Hacı Bayram-ı Velî, 14. ve 15. yüzyıllarda Osmanlı ülkesinde yaşayan ve devletle halk arasında köprü görevi üstlenen tasavvuf erbabından biridir. 14. yüzyılın ilk yarısında Ankara yakınlarındaki Çubuk Suyunun kuzeyinde bulunan Solfasol  (Zülfadl) köyünde doğdu. Doğum tarihi bilinmemekle beraber 90 yıl yaşadığı göz önüne alındığında 1340 yıllarında doğduğu düşünülebilir.

Hacı Bayram-ı Velî dini ve felsefi ilimleri tahsil ettikten sonra Ankara’daki Kara Medreseye müderris tayin edilmiş, burada uzun süre görev yapmıştır. Yaklaşık altmış yaşlarında iken tasavvufla ilgilenmeye başlamıştır. Erdebil sûfî geleneğinden ve halk arasında Somuncu Baba olarak bilinen Hamidüddin  Aksarayî (ö.815/1412)’den gelen bir davet üzerine Aksaray’a giderek şeyhe intisab etmiştir. Onun bereketli sohbetlerinden istifade ederek kısa zamanda kâmil bir sûfî olmuştur.

Hacı Bayram-ı Velî’in medrese mensubu olması, tarikatının kısa zamanda halk tarafından benimsenip şöhret kazanmasına sebep olmuştur. Hacı Bayram çok etkili olan sohbetinin bereketi sayesinde birçok kimsenin yüce mertebelere vasıl olmasını sebep olmuştur. Bunlardan özellikle şu yedi kişiyi saymak mümkündür: Ömer Dede, Akbıyık, Baba Nahhâs, İnce Bedreddin, Kızılca Bedreddin, Selâhaddîn-i Bolevî, Muslihuddin Halife.

Hacı Bayram Veli, 1430 yılında yine doğduğu şehir olan Ankara'nın Altındağ ilçesinde vefat etmiştir. Günümüzde türbesi Ankara'nın Altındağ ilçesinde yer almaktadır. Türbesi ziyaretçilerle dolu olup, burada yapılan duaların Hacı Bayram Veli’nin bereketiyle kabul olunduğu inancı vardır.

 

Tasavvufa Girişi ve Bayramîlik

Hacı Bayram Ankara’da Melike Hatun’un yaptırdığı Kara Medresede müderrislik yaptığı sırada, bu görevi bırakıp Somuncu Babaya intisab ettiğini ifade eden rivayete göre, Somuncu Baba, Şeyh Şücâüddin Karamânî’ye “Ankara’da Hacı Bayram adlı bir müderris vardır, onu buraya davet et” diyerek kendisini Ankara’ya göndermiş, emri yerine getiren Şeyh Şücâüddin Hacı Bayram’la Kara Medresesinde ders verirken görüşmüş ve Şeyh Hâmid’in (Somuncu Baba) davetini bildirmiştir. Hacı Bayram da “Davete icabet lazımdır” deyip Şeyh ile birlikte Kayseri’ye gitmiştir. Şeyh Hâmid zâhir ulemasının ve bâtın erbabının bildiklerinin mertebelerini kendisine gösterip, hangisini tercih ettiğini sormuş, Hacı Bayram da bâtın erbabının hallerini tercih ettiğini söyleyerek müderrislikten ayrılıp tasavvuf yoluna intisap etmiştir.

Hacı Bayram Veli’nin Somuncu Babaya intisabı TDV İslam Ansiklopedisinde şöyle anlatılmaktadır:

“XVII. yüzyıl müelliflerinden Bayramî-Melâmî tarikatına mensup Sarı Abdullah Efendi Hacı Bayram'ın müderris olduğunu, ayrıca Yıldırım'a kapıcıbaşılık yaptığına dair bir rivayet bulunduğunu söyler (Semeratü'l-fuad, s. 234). Mir'âtü'l-ışk, hem bu konuda hem de Hacı Bayram'ın Somuncu Baba'ya intisabı konusunda önemli bilgiler ihtiva etmektedir. Abdurrahman el-Askerî, Yıldırım Bayezid'in kapıcıbaşısı olan Hacı Bayram'ın asıl adının Nûman olduğunu belirttikten sonra Anadolu'ya gelip Yıldırım'ın askerini tarumar eden Timur'un Yıldırım'ı tutup hapsettiğini, Somuncu Baba'nın bu olaylar sırasında Bursa'dan göç ederek Adana'ya gidip Ceyhan nehrinin kenarındaki Sis Kalesi'nin dağ yamacında bir köyde Nebi Sufi adlı bir alemdarın evinde ikamet ettiğini bildirir. Somuncu Baba’yı önceden tanıyan Hacı Bayram onun nereye gittiğini araştırır, "Arab evi"ne gittiğini öğrenince sarayda önemli bir protokol görevlisi olan kapıcıbaşı kıyafetini değiştirip tüccar kıyafetine bürünür, yanına aldığı beş altı hizmetkarıyla birlikte Somuncu Baba’yı bulmak için Diyârıarab'a gitmek üzere yola çıkar. Adana'ya ulaşınca bir dostundan Somuncu Baba'nın yerini öğrenir. Hizmetkarlarıyla o köye varıp Nebi Sufi'nin evini sorar ve nihayet şeyhle mülâki olur, elini öper. Somuncu Baba Anadolu'nun durumunu sorar; o da Yıldırım'ın öldüğünü haber verir. Şeyh Hâmid ona, "Muradın nedir?" deyince Hacı Bayram kendisine hizmet etmeye geldiğini, başka muradı olmadığını söyler. Hacı Bayram, bu fetret zamanında kendisiyle birlikte bulunmasının zor olduğunu, dervişliğe hazırlanmak gerektiğini hatırlatan Somuncu Baba'ya. "Emrin neyse öyle olsun. Rıza senindir" der. Somuncu Baba ona yanındakilerin kim olduğunu sorar. Hacı Bayram bazılarının kulları, bazılarının da arkadaşları olduğunu söyleyince, Adana'ya gitmesini kullarının ve arkadaşlarının gönüllerini hoşnut ederek geri göndermesini, üzerindeki elbiseleri değiştirip dervişane kisve ile dönmesini tavsiye eder. Akşam köye dönünce Somuncu Baba ona, “Adını da tebdil edelim" der. Birkaç gün sonra kurban bayramı olduğundan kendisine "Hacı Bayram" adını verir. Somuncu Baba bayram ertesi Hacı Bayram ile birlikte önce Şam'a, kısa bir süre sonra da Hicaz'a gider. Hac dönüşü Adana'ya uğrayıp  Nebi Sufi'yi de alarak Aksaray'a gelirler. Somuncu Baba bir yıl sonra Hacı Bayram'ı Ankara'ya gönderir.”

Hacı Bayram-ı Velî, bundan sonra üç yıl süren Şam, Mekke ve Medine’yi kapsayan hac yolculuğuna çıkar. Geri döndüklerinde Şeyh Hâmid Hazretleri çok yaşlanmıştır ve manevi emanetini Hacı Bayram-ı Veli’ye bırakarak 20 Eylül 1412 tarihinde Aksaray’da vefat eder. Hacı Bayram daha sonra Ankara’ya döner. Artık yalnızca müderris değil, Hamidüddin Aksariyi’nin halifesi ve kendi adıyla anılan Bayramîlik tarikatının şeyhidir. Tarikatın eğitiminin yapılması için tekke adı verilen binalara ihtiyaç vardır. Bu tekkeler yenilip içilen, yatılan, ibadet edilen yerlerdir. Yapılan danışmalar sonucunda bugünkü Ulus meydanında yüksekçe bir tepe olan eski hristiyan Ogüst mabedine bitişik şekilde 1415 senesinde Bayramîlik Tarikatı  tekkesinin  inşaatına başlanır.

Bu tekkenin ilk imamı Hacı Bayram’ın öğrencisi ve gelecekteki damadı Eşrefoğlu Rumi’dir. Bayramîlik tarikatı, Hacı Bayram-ı Veli’nin iyi bir eğitimci olarak ve eğitim metodunu güzel uygulaması sonucu, kısa zamanda büyük kitlelere ulaşılarak yayılır.

Hacı Bayram-ı Velî’nin Bayramîlik tarikatı, ne Vefailik, Yesevilik veya Bektaşilik gibi konargöçer halk kesimine hitap eden bir göçebe tarikatı, ne de Mevlevilik ve Halvetilik gibi daha çok şehirli kesiminin okumuş yazmış, entelektüel tabakasına hitap eden ve devletin verdiği vakıflardan beslenen bir tarikat olmuştur. Bayramîlik, çiftçi ve esnaf kesiminin yükünü çeken ve hizmet sektörünün gelişmesini sağlayan, el emeği geçinmenin derdinde olan geniş halk kesimlerinin rağbet ettiği tarikat konumuna gelmiştir. Bayramîlik, kuruluşundan itibaren bireysel kemâlât kadar cemiyetin ıslah ve nizamını da beraberinde yürütmüş, ibadet yoğunluklu hayat kadar sosyal sorumlulukları da beraberinde deruhte eden güçlü bir tarikat konumuna gelmiştir. İlim, ahlâk, edep, zühd, takva, verâ, murakabe, sohbet, irşad ve hizmet anlayışları kadar marifet, aşk, cezbe, tevhid, vahdet, melâmet, ihlas, vecd, iştiyak hallerini de temaşa eden bir gelenek olmuştur.

Dolayısıyla Bayramîlik doğuda Darende, batıda Gelibolu, kuzeyde Çorum, güneyde Karaman’a kadar yayılmıştır. O dönemde Osmanlı Devleti’nin Anadolu toprakları, hemen hemen Bayramîliğin yayılış coğrafyasına tekabül etmektedir. Bayramîliğin yaygınlaşmasında etki eden bir diğer güçlü etken Hacı Bayram-ı Velî’nin yetiştirdiği mürit ve halifeleridir. Göynük’de Akşemseddin, İstanbul’da Molla Zeyrek, İznik’te Eşrefoğlu Rûmî, Aksaray’da Şeyh Yusuf Aksarayî ve Ankara’da Ahmed Baba gibi halifeleriyle Bayramîlik kısa sürede geniş tesir halkası vücuda getirmiştir. Bayramîliğin hüsn-i kabul görmesinin bir diğer etkeni Hacı Bayram-ı Velî’nin Anadolu’nun Evtâd-ı Erbaa (Dört Direk) dan biri olmasıdır. O devirde Anadolu’nun manevi dünyasının dört temel direği olan (Evtâd-ı Erbaa) veliler şunlardır: Hacı Bektâş-ı Velî, Mevlânâ, Hacı Bayram-ı Velî ve Şeyh Şaban-ı Velî.

İslam alimlerine göre, Bayramiyye tarikatı, Nakşibendiyye tarikatı ile Halvetiliğin karışıp birleşmesinden doğmuş bir sistem olup, Bayezid-i Bistâmî ve Cüneyd Bağdâdî ruhaniyetlerinden el almıştır. Bayramîlik ehl-i sünnet itikadına tamamen uygun ve yerli bir tarikattır. Hacı Bayram-ı Velî’nin bir tarikat kurmuş olmasına rağmen öğretilerini içeren kendi yazdığı bir eseri elimizde yoktur. Ancak İslam alimleri, bu tarikatın amaç ve ilkelerini sünnilik, yerlilik, devletin sürekliliği olarak değerlendirmektedirler. Hacı Bayram-ı Velî, bu ilkeler ışığında Bayramîlik tarikatını bir sisteme oturtmuştur. Hacı Bayram’ın bugüne kadar devam eden tarikatı Hâmidüddîn-i Aksarayî nezdinde hizmet, sohbet, murakabe ve taatle geçen mücahedesinin kıymetli bir sonucudur.

Prof.Dr. Kadir Özköse, “Bayramiyyenin Teşekkül ve Gelişim Seyri” adlı makalesinde (IV. Uluslararası Hacı Bayram-ı Velî Sempozyumu) Hacı Bayram-ı Velî’nin üç Tarikatten icazet almış olduğunu şöyle anlatmaktadır:

“Hacı Bayram Velî, şeyhi Hamîd-i Velî’den üç ayrı tarikat icazetini almıştır. Somuncu Baba, ilk tahsilini ve tarikat neşesini, babası Şemseddin Musa’dan almıştır. Babası vasıtasıyla Sühreverdiyyenin Ebheriyye koluna intisap etmiştir. Onun terbiyesiyle bazı makamlara çıkmıştır. Ebû Reşîd Kutbuddin Ebherî (ö. 622/1225) tarafından kurulan Ebheriyye, Sühreverdiyyenin kolu, Muhyiddin İbnü’l-Arabî mektebi ile yakın temas içerisinde bulunmuş bir tasavvufî harekettir. Vahdet-i vücûda dair görüşleri ile temayüz eden Bayramî melâmîleri Ebheriyye icazetinden gelen bu yaklaşımı temsil eden zümre olmuştur. Hamîd-i Velî’nin ikinci tarikat icazeti Tayfuriyye-i Nakşibendiyyedir. Zahirî ilimlerdeki eğitimini tamamladıktan sonra gönül huzurunu sağlamak arzusuyla arayışa koyulan Hamîd-i Velî, Şam’a varıp Bâyezidiyye Dergâhını ziyaret eder. Burada tarikat pîrleriyle sohbetler gerçekleştirir ve tasavvufî makamlardan bir kısmını buradaki ikameti sırasında tamamlar. Bâyezidiyye Dergâhında Nakşibendiyye şeyhlerinden Şâdî-i Rûmî’nin tesiri altında kalır. Hamîd-i Velî’ye ait tarikat tacının tepe kısmında bulunan pulun da bu dergâha bağlılığın bir alameti kabul edildiği rivayet edilmektedir. Hamîd-i Velî, Bayezid-i Bistâmî’nin ruhaniyetinden feyiz alıp Hızır (as) ile sohbet ettiği için üveysiyyü’lmeşreb kabul edilmektedir. Şeyhi Hamîd-i Velî’den Nakşibendiyye icazeti alan Hacı Bayram Velî, Nakşibendiyye tarikatının sohbet ve hizmet prensiplerini hayatına ilke edinmiştir. Üveysiyyü’l-meşreb ve vahdet neşvesinde bir sûfî şahsiyet olarak Hamid-i Veli, Şam’dan ayrıldıktan sonra Tebriz’e gidip burada Erdebil ailesinden Sadreddin Musa Erdebîlî’nin (ö. 794/1392) irşadı ile kemale ulaşmış ve ondan Safeviyye hilafeti almıştır. Melâmî meşrebi, İbnü’l-Arabî ekolüne yatkınlığı, Tayfuriyye, Ebheriyye ve Safeviyye tarikatlarına intisabı Hamîd-i Velî’nin mecmau’t-turuk bir isim olduğunu yansıtmaktadır. İyi bir tahsil gördükten sonra, farklı tarikatlardan feyz alması devrin ulema ve meşayıhı arasında çabucak hüsn-i kabul görmesini sağlamıştır.”

Türk Ansiklopedisinde Bayramîlik ile ilgili şunlar yazılıdır:

“Bayramiyye  Tarikatı esas bakımından “Esmâ”yı, sülûkun şartı kabul eder. (Halvetiyye Tarikatı gibi.) “Cehrî zikr”i benimsemiştir. Muayyen gecelerde okunan evrâdı vardır. Bu tarikatte “zikr-i hafî”  (gizli zikir) de mevcuttur. Bu zikir, gözler yumup nefes tutularak “Lâ ilâhe illâllah”ın ma’nâsı tefekkür edilip, Allah’tan başka her şeyi gönülden çıkarmak ve Hakk’ı kalbte ispat etmek düşüncesiyle yapılır ki, buna “gönle varmak” ismi verilmiştir. Bu zikir şeklini Bayramiyye’nin bir kolu olan Melâmiyye Tarikatı benimsemiştir.

Bayramiyye tâcları altı terekli beyaz keçedendir. Tâcın tepesinde yine beyaz keçeden, birbiri içinde üç daire vardır. “Gül” ismi verilen bu daireler tevhidin üç derecesine işarettir. (Tevhid-i ef’al, Tevhid-i sıfat ve Tevhid-i zât.) Sarık yeşil renklidir.”

Bayramiyye tarikatının, Dede Ömer Sikkînî tarafından kurulan Melâmiyye,  Akşemseddin (ö.863/1459) tarafından kurulan Şemsiyye ve Mehmet Muhyiddin Üftâde (ö.988/1580) tarafından kurulan ve Aziz Mahmud Hüdâyî (ö.1038/1628) tarafından yayılan Celvetiyye kolları vardır.

Bayramiyye, tarihi boyunca tarikatın âsitânesi ve pîr-evi olan Ankara’daki merkez tekkede temsil edilmiştir. Hacı Bayram Velî adına müstesnâ vakıflar tesis edilmiş, bunların zâviyedârlık ve meşîhatı, Osmanlı sultanlarının fermanları ile kendisinin sülâlesinden gelip “reşid ve salih” olan kimselere verilmiştir.

 

Hacı Bayram Veli’nin Öğretmenliği (İlim ve Tasavvuf)

Hacı Bayram Veli her şeyden önce ilim ve tasavvufu birleştirmeyi başarmış bir sufidir. İslamiyeti ilmi açıdan ele alarak iyice anlamış, önce öğretmen olarak medresede öğrenci yetiştirmiş, sonrada tasavvuf hayatına atılmıştır. Mutasavvıf olarak dünyayı ret ve terk yerine, onu imara yönelmiş, etrafındakileri de bu konuda teşvik etmiştir. Hacı Bayram-ı Veli’nin bu yanı devrine göre çok ileri bir görüş ve davranışı gösterir.

Müritlerini el emeği ile geçinmeye yani toprağı işlemeye ve el sanatlarına yönlendirmiştir. Kısacası herkese çalışma tavsiyesinde bulunmuş, kendisi de buğday, arpa, burçak yetiştirerek onlara yaşayan örnek olmuştur. Bu şekilde müritlerini toprağa bağlı yaşamaya teşvik ederek Anadolu’ya Orta Asya’dan gelen Türk göçerlerin yerleşik hayata geçmesini sağlamış, Anadolu’da kalıcı Türk birliğinin sağlanmasında ve Osmanlı Devleti’nin medeniyet yolunda aşama kaydetmesinde önemli rol oynamıştır. Hacı Bayram Veli’nin koyduğu imece usulü, yani hasadı bütün köylülerin katılımı ile ortaklaşa toplama yöntemi bugün bile hala Anadolu’da uygulanmaktadır. Anadolu’da ondan başka aynı etkiyi sağlamış bir mutasavvıf yoktur.

Hacı Bayram Veli’ye göre toplum iki ana kesime ayrılır: Zenginler ve yoksullar. Bu iki grubun arasında köprü kurulması ve yoksulların sosyo-ekonomik güvenliğinin sağlanması görevini yaşadığı dönemde Hacı Bayram-ı Veli gerçekleştirmiştir. Mübarek aylarda müritleriyle beraber Ankara’nın ticari merkezlerinde dolaşır, dükkân sahiplerinden isteyenler zekât ve sadakalarını dervişlerin taşıdığı büyük bir torba içine atarlardı. Bu paralar bir yardım sandığında toplanır; kimsesiz yaşlılara, dul bayanlara, öksüzlere, evlenemeyecek kadar fakir genç kızlara ve erkeklere, kitap alamayacak kadar fakir öğrencilere kısacası tüm ihtiyaç sahiplerine dağıtılırdı. Görüldüğü gibi günümüzün sosyal yardımlaşma organizasyonlarının temeli bundan beş buçuk asır önce Hacı Bayram Veli tarafından atılmıştır.

Hacı Bayram-ı Veli’nin güzel âdetlerinden biri de tekkesinde sürekli bir kazan kaynatmasıdır ki bu âdet kök olarak Orta Asya tasavvuf geleneğine, Hoca Ahmet Yesevi‘ye dayanır. Tekkesindeki bu kazanda sürekli gece gündüz burçak çorbası kaynar; gelen geçen, zengin fakir, büyük küçük, kadın erkek herkes içerdi.

Hacı Bayram, son derece önemsediği tasavvuf ağırlıklı eğitimin yanında Hadis, Tefsir, Kelam, Fıkıh gibi İslami ilimlere dayalı derslere de yine aynı hassasiyetle eğilmiş, özellikle Anadolu Türk muhitinde bu derslerin öğretimine önem vermiş, bu vesileyle de “ilim ve tasavvuf”u birleştirme başarısını göstermiş büyük bir mütefekkirdir. Hacı Bayram-ı Velî; bilgi, sabır, beceri, tefekkür ve hoşgörü ile tasavvufi olgunluğa ulaşarak “İlim-Tasavvuf sentezi”ni yapmıştır. Hacı Bayram-ı Velî çok iyi derecede Arapça ve Farsça bilmesine rağmen, Türkçeye rağbet etmesi ve şiirlerini Türkçe yazması, Anadolu insanı ile sıcak bir bağ kurmasına ve millî birliğin oluşmasına zemin hazırlamıştır.

Hacı Bayram-ı Velî hayatının sonuna kadar müridlerini terbiye etmiş, onların geçimlerini sağlamaları için yeteneklerine göre sanata ve ziraate yöneltmiştir. Kendisi de bizzat müridleri ile çalışmış ve helal rızık kazanmanın önemini her fırsatta vurgulamış, uygulamayla göstermiştir. Hayatı boyunca dünya ile ahiret ahengine verdiği önemi yaşama stili ile göstermeye çalışmıştır. Cezbe merkezi haline gelen büyük Velî, çevresine toplanan müridleriyle Türk sosyal ve kültürel hayatında çok önemli bir mevkiye sahip olmuştur. Anadolu insanını, yetiştirdiği önemli şahsiyetlerle dinî, ahlaki, iktisadi ve hatta siyasi açıdan geniş ölçüde etkilemiştir.

İslam toplumunda bir veli, içinde bulunduğu toplum için artık sadece bir insan değil, inandığı değerler bütününü temsil eden bir kişidir. Hacı Bayram-ı Velî de Anadolu insanının topyekûnunun değerlerini temsil etmiştir. Ankara’nın kültür tarihi açısından mimari olan Hacı Bayram-ı Velî, Anadolu’daki millî edebiyatın ve tasavvufi hayatın gelişip yayılmasında büyük rol oynamıştır.

Hacı Bayram-ı Velî, büyük cihan imparatorluğunun mayalanmasında da büyük rol oynamış, kuvvetli bir iman, birlik, bütünlük istiklal ve parlak bir istikbalin temsilcisi olmuştur.

Hacı Bayram-ı Velî’nin en önemli özelliği yetkin bir şeriat bilgisine sahip olan âlim olmasıdır. Dergâhını medresesinin yanı başında inşa eden Hacı Bayram-ı Velî, şer’î şerife (kutsal şeriata) sadakatten ödün vermemiştir. Tekkesinde her gün sabah ve yatsı namazlarından sonra zikir meclisleri kuran Hacı Bayram-ı Velî’nin öğle namazı vaktinde ise başta müridleri olmak üzere, şehir halkına tefsir, fıkıh, hadis, kelam ve felsefî ağırlıklı tasavvuf dersleri verdiği rivayet edilmektedir. Bu çerçevede o sohbetlerinde Mahmûd Şebüsterî’nin telif ettiği Gülşen-i Râz isimli eseri okuyup şerh etmiştir.

Hacı Bayram-ı Velî ve tarikatının en önemli özelliği Türkçenin kullanılmasıdır. Müderris olarak uzun yıllar görev yapan Hacı Bayram-ı Velî, çok iyi derecede Arapça ve Farsça bilmesine rağmen, dönemin modasına uymamış, Türkçeye rağbet etmiş, Anadolu halkının sade dilini kullanmıştır. Bu çığır kendisinden sonraki Kaygusuz Vizeli, Şeyh Himmet Efendi gibi Bayramîlerle devam etmiştir.

Hacı Bayram-ı Velî’nin öğretmenliği vefatından günümüze kadar da devam etmiştir. Yaşarken yaptığı öğretmenliği hakkında birçok eser kaleme alınmıştır. Ancak vefat ettikten sonraki öğretmenliği hakkında hiçbir şey söylenmemiştir. Ancak sufiler arasında Hacı Bayram Velinin ruhen insanlara öğretmenlik yaptığı bilinmektedir. Bununla ilgili bir hatıramızı “Bir Gerçek Velinin Hayat Kıssası” adlı makalemizde anlatmıştık. Bu hatırayı aynen aşağıda ifade ediyoruz.

“İstanbul’da gerçek bir Allah dostu, gerçek bir veli, gerçek bir kutup, gerçek bir kamil-i mürşid  geldi ve geçti. Çok az insanın yakından tanıdığı bu Allah dostunun adı Hakkı Şiştar (ks) dır.  Hakkı Bey, takriben 1900 yıllarında Üsküp Makedonya’daki  Preşova kasabasında dünyaya gelmiştir. Buradan, mübadele zamanında ailesi ile birlikte Edirne’ye göçmüş ve oradan da Ankara’ya gelmiştir.  Eğitimi hakkında bugün herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Ancak kendisinin Osmanlıca Türkçesini çok güzel yazıp ve kullandığını bıraktığı bazı notlardan anlıyoruz. Bununla beraber, kendisinin TC Devlet Demir Yollarında müfettiş yardımcısı olarak çalıştığını ve genç yaşta buradan emekli olduğunu biliyoruz. Hakkı Bey emekli olduktan sonra İstanbul’a gelip yerleşmiştir. İstanbul’da 1979 yılında vefat etmiştir. Kabri Topkapı mezarlığındadır.

Hakkı Bey’i tanıyan insanların anlatmalarıyla, onun manevi hayatı hakkında elimizde bazı bilgiler mevcuttur. Hakkı Bey, otuz yaşlarında iken Hacı Bayram-ı Velî Hazretlerinin talebesi olmuş ve ondan Ledünni ilmi öğrenmiştir. Kendisi maneviyata girişini şöyle anlatmaktadır: “Bir gün trenle İzmir’e teftişe gidiyordum. Bulunduğum kompartımanda karşıma bir zat oturdu ve bana İzmir’de otele indiğimde akşam namazından sonra çekmek üzere bir tespih verdi. Ben de, otele gelip akşam namazını kıldıktan sonra bu tespihi çektim. Tespihi çeker çekmez, tespihi veren zat ile Hacı Bayram Veli Hazretleri karşımda zuhur ettiler. Hacı Bayram Veli Hazretleri o zata, bu bizim talebemizdir, onu biz yetiştireceğiz dedi. Bunun üzerine diğer zat peki diyerek kayboldu. Bundan sonra Hacı Bayram Veli Hazretleri bana her gece gelerek manevi ilimleri (ledünni ilmi) öğretti.”

Hakkı Bey, aldığı manevi eğitimle velayet makamının en yüksek mertebelerine ulaşmıştır. Devrinin kutbu olmuş ve manevi yolda birçok hizmetlerde bulunmuştur.”

 

Hacı Bayram-ı Velî’nin  Sultan II. Murat ile Karşılaşması

Anadolu'da siyasi otorite boşluğunun yaşandığı ve halkın büyük sıkıntılar içinde bulunduğu Fetret döneminde Ankara'ya dönen Hacı Bayram'ın bu yıllardaki faaliyetlerine ışık tutacak bilgi kaynaklarda yoktur. Ancak mürşidi Somuncu Baba'nın yanından ayrılırken, "Sultanım, ne amel üzerine olalım, sanat bilmem ne işleyelim?" deyince, "Ekin ek, burçak ek" cevabını alması ve "Ankara'ya varıp burçak ekmesi", Ankara'ya dönünce tekke ve zaviye inşa etmeyip çiftçilikle meşgul olduğunu göstermektedir. Bu yıllarda manevi şahsiyetinin insanları giderek etkilenmeye başladığı ve çevresinde bir derviş grubunun oluştuğu söylenebilir. Somuncu Baba'nın vefatı ve ertesi yıl Çelebi Mehmed'in Osmanlı tahtına geçişinin arkasından bu etki daha da genişlemiş. ll. Murad devrinde devleti rahatsız edecek kadar büyük boyutlara ulaşmıştır. XVII. yüzyıl müelliflerinden Sarı Abdullah Efendi Hacı Bayram'ın halkı dalalete sevk ettiği, saltanat davasına kalkışma ihtimali bulunduğu ileri sürülerek padişaha şikayet edildiğini söyler. Hacı Bayram'ın, ll. Murad'ın tahta geçişinden bir yıl önce aynı gerekçeyle idam edilen Şeyh Bedreddin Simavi ile Konya'da buluşarak birlikte halvete giren Somuncu Baba'nın halifesi olması bu şikayetin gerçek sebebi kabul edilebilir. Hacı Bayram'ın ll. Murad tarafından o dönemde devletin merkezi olan Edirne'ye çağrılmasıyla sonuçlanan bu olayı menkıbevi tarzda geniş olarak anlatan Sarı Abdullah Efendi bunun hangi tarihte meydana geldiği konusunda bilgi vermez. Bir saray çavuşu, Hacı Bayram'ı Edirne'ye getirmesi, muhalefet ederse tutuklanması tenbih edilerek Ankara'ya gönderilmiş, çavuş Ankara yakınlarına geldiğinde Hacı Bayram atına binerek çavuşu karşılamaya çıkmış, karşılaştıklarında ona nereye gittiğini sormuş, çavuş, “Hacı Bayram derler bir mürted varmış, bazı fesadatı sultana arzolunduğundan onu Edirne'ye götürmeye geldim" deyince Hacı Bayram çavuşa aradığı kişinin kendisi olduğunu söylemiş, bu sırada onun mübarek yüzünde "Nur-ı Muhammedi"yi temaşa eden çavuş yaptığının büyük bir küstahlık olduğunu anlayarak kendisinden özür dilemiştir. Hacı Bayram çavuşla birlikte Edirne'ye giderken Gelibolu'da Muhammediyye müellifi Yazıcızade Mehmed kendisine intisap etmiştir. Sarı Abdullah Efendi, Edirne'de Hacı Bayram'la görüşen ll. Murad’ın, hakkında söylenenlerin iftira ve dedikodu olduğunu anlayarak kendisinden özür dilediğini ve büyük bir saygı gösterdiğini, ayrıca ondan Eski Cami'de vaaz vermesini rica ettiğini, fakat Hacı Bayram'a yine de düşmanlık besleyenler olduğunu, hatta bir vezirin onu zehirlemeye kalkıştığını, vezirin kendisine sunduğu zehirli şerbeti, "Biz içelim, zararı başkasına olsun" diyerek içtiğini ve vezirin o anda düşüp öldüğünü kaydeder.

 

Hacı Bayram-ı Velî’nin Camisi

Hacı Bayram-ı Velî Camii, Ankara’nın tarihi ve dini öneme sahip yapılarından biridir. Cami, 15. yüzyılın başlarında yapılmıştır ve Hacı Bayram Velî’nin türbesi ile yan yana bulunmaktadır. İlk olarak 1427-1428 yıllarında inşa edildiği düşünülmektedir.

Cami, Osmanlı dönemi mimarisinin erken dönem özelliklerini taşımaktadır. Sade bir yapıya sahip olan cami, zaman içinde çeşitli restorasyonlar ve tadilatlar geçirmiştir. Caminin iç mekânında, 16. ve 17. yüzyıllara ait çini süslemeler ve kalem işleri bulunmaktadır. Bu süslemeler, caminin tarihi ve kültürel değerini artırmaktadır. Caminin ahşap minberi, Osmanlı dönemi ahşap işçiliğinin güzel örneklerinden biridir. Minberde kullanılan renkli ağaçlar ve geometrik desenler, dikkat çekici bir görünüm sağlamaktadır.

Hacı Bayram-ı Velî’nin türbesi, caminin hemen yanında yer almaktadır. Türbe, Hacı Bayram-ı Velî’nin vefatından sonra, onun hatırasını yaşatmak amacıyla inşa edilmiştir. Türbenin çevresi, ziyaretçiler için bir ibadet ve dua alanı olarak kullanılmaktadır.

Hacı Bayram-ı Velî Camii, hem tarihi hem de dini öneme sahip bir yapıdır. Cami ve türbe, Anadolu’nun İslamlaşması sürecinde önemli bir rol oynayan Hacı Bayram-ı Velî’nin hatırasını yaşatan önemli mekânlardır. Bu nedenle, hem yerli hem de yabancı turistlerin ziyaret ettiği ve ilgi gösterdiği önemli bir turistik ve dini merkezdir.

 

Hacı Bayram-ı Velî’nin Nasihatleri

Peygamber Efendimiz (sav) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır: “Din nasihattır.” Bu hadis-i şerif, insanların birbirlerini Allah rızası için uyarmaları ve Allah’ın dinine sıkı sıkıya sarılmalarını bize emrediyor. Bu nedenle bütün İslam alimleri ve mutasavvıflar insanlara nasihat etmişlerdir. Bu nasihatler insanları doğru yola iletmenin bir vesilesidir. Bu nasihatlere uyan insanlar sırat-ı müstakim (doğru yol) üzerinde olurlar.

Prof. Dr. Ahmet Nedim Serinsu’nun “Manevi (Somut Olmayan) Kültürel Mirasımız Somuncu Koca Hz. ve Öğrencisi Hacı Bayram-ı Velî Hz. nin  Nasihatnamelerinde Ne Var?” adlı makalesinden (IV. Uluslararası Hacı Bayram-ı Velî Sempozyumu) derlediğimiz Hacı Bayram’ın ve hocasının bazı nasihatlerini aşağıda ifade ediyoruz.

 

Somuncu Babanın nasihatleri:

Gizli ve aşikâr her yerde Allah’tan korksunlar.

Az yesinler¸ az konuşsunlar¸ az uyusunlar.

Avamın arasına az karışsınlar.

Tüm masiyet ve kötülüklerden uzak dursunlar.

Daima şehvetlerden kaçınsınlar.

İnsanların elindekilerden ümitlerini kessinler.

Tüm zemmedilmiş sıfatları terk etsinler.

Övülen sıfatlarla süslensinler.

Şiir ve şarkı (günaha götürüyorsa) dinlemekten kaçınsınlar.

Ayrı bir görüşle¸ kendini cemaatten ayrı bırakmasınlar.

Aç olarak ölseler bile şüpheli hiçbir lokmayı yemesinler. 

 

Hacı Bayram-ı Velî’nin nasihatleri:

Konstantiniyye mutlaka alınacaktır. Ama bunu bir öfke ve hiddet işi haline sokmadan, bir illeti tedavi eder gibi yapmak lazımdır. Çünkü hiddet ve kin, gerçekleri gören gözleri kör eder.

Halk içinde Allah’ı çokça anınız. Bu durum maneviyatı yükseltir, katı kalpleri yumuşatır.

Hiçbir günahı küçümsemeyiniz.

Boş durmayıp çalışınız. Çalışanları Allah sever.

Boş gezenler zengin bile olsalar yoldaşları şeytandır ve kalpleri şeytana konaktır.

Her nerede olursanız olunuz Allah’ın sizi gördüğünü unutmayınız. Allah’tan korkunuz, fenalıklardan sakınınız.

Neresi sizi dünyaya çekiyorsa ve size Allah’ı unutturuyorsa orası sizin helakiniz için bir tuzaktır.

Neresi sizi Allah’a yöneltiyorsa ve sizi düşündürüyorsa orası cennete gitmeniz için bir duraktır.

Emaneti koruyunuz; zira din de size emanettir, beden de.

Her namazın sonunda size hoş gelen bir ibadeti yapmayı adet edininiz. Meselâ, birkaç tövbe-istiğfar çekmek, bir sure veya ayet okumak, Allah’ı zikretmek gibi.

Ezanla birlikte camide olunuz; cahiller sizden ilerde bulunmasın.

Her ayın tek günlerinde veya en az birinci, on beşinci ve sonuncu gününde olmak üzere oruç tutmaya gayret ediniz.

Ölümü sakın unutmayınız! Her gece onu hatırlayınız ve hesabınızı yapınız. Olur ki tövbe edince Cenâb-ı Hakk’ta sizi affeder.

Nefsinizi daima kontrol altında tutunuz. Düşününüz ve nefsinizi başı boş bırakmayınız. Zira nefis, her fırsatta sizi ateşe götürür.

Dünyalığınız varsa sakın ona güvenmeyiniz! Dünyalığınız yoksa çalışıp helalinden elde ediniz. Kazandığınızdan fakirlere cömertçe paylarını veriniz.

Kimden ilim tahsil etmişseniz, o hocanız için daima Yüce Allah’tan rahmet ve mağfiret dileyiniz.

Başkalarından daha çok çalışıp çok ilim sahibi olunuz.

Önce ilim tahsil ediniz, sonra helalinden para kazanıp evleniniz.

İlmî bir konuyu özüne göre düşününüz ve öyle karar veriniz. Meselelerin dıştan görünüşüne bakıp yanılmayınız.

Başkalarından daha ihlaslı ve daha çok ibadet etmedikçe ve başkalarından daha çok ihsanda bulunmadıkça rahat etmeyiniz.

Mezarlıkları sık sık ziyaret ediniz. Böylelikle dünya gamından ve nefsin sıkıştırmasından kurtulursunuz. Çünkü nefsin tek korktuğu ve aldatamadığı yer mezarlıktır. Nefis, ölenin kendisi olacağını ve azabı tadacağını iyi bilir.

Büyük zâtların kabirlerini ziyaret ediniz. Bu zahmetiniz, o zâtların size şefaat etmesini sağlar.

Bütün işlerde cimrilikten sakınınız. İnsanlığınızı koruyunuz. Güzel huylu ve merhametli olunuz. Ne halde olursanız olun dünyaya rağbeti azaltınız. Kötülükten uzaklaşınız.

Her daim nasihat ediniz.

Oyun oynanan ( kumar vb.) yerlere ve laubali konuşulan meclislere girmeyiniz.

Aile arasında âdâba dikkat ediniz.

Ayıplarını gördüğünüz komşuyu kınamayınız. Sırlarını açıklamayınız. Çünkü gördüğünüz bu sır, size emanettir. Emanete hıyanet, kötü ve çirkin bir fiildir.

Çok gülmeyiniz zira kalbiniz kararır. Sakin ve ağırbaşlı olunuz, yürürken başınız önde vakarlı bir şekilde yürüyünüz, aceleci olmayınız.

İyi biliniz ki öfke, düşünceyi ve iyi düşünmeyi daraltır. Sonunda insan yanılır.

Konuşurken gürleme, bağırıp çağırma, yüksek sesle bile konuşma!

Allah’a isyan yolunda kimseye yardımcı olma!

Adalet güzeldir, ama Emir (yönetici)’de olursa daha güzeldir; cömertlik güzeldir, ama zenginde olursa daha güzeldir; sabır güzeldir, ama fakirde olursa daha güzeldir; tövbe güzeldir, ama gençlerde olursa daha güzeldir; utanmak güzeldir, ama hanımlarda olursa daha güzeldir.

Devlet büyükleriyle ilişkilerinizde ateşten faydalandığınız gibi olun! Uzakça durun, ısınacak kadar yaklaşın!

Büyüklerin huzuruna girerken hem kendi kadrinizi hem de başkasının kıymetini bilen olun!

İlimde ve hukuki meselelerde sana teklif edilecek işler hususunda, ancak kendine uygun olanları kabul et ki sonuçta başka bir görüşü savunmak zorunda kalmayasın.

Cahil zümre arasında ne gülün ne de gülümseyin!

Cahil topluluktan sakının, onlarla tartışmaya girmeyin!

Çok konuşmayın, sorulanları biliyorsanız cevap verin! Kaynak gösterin ki dinleyenler anlattıklarınızı şüphe ile karşılamasın.

Halkın önünde konuşmayın; ancak sorulursa cevap verin.

Avam ve zenginler arasında dini ve zaruri bilgiye dair sözlerden çekinin! Zira zenginliğe ve mala karşı zaafın var gibi anlaşılmasın.

Küçük çocukları seviniz ve başlarını okşayıp sevindiriniz. Bu Peygamberimizin emridir.

Yol ortasını işgal etmeyiniz!

Beyaz giyinmeyi adet edininiz. Zira bu adet, sizi daha dikkatli kılar.

Padişah huzurunda dahi olsanız hakkı ve hakikati söylemekten korkmayınız.

Padişah, sizi hoşlanmadığınız ve dininize uymayan bir işe tayin ederse kabul etmeyiniz.

 

Hacı Bayram Veli Hazretleri Edirne’den ayrılırken (1451) kendisinden nasihat isteyen Sultan İkinci Murad Han’a şöyle nasihat etmiştir:

Tebean içinde herkesin yerini tanı, ileri gelenlere ikramda bulun!

İlim sahiplerine hürmet et!

Yaşlılara saygı, gençlere sevgi göster!

Halka yaklaş; fasıklardan uzaklaş, iyilerle beraber ol!

Hiç kimseyi küçümseme ve hafife alma!

İnsanlığında kusur etme!

Sırrını kimseye açma!

Cimri ve alçak insanlarla dostluk kurma!

Kötü olduğunu bildiğin hiçbir şeye ülfet etme!

Sana bir şey sorulursa o soruya herkesin anlayacağı şekilde cevap ver!

Seni ziyarete gelenlere ilminden bir şeyler öğret! Böylece faydalansınlar ve herkes öğrettiğin şeyi anlayıp uygulasın.

Bazan da insanlara yemek ikram et. İhtiyaçlarını temin et. Onların değer ve itibarlarını iyi tanı ve kusurlarını görme!

Halka yumuşak davran, müsamaha göster!

 

Yorum ve Eleştirileriniz için : oryanmh@gmail.com

Ana Sayfa         Tasavvuf Sohbetleri

 

 

 

 

Hacı Bayram-ı Velî (ks)

Yayınlanma Tarihi : 11.02.2024