Hristiyanlık, Hz. İsa (as)’ın dinine sonradan verilen bir isimdir. İslâm inancına göre Hz. İsa, diğer peygamberler gibi bir peygamberdir. Allah, kendisine İncil isimli bir kitap indirmiştir. Hz. İsa, insanları tek Allah'a, imana ve ibadete davet etmiştir. Hz. İsa'nın dini, tek Allah'a inanılan bir hak din idi. Ama sonradan bozuldu, değiştirildi.
Hz. İsa hayatı boyunca insanları Tanrı’ya iman etmeye ve onun buyruklarına teslim olmaya çağırmıştır. Pavlus ve diğer din adamları ise İsa’ya iman etmeye çağırarak onu tanrısallaştırmışlardır. Pavlus bugünkü Hıristiyanlığın inanç esaslarının oluşmasını sağlamış, sonraki dönemlerde 325 yılında İznik ve 381 yılında İstanbul konsillerinde bu esaslar Hıristiyan din adamları tarafından kabul edilmiştir.

Hıristiyan inanç esasları teslis, asli suç ve hulul olmak üzere üç önemli esas üzerine kurulmuştur. Teslis, üçleme anlamına gelen ve Baba, Oğul ve Kutsal Ruhun birleşmesinden meydana geldiğine inanılan Hıristiyanlıktaki Tanrı anlayışına denir. Teslis inancına göre baba, Allah’ı; oğul, İsa’yı; Kutsal Ruh ta  Cebrail’i simgeler. Hıristiyanlık inancında teslis, akılla kavranılamayan, iman edilmesi gerekli olan “ilahi bir gizem / sır”dır. Hıristiyan inancının temelini teslis inancı oluşturur.

Diyanet İşleri Başkanlığının yayınladığı “Yaşayan Dünya Dinleri” adlı kitapta şunlar yazılıdır:”

“Hıristiyanlar, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adı altında “üç kişilikte tek bir Tanrı”nın varlığına iman ederler. Hıristiyanlık inancına göre Baba mutlak güç sahibi ve yaratıcıdır. Baba, Oğul’a hulûl etmiş ve o da insanların günahına kefaret olmak üzere kendini çarmıhta feda etmiştir. Kutsal Ruh ise ilahi sevgiyi insanın kalbine vermektedir. Baba yaratıcı, Oğul kurtarıcı, Kutsal Ruh ise takdis edicidir. Asli suç, Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın cennette işlediği günah nedeniyle dünyaya gelen her insanın günahkâr olarak doğduğu düşüncesidir. Hıristiyan inancına göre Hz. İsa, tüm insanlık için işlenen günahların kefaretini ödemek için kendi canını feda etmiştir. Böylece Hz. İsa, insanoğlu ve Tanrı arasındaki Hz. Âdem’den dolayı olan kopmayı düzeltmiş ve uzlaşma sağlamıştır. Hulûl, Tanrı’nın Hz. İsa’da bedenleşerek yeryüzünde yaşamasını ifade eder. Hıristiyan inancına göre Hz. İsa sadece bir peygamber değil aynı zamanda Tanrı’nın oğludur.”

 

Hıristiyanlıkta İnanç Esasları

Hıristiyanlıkta inanç esasları uzun bir zaman içinde yapılan konsil toplantılarında alınan kararlarla belirlenmiştir. İlk Havariler Konsilinden başlayarak özellikle 4. ve 5. yüzyıllarda yapılan konsillerde belirlenen esaslar Hıristiyanlık inanç sistemini oluşturmuştur.  Daha sonraki Konsillerde de diğer konular yanında, inançla ilgili olanlar bir esasa bağlanmaya çalışılmıştır.

İnanç esaslarında Kiliseler içinde mezhepler arası ortak konular bulunduğu gibi farklı olanlar da vardır. Havarilerin ortaya koyduğu inanç esasları (Kredosu) genel olarak bütün Hıristiyanlarca kabul edilmiştir. 4. yüzyıla ait 12 maddeli Havariler Kredosu şu şekildedir:

1- Ben, Tanrıya, kudretli Babaya

2- Ve O’nun Biricik Oğlu Rab İsaya

3- Bakire Meryem ve Kutsal Ruhtan doğmuş olduğuna

4- Pilatus zamanında çarmıha gerildiğine, öldüğüne ve gömüldüğüne

5- Üçüncü gün ölüler arasından dirildiğine

6- Göklere yükseldiğine

7- Babanın sağında oturduğuna

8- Oradan ölüleri ve dirileri yargılamak üzere ineceğine

9- Ve Kutsal Ruha

10- Kutsal Kiliseye

11- Günahların Bağışlanacağına

12- Ölülerin Dirileceğine, Sonsuz Hayata, inanırım.

Havariler Kredosu Tanrı, İsa (Oğul) ve Kutsal Ruh gibi üç madde etrafında biçimlenmiştir. Kutsal Ruh aynı zamanda Kilise ile ilgilidir. Bundan dolayı Hıristiyan inanç esasları Hıristiyanlığa özgü Teslis (Üçleme) olarak bilinir.

Teslis yanında, Hıristiyanlıkta melek, ahiret, kurtuluş ve Mesih hakkında da inançlar vardır.

Konsillerdeki inanç ile ilgili kararlar oradaki insanlar tarafından belirlenmiştir. Dolayısıyla bu inanç esasları tamamen insanların düşündüğü şeylerdir. Bu esasların ilâhi hiçbir yanı yoktur. Hakiki İncil’in metni bilinmediği için bunlar Hz. İsa’nın ilâhi tebliği ile ne kadar ilgili ve uyumlu oldukları belli değildir. Konsillerde belirlenen bu inanç esasları, Hz. İsa’nın göğe kaldırılmasından çok sonra insanlar tarafından yazılan İncillere göre düzenlenmiştir. Bu İnciller hiçbir zaman gerçek İncili temsil etmemektedir. (Bkz. İncil’in Tahrif Edilmesi)

 

Hıristiyanlıkta Tanrı İnancı

Hıristiyanlıkta Tanrı inancının temelinde Teslis unsuru vardır. Matta İncilinde Mesih-İsa’nın Havarilerine “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adıyla vaftiz edin.” (Matta 28:19) şeklinde emir verdiği belirtilir. Bu emir, Teslisin temel dayanağıdır. Bu konuda tartışmalar ortaya çıkmış, tartışmalara çözüm bulmak için konsiller düzenlenmiştir.

Havariler Konsilinden sonra gerçekleşen 325 tarihli İznik Konsilinde Baba’nın ve Oğul’un; 381 yılında İstanbul Konsilinde ise Kutsal Ruhun Tanrılığı karara bağlanmıştır. Böylece Baba, Oğul ve Kutsal Ruhtan oluşan Teslis İnancı ortaya çıkmıştır.

Bu konuda Prof. Dr. Durmuş Akın’ın açık ders notlarında şunlar yazılıdır:

“Günümüzde Hıristiyanlar, çok küçük bir grup hariç, teslis (üçlü birlik) inancına sahiptir. Bununla beraber Hıristiyanlar arasında tarihten günümüze tek Tanrı inancına sahip gruplar olmuştur. Tarihçe kısmında anlattığımız gibi Hıristiyanlığın başlangıç döneminde yaşayan Ebiyonitler ve III. asırda yaşayan Samsatlı Pavlus teslisi kabul etmeyenlerdendir. XVI. asırda yaşayan Hıristiyan düşünürlerden olan Michel Servetus da üçlü tanrı inancını kabul etmediği için Katolik Kilisesi tarafından ölüme mahkûm edilmiş, Protestanlığın önderlerinden olan Calvin tarafından da Cenevre’de yakılarak öldürülmüştür. Bunlar gibi tarihte teslisi kabul etmeyen başka kişi ve gruplar da olmuştur.

Günümüzde de Üniteryenler, teslis inancını reddeden az sayıdaki teslis karşıtı Hıristiyanları temsil eder. Bununla beraber, Hıristiyan mezhepleri arasında Tanrı’nın tek öz ile Baba, Oğul ve Kutsal Ruhtan oluşan üç kişiden oluştuğu konusunda geniş bir mutabakat vardır.

Hıristiyanların Tanrı inancı konusunda üzerinde geniş mutabakatları olan metin İznik İnanç Bildirgesi adını taşımaktadır. Kadıköy Konsilinde, daha önce İznik ve İstanbul konsilinde meydana getirilen inanç bildirgesi (kredo, itikatname) zaman içinde çıkan anlaşmazlıklar göz önünde bulundurularak revize edildi. Yeniden düzenlenen metin Kadıköy Konsilinde İznik İnanç Bildirgesi adıyla yayınlandı. Bu bildirgenin Tanrı konusundaki kısmı şöyledir:

“Göklerin ve dünyanın yaratıcısına, görünen ve görünmeyen her şeye gücü yeten yaratıcı tek bir Baba Tanrı’ya iman ediyoruz.

Tanrı’nın tek Oğlu, sonsuzluktan beri Baba’nın bağrında olan, Tanrı’dan Tanrı, Işık’tan Işık, gerçek Tanrı’dan gerçek Tanrı, ezelden beri var olan, yaratılmamış, Baba ile aynı öze sahip Rab İsa Mesih’e iman ediyoruz. Onun aracılığıyla her şey yaratıldı. Bizler ve bizim kurtuluşumuz için o göksel ortamdan geldi. Kutsal Ruh aracılığı ile Bakire Meryem’den doğdu ve beden aldı. Bizim için Pontius Pilatus tarafından çarmıha gerildi, öldü ve gömüldü.

Kutsal Yazılarda belirtildiği gibi üçüncü gün dirildi, göğe yükseldi ve Baba’nın sağ tarafına oturdu. Yaşayanları ve ölüleri yargılamak üzere yücelikle geri dönecek ve egemenliği sonsuza kadar sürecektir.

Baba’dan (ve Oğul’dan) gelen, yaşam veren Rab’be, Kutsal Ruh’a iman ediyoruz. Baba ve Oğul’la birlikte ona da tapınıp yüceltiyoruz. O, peygamberler aracılığıyla konuştu…”

Hıristiyanlar arasında tanrı inancı konusundaki ihtilaflardan birisi de Kutsal Ruhun kaynağı konusundadır. Yuhanna İncilinde yer alan “Ruh Baba’dan gelir” ifadesine dayanılarak 325 İznik Konsilinde Kutsal Ruhun Baba’dan geldiği kabul edilmişti. Ancak özellikle İber Yarımadasında Ariusçu fikirler yayılmaya başlayınca gerçekleştirilen 589 yılında Toledo’da yapılan yerel bir konsilde Oğul’un tanrılığını güçlendirmek için “Kutsal Ruh Baba’dan gelir” ifadesine “Oğul’dan da”, “ve Oğul’dan” şeklinde tercüme edilebilecek Latince “filioque” kelimesi eklendi. Böylece ifade “Kutsal Ruh, Baba’dan ve Oğul’dan gelir” şekline dönüştü. (Yukarıda metnini naklettiğimiz İznik İnanç Bildirgesi’ne “ve Oğul’dan” ifadesi sonradan ilave edildi).”

Batı Kilisesinde İznik İnanç Bildirgesi’ne ekleme yapıldığı duyulunca Doğu Kiliselerinde şiddetli bir itiraz yükseldi. Doğu Kiliseleri bunu hem İznik İnanç Bildirgesinin değiştirilmesi hem de Kutsal Ruha “iki menşe” atfedilmesi olarak değerlendirdi. Onlara göre Kutsal Ruha iki menşe atfedilirse monoteizm (tek tanrılık) bozulacaktır. Yani Kutsal Ruh hem Baba’dan hem de Oğul’dan gelirse tanrısallığın iki kaynağı olduğu kabul edilmiş olacaktır. Ancak Batı Kilisesi bu itiraza kulak vermedi. Yapılan ayinlerde İznik İnanç Bildirgesi’ni “filioque” ekiyle okumaya devam etti. Batı Kilisesi, “filioque” ekini VI. Yüzyıldan itibaren kullansa da resmen 1014 yılında kabul etti. Bu mesele etrafında Doğu ve Batı Kiliseleri büyük tartışmalar yaşadı.

Günümüzde de Ortodoks Kilisesi ve Katolik Kilisesi arasında teolojik açıdan en temel ayrılık konusu budur. Her ne kadar 1438-1439’de tamamlanan Floransa Konsilinde bu konuda ara formül sadedinde Kutsal Ruhun Oğul yoluyla Baba’dan geldiği ve İznik İnanç Bildirgesine sokulan “filioque” (Oğuldan da) ekinin “ekleme” değil “açıklama” olduğu şeklinde Katolik mezhebi ve Ortodoks mezhebi arasında bir orta yol bulunduysa da bu mutabakat tarih içinde ortaya çıkan nedenlerden dolayı sürdürülemedi.

 

Hıristiyanlıkta Teslis İnancı (Üçlü Birlik)

Hıristiyanlıkta Tanrı inancı gizemdir. İman edilmesi gereken bir sırdır. Hıristiyanlara göre bir olan Tanrı’da üç kişi vardır. Bir olan öz/cevherdir. Üç olan ise kişidir. Tanrı’daki kişiler tanrısallığı paylaşmamışlardır. Ancak her biri ayrı ayrı tanrıdır. Baba aynen Oğul gibi, Oğul aynen Baba gibi, Baba ile Oğul aynen Kutsal Ruh gibi tanrıdırlar. Tanrısallığı oluşturan bu üç kişinin her biri birbirinden farklıdır.

Bu husus 2000 yılında yayınlanan “Katolik Kilisesi Din ve Ahlâk İlkeleri” adlı kitapta şöyle ifade edilmektedir:

“Oğul olan kişi Baba değildir, Baba olan kişi de Oğul değildir, Kutsal Ruh ne Baba’dır ne de Oğul. Temellerinden gelen ilişkiler yüzünden birbirlerinden farklıdırlar. Doğuran Baba’dır, Oğul “doğan”dır, Kutsal Ruh gelendir. Tanrı tekliği üçlüktür… İlişkide karşıtlık görülmeyen yerde (onlarda) her şey birdir. Bu birlik nedeniyle, Baba bütünüyle Oğul’dadır, bütünüyle Kutsal Ruh’tadır; Oğul bütünüyle Baba’dadır, bütünüyle Kutsal Ruhtadır; Kutsal Ruh bütünüyle Baba’dadır, bütünüyle Oğul’dadır.”

Bu ifadelerde bir zorlama olduğu açıktır. Teslisi haklı göstermek için birçok ifade oyunları yapılmaktadır. Ortaya koydukları mutlak doğru olabilecek bir bilgi yoktur.

 

Hıristiyanlıkta Baba Kavramı

Hıristiyanlıkta Teslis’in ilk ve asıl unsuru Baba’dır. Baba olarak nitelendirilen Tanrı, mükemmel ve sonsuz saf bir ruhtur. Her şeyin yaratıcısı ve sahibidir. Sonsuzdur, her yerde vardır ve her şeyi bilendir. Tanrı her şeyi görür, ancak kimse onu göremez. Bu görmenin tek istisnası Mesih-İsa’dır. Varlığı görülmeyen Tanrı sadece Mesîh-İsa vasıtası ile görülmüştür. Hıristiyanlara göre Tanrı’nın özü sevgidir. Tanrı, bu sevgiyi biricik oğlu İsa’yı insanları günahtan kurtarmak için dünyaya göndermekle göstermiştir. Tanrı’nın özü, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olarak görülse de yine bir ve bölünmez bir özdür.

Her ne kadar yaratılış, özellikle Baba’ya mal edilse de aynı zamanda üçlü birliğin eseri olarak kabul edilir. Yuhanna İncili bunu vurgulayarak başlar: “Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı’yla birlikteydi ve Söz Tanrı’ydı. Başlangıçta o, Tanrı’yla birlikteydi. Her şey onun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey onsuz olmadı.” (Yuhanna, 1: 1-3) Aynı şekilde Kutsal Ruhun da yaratıcı etkinliği vardır. Kutsal Ruh da hayat vericidir.

İncillerde Teslisin birinci kişisi Baba olmasına rağmen ondan fazla söz edilmez. İnciller temelde Oğul İsa Mesih’in hayatını konu edinir.

 

Hrıstiyanlıkta Oğul ve Kutsal Ruh Kavramı

Durmuş Akın açık ders notlarında Oğul ve Kutsal Ruh kavramları hakkında şu bilgileri vermektedir:

“381 yılında İstanbul Konsilinde şöyle açıklanmıştır: Tanrı Baba, doğmamış, doğurulmamıştır. Oğul İsa ise doğmuş, doğurulmuştur. Kutsal Ruh, Tanrı’dan çıkmıştır. 431 yılında Efes Konsilinde; Meryem, Tanrı Anası, Tanrı Doğuran (Teotokos); İsa da gerçek bir tanrı, ilâhî-beşerî iki tabiata sahip bir insan ve Baba ile aynı cevherden kabul edilmiştir. 451 yılında toplanan Kadıköy Konsilinde ise; İsa’da bir şahısta ayrı iki tabiatın bulunduğu, Bakire Mer­yem’in Baba’sı tarafından ilâhî, anası bakımından beşerî İsa’yı doğurduğu kararlaştırılmıştır. Hıristiyan inancına göre “Baba” olarak nitelendirilen Tanrı nur­dur; İsa da O’nun Oğludur. İsa’nın şahsında Tanrı, insan ile birleşmiştir. Mesih-İsa’nın bedeni insan, ruhu tanrıdır. Oğul’da tanrılık bir öz vardır. İnsanı Tanrı ile birleştiren, sevgidir. Tanrı, insanı Âdem’den beri devam edip gelen “aslî suç”tan kurtarmak için Oğlunu göndermiştir. O da Çarmıhta kendini feda ederek insanlığı kurtarmıştır.

Teslisin üçüncü unsuru Kutsal Ruhtur. M.S. 381 yılında İstanbul Konsilinde; Kutsal Ruhun Baba ve Oğul gibi Tanrı olduğuna karar verilmiştir. Katolikler, Kutsal Ruhun hem Baba hem de Oğul’dan çıktığını, Ortodokslar ise Kutsal Ruhun Oğul yolu ile Baba’dan çıktığını kabul eder. Kutsal Ruh, Baba ile aynı cevherden fakat ayrı bir mahiyet ola­rak kabul edilir. Baba, Oğul ve Kutsal Ruh tek bir cevherde toplanmış üç ayrı şahıstır, hepsi de ebedîdir. Kutsal Ruh, İsa’nın vaftizinde, tanrılığını açığa vurmak için bir güvercin şeklinde onun üzerine konmuştur. O, her yer­dedir. Kutsal Ruh, vaftiz ile insana gelir, iyi düşünceler verir. Sembolü beyaz güvercindir. Fail ve müessir Tanrı, budur. Baba bütün işlerini Kutsal Ruh ile yapar ve daima onunla kudretini gösterir. O, azizlere ve iyilere peygamberlerin ve havarilerin seslerini ilham eder, Kiliseyi de hatalardan korur. Hıristiyanlıkta Baba Tanrı yaratıcı; İsa Mesih kur­tarıcı; Kutsal Ruh takdis edicidir.”

Baba, Oğul ve Kutsal Ruh ile ilgili olarak sonradan yazılmış olan İncillere dayanarak aşağıdakileri ifade edebiliriz:

“Teslisin birinci kişisi olan Baba göklerdedir. Oğul da göğe yükseltilmiş, Baba’sının sağında oturmaktadır. Kutsal Ruh ise her an yeryüzündedir. İnananlara iyi düşünceleri o verir. İnsana vaftiz esnasında gelir. Vaftiz inayetini kaybetmeyenlerin içindedir. Kilisede bulunarak Kiliseyi hatadan korur. Bu anlamda Oğul’un Baba’sının yanına dönmesinden sonra insanlar arasında teslisin etkin olan kişisi Kutsal Ruhtur.”

 

Hıristiyanlığın Kutsal Kitapları ve Peygamberlik

Hıristiyanların kutsal kitabı Kitab-ı Mukaddes, Ahd-i atik (Eski Söz) ve Ahd-i ceditten (Yeni Söz) oluşur. Hıristiyan inancına göre Eski Ahit, Tanrı’nın Hz. Musa ile Sina’da yaptığı ahdi temsil eder. Yeni Ahit ise Hz. İsa’nın havarileriyle son akşam yemeğinde yaptığı sözleşmeyi temsil etmektedir. Yahudilerin kutsal metinleri olarak kabul edilen Ahd-i atik (Tanah), Hıristiyan kutsal kitabı Kitab-ı Mukaddes’in ilk bölümünü oluşturur. Hıristiyanlığın asıl kutsal metinleri olan Ahd-i cedit ise Kitab-ı Mukaddes’in ikinci bölümünde yer alır. Ahd-i cedidin içinde Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncilleri, Pavlus’un Mektupları, Diğer Mektuplar ve Yuhanna’nın Vahyi bölümleri bulunur. İnciller’de Hz. İsa’nın hayat hikâyesi, Hıristiyanlığın bazı temel inanç esasları ve Pavlus’un mektupları da yer almaktadır. Hz. İsa’nın (a.s.) sözleri, o hayatta iken değil, onun ölümünden sonra yazıya geçirilmiştir. Bu nedenle bugün mevcut 4 İncilin Hz. İsa’yı ne kadar tam yansıttıkları belli değildir.

Hıristiyanlık inancında Hz. İsa’dan önce gelen peygamberlere inanılır. Bundan dolayı Hz. İsa, Havariler ve diğer inananlar tarafından Hz. Musa’nın dinini devam ettiren bir peygamber olarak görülmüştür. Pavlus ve sonraki dönemlerde ise Hz. İsa’nın bir Tanrı olduğu kabul edilmiştir. Hıristiyanlık inanışına göre Hz. İsa, Tanrı’dan vahiy almamıştır çünkü o Tanrı’nın sözü ve vahyin kendisidir. Hz. İsa’nın İslam Peygamberi Hz. Muhammed (sav)’in geleceğini haber vermesine rağmen Hıristiyanlar Hz. Muhammed (sav)’i peygamberliğini kabul etmezler.

Hıristiyanlıkta, Yahudilerin kutsal kitabı Tanah’ı, Eski Ahit adı altında kabul ettiklerinden Yahudi peygamberlerine inanır ve Yahudilikteki peygamberlik anlayışını benimserler. Hıristiyan gelenekte peygamberler kutsal kişiler olarak görülür. Hz. İsa, Musa ve diğer Yahudi peygamberlerinden her zaman saygı ile söz eder. İncillerde ve Yeni Ahit’in diğer kitaplarında sık sık peygamber kelimesine rastlanmakla birlikte bu kelimenin anlamı üzerinde net bir açıklama bulunmaz.

Hıristiyanlıkta İsa’nın bizzat kendi varlığı vahiy kabul edildiğinden bu dinde Hz. İsa bir peygamberden çok, bir ilâh kabul edilir. Hıristiyanlıkta peygamberliğin sınırlarını belirlemek oldukça güçse de, Hz. İsa’nın bizzat kendisinin “İlah” olarak kabul edilmesiyle onun havarileri peygamberler olarak değerlendirilebilir. Hıristiyanlıkta vahyin, İncil ile kapandığına, havarilerin ölümünden sonra hiçbir peygamber gelmediğine ve Tanrı adına konuşmadığına inanılır.

 

Mesih İnancı

Mesih inanışı Hıristiyanlıkta da önemli bir yer tutar. Hıristiyanlar beklenen Mesih’in İsa olduğuna inandıklarından dünyanın sonu ile ilgili inanışlarını buna göre belirlemişlerdir. Onlara göre öldükten sonra dirilen ve göğe yükselen İsa-Mesih kıyamete yakın geri dönecek ve Mesih devletini kuracaktır. Bu devlet ilahî devlet olacak ve öbür dünyanın başlayacağını haber verecektir. Mesih’in gelişi peygamberlerin bildirdiklerinin gerçekleşmesini, kötülüklerin yerini iyiliklerin almasını, adaletin hâkim kılınmasını, yeni düzenin kurulmasını sağlayacaktır. Özlenen bu düzen Mesih-İsa’nın ikinci gelişi ile gerçekleşecektir.

 

Ahiret İnancı

Hıristiyanlıkta ahiret inancı vardır ve bu inanç ta Mesih-İsa eksenlidir. Ahiret, Mesih-İsa’nın ikinci gelişine bağlıdır. Hıristiyanlara göre Hz. İsa öldükten sonra dirilir ve göğe yükselir. İsa-Mesih, kıyamete yakın geri dönecek, ikinci kez gelecektir. Onun ikinci gelişi, dünyanın sonunun geldiğinin işareti sayılacak ve Filistin’de ilahî Mesih devleti kurulacaktır. İlahî hâkimiyet ve devlet, ansızın gerçekleşecek ve kıyametin habercisi veya başlangıcı olacaktır. Hıristiyanlığın genel anlayışına göre ahirette kurtulmak İsa’ya inanç ile yakından ilgilidir.

 

Kader İnancı
Hristiyanlıkta kaza ve kader inancının genellikle insan hürriyetini sınırladığı düşünüldüğünden ilk zamanlar üzerinde fazla durulmamıştır. Tanrı'nın sadece hayrın yaratıcısı olduğu, kötülükleri Tanrı'nın yaratmadığı, kötülüklerin Tanrı'nın izni ile, insanlar ve şeytanlar tarafından meydana getirildiğine inanılır.

 

Atilla Baysal “Hıristiyanlık” adlı kitabında Hıristiyanların inanç konusundaki fikirlerini şöyle ifade etmektedir:

“Hristiyanlar kısaca ifade edilirse; Yaşuah (Hazreti İsa) Mesih’in öğreti ve uygulamalarına inanırlar. İnancın başlangıç noktası; Yaşuah’ı Mesih olarak, yani yeri göğü yaratan tek tanrı YHVH’nin Oğlu (ruhsal öz anlamında), yani YHVH’nin Yeşaya kitabı, 40. Bölüm, 3. ayetten 10. ayete kadar olan metinde bahsedilen YHVH’nin yüceliği olarak, yani Tanrı olarak kabul etmektir. Hıristiyanlar buna kısaca “Yaşuah’a (Hazreti İsa) iman etmek” derler. Kendi aralarında birbirlerine “imanlı” olarak hitap ederler. Hıristiyanlar, Hazreti İsa Mesih’in öğreti, uygulama ve yaşamının birincil olarak İncil’de anlatıldığına inanırlar. İkincil olarak ve yorum olarak ise Kilise Babaları denilen, havarilerin yetiştirip “Elçisel Yetki” ile atadığı, ilk kiliseye önderlik etmiş kişileri kabul ederler.

İncil’in Markos kitabının, 12. bölümünün 29. ayetinden 33. ayetine kadar olan bölümde anlatıldığı üzere; Hıristiyanlık inancındaki en büyük buyruk; Tanrı (Elohim) olan YHVH’yi tüm gücümüzle, tüm aklımızla, tüm yüreğimizle sevmektir. İkincisi ise komşumuzu kendimiz gibi sevmektir. Burada kullanılan komşu kelimesi; “kendinden başka herkes” anlamındadır. İncil’de yer alan Yaşuah (Hz. İsa) Mesih’in sözlerine göre tüm Kutsal Yasa ve Peygamberlerin sözlerinin özeti budur. Tüm inanç bu temel öğreti üzerine kuruludur; Sevgi. Hıristiyanlık inancını diğer inançlardan ve dinlerden ayıran bir farklılık ise “lütuf” öğretisidir. Hıristiyanlık inancına göre kişi kendi düşünce eylem ve ruhsallığı ile kendi kendisini kurtaramaz. Kurtuluş insanın başarısı değil Tanrı’nın işidir. Tanrı Mesih’in çarmıhta yaptığı kurbanlık kefareti sayesinde günahlar Tanrı katında affedilmektedir.”

 

Bugünkü Hristiyanlık uygulamalarında aşağıdaki inanç ilkeleri temeldir:

1) Her çocuk günahkâr doğar.

2) Hazreti İsa, oğul Allah’tır.

3) Allah, insanların günahını affettirmek için, kendi oğlunu haçta öldürmüştür.

4) İnsanlar, Allah’a dua edemez. Ancak papazlar dua edebilir ve insanların günahını affedebilirler.

5) Papa günahsızdır. Onun her yaptığı iş doğrudur.

Hıristiyanlığın tekrar doğru yola girmesi için, çeşitli çalışmalar yapılmış, reformlar meydana gelmiştir. Papaz Luther, Protestanlığı kurarak bazı düzeltmeler yapacağım derken, Hristiyanlığı büsbütün bozmuştur. Kilise, toplumun maddi, manevi bütün hayatına hakim olmuştur.

A) Kilise günahları itiraf ettirir ve papazlar günah çıkarır.

B) Hıristiyanlıkta baba, oğul ve kutsal ruh adına vaftiz olmak kilisenin emridir.

C) Nikah kilisede kıyılır. Kilise dışında yapılan nikah geçersizdir.

Bu ilkeler Hıristiyanlığı Kilise içine kapamış, halkın İncillerde yazılanları anlamadan ve yorumlamadan mahrum bırakmıştır. Bu ilkeler Kilisenin insanları asırlarca sömürmesine vesile olmuştur. İnsanlar bazı mantıksız şeylere inanmadıklarını söyleyince aforoz edilmişler ve öldürülmüşlerdir. Böylece taassub ve baskı unsurları taşıyan bir dini inanış maalesef asırlarca Kilise tarafından uygulanmıştır. Allah Teâlâ İslam dinini gönderince Kilise bundan çok rahatsız olmuş ve İslam dinine ve onun Peygamberi Hz. Muhammed (sav)’e en aşağı iftira ve saldırılarda bulunmuştur. Ancak Kilise insanları artık daha fazla kandıramıyor. Çünkü bugün, iletişimin güçlü olduğu çağda, insanlar İslam dini ile ilgili bilgilere kolayca ulaşabilmektedir. Bu bilgileri kendi dinleriyle karşılaştırınca İslam’a hak veriyorlar ve Müslüman oluyorlar. Bu gidişin önünü almak için Kilise kendini yenilemeye çalışmaktadır. Ancak bu çalışmalarla yanlış inanç ve uygulamaların saçmalıkları daha bariz hale gelmektedir.

 

İslam Alimlerinden Hıristiyanların İnançlarına Bazı Eleştiriler

İslam alimleri Hıristiyanların itikat esaslarını eleştiren birçok eser kaleme alarak yayınlamışlardır. Biz buna iki örnek olarak Hacı Abdullah Petricî ve İmam Fahreddîn Râzî’nin eleştirilerini aşağıda ele alıyoruz. 

1) Prof. Dr. İsmail Taşpınar’ın “Hacı Abdullah Petricî’nin Hıristiyanlık Eleştirisi” adlı kitabında, Hacı Abdullah Petricî bugün Hazreti İsa’nın dinine göre, dini hayatını yaşamak isteyen bir kimsenin elinde kendisinin uyabileceği hiçbir ahkâmın (Dini Emirler, Buyruklar) bulunmadığını söyler. Buna göre Petricî mevcut İncillerin ahkâma ilişkin açıklamalar içermediğini eleştirmektedir. Ona göre şayet Hazreti İsa yeni bir din getirseydi en azından bu dinin uygulamalarına dair bazı emirler veya yasaklarda olması gerekirdi. Petricî’ye göre, İncillerde insanların ve toplumların şiddetle ihtiyaç duyacakları ahkâmın yer almaması, Hristiyanlığın bir din olma vasfının da sorgulanmasını gerektirmektedir. Çünkü ona göre ahkâm olmayan bir din düşünmek kesinlikle mümkün değildir. Mesih’e inanmanın ve vaftiz olmanın yeterli olacağını söyleyen Hıristiyanlara ise, bu sözlerin Hazreti İsa’nın sözleriyle uyuşmadığını ifade ederek, Hıristiyanların İncillerdeki bazı ahkâmla muhatap olduklarını belirtmelerine rağmen bunların neler olduğunu açıkça ifade edilmediğini söylemektedir.

Bugünkü İnciller, içerisinde Hazreti İsa’nın birtakım vaazlarını, nasihatlarını ve Yahudilerle yaptıkları diyalogları içeren kitaplardır. Bu kitaplarda insanların ve toplumların ihtiyaç duydukları ahkâma ilişkin hiçbir şey zikredilmemektedir.

Diğer taraftan, Hıristiyanlar Tevrat’ın ahkâmından alınmış olan hükümlerin İncillerde mevcut olduğunu kabul ettiklerine göre onun ahkâmını yerine getirmekle yükümlüdürler. Bu durumda Hıristiyanlar Tevrat’ın hükümlerinden olan domuz eti yememe, sünnet olma ve diğer hükümlerin tamamını yerine getirmelidirler. Böylece Yahudiler ile Hıristiyanlar arasında bu konuda bir fark olmamalıdır.

Hıristiyanlar Tevrat’ın bazı ahkâmının neshedildiğini söyleseler de, bunu sadece Hazreti İsa’nın sözleriyle tayin etmeleri mümkün değildir. Zira din ve şeriat Allah tarafından Hazreti İsa’ya vahiy edilmiştir. Onun dışında herhangi bir kimsenin ahkâmı neshetme yetkisi olmaz. Böyle bir şey olursa insanlar kendi ağızlarına göre bir din ortaya koymuş olurlar. Kaldı ki Hazreti İsa bizzat kendisi böyle bir şeyi eleştirmektedir:

“İşaya’nın siz iki yüzlerle ilgili peygamberlik sözü ne kadar yerindedir! Yazmış olduğu gibi: Bu halk, dudaklarıyla beni sayar, ama yürekleri benden uzak. Bana boşuna taparlar. Çünkü öğrettikleri, sadece insan buyruklarıdır.” (İşaya, 29/13)

“Siz Tanrı buyruğunu bir tarafa bırakmış, insan töresine uyuyorsunuz.” (Markos, 7/6-7)

Petricî’ye göre Kilise Babalarının açıklamaları ile Konsillerde alınan kararlar dinin yerini tutmaz. Ancak Allah ve onun gönderdiği peygamberin din koyucu olabileceğini belirtir. Allah ve gönderdiği peygamber dışında papazların ve ruhbanların hazırladıkları Kilise kanunları şeriat olamaz. Onlar bir din de ortaya koymuş olamazlar. İnsanların aldıkları birtakım kararların din olduğunu kabul etmek dinin insanların arzularına göre şekillenmesini kabul etmekle aynı şeydir ki, bu şey Allah’ın gönderdiği din olmaktan çıkmış olur.

Petricî’ye göre İncillerdeki ahkâm ayetlerinin kesin belirli olmaması ve bütün insanlara ve toplumlara hitap edecek şekilde bir ahkâm sahibi bulunmaması nedeniyle, Allah Teâlâ’nın Peygamberimizi (sav) Kur’an ile göndermesinin en önemli sebeplerinden biri olduğunu ifade etmektedir.

2) Büyük İslam Alimi İmam Fahreddîn Râzî, İsa (as)’ın  peygamber olduğunu ve  onun Tanrı yapılamayacağını ifade etmektedir. Bu konuyla ilgili “Tefsîr-i Kebîr” adlı kitabında, Ali İmran suresinin 61. ayetini tefsir ederken şöyle bir hatırasını yazmaktadır:

“Hârezm şehrinde idim. Şehre bir papazın geldiğini ve Hıristiyanlığı yaymak için çalıştığını işittim. Yanına gittim konuşmaya başladık. Bana Muhammed (sav)’in peygamber olduğunu gösteren delil nedir? dedi. Şu cevabı verdim:

Fahreddîn Râzî :   Musa’nın, İsa’nın ve diğer peygamberlerin aleyhisselam harikalar, mucizeler gösterdiği haber verildiği gibi Muhammed aleyhisselamın da mucizeler gösterdiği haber verilmiştir. Bu haberler tevatür halindedir. Tevatür ile gelen haberleri ya kabul eder veya ret edersin. Reddeder ve mucize bir zatın peygamber olduğunu ispat etmez der isen, bu mucizeleri tevatür ile bize haber verilen diğer peygamberlere de inanmaman lazım gelir. Şayet tevatür ile gelen haberlerin doğruluğunu ve mucize gösteren zatın peygamber olduğunu kabul eder isen Muhammed aleyhisselamın da peygamber olduğunu kabul etmen lazım gelir. Çünkü Muhammed aleyhisselam mucizeler göstermiş ve bu mucizeler bizlere tevatür denilen sağlam haberler ile bildirilmiştir. Diğer peygamberlerin peygamberliğine tevatür ile bildirilen mucizeler sebebiyle inandığın için Muhammed aleyhisselamın da peygamber olduğuna iman etmelisin.

Papaz: İsa aleyhisselamın peygamber değil ilâh, tanrı olduğuna inanıyorum.

Fahreddîn Râzî : Biz şimdi peygamberlik hakkında konuşuyoruz. İlâhlıktan önce nübüvvet  mevzunu hal etmemiz lazımdır. Ayrıca İsa aleyhisselamın ilâh olduğunu söylemen de batıldır. Çünkü ilâhi Tanrının her zaman var olması lazımdır. Madde, cisim, yer kaplayan şeyler Tanrı olamaz. Halbuki İsa aleyhisselam cisim idi, insan idi, yok iken var oldu ve size göre öldürülmüştür. Önce çocuk idi, büyüdü, yerdi, içerdi, bizim gibi konuşurdu, yatardı uyurdu, uyanırdı, görürdü. Her insan gibi yaşamak için birçok şeye muhtaç idi. Muhtaç olan ganî olur mu? Yok iken sonradan var olan bir şey ebedi sonsuz var olur mu? Değişen bir şey devamlı sonsuz var olur mu?

İsa aleyhisselam kaçtı, saklandığı halde Yahudiler yakalayıp astı diyorsunuz. İsa aleyhisselamın o zaman çok üzüldüğünü, bu durumdan kurtulmak için çarelere başvurduğunu söylüyorsunuz. İlâh veya ilâhtan bir parça kendisine hulûl etmiş olsaydı, Yahudilerden korunmaz mı, onları yok etmez miydi? Niçin üzüldü ve saklanacak yer aradı? Vallahi buna hayret ediyorum. Aklı olan kimse bu sözleri nasıl söyler? Buna nasıl inanır? Akıl bu sözlerin bozukluğuna şahittir.

Üç türlü söylüyorsunuz:

1) O gözle görülen cismani bir ilâhtır diyorsunuz. Alemin ilâhinin cisim ve beşer olan İsa aleyhisselam olduğunu söylemek, Yahudiler onu öldürdüğünü zaman alemin ilâhını öldürdüklerini söylemek olur. Bu takdirde alemin ilâhsız kalması lazım gelirdi. Halbuki alemin ilâhsız kalması mümkün değildir. Ayrıca Yahudiler haksız oldukları halde, bunların yakalayıp öldürdüğü, aciz, kuvvetsiz bir kimse alemlerin Tanrısı olabilir mi?

İsa  aleyhisselamın Allah Teâlâ’ya çok ibadet ettiği, tâ’ata çok rağbet ettiği hususu tevatür ile sabittir. İsa aleyhisselam ilâh olsaydı ibadet ve tâ’atda bulunmazdı. Çünkü ilâh asla kendisine ibadet etmez.

Papazın sözünün batıl olduğu buradan da anlaşılmaktadır.

2) İlâh, ona tamamen hulûl etmiştir. O, Tanrının oğludur diyorsunuz. Bu inanış yanlıştır. Çünkü ilâh, cisim ve araz (sıfat) olamaz. İlahın bir cisme hulul etmesi imkansızdır. Eğer, ilâh cisim olsaydı, başka bir cisme de hulûl ederdi. Cisme hulûl eden şey cisim olur ve hulûl edince iki cismin maddeleri birbirine karışır. Bu da ilâhın parçalanmasını icap ettirir. Eğer ilâh araz olsaydı, bir mahalle, mekâna muhtaç olurdu. Bu ise ilâhın başkasına muhtaç olması demektir. Başkasına muhtaç olan ise ilâh olamaz.

3) O, Tanrı değildir. Fakat Tanrının bir parçası ona hulûl etmiş, yerleşmiştir diyorsunuz. Eğer ona hulûl eden parça, ilâhın ilâh olmasında tesiri var ise, bu parça ilâhtan ayrılınca ilâhlığı tamamen bozulur. Eğer bu parça ilâhın ilâh olmasında tesirli değilse, Tanrının parçası olmamış olur. Bu da, ilâhın ona hulûl etmediğini gösterir.

Öyleyse, İsa aleyhisselamın ilâh, Tanrı olduğunu başka delilin nedir?

Papaz :  Ölüleri dirilttiği, anadan doğma körlerin gözünü açtığı ve beras denilen derideki çok kaşınan beyaz lekeleri iyi ettiği için o Tanrıdır. Böyle işleri ancak Tanrı yapabilir.

Fahreddin Râzî :  Delil bulunmayınca, medlulün  (delilin delâlet ettiği şeyin) bulunmayacağı söylenebilir mi? Delil bulunmayınca, medlul de olmaz, var olmaz  dersen, alem yaratılmadan önce yani ezelde alemi yaratanın yok olduğunu söylemiş olursun ki bu batıldır. Çünkü alem, bütün mahluklar, yaratanın varlığına delildir.

Delil bulunmayınca medlul bulunabilir dersen, ezelde mahluklar yok iken yaratanın var olduğunu kabul etmiş olursun. Fakat İsa aleyhisselam ezelde yok iken, ilâhin ona ezelde hulul ettiğini söylersen, bunu ispat edecek bir delilin olması lazımdır. Yoksa delilsiz kabul etmiş olursun. Çünkü İsa aleyhisselam sonradan yaratılmıştır. Ezelde yok olması delilin bulunmaması demektir. Tanrı’nın İsa aleyhisselâma hulûl ettiğini delilsiz kabul ediyorsun da, bana, sana, hayvanlara, otlara ve taşlara hulûl etmediğini nereden biliyorsun? Delilsiz bunlara da hulûl ettiğini niçin kabul etmiyorsun?

Papaz :  İlâhın  İsa aleyhisselâma hulul etmesiyle, sana, bana ve diğer varlıklara hulûl etmemesinin sebebi açıktır. Çünkü İsa aleyhisselamda mucizeler göründü. Sende, bende, diğer varlıklarda böyle harikulade haller görülmedi. Bundan ilâhın ona hulûl edip bize ve diğer varlıklara hulûl etmediğini anlıyoruz.

Fahreddin Râzî :  İsa aleyhisselama hulûl etmesine delil olarak onun mucizeler göstermesi olduğunu söylüyorsun. Delil olmayınca, yani mucizeler görülmeyince hulûl edemeyeceğini niçin söylüyorsun? Sende, bende ve diğer varlıklarda harikalar, mucizeler bulunmadığı için Tanrı bunlara hulûl etmez diyemezsin. Çünkü delil olmadığı halde medlul bulunabilir demiştik. Buna göre ilâhın hulûl etmesi delilin bulunmasına yani harikaların mucizelerin görülmesine bağlı değildir. O halde bana, sana, kediye, köpeğe, fareye de hulûl ettiğine inanman lazım gelir. İlahın, bu aşağı mahluklara hulûl ettiğine inandırmaya varan bir din hak din olabilir mi?

Asâyı (bastonu) ejder, yılan yapmak, ölüyü diriltmekten daha güçtür. Çünkü baston ile yılan hiçbir bakımdan birbirine yakın değildir. Musa aleyhisselamın asâyı ejdere çevirdiğine inanıyorsunuz da, ona Tanrı veya Tanrının oğlu demiyorsunuz.  İsa aleyhisselama niçin tanrı veya şöyle böyle diyorsunuz?

Papaz bu sözüme karşı diyecek bir şey bulamadı, susmaya mecbur oldu.”

 

Yorum ve Eleştirileriniz için : oryanmh@gmail.com

Ana Sayfa          Yorumlar

 

 

 

 

 

 

 

Hıristiyanlıkta İtikat Esasları

Yayınlama Tarihi : 08.03.2024