Hadis No 36
*خير الناس هم الذين يفيدون الناس* . (البخاري ، المغازي ، 35) “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olanlardır.” (Buhari, Mağazî, 35) İnsanların dünya hayatındaki görevlerinin başında, topluma ve çevreye hizmet etmek, insanlara yardımcı olmak ve onların dertleri ile meşgul olarak onlarla hemhal olmak gelir. Her insanın mutlaka kendi çapında faydalı olabileceği bir şeyler vardır. İyilik yapan ve insanlara faydası dokunanlar, yaptıkları iyiliklerine karşılık Allah katında sevap ve karşılık bulacaklardır. Çünkü iyilik yapmak, insanlara faydalı olmak ta salih ameller arasındadır. Kur'an ve sünnette salih amel işlemek daima tavsiye edilmektedir. Dayanışma ya da yardımlaşmak, toplum fertlerinin, kişilerin ortak çıkarlarının sağlanması, bütünlüğün korunması için karşılıklı olarak birbirlerine bağlılık göstermeleri, birbirlerine dayanıp çeşitli alanlarda yardımlaşarak birbirini tamamlamalarıdır. Sosyal dayanışma, çalışma güç ve kudretinde olmayan ya da çalışmakla ihtiyaçlarını tamamen karşılayamayan fakir ve yetimlerin, muhtaç ve düşkünlerin temel ihtiyaçlarının toplum tarafından karşılanmasıdır. Kısaca sosyal dayanışma; toplumdaki her bir ferdin, kendi üzerinde topluma karşı yerine getirilmesi gerekli olan bir takım görev ve sorumluluklarının olduğunu bilmesi, hissetmesi ve bu uğurda üzerine düşen görevi yapması demektir. Çünkü bu konudaki ihmal ve kusurlar cemiyet binasının çöküşüyle sonuçlanır ki, bundan o toplumun bütün fertleri zarar görürler. İbadet müesseselerimiz sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı sağlayan en güzel unsurlardır; namaz, ramazan ayı ve orucu, zekat, sadaka ( Fıtır sadakası, fidye ve kefaretler), hac, kurban, vb.. Bu konudaki bir çok ayet ve hadisle birlikte Hz. Peygamber (sav)’in fiili örnekliği, Müslümanlarda kesintisiz hayır işleme bilincini ve dayanışma anlayışını geliştirmiş ve bunun bir sonucu olarak da vakıflar ortaya çıkmıştır. Bizzat Hz. Peygamber kendileri, Medine-i Münevvere’de yedi parça mülkünü vakfettiği gibi sahabe-i kiramın ileri gelenleri de bir çok vakıf bırakmışlardır. Öyle ki bu anlayış, Müslümanlar arasında "İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olan; malın en hayırlısı, Allah yolunda harcanan, Allah yolunda harcananın en hayırlısı da insanların en çok ihtiyaç duydukları şeyleri karşılayandır" şeklinde bir ilkenin yerleşmesini sağlamıştır. Aşağıdaki ayetler sosyal yardımlaşmayı ve dayanışmayı teşvik etmektedir: “Ey Muhammed! Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki hayır olarak verdiğiniz nafaka ana babaya, yakınlara, öksüzlere, yoksullara ve yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak daha ne yaparsanız herhalde Allah onu bilir.” (Bakara, 2/215) “Bu dünyada güzel amel işleyenlere güzel bir mükafat var. Elbette ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Allah'tan korkanların yurdu ne güzeldir.” (Nahl, 16/30) Evrenin düzeni adaletle kurulmuştur. Toplumsal ilişkilerde de adalet esas alınmalıdır. “Şüphesiz ki Allah , size adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara bakmayı emreder; hayasızlıktan, fenalıktan ve azgınlıktan yasaklar. Öğüt almanız için size böyle öğüt verir.” (Nahl, 16/90)
Hadis No 37
*المسلم أخو المسلم‘لايظلمه ولايسلمه. من كان في حاجة أخيه، كان الله في حاجته. ومن فرج عن مسلم كربة، فرج الله عنه بها كربة من كرب يوم القيامة*. (مسلم ، البر ، 58) “Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Din kardeşinin ihtiyacını karşılayanın, Allah da ihtiyacını karşılar. Müslümandan bir sıkıntıyı giderenin Allah da kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Bir Müslümanın ayıbını örtenin, Allah da kıyamet gününde ayıplarını örter. ” (Müslim, Birr, 58) Bu hadiste toplumsal yardımlaşmayı, güzel muaşereti, kusurları örtmek gibi İslam ahlakının önemli ilkeleri mevcuttur. Hadis metnindeki “lâ yuslimuhû” ifadesi, Müslümanın Müslüman kardeşini tehlikeye atmaz ve böyle bir tehlikeli durumda onu yardımsız bırakmaz demektir. Bu konuda başka bir hadiste de şöyle buyurulmaktadır: “Bir kimse, bir müminden dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da kıyamet gününde o müminin sıkıntılarından birini giderir. Bir kimse darda kalana kolaylık gösterirse, Allah da ona dünya ve ahirette kolaylık gösterir. Bir kimse, bir Müslümanın ayıbını örterse, Allah da onun dünya ve ahiretteki ayıplarını örter. Mümin kul, din kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da o kulun yardımındadır. Bir kimse ilim elde etmek için bir yola girerse, Allah da ona cennetin yolunu kolaylaştırır. Bir cemaat, Allah Teâlâ’nın evlerinden bir evde toplanıp Allah’ın kitabını okur ve onu aralarında müzakere eder, anlayıp kavramaya çalışırlarsa, üzerlerine sekinet iner ve kendilerini rahmet kaplar. Melekler onları kuşatırlar, Allah Teâlâ da onları kendi nezdinde bulunanların arasında anar. Amelinin kendisini geride bıraktığı kişiyi, nesebi öne geçirmez.” (Müslim, Zikr, 38) “Ey iman edenler iyilik ve takva üzerinde yardımlaşın; günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Allah'tan korkun, çünkü Allah'ın azabı çetindir.” (Maide, 5/2)
Hadis No 38
*كل يلامي من الناس عليه صدقة كل يوم تطلع فيه الشمس. تعدل بين الاثنين صدقة. وتعين الرجل في دابته فتحمله عليها أو ترفع له عليها متاعه، صدقة. والكلمة الطيبة صدقة. و كل خطوة تمشيها إلي صلاة صدقة. و تميط الأذى عن الطريق صدقة.* ( مسلم، الزكاة، 56)
Ebû Hüreyre (ra)’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: “İnsanların her bir eklemi için her gün bir sadaka gerekir. İki kişi arasında adâletle hükmetmen sadakadır. Bineğine binmek isteyene yardım ederek bindirmen yahut yükünü bineğine yüklemen sadakadır. Güzel söz sadakadır. Namaz için mescide giderken attığın her adım bir sadakadır. Gelip geçenlere eziyet veren şeyleri yoldan gidermen de sadakadır. ” (Müslim, Zekat, 56) Ebû Mûsâ (el-Eş’arî) (ra) den rivayet edildiğine göre Nebi (sav) (bir keresinde) “Sadaka vermek her Müslümanın görevidir” buyurdu. Sadaka verecek bir şey bulamazsa? dediler. “Amelelik yapar, hem kendisine faydalı olur, hem de tasadduk eder” buyurdu. Buna gücü yetmez (veya iş bulamaz) ise? dediler. “Darda kalana, ihtiyaç sahibine yardım eder” buyurdu. Buna da gücü yetmezse? dediler. “İyilik yapmayı tavsiye eder” buyurdu. Bunu da yapamazsa? dediler. “Kötülük yapmaktan uzak durur. Bu da onun için sadakadır” buyurdu. (Buhari, Zekat, 30) “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz, her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.” (Ali İmran, 3/92) Hazret-i Ali buyurdu ki: “Kim bir kalbe sevinç verirse, Allah Teâlâ o sevinçten bir lütuf yaratır. O kimseye bir musibet geldiği zaman, bu lütuf o kimsenin kalbine su gibi akar. Suyun kirleri temizlediği gibi, lütuf da, kalpteki kederleri siler.” Allah rızası için yapılan her iyiliğe sevap verilir. Hadis-i şerifte, “Her iyilik sadakadır” buyuruldu. Her iyiliği Allah rızası için yapınca sevap alınır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Mümin, (Allah rızası için) yaptığı her işten sevap alır. Yoldaki bir şeyi kaldırsa, birine yol tarif etse, sözünü anlatamayana yardım etse, birine keçisini sağarak yardım etse, sevap alır.” (Ebu Ya’la) Hele görmeyenlere (amalara) yardım etmek elbette daha sevaptır. Hadis-i şerifte, “Amayı kırk adım götüren Cenneti hak eder” buyuruldu. (Beyheki) Yemek yedirerek veya başka iyilik ederek insanları sevindirmek de büyük sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: “Darda kalana kolaylık gösterene, Allah Teâlâ da dünya ve ahirette kolaylık gösterir. Kim de bir Müslümanın ayıbını örterse, Allah Teâlâ da dünya ve ahirette onun ayıbını örter. Kul, kardeşine yardım ettiği müddetçe, Allah Teâlâ da kendisine yardım eder.” (Müslim) “Duasının kabul olmasını ve kederinin giderilmesini isteyen, darda kalanı feraha kavuştursun!” (İbn Ebiddünya) Dini kavramlarımızdan biri olan ‘Sadaka-i cariye’ de sürekli sevap kazandıran sadaka anlamına gelir. Bir hadiste sürekli sevap kaynağı olan ameller şöyle belirlenir: "Ademoğlu öldüğü zaman, amel defteri kapanır. Üç kimse bundan müstesnadır. Kesintisiz sadaka (sadaka-i cariye) meydana getirenler, topluma yararlı bir ilim (talebe/eser) bırakanlar ve kendisine hayır dua eden hayırlı çocuk yetiştirenler" Hadiste anılan sadaka-i cariye yol, köprü, çeşme, mescit, yoksullar için aş evi, hastane ve okul gibi hayır yerlerini kapsamına alır. İnsanlar bu gibi yerlerden yararlandığı sürece, bunları yaptıranlar, yapılmasına sebep olanlar, yol gösterenler ve destek olanlar, gerek sağlıklarında ve gerekse vefatlarından sonra sevap kazanmaya devam ederler.” Böylece İslam medeniyetinin adeta simgelerinden biri olan vakıflar, Hz. Peygamber (sav) döneminden itibaren tarih boyunca İslam toplumlarında sosyal yapıyı sağlamlaştırmada, devletin yetişemediği alanlarda sosyal dengeyi sağlamada ve yaraları sarmada etkin bir rol üstlenmişlerdir. Bunun bir sonucu olarak, fakir ve kimsesizlerin yiyecek, giyecek ve barınaklarının temin edilmesi, imkanı bulunmayan hastaların tedavisi, ilmin yaygınlaştırılması, fakir öğrencilerin desteklenmesi, hayvanların ve çevrenin korunması, ibadethanelerin ve toplumun ihtiyacı olan bir çok tesisin yapılması, bakım ve onarımı gibi toplum yararına olarak nitelendirilebilecek hemen hemen her alanda büyük hizmetler görmüşlerdir.
Hadis No 39
*المسلم من سلم المسلمون من لسانه و يده.* (مسلم ، الإيمان، 65)
Cabir şöyle demiştir: Ben peygamberi şöyle derken dinledim: “(Kamil) Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların selamette kaldığı kimsedir” buyuruyordu. (Müslim, İman, 65)
İslam alimleri şöyle söylerler: “Allah Teâlâ'nın size nasıl muamele etmesini istiyorsanız, siz de onun kullarına öyle muamele ediniz.”, “İyiliği sayarak değil saçarak yapınız.”, “Cömert verene değil, verdiğine sevinene denir.”, “Bütün kötülükler almak üzerinedir, bütün iyilikler vermek üzerinedir.” O halde, maddi bir menfaat beklemeden herkese iyilik etmeye çalışmalıdır. Yarış, yardımlaşmada ve iyilikte olur. Kötülükte, bölücülükte yardımlaşma, yarış olmaz. Kur'an-ı Kerimde mealen buyuruluyor ki: “İyilik etmekte, kötülüğü önlemekte birbirinizle yardımlaşın! Günah işlemekte, zulümde, haddi aşmakta yardımlaşmayın!” (Maide, 5/2) “İyi işler için yarışanlar bunun (iyiliğe koşmak, kötülüğe mani olmak, ibadete devam etmek) için yarışsınlar.” (Mutaffifin, 83/26) Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Şu iki kişiye gıpta edilir: Bunlardan biri, ilmi ile amel eden ve başkalarına da öğreten; diğeri de, meşru yolda kazandığını, meşru yolda sarfeden.” (Müslim)
Hadis No 40
*سيد القبيلة هو الذي يخدمهم*. (الديلمي، المسند، الثاني، 324).
“Bir toplumun efendisi, onlara hizmet edendir.” (Deylemî, Müsned, II, 324) Rivayet o ki; bir gün Allah Resulü (sav) ashabıyla otururken su dağıtmaktaydı. Dışarıdan gelen birisi onu tanıyamamıştı. "Sizin efendiniz kimdir?" diye sordu. Allah Resulü de (sav), "Seyyidü'l-kavmi hadimühüm", yani "Bu toplumun efendisi onlara hizmet edendir" buyurdular. Adam hemen su dağıtan kişinin Efendimiz (sav) olduğunu anladı. “Erkek ve kadın bütün müminler birbirlerinin dostları ve velileridir. İyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirirler, namazı kılarlar, zekatı verirler, Allah'a ve Resul’üne itaat ederler. İşte bunları Allah rahmetiyle yargılayacaktır. Çünkü Allah Azizdir, Hakimdir.” (Tevbe, 9/71) Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerin anlattığı Müslümanın çalışan, üreten, başkalarına yardım ve faydası dokunan, hizmet eden insan olduğudur. İnsanın değeri bunlarla ölçülür. Dilimize "Efendi" diye tercüme edilen "Seyyid" kelimesi Arapçada toplumun başında bulunan, lider ve önder anlamlarına gelir. Yukarıdaki rivayette bir taraftan topluma liderlik edecek olanların hizmeti şiar edinmesi, diğer taraftan da toplumun hizmet edenleri yüceltmesi, baş tacı edinmesi gereği vurgulanmıştır. Liderlik için boy pos, soy sop, mal mülk, şan şöhret değil insanlara hizmet etmek ve faydalı olmak esastır. “Bir Müslümanın diktiği ağaçtan veya ektiği ekinden insanın, hayvanın ve kuşların yedikleri şeyler o Müslüman için sadaka olur.” (Hadis) Kur'an'da bildiriliyor ki, “Bir insanı yaşatan bütün insanları yaşatmış gibidir, bir insanı haksız yere öldüren de bütün insanları öldürmüş gibidir.” Bu ayet toplum düzeninin insanlar arasındaki ilişkiler bakımından ne kadar önemli olduğunu ifade etmektedir. Bu nedenle kendi nefsimizin arzuları, toplumun menfaatine zarar veriyorsa, onlardan vazgeçmeliyiz. Zulüm edenlere yardımcı olmamalıyız. Toplumda iyiliği emredip kötülükleri menetmeliyiz. Herkes, insanlığa hizmet etmenin en şerefli vazife olduğunu ve bunun için çalıştığını söyler. Kendi keyfi, zevki için ve para kazanmak için olan çalışmalarını, didinmelerini, bu hizmet maskesi ile örtenler pek çoktur. İnsanlara hizmet, onları dünyada ve ahirette, huzura kavuşturmak demektir. Bunun da tek yolu, tek başarıcısı, insanları yaratan, yetiştiren, merhameti ve ihsanı sonsuz bol olan Allah Teâlâ’nın gösterdiği saadet yolu, yani İslamiyet’tir. O halde, insanlığa hizmet, İslam’a hizmet ile olur. İslam’a hizmet, insanlığa hizmettir. İnsanlığa düşman olanlar, İslamiyet’i yok etmeye çalışmıştır. Saldırmalarının en tesirlisi, Müslümanları aldatmak, içerden yıkmak olmuştur. Onları bölmüşler, birbirine düşman etmişler, dinsizlerin pençesine düşmelerine sebep olmuşlardır. İmam-ı Rabbani (ks) Hazretleri buyuruyor ki: “Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını, sözlerini yaymak için, keramet sahibi olmak, âlim olmak şart değildir. Her Müslümanın bunu yapmak için uğraşması gerekir. Fırsatı kaçırmamalıdır. Kıyamette her Müslümana bunu soracaklar, "İslam’a niçin hizmet etmedin?" diyeceklerdir. Dine hizmet için uğraşmayanlara, din bilgilerini yayan kurumlara, kimselere yardım etmeyenlere, çok azap yapılacaktır. Özür, bahane kabul edilmeyecektir.” Her Müslümanın, ehl-i sünnet itikadını öğrenmesi ve sözü geçenlere öğretmesi gerekir. Ehl-i sünnet âlimlerinin sözlerini bildiren kitapları ve gazeteleri bulup almalı, bunları gençlere, tanıdıklara göndermeli, okumaları için çalışmalıdır. İnsanlara, Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarını bildirmek, kıymetli bir hizmettir. Ancak Cenabı Hakkın sevdikleri bu hizmet ile şereflenir. İnsan, yaptığı hizmetler sırasında bazen farklı sıkıntı ve imtihanlarla karşılaştığı vakit, sabır ve dua elbisesini giyebilmelidir. Güler yüzle, tatlı dille ve ahenkli yumuşak bir halle insanların hizmetine koşmak, onların dertlerine ortak olmayı gaye edinmek ne güzel bir haslettir. Yapılan hizmet niyetli çalışmalar ve gayretler ne çok abartılmalı ne de çok küçümsenmeli; çünkü yapılan işin gerçek kıymetini bilen ve onun mükafatını veren her şeyin tek sahibi Rabbimizdir. Ehl-i dünya makamı, makam ve rütbe olarak telakki eder ve bu makam ve rütbeyi onur, gurur ve şöhretini arttırmaya vesile kılar. Hizmet ehli ise makamı hizmetkârlık olarak telakki eder ve bu makamı onur, gurur ve şöhretini arttırmaya vesile değil de, tevazu ve mahviyet ile kanatlanarak Hakk'a pervaz etmek için kullanır. Gaye, nefsine hizmet etmek değil, Hakk namına halka hizmet etmektir. Makamının artıyor oluşu onun şan, şeref ve şöhretini değil de yalnızca Hakk katındaki mesuliyetini arttırır. Aşağıdaki hadis bu hususa şöyle dikkat çekmektedir: Kul, Rahmân ve Rahîm olan Rabbini tanıdığı ölçüde O’nun kullarına merhametli, faydalı ve yakın olur. Rasûlullah Efendimiz (sav)’in tarif buyurduğu gibi, gerçek Müslüman, insanların kendisinden bir zarar görmediği, herkesin ondan rahat ettiği, emin olduğu, fayda gördüğü bir kimsedir. Kendisine güvenilmeyen, insanları sevmeyen ve kimse tarafından da sevilmeyen kimse imanın tadını tadamaz. (Buhârî, İman 4,5) “Bir topluluk içinde en büyük sevabı onlara hizmet eden alır.”(Saîd b. Mansur, Sünen, 2406) Mümin’e yapılan hizmet, nafile ibadetten daha üstündür. Rasûlullah Efendimiz (sav), bir Mümin’in ihtiyacına koşmanın faziletini ve şerefini şöyle belirtiyor: İşte bunun için arifler, “Hizmet, nafile ibadetten daha hayırlıdır” kanaatine varmışlardır. Bugün bütün dünyayı saran Koronavirüsü salgınında toplumun menfaatini düşünmeyen davranışları toplumumuzda maalesef görmekteyiz. Maske takmayan, sosyal mesafeyi korumaya çalışmayanlar toplumun genel sağlığına zarar vermektedir. Çünkü salgının yayılmasına sebep olmaktadırlar. Bu türlü davranışlar İslamiyet'e aykırıdır ve bir Müslüman için uygun ve doğru değildir. Çünkü bu davranışların yarın ahirette karşılığı olacaktır. Muhakkak ki bu kul hakkına girmektedir. Zararlı alışkanlıklardan kurtulmak da topluma bir hizmettir. Çünkü zararlı alışkanlıklar toplumun bütün dinamiklerini zedeler ve insanları huzursuz eder. Bunları terk eden insan topluma hizmet etmiş olur. Toplumun ekonomik güçlerinin, menfaatlerinin paylaşılması adaletli bir şekilde olması gerekir. Çünkü Peygamberimiz şöyle demektedir: “Komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir.” Bu ilke toplumu ayakta tutan en önemli bir ilkedir. İnsan yalnız kendi nefsi için değil, etrafındaki insanların da sağlığını, huzurunu düşünerek yaşamak zorundadır. İslam komşuya önem vermektedir. Çünkü toplumsal dayanışma önce yakındaki komşu ile başlar. Böylece, dayanışma halka halka büyüyerek bütün toplumu sarar. Bu sosyolojik olay, İslam'da en doğru bir şekilde teşhis ve tespit edilmiştir. Toplumu kandıranlara karşı topluca mücadele edilmelidir. Onlar halkın önünde teşhir edilerek zararlarından korunmaya çalışılmalıdır. Hile yapanlar için şeffaf olmak, ortada olmak işlerine gelmez. Çünkü toplumu kandıranlar daima işlerini gizli ve perde arkasından yaparlar. Onların teşhir edilmesi güçlerini kırar ve faaliyetlerini engeller. Bu nedenle de Müslüman bir toplumda her şeyin şeffaf ve herkesin bilgisi dahilinde olması, toplumun sağlıklı bir biçimde ayakta durmasına sebep olur. Bu da İslamiyet’in insanlardan istediği bir davranıştır.
Yorum ve Eleştirileriniz için: oryanmh@gmail.com
|
Hadis Şerhleri 6. Bölüm |
Yayınlama Tarihi : 11.10.2020 |