz gözlemcinin seçilmesi gerekir. Bu teoriye göre, doğada ışık hızından daha hızlı hareket eden bir cisim yoktur. İzafiyet teorisinin kullandığı matematiksel formüllerin bir sonucu olarak,  cismin hızı ışık hızına yaklaşması halinde zamanın yavaşlaması; ışık hızında olması halinde zamanın durması ve ışık hızını geçmesi halinde zamanın tersine akması gerekmektedir. Takyonlar denilen atom altı parçacıkların ışıktan hızlı hareket ettikleri ve zamanlarının gelecekten geçmişe doğru aktığı varsayılır. Bunlar da modern fiziğin konuları arasındadır. Bununla beraber bu teoriler, ispat edilemeyen bazı aksiyomları kabul ettiklerinden dolayı verilerinin mutlak doğruluğu tartışılabilir. Akıl ve duyular yoluyla varılan bu sonuçların kesin ve mutlak ispatları bugüne kadar elde edilmiş değildir. Bununla beraber izafiyet teorisinin doğru olduğu birçok olay mevcuttur. Bunun sonuçları olarak çeşitli teknolojik uygulamalardan insanlar faydalanmaktadır.

 

Zamanın felsefi yorumları

Zamanın ne olduğu filozofları da yakından etkilemiş ve bu konuda birçok felsefi görüşler ileri sürmüşlerdir. Bazılarının düşünce evrenlerindeki odak sorun,  zaman kavramı olmuştur. Bazılarına göre, zaman kavramı insan bilincinin bir oluşumudur. Bu nedenle, zaman, insan bilincinin dışında değil, gelişim süreci içindedir. İnsan bilinci belleğin oluşturduğu bir varlıktır. Belleğin kökeni de geçmişin şimdiki uzamasıdır. Bellek bu özelliği yüzünden, durağan değildir, geçmişten bugüne uzanan sürekli bir akıştır. Bu sürekli akış bir uzayıştır ve bu akışın sonu ve sınırı yoktur. Bu yalnız kendisiyle tanımlanabilen bir uzayıştır. İdealist felsefenin bu görüşlerine göre zaman için ‘vardır’ denemez sadece ‘olmaktadır’ denebilir.

Bazı filozoflara göre, ancak zaman varsayımı ile olguların bir ve aynı zamanda ya da değişik zamanlarda olduklarını düşünebiliriz. Bazılarına göre ise, zaman dışında bir varlığın, uzay dışında bir varlık kadar saçma olacağıdır.

Zamanın bir başlangıcının ve de sonunun olup olmadığı da felsefecileri ve fizikçileri  meşgul den bir konudur. Bu konuda da birbirine aykırı görüşler ortaya atılmıştır. Eğer zamanı büyük patlama (big bang) ile başlatırsak, ondan önce zaman kavramı var mıydı yoksa yok muydu? Evrenin sürekli genişlediğini dikkate aldığımızda zamanın bir sonu olacağını bekleyebilir miyiz?

Eğer evrendeki varlıklar olmasaydı zaman kavramı olabilir miydi? Varlık ve zaman kavramları arasındaki ilgi de bazı felsefecileri meşgul etmiştir. Geçmişin geride kalmadığına, geleceğin ise meydana geldiğini düşünerek geçmiş ve geleceğin şu an aynı şekilde var oldukları görüşü ortaya atılmıştır. Bu durumda bu üç zamanı aynı anda yaşamak veya zamanlar arasında yolculuk yapmanın mümkün olduğu görüşleri ortaya atılmıştır.

Bazı fizikçiler de bugün, karadeliklerin içinde zaman kavramı olmadığını ya da çok yavaş işlediğini düşünmektedir. Onlara göre kara deliğin etrafında dolaşanlar için zaman yarılanabilir. Yani karadeliğin etrafında dolaşanlar için 5 yıl, kara delikten uzakta olan dünyadaki kişiler için geçen 10 yıl demektir.

Yukarıda kısaca dile getirdiğimiz görüşler ve bunların benzerleri asırlarca insanlar tarafından ortaya atılmıştır. Bununla beraber her görüşe aksi görüşler ileri sürülmüş ve bu konularda herkesin mutabık olduğu bir görüş ortaya atılamamıştır. Bunun nedenini daha önceki makalelerimizde birçok defa anlattık. Bütün bu görüşler insan aklı ve duyularla elde edilen bilgi ve algılardan elde edilmektedir. Ancak evren ve içindeki olguların yalnız akıl ile açıklanabilmesi imkansızdır. Çünkü akıl bir mahluktur, yani yaratılmış bir varlıktır. Dolayısıyla sınırlıdır. Sınırlı bir varlıkla sınırsızlığı tam ve mutlak olarak algılamak mümkün değildir. Bu nedenle gerek felsefi ve gerekse fiziksel teoriler açıklamalarında daima yetersiz kalmaya mecburdurlar. Bunun aşılması ancak tasavvufi bilgilere ulaşmakla mümkündür. Bu da sırlar ilmiyle, yani vahiy ve keşif bilgilerine vakıf olmakla mümkündür. 

 

Kur’an’da zaman kavramı

Bugün zaman ile ilgili akıl yoluyla elde edilen bazı bilgiler, 1400 yıl önce vahiy yoluyla indirilen Kur’an ayetlerinde de mevcuttur. Zamanın izafi bir kavram olduğu Kur’an’ın birçok ayetinde dile getirilmektedir.  Bu izafilik dünya ile gayb alemi arasında olduğu gibi dünya hayatında da görülmektedir. Dünya üzerinde geçen bir yılın gayb aleminde bir güne karşı geldiği; hatta dünya üzerinde geçen elli bin yılın gayb aleminde bir güne tekabül ettiği şu ayetlerde ifade edilmektedir:

‘… Rabbin katında bir gün, sizin sayacaklarınızdan bin sene gibidir.’(Hacc suresi, ayet 47)

‘Melekler ve Ruh miktarı elli bin yıl süren bir gün içinde ona çıkarlar.’(Meraic suresi, ayet 4)

Ayrıca dünyada bir ömür yaşayan insanların yarın ahiret hayatında bu yaşayışı birkaç saatlik bir süre gibi hatırlayacakları ifade edilmektedir:

‘Allah inkarcılara ‘Yeryüzünde kaç yıl kaldınız? diye sorar. ‘Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. İşte bilenlere sor’ derler. Allah buyurdu ki: Sadece az bir süre kaldınız; keşke siz bunu bilmiş olsaydınız.’ (Mü’minun suresi, ayet 112, 113, 114)

Allah sizi çağıracağı gün, tam bir hürmetle  O’nun emrine koşacaksınız ve zannedeceksiniz ki kabirlerinizde pek az bir müddet kaldınız.’ (Hacc suresi, ayet 47)

Kehf suresinde bir mağaradaki Yedi Uyurlar diye bilinen gençlerin 300 yıllık bir uyku süresi sonunda uyandıklarında, kendilerini mağarada bir günün az bir bölümü kadar kaldıklarını hissetmişlerdir:

‘Bunun üzerine biz de kulaklarını tıkayarak mağarada onları yıllarca uyuttuk. Sonra da iki gruptan hangisinin, onların mağarada kaldıkları süreyi daha iyi hesapladığını anlamak için, onları tekrar uyandırdık. … Ne kadar durup kaldınız? Kimi ‘Bir gün veya günün bir parçası kadar kaldık’ dediler. Kimi de şöyle dedi: ‘Ne kadar durduğumuzu Rabbimiz daha iyi bilir.’…’ (Kehf suresi, ayet 11, 12, 19)

Oysa onların 300 yıl ve daha da 9 yıl kaldıkları Kur’an’da ifade edilmektedir:

‘ Onlar mağaralarında üç yüz yıl kadar kaldılar ve dokuz yıl da buna ilave etmişlerdir.’ (Kehf suresi, ayet 25)

Hz.Üzeyr (as)’ ın merakı ve tekrar dirilme ile ilgili, Hakk’a bir soru sorması üzerine Allah Teâlâ onu öldürüp yüz sene sonra tekrar dirilterek sorusunun cevabını vermiştir. Bunun ilgili ayet şu şekildedir:

‘… Bunun üzerine Allah onu yüz sene öldürdü, sonra diriltti. ‘Ne kadar kaldın?’ diye sordu. O da, ‘Bir gün, yahut bir günden eksik kaldım’ dedi.’ (Bakara suresi, ayet 259)

Benzer izafilik insanın uyku halinde gördüğü rüyalarda da vardır. İnsan rüyada çok uzun zaman kat ettiğini hissetmesine rağmen, uyandığında bu rüyanın az bir sürede gerçekleştiğini anlar. Dolayısıyla zamanın geçme süresi insanın içinde bulunduğu duruma çok bağlıdır.

Zamanın izafi olduğu insan psikolojisinde de gözlemlenmektedir. İnsanın sıkıntılı hallerinde zaman çabuk geçmez. İnsan sevinçli olduğu zaman ise zamanın çok çabuk geçtiğini hisseder. Bu hemen hemen herkes tarafından hayatının bir döneminde muhakkak yaşanmıştır.

Bütün bunlar zaman akışının göreceli bir yapı arz ettiğini göstermektedir. Tabii ki bu göreceliğin bir matematiksel modelle açıklanması her zaman mümkün değildir. Rüyadaki izafiliğe nasıl bir matematiksel model giydirebiliriz? Buradaki parametreler yalnız 3 uzay boyutu ve 1 zaman boyutundan ibaret değildir. Bu olaydaki parametrelerin ne oldukları ve aralarındaki ilişkilerin neler olduğunu anlamak mümkün gözükmüyor. Dolayısıyla gayb alemine dünya alemindeki parametrelerle hakim olmak imkansızdır.

Einstein’ın izafiyet teorisindeki aksiyomların ne kadar gerçeği yansıttığı şüphelidir. Bir cismin hızının ışık hızını geçemeyeceği ne kadar doğru olabilir. Güneş ışığı bize 6 dakikada gelmektedir. Oysa biz güneşe baktığımızda onu görmemiz bir an meselesidir. Dolayısıyla görme olayı ve idrak etmenin hızı ışık hızından fazladır. Tabii ki burada görme ve idrak olayının nasıl bir yapıda olduğu sorulabilir. Acaba buradaki olay bir maddesel yapıyla ilgili midir? Özellikle idrak etme olayını hangi fiziksel kurallarla açıklayabiliriz ? Fakat gerçek olan idrak etmenin hızının ışık hızından daha büyük olduğudur. Çünkü evrenin her noktası bir anlık zamanda idrak edilebilir. Fakat oralardan gelen ışığın gelmesi için milyonlarca ışık yılının geçmesi gerekebilir. Einstein’ın modeline göre, bir cismin  hızı ışık hızından fazla ise, orada zamanın ters yönde akması gerekir. Bununla beraber yukarıdaki örnekte zamanın ters yönde akışına dair herhangi bir bulguya rastlanmıyor.

İzafiyet teorisi evrende bazı durumlarda doğru sonuçlar vermektedir. Ancak bunlar, teorinin mutlak anlamda doğru olduğu sonucunu çıkarmaz. Bunun nedeni, evren olarak gördüğümüz varlığın her şey olmadığıdır. Duyular ve akılla algıladığımız evrenin dışında da başka gayb alemlerinin var oldukları vahiy ve keşif bilgileri ile bilinmektedir. Bu gayb alemlerindeki olayların hangi kurallarla oluştuğu ise, dünyamızda geçerli olan fiziksel kurallarla anlaşılamaz. Bu durum akıl ilimleriyle sırlar ilimleri arasındaki farkı gösterir. Bu nedenle zaman kavramının bir de tasavvuf açısından ele alınması gerekir. Bu inceleme, bundan sonraki ‘Zamanın tasavvufî yorumu’ adlı makalemizde yapılacaktır.

Kur’an’da, zaman kelimesi lafız (söz) olarak geçmemekle birlikte, zamanı ifade etmek için kullanılan kavramlar çok geniş bir spektrum oluşturur. Bunlardan bazılarını ve hangi ayetlerde geçtiğini aşağıda ifade ediyoruz:

Asr = Yüzyıl, öğlenden sonraki ikindi vakti;  Asr suresi, ayet 1,

Dehr = Uzun bir zaman dilimi; Casiye suresi, ayet 24,

Vakt = Zamanın belirli bir dilimi; Hicr  suresi, ayet 37, 38,

Mevkut = Belirli bir zaman; Nisa suresi, ayet 103,

Mikat = Tayin edilmiş zaman; Araf suresi, ayet 142, 143, 155,

Hîn = Ne zaman ki, iken, vakit; Bakara suresi, ayet 36,

Yevm = Bir gün, bir zaman dilimi; Sebe suresi, ayet 30, Kasas suresi, ayet 41,

Sa’a = An, saat, zaman, dönem; Araf suresi, ayet 34, Rum suresi, ayet 12,

Müddet = Bir zaman dilimi, bir vakit; Tövbe suresi, ayet 4,

Emed = Devre, zaman dilimi; Ali İmran suresi, ayet 30,

El’an = Şimdi, şimdiki zaman; Nisa suresi, ayet 18,

Sermed = Sürekli zaman; Kasas süresi, ayet 72,

Ecel = Zaman dilimi, sınırlı süre; Araf suresi, ayet 34.

 

Kuranda zaman hesaplamaları için, ayın ve güneşin hareketlerine atıfta bulunulur. İbadetlerin yerine getirilmesi, insanın ihtiyaçlarının giderilmesi ve toplumsal fonksiyonların gerçekleştirilmesi için gerekli zamanlar Kur’an’da ifade edilir. Gecenin insanın dinlenmesi için, gündüzün insanın geçimi için gerekli ihtiyaçların temin edilmesi için gerekli olduğu vurgulanmaktadır:

‘Uykunuzu bir dinlenme yaptık. Geceyi bir örtü yaptık. Gündüzü de bir geçim zamanı yaptık.’ (Nebe suresi, ayet 9, 10, 11)

İbadetler için de zamanlar tanımlanmıştır:

‘Güneşin batıya kaymasından, gecenin karanlığına kadar belirli vakitlerde gereği üzere namaz kıl, bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazında, gece ve gündüz melekleri hazır bulunur.’ (İsra suresi, ayet 78)

Kuran, zaman kavramını sunarken, dil onun için önemli bir araçtır. İfade edeceği olayın mahiyetine göre değişik zaman kipleri kullanılır. Başka toplum ve kültürleri konusundaki açıklamalarda geniş zaman kipi kullanılır. Bu şekilde bir gelenek ve dünya görüşü bir gruba veya kabileye dayandırılır. Örneğin Yahudi ve putperestlerin dünya görüşlerini oluşturan uzun yaşama istekleri geniş zamanla ifade edilmiştir.

‘Elbette onları insanların en hırslı, en düşkün olanları, hatta müşriklerden bile daha düşkün bulacaksın. Onların herbiri bin sene ömür sürmeyi arzular, oysa uzun yaşamak kendisini azaptan kurtarıp uzaklaştıracak değildir. Allah onların neler yaptığını görüyor.’ (Bakara suresi, ayet 96)

Fiilde zamanı, sîgası ortaya koyar. ‘Darabe’ sözünü işiten önce dövme olayını fark eder, sonra da zamanını algılar. Bu nedenle fiilde sîgasının ortaya koyduğu yapısal işaret zamanıdır. Çeşitli ekoller, Kûfi ekolu, Basra ekolu gibi, fiilin yapısının zamanla olan ilgisini değişik şekilde yorumlamışlardır. Kûfe ekolüne göre fiilin bir geçmiş, bir de geleceği vardır. Şimdiki zamanın ise ism-i fail sîgası ile ifade edileceğini ve bu zamanı, fiilin yapısının bir niteliği olarak anlamışlardır. Basralılar ise, ism-i fail sîgasına devam eden fiil adını verip, şimdiki zamanı Muzari fiil ile ifade etmişlerdir. Bazı kullanıcılar ise, şimdiki zamanın fiili yapana ait bir nitelik olduğunu, geçmiş zamanın geçtiğini, geleceğin ise henüz ortada olmadığını savunmuşlardır.

İsm-i fail, hem şimdiki zaman hem geçmiş zaman ve hem de gelecek zaman için kullanılmaktadır. Kafirun suresinin 2-5  ayetlerinde anlatılmak istenilen geçmiş, şimdi ve gelecekte sizin taptıklarınıza tapmadım, tapmıyorum, tapmacağım şeklindedir.

İsm-i mefuller, ifade ettiği eylemin önceden yapıldığını bildirir ki bu da mişli geçmiş zamanıdır. ‘Mestur’ (Tur,2; İsra, 58; Ahzab, 6) ifadesi  ‘kitaplar’ manasınadır. Kitaplar ise geçmişte yapılan bir eylemin sonucudur. Bazen ism-i failler ve ism-i mefuller  gelecek zamanı göstermektedir. Benzer şekilde (Hûd suresi, ayet 103) de geçen ‘mecmû’ ism-i mefulü ‘yecme’ ile gelecek zaman anlamını taşımaktadır.

Kur’an’da gelecek hakkında bazen mazî (geçmiş) sîgası kullanılmıştır. Tûr suresi, 21. ayette ‘iman eden ve soylarından gelenlerle, imanda kendilerine tabi olanlar (var ya!) işte biz, onların nesillerini de kendilerine kattık’ diye buyurulmaktadır. Ayette geçen ‘katma zamanı’ gelecekte olacak ise de, bu ifade ‘Allah’ın yarattığı gün kattığı’ manasınadır. Aynı şekilde Kevser suresinin 1. ayetinde ‘e’taynâ’ (sana verdik) ifadesi gelecek zaman manası taşır. Ancak mazi sigasıyla kullanılmıştır. Bu, peygamberimize (sav) verilenin,  geçmiş zamanda verilmiş olduğunu gösterir. 

Bazen muzari sigası, mazide geçmiş bir olayı hikaye edebilir. Hûd suresi, 38. ayetinde ‘gemi yapıyor ‘ manasına gelen ‘yesna’u’ , geçmişi hikaye etmektedir. Buna göre anlamı ‘gemi yapmaya yöneldi’ şeklindedir. Çünkü Hz. Nuh gemi yapmadan önce ağaç dikip, onların gemi boyuna uygun hale gelmesini beklemiştir.

Mazi sigası bazen şimdiki zaman manasında kullanılır. Kamer suresinin 31. ayetindeki   ‘Biz onların üzerlerine korkunç bir ses gönderdik, hemen hayvan ağılına konan kuru ot gibi oluverdiler.’ İfadesi şimdiki zaman manasındadır. Çünkü ‘kuru ota dönüşmek’ normal şartlarda uzun bir zamanı gerektirmektedir.  

Kur’an’da edatlar da, zaman kavramını ifade etmeye yarayan önemli araçlar olarak kullanılmıştır:

İzâ = Gelecek zaman ifade eder,

Hattâ = Süre ve mesafenin sonunu ifade eder,

Zû = Sabit olan ve devam eden şeyler hakkında kullanılır,

Sümme = Öncelik, sonralık manasını ifade eder,

Lam (harfi) = Sebep ve sonuç bidirmek için kullanılır.

 

Kur’an’da günün belli kesimleri ayrı isimlendirilmiştir. Bunlar leyl (gece), fecr (şafak vakti), nehar (gündüz), asr (ikindi vakti), duha (kuşluk vakti) dir. Bunlardan leyl, duha, asr ve fecr üzerine Kur’an’da yemin edilmiştir. Bu da zamanın Allah katındaki değerinin ve öneminin ne kadar büyük olduğunu göstermektedir.

Kur’an takvim konusunda insanları ay’a yöneltmektedir. Şu ayetler bunu teyit etmektedir:

‘(Resulüm) sana yeni doğan (hilal şeklindeki) ayı soruyorlar. De ki; o, insanlar için de hac için de vakit ölçüsüdür.’ (Bakara suresi, ayet 189)

‘Güneşi ışıklı ve ay’ı nurlu kılan yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için ay’a konak yerleri düzenleyen O’dur.’  (Yunus suresi, ayet 5)

Sene içinde ayların sayısının on iki olduğu da Kur’an’da belirtilen bir husustur:

‘Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylarıdır. Bu dosdoğru bir nizamdır.’ (Tövbe suresi, ayet 36)

 

Hadislerde zaman kavramı

Kur’an’da olduğu gibi hadislerde de zaman kavramının değişken ve izafi olduğu belirtilmiştir. Bundan 1400 sene önce, Hz. Peygamber (sav) gün kelimesinin göreceliğini dile getirmiştir. Bir hadiste, ‘Zaman yakınlaşmadıkça kıyamet kopmaz. Bu yakınlaşma öyle olur ki, bir yıl bir ay gibi; ay hafta gibi; hafta gün gibi; gün saat gibi; saat de bir çıra tutuşması gibi (kısa) olur.’ (Tirmizi, zühd, 24) buyurulmaktadır. Bu hadisi çeşitli şekillerde yorumlamak mümkündür. Teknolojik gelişmelerle, uzun zaman alacak işlerin kısa sürede halledilmesine bir işaret olabilir. Nitekim günümüzde iletişim ve ulaşım bu evreleri yaşamaktadır. Ayrıca bir sona doğru gitmekte olan evrendeki değişmelere de işaret ediliyor olabilir. Evrenin genişlemesi, karadeliklerin oluşması ve entropinin daima artması gibi olaylarla evrenin uzayzaman geometrisinde bükülmelerin artması ve sonuçta zamanın daha yavaş akmasının beklenebileceğine işaret edilmiş olabilir.

Hz. Peygamber (sav) kıyamet alametlerinden bahsederken, Deccal’in ortaya çıkışından da bahsetmiştir. Ashabının Deccal’in dünyada ne kadar kalacağını sorması üzerine şu cevabı vermiştir: ‘Kırk gün (kalacak). Onun bir günü bir sene gibidir; bir günü bir ay gibidir; bir günü de bir hafta gibidir. Diğer günleri sizin günleriniz gibidir.’(Ebû Davûd, Melahim, 14). Bu hadisle de peygamberimiz (sav) zamanın izafi bir kavram olduğuna işaret etmiştir.

Hz. Peygamber (sav), ayın zararlarından ümmetini korumak için dolunay zamanında, yani arabi ayların 13., 14., 15. günlerinde oruç tutulmasını tavsiye etmiştir. Ayrıca dolunaydan sonraki dönemde kan aldırılmasını tavsiye etmektedir. Hacamatın sağlık açısından faydaları bilinmektedir. Ancak bunu özellikle ayın 17 sinde yapılmasını istemesinin arkasında bir hikmet vardır. Belki bu, dolunayın insanlara verdiği zararlı etkilerin giderilmesini istemiş olmasının bir işaretidir.                                                                 

Zamanın tam sayılarla ifade edilmesi bazı hadislerde görülmektedir:

‘Resulullah(sav) buyurdular ki ‘Allah mahlukatın miktarlarını, semavat ve arzı yaratmadan elli bin sene evvel, arşı su üzerinde iken yazdı.’ (Kütübü Sitte, hadis no: 4851, Ravi: İbn Amr, İbni’l As)

‘Resulullah (sav) ‘İki sur üfleyişi  arasında kırk vardır!’ buyurmuştur. Bunun üzerine oradakiler ‘Ey Ebu Hureyre, kırk gün mü diye sordular. O, ‘bir şey diyemem dedi’.’ (Kütübü Sitte, hadis no 5052, Ravi: Ebu Hüreyre) 

İslam ceza hukukunda, zamana (dehre) lanet etmeye yönelik önemli bir yasak vardır. Bu yasak Ebu Hureyre tarafından nakledilen meşhur bir hadis üzerine kuruludur: ‘Zamana (dehre) lanet etmeyin. Çünkü onu Allah yaratmıştır.’ (Sahih Müslüm, 4/1, 763)

 

Sonuç

Zaman Allah tarafından yaratılmıştır. Alemdeki olayların birbirini takip etmesi zaman içinde olduğundan, zaman alemdeki olayların bir zarfıdır. Zamanın ne olduğuna dair fizikçiler ve felsefeciler tarafından araştırılmış ve bir çok teoriler ortaya atılmıştır. Bunlar arasında en meşhuru Einstein’ın İzafiyet teorisidir. Her teori bazı aksiyomlar üzerinde inşa edilmişlerdir. Ancak bu aksiyomların doğruluğunun mutlak kesinliği ispat edilmiş değildir. Bu aksiyomlara aykırı olan olaylar da mevcuttur.

İslam açısından bu teoriler İslam şeriatına, yani Kur’an ve hadislere aykırı olmadığı sürece, üzerlerinde düşünmeye bir sakınca yoktur. Bununla beraber bazı felsefecilerin ve fizikçilerin zaman hakkındaki teorilerinde İslam’a aykırı iddialar vardır. Müslümanların bunların görüşlerine katılmamaları ve bu türlü teorilerden uzak durmaları gerekir.

Zaman kavramının  anlaşılması, yalnız fiziksel teorilerle mümkün değildir. Çünkü fizik, yalnız duyularla ve akılla algılanabilen olayları inceler. Halbuki evrende öyle olgular vardır ki, bunları algılayabilmek için vahiy ve keşif bilgisi gereklidir. Bu nedenle, zaman kavramının tam olarak anlaşılabilmesi için tasavvufi bilgilerin işin içine girmesi gerekir. Zamanla ilgili tasavvufî yorumu inşallah gelecek makalemizde ele alacağız. Niyetimizin gerçekleşmesini Allah Teâlâ’dan niyaz ederiz. Başarı Allah’tandır.

 

 

Faydalanılan eserler:

Filozofların  Tutarsızlığı’, İmam  Gazali, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1981

‘Futûhât-ı Mekkiyye’, İbn Arabî, Litera Yayıncılık, İstanbul, 2008,

‘Kur’an-ı Kerim Meali’, M. Hamdi Yazır, Ebabil Yayıncılık, 2013

‘Kur’an’da Zaman Kavramının Sunuluşu’, www.ilimdunyasi.com

‘Kütüb-ü Sitte’, Çağrı Yayınları, 1992

‘Mathematical Principles of Natural Philosophy’, Isaac Newton, Encyclopaedia Britannica, Inc, Chicago, 1952

 ‘Risale-i Nur’, Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatından, İstanbul, 1960,

‘Uzayzaman’, Vikipedi Özgür Ansiklopedi,

‘Zaman’, Vikipedi Özgür Ansiklopedi,

‘Zamanın Daha Kısa Tarihi’, Stephen Hawking, Doğan Kitap, İstanbul, 2006  

 

Yorum ve Eleştirileriniz için :  yorum@ilimvetasavvuf.com

 

Anasayfa        Makaleler

 

 

 

Kur’an ve Hadislerde

Zaman Kavramı

 

Yayımlama Tarihi: 07.12.2015