İftira 13 : Hazreti Muhammed’in başını örtmesinin nedeni, birçok kahin ilham almak istedikleri zaman başlarını örtmeleridir. Cevap : Robinson, “Mahome” adlı eserinde, Kur’an'a ve Hazreti Muhammed'e atılan tüm iftiraları tek tek sıralar, ustaca zannettiği bir manevra ile o görüşleri benimsemediği izlenimini vermeye çalışır. Onun görüşü, Kur’an'ın cinlerin çöl kâhinlerine ilham ettikleri ile tamamı ile özdeş bir kitap olduğu şeklindedir. İşin ilginci, Rodinson bir paragraf sonra büyük bir çelişkiye düşerek, “Bir Kâhin değildir Muhammed” ifadesini de kullanabilmektedir! Kâhin, gaipten haber getiren falcı demektir. Kâhinler puthanelerde otururlardı. Her birisinin kendisini özel bir putu vardı ve ona hizmet ederdi. Kehanet ücreti olarak ta büyük paralar alırlardı. Müslüman olduktan sonra birçoğu yaptıkları hileleri bizzat kendileri itiraf etmişlerdir. Müddessir, “bürünüp sarınan”, Müzzemmil “örtünüp bürünen” anlamlarına gelir. Tor Andrae, “Mahonet” adlı kitabında, “Pek çok kâhin, ilham almak istediklerinde, başlarını örterlerdi, Muhammed'de aynı şeyi yapmıştır” der. Halbuki hiçbir kaynakta Hz. Peygamberin vahiy geldiğinde özel bir kıyafete büründüğüne dair bir bilgi yoktur. Peygamberin bir örtüye sarılması, bir vahiy almak için değil, vahiy esnasında duyduğu heybet, manevi ağırlıktan dolayı böyle bir şeye sarılma ihtiyacı duymasındandır. Yani bu önce olan bir şey değil, sonrasında üstünün örtülmesini istemesi söz konusudur; örtünme, sebep değil sonuçtur. Müşriklerin önderlerinden Velid bin Muğire bile, “Hayır, vallahi o kahin değildir. Biz kâhinleri görmüşüzdür.” demiştir.
İftira 14 : Hazreti Muhammed Hindistan ve Yunanistan’ın o günkü tıp bilgilerini gizlice okuma yazma öğrenerek toplamıştır. Kuran’daki bilimsel mucizeler bunların sonucudur. Cevap : Hıristiyanlar Hz. Muhammed’in Hindistan'dan Yunanistan'a, o günkü Tıp bilgilerini gizlice okuma yazma öğrenerek topladığını ileri sürerler. Bunlarla Kur’an ve sünnetteki bilimsel mucizeleri açıklamaya çalışırlar. Ondan sonra da Kur’an ile Tevrat ve İncil arasındaki, başta itikadî birçok farklılıkları açıklamak için, Hz. Muhammed'in, Tevrat ve İncili okumadığını, işittiğini, dolayısıyla, yanlış anladığı için Kur’an'a yanlış aktardığını ileri sürerler. O kadar gizli okumayı ve birçok dili öğren, yetmedi, Tıp, astronomi, Matematik talim et sonra, asıl iddian (!) olan din konusunda eksik bilgi topla!!! Oryantalistler hem Kur’an'ı Muhammed yazdı, hadisler ve İslam tarihi sonradan uyduruldu derken, bir taraftan da bu uydurulduğunu iddia ettikleri kitapları kaynak gösterip İslam'a saldırmaktadırlar. Uydurma ise neden kaynak gösteriyorsunuz, değilse neden inanmıyorsunuz? Batı'da sîret kaynaklarına (Hz. Muhammed'in hayatını anlatan eserlere) polemik eserler, bilimsel olmayan, objektiflikten uzak eserler gözü ile bakılır. Ama bu eserlerde yer alan, mesela, Garanik Hadisesi gibi bilgileri, İslam ve Hz. Muhammed'e karşı kullanmaktan çekinmezler. Günümüzde Hz. Muhammed'in hayatı hakkında yazılan eserlere ve hadise, kurgulanmış bilgi gözü ile bakan oryantalistler, bu bilgiler içinden iddialarına uygun olanları seçerek, Peygamberimize saldırmayı da ihmal etmemişlerdir.
İftira 15 : Hazreti Muhammed papa adayı bir kardinaldir. Emellerine ulaşamayınca peygamberlik iddiasında bulundu. Cevap : Norman Daniel, Hz Muhammed için, Papa adayı bir kardinal idi, emellerine ulaşamayınca peygamberlik iddiasında bulundu, demektedir. Batıda yeni yetişen nesil de aynı fikirlerin sapkınlıkları ile beslenmektedirler. Amerika da ders kitapları İslam hakkında: “Bu din Muhammed adında zengin bir işadamı tarafından başlatıldı, peygamber olduğunu iddia etti” gibi söylemler içerir. Oysa bu iddianın hiçbir delili yoktur. Her zamanki gibi çaresiz kalan papazların bir karalama çabasıdır. H. Herkomer ise, “Ortaçağ edebiyatında İslam tasvirleri” adlı çalışmasında şöyle der: "Avrupalı kardinaller, Muhammed'in Katolik bir kardinal iken, Hıristiyanlıktan ayrılıp doğuda yeni bir mezhep kurduğunu iddia ediyorlardı." Ancak bu iddiasını ispat eden hiçbir delil gösterememektedir. Peygamberimize saldırmak için bilinçli yalan ve iftiralar yazılmaktadır. Onlardan biri de şudur: Francis Bacon, “Cesaret” adlı makalesinde şöyle bir yalan uydurur: "Muhammed, dağı yanına çağırınca geleceğini duyurur. Halk toplanır, Muhammed defalarca seslenir dağa ama dağ yerinden kımıldamayınca utanmadan şöyle der: Dağ Muhammed'e gelmezse, Muhammed dağa gider."
İftira 16 : Muhammed yalan söyleyen bir toplum önderi idi. Cevap : Muhammed yalan söyleyen bir toplum önderi idi diyenler, kavmin güçlülerinin anlaşma isteklerini reddetmesini, yaşıyor oldukları dünyevi lezzetleri, şarap, fuhuş ve benzerlerini yasaklamasını nasıl açıklayabilirler? Onun bu tavrı Medine'de de sürmüştür. İsa'nın Allah'ın Peygamberi olduğunu ilan etmesi, Yahudilerle olan ilişki açısından kritik sorun teşkil etmiştir. Hristiyanlara yaranılmaya da çalışılmıyor, teslis açık ifadelerle reddediliyordu. Yalan söyleyen birisi olsaydı, tüm grupları karşısına almasındaki neden ne olabilirdi? Bir insan, çok ileri emellerinin kalmadığı 40 yaşından sonra bütün dünyayı hatta bütün kabilesini, akrabalarını karşısına alıp da sonu görünmeyen bir maceraya atılmaz. Hz. Peygamberin, hedefleri, Allah'ın emir ve iradesine dayandığı için, oryantalistler gibi aciz insanlara cüretkârane, atakça görünebilir, fakat davasında güç ve kuvvetini, kainatın yaratıcısından alan Hazreti Muhammed'e, “Güneşi sağ elime, ayıda sol elime verseniz, davamdan yine de vazgeçmem.” sözünü dedirten imanın Hıristiyanlar tarafından idrak edilip, takdir edilmesi elbette beklenemez. Şair olduğu iddiası Mekke'li müşriklerin ileri sürdüğü iddiaların tamamı çağımız oryantalistleri tarafından da aynen tekrar edilmiştir, değişen tek şey, gerekçelerdir! Bu husus şu ayette açıkça ifade edilmektedir: "Onlardan evvelkiler de tıpkı onların dediklerini demişlerdi. Kalpleri nasıl da birbirine benziyor." (Bakara, 2/118) İnsanların sevdiği şeyleri yasaklayıp ve sevmediği şeyleri emreden”, “Fuhuş, içkiyi yasaklayıp, orucu emreden” Hz. Muhammed’in bunlardan ne gibi bir siyasi menfaati vardır. Hz. Muhammed bu emir ve yasaklarla neden işini zorlaştırsın? Toplumsal bir hareket başlatmaya çalışan bir yalancı olsaydınız bu denli şiddetli yükümlülükleri insanlara mecbur eder miydiniz? Yoksa aksine, Hayat tarzlarını olumlayarak arkanızda toplamaya mı çalışırdınız? Savaş esnasında risklere rağmen terk edilmeyen namaz ibadetini siyaseten nasıl açıklanabilir? Hz. Peygamber toplumdaki baskı ve talebe rağmen, kulluk mükellefiyetinden asla taviz vermemiştir. Siyasi menfaat için yalan söyleyenin tavrı, mükellefiyetleri askıya alarak taraftar toplamaya çalışmaktır. Nebi neden tepki çekmesine neden olacak bu mükellefiyetlerle işini zorlaştırdı? Tarih boyunca hangi toplum önderi, özetlediğimiz şekilde, hitap ettiği toplumun değer yargılarına muhalefet edip onları şiddetli mükellefiyetle sorumlu tutarak davetine başlamıştır? Ayrıca sünnetlerle hedeflenen ibadet düzeyi sınırsıza yakındır. Tüm bu mükellefiyetlerle hâşâ bilerek yalan söyleyen bir yalancı peygamberin gözettiği siyasi maksat ne olabilir? Hz. Peygamber, bu mükellefiyetleri, Müslümanlara emrettiği gibi kendisi de yerine getiriyordu. Bahsi edilen mükellefiyetleri bir ay yerine getirmeye çalışın. Kendinizi bu sorumluluklardan kaçmak için türlü bahaneler uydururken bulacaksınız. Bugünkü büyük işlerle uğraşan bir toplum önderi, sizce neden böyle bir yükle işini daha da zorlaştırsın? Nebi insanları mükellef tuttuğundan daha fazlası ile kendisini mükellef tutuyordu. Hiçbir hareket adamı, toplumun tamamının kabul ettiği değerlere, durduk yere muhalefet etmez. Hedefine fayda sağlamayacak, pratik faydası olmayan ve sadece zararı olacak temel şeylere yönelmez. Gerilimler, hedeflerine ulaşmasına mani olacaktır. Maide Suresi 104 ayet: “Ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolda gitmeyen kimseler.” diye buyurur. Normalde siyaseten bu söylem bir intihardır. Hiçbir toplum önderi, amacına direkt hizmet etmediği için lüzumsuz yere toplumla böyle bir çatışmaya girmek istemez. Bu söylemin ölüp gitmiş insanların hükmü üzerinden siyaseten güç kaybetmesini sağlamaktan ne gibi bir karşılığı olabilirdi? Ebu Leheb, Hz. Muhammed kabile bağları gereği onu koruyacağını ilan etmiş ve himayesine almıştı. Reinhart Dozy: Ebu Leheb, yeğeninin yanına döndüğünde, “Babamın cehennemde olduğuna nasıl inanırsın?” diye bu çok açık soruyu Hz. Muhammed'e sordu. Hz. Muhammed de aynı açıklıkla yanıtladı. O, son koruyucusunu yitiriyor ve hayatını tehlikeye atıyordu. Artık evinde bile tehdit altındaydı. Margoliouth: “İslam kardeşliği doktrini insanların atalarıyla övünmesini sona erdirmişti. Tüm Araplar eşitti ya da sadece dindarlıkları ile farklılaşabileceklerdi ve bu takdim ile birlikte tamamen yeni bir dönem başlamıştı.” Veda hutbesinde Arapların Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a takva dışında bir üstünlüğü yoktur buyrulur. Bu hadis siyaseten açıklanabilir mi? Bu hutbenin dinleyicileri arasında, Arap olmayan kaç kişi vardı da bu uyarı onlara yapılmıştır?
İftira 17 : Hazreti Muhammed hayata basit bir çöl tacir olarak başlamış, zengin bir dul kadını baştan çıkarmak suretiyle servet ve mevki edilmiştir. Cevap : Hıristiyanlar, Peygamberimizi ve İslam dinini çekemedikleri için onları her fırsatta iftira ile karalama ve değersizleştirme yollarına sapmışlardır. Buradaki iftiraları da aynı mahiyettedir. Ancak tarih bu konuda ki iftiralarını yalanlamaktadır. Peygamberimizin Hazreti Hatice Validemiz ile nasıl evlendiği Ahmet Cevdet Paşa’nın “Kısas-ı Enbiya” (Peygamberler Tarihi) adlı kitabında şöyle anlatılmaktadır: “O zamanlarda eşraf-ı kureşten genç iken dul kalmış Hatice namında gayet zengin bir hatun vardı. Bazı zevata ortaklık ile sermaye verirdi. “Muhammed’ül Emin”e bir miktar sermaye versen, hayli hayır ve menfaat görürsün” diye bazıları tarafından kendisine ihtar olunmakla, Hatice dahi o hazrete külli sermaye verdi ve kölesi Meysere’yi dahi terfik ederek Şam’a gönderdi. Fahr-i Alem Hazretleri, kafile-i şam ile giderken Bahira’nın manastırı önüne indiler ve Meysere ile birlikte bir ağaç altına kondular. Bahira ise mukaddema fevt olmakla yerine geçen Nastura nâm rahip oraya geldi ve Meysere ile eskiden arkadaşlık, tanışıklık olduğundan onunla görüştü ve söze girişti. Allah’ın birliğine ve Muhammed’in peygamberliğine şehâdet etti ve “Ya Meysere, Hazreti İsa’nın haber verdiği Hatem’ül Enbiya işte budur. Şam’a gitmeyiniz. Yahudi hainleri görüp tanırlar ve ihanet dairesinde bulunurlar” dedi. Binaenaleyh Fahr-i Alem dahi Şam’a gitmeyip Busra’da alışveriş ederek oradan geri döndüler. Pek sıcak bir günde Mekke’ye vasıl oldular. Hatice birkaç kadınlarla bir mahalde durup Şam kafilesinin gelişini temaşa ediyorlardı. Gördüler ki yolculardan birinin başı üzerinde 2 kuş kanat gerip geliyor ve çadır gibi gölge ediyorlar. Bu kim olacak derken Meysere çıka geldi. Muhammed’ül Emin olduğunu bildirdi ve sıcak vakitlerde 2 melek onun başı üstünde kanat gerip gölgelendirme gibi nice harikulade haller gördüğünü ve Nastura’nın sözlerini haber verdi. Muhasebe görüldü, sair senelere nispetle külli kar ve menfaat göründü. Lakin Hatice’nin gözüne Şam ticaretinin kar ve menfaati görülmezdi. Zira mukaddeme Hatice bir rüya görüp amcazadesi olan Varaka ibni Nefvel’e takrir ettikte, “Sen ahirzaman peygamberinin zevcesi olacaksın” diye tabir etmişti. Varaka ibni Nevfel ise Nasara dininde olup İncil ve Tevrat okur ve gelecek şeylerden haber verir, gayet ihtiyar bir kahin-i meşhur idi. Binaenaleyh Hatice’nin efkârı buna sarmış vesaire şeyleri zihninden çıkarmış idi. İşte bu sırada tarafeynden vasıtalar peyda oldu ve Hatice’nin Fahr-i Alem Hazretlerine akdi-n nikah hususuna karar verildi. Hemen Hatice’nin hanesinde meclis-i nikah akdolundu ve Kureyş taifesinin uluları toplandı. Fahr-i Alem Hazretleri dahi amcası Hamza ile birlikte orada bulundu. Evvela Ebu Talib, bir hutbe-i beliga inşa etti ki, hulasa vechile tercümesi burada irad olunur: “Şükür Allah’a ki, bizleri İbrahim’in zürriyetinden ve İsmail’in neslinden ve Ma’ad’ın aslından ve Mudar’ın unsurundan yarattığı ve bizi Beyt-i Mükerrem’in bekçisi ve Harem-i Şerifin hizmetçisi ve bu cihetle nasın hakim ve reisi etti. Bundan sonra sadede gelelim. Karındaşım oğlu işbu Muhammed ibni Abdullah ile Kureyş’ten hangi nevcivan muvazene olunsa bu, ona haseb ve nesebce ve akl ü faziletçe faik ve müreccah olur ve eğerçi malı az ise de ona bakılmaz. Zira mal, bir kaybolan gölge ve engel iştir ve alınır, verilir, eğreti bir şeydir. Vallahi bundan sonra onun hal ve şanı pek büyük olacaktır. Halbuki, sizin bu vechile şeref ve şan sahibesi olan kerimenin Hatice’ye rağbet buyurdu. Şu kadar muaccele ve müeccele verdi.” Ebu Talib’in bu hutbesi üzerine Varaka bin Nevfel dahi bir hutbe inşa etti ve: “Allah’a şükür ki, bizleri beyan ettiğin gibi yarattı ve saydığın şeylerden ziyade fazl ü şeref ile mümtaz etti. İmdi biz, Arab’ın uluları ve reisleriyiz. Siz de böylesiniz. Aşiret, sizin faziletinizi inkar etmez ve hiçbir kimse sizin hayır ve şerefinizi reddeylemez. Biz de sizinle yakınlık kazanmaya istekliyiz. Ey cemaat! Şahit olunuz, ben Muhammet İbni Abdullah’a, Hatice binti Huveylid’i nikah ettim” dedi ve Kureyş’in uluları şahit oldu. Fahr-i Alem, o akit 25 yaşında olup, Hatice ise ona nispetle haylice yaşlıydı. İşte Haticetü’l-Kübra denilen seyyidetü’n-nisa (kadınların efendisi) budur. Onun vefatına kadar Fahr-i Alem Hazretleri ondan hoşnut ve razı kaldı ve onun sağlığında başka hatun tezevvüç etmedi.”
İftira 18 : Hazreti Muhammed’in kanunu baştan çıkarıcı ve caziptir. Takipçilerine bir sonraki hayatlarında tensel zevklerden menkul bir cennete girecekleri sözünü veriyordu. Hayatta oldukları sürece de cinsel özgürlük kutsal hakları haline geliyordu. Cevap : İslam’da cennete girme şartları açık olarak anlatılmıştır. Peygamberimiz bazı şartları yerine getirenlerin cennete Allah’ın izniyle girebileceklerini söylemiştir. Yoksa papazlar gibi para karşılığı cennetin anahtarını ve cennette arsa, ev satmamıştır. Cennette Müslümanların hurilerle evleneceği ayetlerle sabittir. Ancak bu dünyadaki gibi haz alınan bir şeydir ve tamamen temizdir. İnsanların cennette evlilikten daha önemli zevkleri olacağı da ifade edilmiştir. Bunlar en önemlisi, kişinin Allah Teâlâ’nın cemalini doğrudan görmesidir. Bu cennetteki hazların en güzelidir. İslam insanlara evlenerek meşru yollardan cinsel isteklerini tatmin etmelerini emretmiştir. Bunun dışındaki, nikah dışı olan cinsellik tamamen reddedilmiştir. Bu bir cinsel özgürlük değildir, bilakis bir kısıtlamadır. Ayrıca evlilik dışı cinsel birlikteliklerin büyük günah olduğu ifade edilerek yasaklanmıştır. Fakat Hıristiyanların kendi durumlarını unutup İslam’a iftiralarda bulunmaları, kendilerinin gerçekten çaresiz ve zavallı bir durumda olduklarını göstermektedir. İftira 19 : Hazreti Muhammed getirdiği inanç sisteminde hiçbir güzellik yoktur, her maddesi yozlaşma içindedir. Cevap : Hıristiyanlar bu iftiralarıyla Peygamberimizi ve İslam dinini karalayıp değersizleştireceklerini zannetmektedirler. Oysa kendileri de biliyor ki, Peygamberimizin getirdiği şeriat, insanın hem dünya hem de ahiret hayatında mutlu edecek olan bir sistemdir. Bu sistemin dışındaki her beşeri sistem insanlara hiçbir zaman mutluluk ve huzur getirmeyecektir. Nitekim bunun böyle olduğunu 8. ve 13. yüzyıllar arasında İslam devletleri ispat etmişlerdir. Bu zaman içinde Müslümanlar büyük bir refah, bolluk ve huzur içinde yaşamışlar ve her bakımdan insanlık için faydalı bilgi ve maddi olanaklar üretmişlerdir. Bu zamanda insanlar hem dünya hem de uhrevi mutluluklarını sağlamışlardır. Bütün bunlar islam şeriatı ve Peygamberimizin sünnetlerinin uygulanması ile elde edilmiştir. Buna mukabil Hıristiyanlar asırlarca birbirleriyle kavga ve savaş yaparak mutluluğu ve rahatı yaşayamamışlardır. Hıristiyan devletler, zulüm ve katliam yaparak varlıklarını sürdürebilmişlerdir. Bugün de aynı durumlara devam etmektedirler. Amaçları yalnız dünya menfaati elde etmektir. Bu amaç için maalesef Hazreti İsa’nın getirdiği İsevilik dini bozularak, yerine Hıristiyanlık diye bir din kurulmuştur. Ancak bu dinin hiçbir ilahi bir yanı olmadığı için, Hıristiyanlar aleminde dünya ve ahiret huzur ve mutluluğu hiçbir zaman sağlanamamıştır. Kendi saltanatlarını kaybetmek istemeyen papazlar, bu gerçeği dindaşlarından saklama gayretine girişmişlerdir. İşte bu nedenle Peygamberimize ve İslam’a gerçek dışı birçok iftira ile saldırmışlardır. Heyhat! Artık bu gerçeği dünyadaki insanlar görmektedir. Böylece Hıristiyanlıktan İslam’a geçen insanların sayısı her gün artmaktadır. Bunun sonunda yakında, dünyada tekrar İslam’ın hakim olacağı bir devrin başlayacağı muhakkaktır.
Sonuç Hıristiyanlık Hazreti İsa’nın getirdiği İsevilik dininin saptırılmasıyla, Hazreti İsa’dan yüz sene sonra ortaya çıkmıştır. Hristiyanlığın başını çeken ruhbanlar aslında bu saptırılmayı çok iyi biliyorlardı. Fakat bu yeni dinle dünyada bir iktidar ve güç elde ettiklerini gördüklerinden, insanları kandırma yoluna devam etmişlerdir. Dini metinleri insanların kolayca anlamalarına mani olmak için karıştırmışlar ve uzun ve karmaşık cümleler, ifadeler eklemişlerdir. Böylece insanların gözünde, bu metinleri anlayan ve yorumlayan kişiler olarak, manevi bir üstünlüğe sahip olarak gözükmüşlerdir. Bu din onlar için gerçekten insanlara hükmeden büyük bir güç idi. Fakat yedinci asırda İslam dini ortaya çıkınca, papazlar Hıristiyanlığın batıl bir dini olduğunu anlaşılacağı için paniğe kapılmışlardır. İktidarlarının ve güçlerinin devamını sağlamak için, İslam’a ve onun Peygamberine iftiralarla saldırma ihtiyacı duymuşlardır. Bu iftiraları asırlarca sürdürmüşlerdir. Bugün de bu saldırılar devam etmektedir. Bu makalemizde, İslam alimlerinin bu iftiralara verdikleri cevaplar ve yapılan reddiyeler anlatılmıştır. Bu cevapların ve reddiyelerin haklı ve doğru oldukları, artık Hıristiyanlar tarafından da anlaşılmaya başlamıştır. Bu nedenle birçok Hıristiyan araştırmacı, atılan iftiraların yanlış ve haksız olduğunu ifade etmişler ve Peygamberimize gerçek kişiliğini teslim etmişlerdir. Asrımızda iletişimin yüksek seviyede olması, dünya çapında bilgi alışverişini kolaylaştırmıştır. Bu nedenle özellikle Batı’daki insanlar İslam dini ve Peygamberi hakkında doğru bilgiler edinmişler ve atılan iftiraların yanlış olduğunu görmüşlerdir. Artık Batı toplumlarında papaz sınıfının manevi üstünlüğü reddedilmektedir. Bunun sonunda Hıristiyanlar İslam dinine ilgi duymakta ve gerçek Müslümanlığın ne olduğunu öğrenmektedirler. Bu gidişin sonunda dünyadaki insanların artık papazların uydurduğu dini mesajlara inanmayacakları aşikardır. Bu da Hristiyanlığın din olarak çözüleceğine işarettir. Bugünlerde birçok Hıristiyan İslam dinine geçmektedirler. Bu gelişmeye bakarak 21. yüzyılın ikinci yarısında İslam dininin tekrar dünyaya hakim olacağını tahmin edebiliriz. Bu durum insanlık için çok hayırlıdır. Çünkü İslam dininin hakim olduğu dünyada sömürü, zulüm ve haksızlık olmaz. Çünkü İslam dini bunları reddeder. Dünyada İslam dini hakim olunca, dünyaya huzur ve adaletin geleceği aşikardır. Bu da insanların hem dünyevi hem de uhrevi menfaatleri için istenilen bir şeydir.
Kaynaklar “Ateizmus”, Ahmet Bayraktar, Post Yayınevi, İstanbul, 2019 “Batı Dinler Tarihinde İslam”, Ekrem Sarıkçıoğlu, İzmir Uluslararası 1. İslam Araştırmaları Sempozyumu, 1985 “Batı’da Hz. Muhammed İmajı”, Özcan Hıdır, İnsan Yayınları, İstanbul, 2019 “Çağdaş Çalışmalar ve Oryantalistlerin Siyere Yaklaşımı”, Adnan Demircan, Siyer Yayınları, İstanbul, 2017 “Çürütme (Reddiye)”, Mehmet Ali Derman, Haşmet Matbaası, İstanbul, 1972 “Hz. Muhammed ve Kur’an-ı Kerim”, Lord John Davenport, Dorlion Yayınları, İstanbul, 2023 “İngiliz ve Alman Oryantalistlerin Hz. Muhammed Tasavvuru”, İ. Sarıçam, S. Erşahin, M. Özdemir, Nobel Yayın, Ankara, 2011 “İslam ve Batı”, İbrahim Kalın, Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 2007 “İslam Tarihi”, M. Asım Köksal, Ketebe Yayınevi, İstanbul, 2023 “İslam Tarihi”, Leone Caetani, Üniversite Kitapevi, İstanbul, 1967 “Kahramanlar”, Thomas Carlyle, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2004 “Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ”, Ahmet Cevdet Paşa, Bedir Yayınevi, İstanbul, 1976 “Kolaylığa Kaçmanın Adıdır Deizm”, Cüneyt Avcıkaya, Rabbani Yayınevi, İstanbul, 2020 “Kur’an Cevap Veriyor”, M. İzzet Derveze, Ekin Yayınları, İstanbul, 2017 “Kur’an Okurken Zihne Takılan Ayetler, Müşkilü’l-Kur’an”, Abdülcelil Candan, Nida Yayınları, İstanbul, 2023 “Medyada İslam”, Edward Said, Metis Yayınları, İstanbul, 2008 “Şarkiyatçılık”, Edward Said, Metis Yayınları, İstanbul 2003 “Muhammed ve İslam’ın Yükselişi”, D. S. Margoliouth, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2020 “Muhammed Mekkede”, W. Montgomery Watt, Kuramer Yayınları, İstanbul, 2020 “Müspet İlim Yönünden Tevrat, İnciller ve Kur’an”, Maurice Bucaille, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1991 “Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti?”, Ebu’l Hasen Ali En-Nedvî, Rabbani Yayınevi, İstanbul, 2021 “Oryantalistler ve Kur’an Hakkındaki Şüpheleri”, Muhammed Bakır el-Hakimi, Karınca ve Polen Yayınları, İstanbul, 2020 “Oryantalizm ve Oryantalistler” Mustafa Es-Sibai, Beyan Yayınları, İstanbul, 1993 “Oryantalizmin Yanılgısı”, https://ateizmecevaplar.com/icerik/oryantalizm-yanilgisi-14533 “Peygamberliğin İspatı”, Altay Man Meriç, İnsan Yayınları, İstanbul, 2022 “Ruh Bilimi Sözlüğü”, Orhan Hançerlioğlu, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2003 “Ruhû’l Beyân Tefsiri”, İsmail Hakkı Bursevi, Damla Yayınevi, İstanbul, 2010 “Sahih-i Buhârî”, İmam Buhârî, Polen Yayınları, İstanbul, 2008 “Sahih-i Müslim”, İmam Müslim, İrfan Yayınevi, İstanbul, 2003 “Teolojik Sancı Deizm”, Hacı Ali Şentürk, Genç Kitap Yayınları, İstanbul, 2018 Geri dönmek için tıklayınız Yorum ve Eleştirileriniz için : oryanmh@gmail.com
|
Hıristiyanların Peygamberimiz (sav)’e İftiralarına Reddiyeler (2. Bölüm) |
Yayınlanma Tarihi: 11.05.2024 |