Günümüzde “Peygamber  Enok’un Kitabı” adıyla yayınlanan kitap ilk olarak 1773 yılında James Bruce tarafından Habeşistan’da (şimdiki Etiopya) bir mağarada bulunmuştu. Enok ismi İbranice olup Hanok ismiyle aynıdır. Bu nedenle “Hanok’un Kitabı” diye de tanınmıştır. Bu kitabın iki farklı nüshası vardır. Biri Rusya’da bir  manastırada bulunmuş ve Slav dilinde muhafaza edilmiştir. Bunun adı “Hanok Sırlar Kitabı”dır. İkinci kitap ise James Bruce’un bulduğu “Harok’un Kitabı”dır.

Hanok İbranice bir kelimedir ve Kitabı Mukaddes’de (Tanah) geçmektedir. Fakat Kitabı Mukaddes’te bu kitaptan bahsedilmemektedir. Biliyoruz ki MS 90 civarında hangi dini metinlerin Kitabı Mukaddes’de yer alacağı belirlenmişti. Ancak içlerinde “Enok’un Kitabı” yoktur.

Enok’un Kitabı’nın ne zaman yazıldığı kesin olarak belli değildir. Ancak kitapta anlatılanlara göre Nuh tufanından daha önce yazıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda bu kitap niçin kaybolmuş veya terk edilmiştir? Bunun cevabı belirsizdir. Fakat şu kadarı tahmin edilebilir ki, Yahudi Ruhban otoritelerin hoşlanmadıkları birçok hususun bu kitapta yer alması bu kitabın dışlanmasına neden olmuş olabilir. Kitaptaki çeşitli atıflar o zamanki dini çevreleri rahatsız ettiğinden, daha sonraları 1. Konstantin tarafından da saptırıcı (apokrif) olduğu düşünülerek kutsal metinler külliyatından çıkarılmış ve kaybettirilmiştir. Birinci İznik Konsili’nde de (325) Tevrat’tan tamamen çıkarılmıştır.

Enok’un kitabı üzerine yapılan araştırmalar sonucu, onun sadece bir kişi tarafından yazılmadığı ve ilerleyen yıllarda farklı kişilerin kitaba ilaveler yaptığı anlaşılmaktadır. Kitabın orijinal dilinin Aramice olduğu düşünülmektedir.

 

Kumran Yazıtları

Enok’un Kitabı’nın doğruluğunu kanıtlamak açısından Kumran yazıtları da bir öneme sahiptir. Kumran yazıtlarının devamında bulunan yazıtlar Ölü Deniz Yazmaları, Ölü Deniz Parşömenleri veya Ölü Deniz Tomarları olarak da bilinirler. Bu yazıtların bir kısmı İbranice bir kısmı ise artık ölü bir dil olan Aramice olarak yazılmıştır. Parşömen, deri veya bakır plakalar üzerine yazılmış 40.000 el yazması parçasından oluşur. Bu parçaların bir araya getirilmesiyle tam 500 kitap oluşturulmuştur.

Kumran yazıtları Yahudiliğin ve İseviliğin bilinen en eski yazılı kaynaklarından biridir. 1947 yılının Şubat veya Mart ayında Muhammet Ahmet el Hamit adlı genç bir çoban, kaybolan keçisini aramak için Eriha kentinin 13 km güneyinde Kumran vadisinin batı yakasındaki tepede dolaşmaktadır. Bu tepede bulunan bir delik görüp aşağıya taş atar ve duyduğu testi kırılma sesi üzerine mağaraya iner. Mağaranın zemininde içinde keten kumaşa sarılı deri yazmaların bulunduğu büyük testiler bulur. Testilerin ağzı sıkıca kapatıldığı için yazmalar yaklaşık 1900 yıl boyunca hiç bozulmadan saklı kalabilmişlerdir. Bulgular bu yazmaların MS 68 yılında mağaraya yerleştirdiklerini göstermektedir. 1952-1956 yıllarında yapılan kazı çalışmaları sonucunda bu bölgede toplam 11 mağarada bu el yazmalarına rastlanmıştır.

Kumran yazıtları arasında Enok’un Kitabı’na ait metinler de bulunmuştur. Bu metinler Kumran’da yaşayan Essenileri etkilemiş ve bu topluluğun dini inançlarına ve pratiğine önemli bir katkıda bulunmuş olacağı beklenir. Bununla beraber Enok’un Kitabı diğer kutsal kitaplarla örtüşmeyen birçok konuyu içerdiği için Yahudiler ve Hıristiyanları rahatsız etmiş olabilir. Bu nedenle MS 3. yüzyılın sonlarına doğru neden Kitabı Mukaddes’ten çıkarılmış ve yakılmış olduğunu anlamak kolaydır.  Ancak bu kitabın tamamen yok edilemediği ve bazı parçalarının bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu parçalar Enok’un Kitabı’nın geride kalan kısımlarını oluşturduğu düşünülmektedir.

 

İslam Açısından Enok’un Kitabı’na Bakış

Enok’un Kitabı’ndaki ifadeler Enok’un gerçek bir peygamber olup olmadığı sorusunu ortaya atılmasına neden olmuştur. Kitabın içeriği bir vahiy bilgisi midir? Kitap’ın babları incelendiğinde İslam dini ile örtüşen ve örtüşmeyen kısımların olduğu görülmektedir.  Kitapta İslam ile örtüşmeyen hususlar bulunduğundan Ekon’un kitabının ilahi bir özelliği yoktur. Yani kitabın tamamı vahiy yoluyla Ekon’a indirilmemiştir. Bütün bunlar Ekon’un gerçek bir peygamber olup olmadığı sorusunun ortaya atılmasına neden olmaktadır. Kitabın tamamı göz önüne alındığında Ekon’un bir peygamber olduğunu söylemek zordur. Ancak Ekon’un kitabı İsrailoğulları tarafından tahrif edilerek, içine birçok hayali ve nefsi şeyler sokulmuş olabileceği mümkündür. Çünkü bunu İsrailoğulları tarih boyunca daima yapmışlardır. Tevrat ve Talmud’daki tahribatların hepsi bu nedenledir. Biz Ekon’un kitabındaki ifadelerden önemli bulduklarımızın bazılarını aşağıda ele alacağız.

1:2.  “Her şeyi meleklerden duydum. Bu gösterilenler bu zamanın nesli için değildi ve o kavim daha gelmedi. Seçilmiş olana ait olacak uzak bir kavim için gösterildi.”

Burada Hz. Muhammed (sav) ve onun ümmetinden bahsedilmiş olabilir.

1:4,5,6. “Tanrı, Sina Dağı’na adım atacak, göklerin kudretiyle ortaya çıkacak. Herkes korkuyla sarsılacak. Gözcüler (Melekler) bile titreyecek. Korku ve titremeleri dünyanın sonuna kadar devam edecek. Yüksek dağlar sallanacak, yüksek tepeler mum gibi eriyecek. Dünya parçalanacak ve üzerindeki her şey yıkılacak. Adil olanlar dahil herkes yargılamadan geçirilecek.”

Bu ifadeler kıyamette neler olacağını anlatmakta olup İslam inancı ile örtüşmektedir.

6:1-11. “Ağaçların nasıl meyve verdiğine bakın. Sonu olmayanın sizin için yaptığını anlayın. Onun işleri yılın başından itibaren ve değişmeden bu şekilde devam eder. Tanrı nasıl emretmiş ise her şey o şekilde meydana gelir. Sular ve ırmaklar Onun emrinin dışına çıkmazlar. Ama siz sabırla beklemediniz ve Tanrının emirlerine uymadınız. Emirleri çiğnediniz, günaha girdiniz ve pis ağızlarınızla Onun yüceliğine iftirada bulundunuz. Siz taş yürekliler, siz huzur nedir bilmeyeceksiniz. Günlerinizden olabildiğince nefret edeceksiniz. Ömrünüzün yılları hızla geçecek. Yok olması zamanınız amansız bir nefretle güçlenecek ve asla huzur bulamayacaksınız. O günlerde isimleriniz tüm adil olanlar için sonsuz bir nefret olacak. Tüm lanet okuyanlar sizin adınızla lanet okuyacak. Tüm günahkârlar size lanet edecek. Ama seçilmişler için ışık, sevinç ve huzur olacak. Dünya onlara kalacak. Ama sizin için kurtuluş olmayacak. Hepinizi bir lanet saracak. Seçilmiş olanlara bilgelik verilecek. Hepsi yaşayacak ve bir daha asla adaletsizlikle veya gururla günah işlemeyecekler.”

Burada evrende her şeyin Allah’ın eseri olduğu ifade ediliyor. Kıyametten sonra Allah’ı inkâr edenlerin azaba uğratılacağı, inananların ise huzur içinde yaşayacağı anlatılıyor. Bu anlatımlar İslam dini ile örtüşmektedir.

7:1,2. “İnsan oğulları çoğalınca, güzel kızları oldu. Melekler, göklerin çocukları onları görüp onlara karşı şehvet duymaya başladılar. Birbirlerine, ‘gelin insanların arasından kendimize eşler seçelim ve onlardan çocuklarımız olsun,’ dediler.”

Bu ifadeler yanlıştır ve İslam inancı ile örtüşmez. Çünkü melekler nurdan yaratılmışlardır ve onlarda şehvet duygusu yoktur. Onlar Allah’ın emirlerini uygulamakla görevlidirler.

7:11-13. “Sonra kadınlar hamile kaldı ve boyları 135 metre olan devler doğurdu. Sonunda insanlar onları doyuramaz oldular ve bu devler insanların ürettiği her şeyi tüketti. Ve devler insanları yemeye başladılar.”

Bu bilgiler yanlıştır ve İslam’la örtüşmez. Bir dönem dünya üzerinde dev cüsseli hayvanların yaşamış olduğu bilinmektedir. Fakat bunların nasıl üredikleri ve sonra nasıl yok oldukları konusunda herhangi bir vahiy bilgisi yoktur. Tahmin edilen bu dev cüsseli hayvanların bazı çok büyük tabiat olayları, deprem, sel gibi, sonucunda nesillerinin yok olduğudur. Bir zamanlar milattan önce binlerce yıl evvel dünyada boyları 4-5 m olan insanların yaşadıkları bilinmektedir. Bu insanların ruhlarına İstanbul’da da rastlanmıştır. Bazı zuhuratlarda bu boyda insanların ruhlarıyla görüşülmüştür. Ancak bu çok uzun boylu insanlar kadınların gerçek çocuklarıdır. Her insan gibi ecelleri gelince vefat etmişlerdir.  Enok’un kitabındaki bu dev cüsseli varlıkları kadınların doğurduğu yakıştırmaları tamamen insanların hayallerinin sonucu olup gerçeği yansıtmıyor. Çünkü insandan ancak insan yavrusu dünyaya gelir. Bu nedenle Ekon’un kitabının tamamının ilahi bir özelliği yoktur.

Burada cinselliğin öne çıkarılması İsrailoğullarının alışkanlıklarının bir sonucudur. Çünkü İsrailoğullarının Talmud’da nasıl sapık cinsel fikirleri yazdıklarına şahit olunmaktadır (Bkz. Talmud). Bu bağlamda Enok’un kitabının birçok yerinde meleklerin kadınlarla cinsel ilişkileri dile getirilmektedir. Bu husus bir kitabın ilahi bir özellik taşıması ile taban tabana zıttır. Aynı durum Yahudiliğin diğer dini kitapları için de söz konusudur. İlahi ve dini kitaplarda cinselliğin bu şekilde insanları tahrik edecek, açık ve saçık bir biçimde anlatılması kabul edilir bir şey değildir. Bu hususlar ilahi olmayıp, sadece insan nefsinin hoşlanması sonucu bu  dini kitaplarda söz konusu edilmiştir. Bu İslam açısından tamamen kabul edilmeyen bir husustur. Bunları yapanlar yarın ahirette bu yaptıklarından dolayı cezaya çarptırılacaklardır.

16:2-5. “İsteklerini bildirmek için seni gönderen ve bir zamanlar göklerde ikamet eden o Gözcülere şöyle söyle: Evet bir zamanlar göklerdeydiniz. Ama tüm sırlar size açıklanmamıştı. Sizin öğrendikleriniz sadece kıymetsiz şeylerdir. Katı kalpliliğinizle bunları kadınlara öğrettiniz ve kadınlarla erkekler de o gizemlerle dünyada pek çok kötülük yapıyor. O yüzden siz hiç huzur bulamayacaksınız.”

Burada meleklerin büyü gibi bazı sırları insanlara öğrettiği yazılıyor. Bu öğrettikleri ile insanlar dünyada pek çok kötülükler yapmışlardır. Kuran’da da Harut ve Marut adlı iki meleğin insanlara büyü öğrettiği yazılıdır. Ancak bu melekler öğretmeden evvel bunun kötü bir şey olduğunu ve insanı kafir yapacağını söylerler. Burada Ekon’un kitabıyla bir fark vardır ve bu nedenle Enok’un kitabındaki yorum İslami anlayışla örtüşmemektedir. Çünkü İslam’da Harut ve Marut’un kötü bir niyetle bu işleri yapmadığı açıktır. Oysa Enok’un kitabında bunların kasıtlı olarak insanlara öğrettikleri yazılmaktadır. Bu ise İslam anlayışına aykırıdır

İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri bu konuda “Rûhu’l-Beyân Tefsiri” adlı kitabında şöyle söylüyor:  “Bu iki melek Kûfe topraklarında Irak Babilli denen yere inmişlerdi. Harut ve Marut adlarını taşırlar. Bu iki melekle ilgili olarak kıssa mahiyetinde anlatılan ve onların içki içtikleri, kan döktükleri, zina ettikleri, adam öldürdükleri ve puta taptıkları gibi şeylerin tümü asılsızdır ve hiçbir dayanağı olmayan sözlerdir. Bunlar bütünüyle Yahudiler tarafından uydurulmuştur. Kaldı ki bu hem akli yönden hem de nakil açısından gerçeğe aykırıdır. Çünkü meleklerde böyle bir şey söz konusu değildir.”

Fahrettin Razi de şöyle der: “Bu iki meleğin indirilmesinde ki hikmet şudur: Sihirbazlar şeytanlara kulak verip onlardan bir şeyler alıyor, sonra da onlardan hırsızlıkla aldıkları bu şeyleri halk arasında yayıyorlardı. Bu sebeple peygamberlere indirilen vahye benzedikleri için Allah o iki meleği, halka büyünün keyfiyetini öğretmeleri için yeryüzüne indirdi. Böylece Allah’ın kelamı ile sihirbazların sözü arasındaki farkı görebilme imkanı doğacaktı.”

Harut ve Marut adlı bu melekler “Biz ancak bir imtihan vasıtasıyız” diyorlardı. “Kim bizden öğrendikleriyle amel eder ve onun gerçek olduğuna inanırsa küfre girer. Bunlarla amel etmekten sakınanlar ise iman üzere kalır.” diyorlardı. Bunun gerçek olduğuna ve onunla amel edilmesi gerektiğine inanarak küfre girmeyin demedikçe, hiç kimseye bir şey öğretmiyorlardı (Bakara, 2/107).

22:1-5,9-15. “Oradan sert bir kayadan oluşan dağa gittim. Dağın içinde derin, geniş ve çok düz dört mağara vardı. Mağaralar ne kadar düz, derin ve karanlıktı. Baş meleklerden biri olan ve yanımda duran Rafael bana şöyle dedi: Bu mağaralar ruhların, ölülerin ruhlarının toplanması için. İnsanoğullarının tüm ruhları burada toplansın diye. Bu yerler onların yargılanma gününe, belirlenen zamanlarına kadar kalmaları için. Büyük yargılamanın geleceği güne kadar…”

“Sonra tüm o mağaralarla ilgili bir soru sordum. Neden her biri birbirinden ayrı? “Bu üç ayrı bölüm ölülerin ruhlarını ayırmak içindir. Mağaralardan biri adillerin ruhları için yapıldı. O mağaranın içinde su ve ışık vardır. Diğer bir mağara, ölüp toprağa gömülmüş, yaşamları sırasında yargılamadan geçirilmemiş günahkârlar içindir. Ruhları buraya ayrılacak, büyük yargı, ceza ve işkence gününe kadar büyük bir acı içinde tutulacaktır. Bu dünyanın varoluşundan beri vardır. Tanrı ruhlarının cezalandırılması için onları buraya hapsedecektir. Ve bu bölüm de günahkarların zamanında öldürülen, yok edilişlerini haykırıp feryat edenler içindir. Adil değil günahkâr olan, tüm suçlara bulaşıp suçlularla birlikte olanlar için böyle bir bölüm oluşturuldu. Yargı gününde onların ruhları yok edilmeyecek ve buradan da çıkarılmayacaklar” diye cevap verdi.”

Bu ifadeler İslam inancına terstir. Çünkü İslam’a göre ölen kişilerin ruhları gömüldükleri kabrin üstündedirler. Eğer kişi ahiretini kazanmışsa serbest bırakılırlar, dünyada istedikleri gibi dolaşırlar, çocuklarını ve akrabalarını ziyaret ederler. Kötü amelleri daha çok olanların ruhları ise kabirlerinde hapsolunurlar, bir yere gidemezler. Hatta kabirlerinde öyle hapsedilenler vardır ki, bunlar etrafında hiçbir şey göremezler. Kapalı bir mekanda kıyamete kadar, tekrar dirileceği ve mahşere sürüleceği vakte kadar bu kapalı yerde tek başına hapis hayatı yaşarlar. Bu gerçekler Hz. Peygamber (sav)’in hadislerinde ifade edilen ve İslam alimlerinin keşif yoluyla insanlara naklettikleri bilgilerdir. Bu bilgilerle Ekon’un kitabında anlatılanlar örtüşmemektedirler.

31:1-5. “Bu ağaç ne kadar güzel ve görünüşü ne kadar çekici!” dedim. Yanımda olan yüce melek Rafael şöyle cevap verdi: “Bu bilgi ağacıdır. Kadim baban ve annen senden önce bu ağacın meyvesini yediler ve bilgeliği öğrendiler. Evet, gözleri açıldı, çıplak olduklarının farkına vardılar ve bu yüzden de bahçeden çıkarıldılar.”

Burada Hazreti Adem (as) ve eşinin cennette yasaklanmış bir meyve yedikleri için çıplak kaldıkları anlatılıyor. Bunun sonucunda Hazreti Adem ve eşinin cennetten çıkarıldıkları ifade ediliyor. Bu hususlar Kur’an’da da zikredilmekte, ancak yedikleri meyvenin ağacının bilgi ağacı olduğu İslam kaynaklarında zikredilmemektedir. İslam kaynaklarında bu ağacın cinsi ve özellikleri hakkında herhangi bir sarih bilgi yoktur. Bu nedenle Enok’un kitabının bu babı İslam inanışıyla tam olarak örtüşmemektedir.

32:1-4. “Buradan dünyanın uçlarına gittim. Orada hepsi birbirinden farklı büyük yaratıklar gördüm ve görünüşleri ve sesleri birbirinden farklı kuşlar gördüm. O yaratıkların doğusunda dünyanın uçlarını gördüm.”

Burada Enok dünyanın uçlarını gördüğünü söylüyor. Hiçbir ilahi kitapta dünyanın düz olduğu söylenmez. Kur’an’da da açık olarak dünyanın yuvarlak olduğu ifade edilir. Bu yanlışlık aslında o zamanki insanların dünyanın düz olduğuna inançlarından kaynaklanmaktadır. Bu düşünceler Enok’un kitabına da yansımış.

43:1-2. “Bir başka görkemli şeyi ve gökteki yıldızları gördüm…Benimle gelen ve bana sırları gösteren meleğe sordum. “Bunlar nedir?” “Ruhların Tanrı’sı sana onların bir görüntüsünü gösterdi. Bunlar dünyada yaşayan ve Ruhların Tanrı’sının adına ilelebet inanan uluların adlarıdır,” dedi.”

Bu İslam açısından da doğrudur. Çünkü Allah’ın dostları, veli kulları birer yıldızdır. Bununla ilgili şu hadis vardır: “Ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz.”

64:1-11. “Ve o günlerde Nuh dünyanın suya gömüldüğünü ve yıkımın yakın olduğunu gördü ve oradan ayrılıp dünyanın diğer ucuna giderek büyükbabası Enok’a acıyan bir sesle 3 kere seslendi: Duy beni! Duy beni! Duy beni! dedi. Bana dünyaya dökülenin ne olduğunu, dünyanın neden bu kadar kötü bir durumda olduğunu söyle. Yoksa sanırım ben de onunla yok olacağım!... Bunun ardından büyükbabam Enok elimi tuttu ve kaldırarak, “Ruhların Tanrısına dünyanın bu durumunu sordum. Adaletsizlikleri nedeniyle onların kararları verildi ve bu karar asla geri alınmayacak. Araştırıp öğrendikleri büyücülük faaliyetleri nedeniyle dünya ve üzerinde yaşayanlar yok edilecek. Onlar için sonsuza kadar hiçbir sığınak da olmayacak. Çünkü onlar gizli olanı açığa çıkardılar ve yargılanacaklar. Ama senin durumumla ilgili olarak oğlum, Ruhların Tanrısı senin saf olduğunu ve bu sırlarla ilgili suçlardan münezzeh olduğunu biliyor. Senin adının ulular arasında olmasını planladı. Dünyada yaşayanlar arasında seni koruyacak ve senin adalet tohumuna güç ve şan verecek. Ve tohumun sonsuza kadar sadıkların ve uluların çeşmesi olacak.”

Burada anlatılanlar Nuh tufanı ile ilgili olup Kur’an’da da aynı şeyler zikredilmektedir. O devirde insanların yoldan çıkmaları, her türlü kötülüğe bulaşmaları nedeniyle Allah Teâlâ onları yok etmeye karar verdiği anlaşılmaktadır. Sadece Nuh (as)’ın bazı akrabaları ve ona iman eden birkaç mümin kurtulmuştur. Tufandan sonra insanlar Nuh (as)’ın üç oğlundan çoğalmışlardır.

68:14-16. “İnsanlar tıpkı melekler gibi yaratıldı ki doğru ve saf kalabilsinler ve her şeyi yok eden ölüm onlara dokunmasın. Ama şimdi bilgileri nedeniyle yok oluyorlar ve bu güç onları tüketiyor.”

İslam dinine göre ölüm ve hayat hangimizin daha iyi amel yapacağını denemek için yaratılmıştır (Mülk, 67/2). Bu husus yukarıdaki açıklananlarla çelişmektedir.

70:1. “Ardından ruhum çekilip göklere yükseltildi.”

Bu ifade Kur’an’da Hazreti idris (as) ve Hazreti İsa (as) için kullanılmıştır. Nuh (as)’dan önce yaşaması nedeniyle burada Hz. İdris’in göğe yükseltilmesi kastedilmiş olabilir. Bu da Enok’un Hazreti İdris ile aynı şahıs olduğu düşüncesini ortaya çıkarmıştır.

79:3-8,9. “Günahkârların günlerinde yıllar kısalacak. Topraklarında, tarlalarında tohumları gecikecek. Dünyadaki her şey değişecek! Hiçbir şey zamanına uygun görünmeyecek. Yağmur yağdırılmayacak; gökler yağmuru tutacak. O zamanlarda dünyanın meyvelerin gelişimi engellenecek. Zamanında yetişmeyecekler. Ağaçlar meyve zamanlarında meyve vermeyecek. Ay düzenini değiştirecek, zamanında görünmeyecek. O günlerde güneş görünecek ama akşam batıdaki büyük arabada seyahat edecek. Normal ışığından daha fazla parlayacak. Yıldızların pek çok lideri düzenlerini bozacak. Yörüngelerini ve görevlerini değiştirecekler. Kendi zamanlarında görünmeyecekler, tüm yıldız kümeleri günahkârlara susacaklar ve dünyadakiler onlarla ilgili fikirlerinde yanılacaklar. Tutumlarını değiştirecekler. Yanılacaklar ve kendilerini tanrılar sanacaklar. Onlar üzerinden kötülük artacak ve üzerlerine ceza yağıp hepsini yok edecek.”

Bu ifadeler kıyamete yakın ahir zamana işaret etmektedir. İslam inanışında da ahir zamana ait birçok olumsuzlukların ortaya çıkacağı bilinmektedir.

80:1-3. “Uriel bana, Enok, bu damıtılarak gelen kitaba bak, üzerlerinde yazılı olanları oku ve her birini anla, dedi. Ben de bu kitap üzerinde yazılı olan her şeye baktım, üzerlerinde yazılı olan her şeyi okudum ve anladım. Sonra dünyanın tüm nesilleri boyunca dünyada bulunan tüm insanların kaydı olan insanoğlunun tarihi kitabını okudum.”

Bu kitap İslam inancındaki “Levh-i Mahfuz”u hatırlatmaktadır. Levh-i Mahfuz’da bütün evrenin ve insanların kaderi ve olacak bütün olayların tarihi yazılıdır.

Kitabın bundan sonrasında Enok, adil olanlarla günahkarları karşılaştırıp insanlara nasihatlerde bulunmaktadır. Bunlar İslam dini açısından da kabul olunmaktadır. Bunların bir kısmını aşağıda ifade ediyorum:

96:1,2 “Ey adil olanlar inanın, adaletsizlik gününde günahkârlar rezil olup mahvedilecekler. Bilin ki günahkârlar, En Yüce olan sizin mahvedilmenizi düşünüyor ve göğün melekleri sizin yok olmanızdan keyif duyacak. Yargılama gününde adillerin dua sesini duyduğunuzda ne yapacaksınız günahkârlar ve nereye kaçacaksınız?”

96:6,7,8. “Vay halinize denizde ve karada yaşayan günahkârlar! Yaşamınız ve hatıralarınız kötülükle dolu. Vay halinize adaletsiz bir şekilde gümüş ve altın edinenler! Vay halinize, “Zengin olduk, hazinelerimiz oldu, istediğimiz her şeyi elde ettik. Şimdi planladığımız şeyi yapabiliriz. Çünkü çok gümüş biriktirdik ve evlerimizde pek çok kölemiz var. Ambarlarımız su gibi yoğun,” diyenler. Yalanlarınız su gibi dağılacak, zenginliğiniz ansızın terk edecek sizi. Her şeyi haksızlıkla edindiniz ve o yüzden büyük bir lanet bulacaksınız.”

97:1,2,3,8,12. “Vay halinize, fesat çıkarıcılar, yalancılıklarıyla ünlü olanlar! Mahvolacaksınız. Erdemli bir hayatınız olmayacak. Vay haline doğruluk sözlerini saptıranların, ebedi yasayı çiğneyenlerin, kendilerini olmadıkları şeylere çevirenlerin! Ayaklar altında ezilecekler. Altından, gümüşten, ahşaptan, taştan ve kilden oyma şekiller yapan putperestler ve bilmeden bile olsa kirli ruhlara, şeytani meleklere ve her tür put tanrılarına tapanlar bunlardan hiçbir fayda bulamayacaklar. Kalplerinin ahmaklığı yüzünden suça ortak olacaklar. Kalplerinin korkusu ve rüyalarında gördükleri şeyler onların gözlerini kör edecek. Bunlar yüzünden hilekâr ve paranoyak olacaklar. Bir taşa taparak tüm işlerini bir yalana dayandırdılar. O yüzden bir anda yok olacaklar.

Vay halinize, babalarından kendilerine ulaşan paha biçilmez mirası reddedip putların peşinden gidenler. Huzur bulamayacaksınız.”

100:6,7-9. “Vay halinize kötülük fırsatlarını gözleyen katı kalpliler! Bir korkuyla kaplanacaksınız ve size yardım edecek kimse olmayacak. Vay halinize günahkârlar, ağzınızın söyledikleri, ellerinizin yaptıkları, adaletsizliğinin neticeleri nedeniyle. Siz de ateşten daha fena alevlerde yanacaksınız. Bilin ki Yüce Tanrı gökteki meleklere, güneşe, aya ve yıldızlara günahlarınızı soracak, çünkü siz dünyada adilleri yargıladınız. Her bulut, kar, çiğ ve yağmur size karşı şahitlik etmek için çağrılacak. Günahlarınızı bildikleri için bunlar üzerinize yağdırılmayacak!”

102:7. “Dinleyin ey günahkârlar! Siz yemeyle, içmeyle, günah işlemeyle, hırsızlıkla, başkalarını soyarak zengin olup güzel günler görmeyle tatmin oluyorsunuz. Adil olanların sonunun nasıl olduğunu düşündünüz mü hiç? Ölüm günlerine kadar onlarda zulüm bulunmaz.”

103:1-3. “Yüce ve kudretli olanın adıyla size ant içiyorum ey adil olanlar! Bir gizemi anladım. Gök tabletlerini okudum. Kutsal kitapları gördüm. Orada sizler için yazılanı gördüm. Orada tüm iyiliğin, neşenin ve huşunun hazırlandığı kişilerle ilgili bir şey yazılıydı. O yazı adalet içinde ölenlerin ruhları için yazılmıştı. Yaptıklarınızın karşılığında fazlasıyla iyilik ve bereket bulacaksınız. Adalet içinde ölenlerin ruhları yaşayacak ve sevinç içinde olacak. Yüce olanın önünde, dünyanın tüm nesilleri boyunca sonsuza kadar ruhlarınız ve ruhlarınızın hatıraları ölmeyecek! Artık günahkârların kötü muamelelerinden neden korkasınız?”

104:3,4,5,6,7,9,10. “Umutlu olun! Umudunuzu yitirmeyin, çünkü gökteki meleklerin sevinci kadar büyük bir sevinç duyacaksınız. Büyük yargı gününde saklanmanız gerekmeyecek. Ve günahkâr bulunmayacaksınız ve dünyanın tüm nesilleri boyunca ebedi yargı sizden uzak olacak.

Günahkarların güçlendiğini, işlerinin yolunda gittiğini gördüğünüzde korkmayın ey adil olanlar! Onlarla yoldaş olmayın, onların zulmünden uzak durun, çünkü siz göğün topluluklarıyla dost olacaksınız!  Günahkârlar, “Günahlarımızın hepsi keşfedilip yazılmayacak,” diyorlar ama günahları her gün kaydediliyor!

Şimdi size o aydınlığı ve karanlığı, gündüzü ve geceyi gösteriyorum; tüm günahlarınızı görün. Kalplerinizde kötü olmayın. Yalan söylemeyin, hayasız sözler etmeyin. Yüce Tanrı’yı yalanlayıp putlara yönelmeyin. Yalanlarınız ve inançsızlığınız adalete değil, büyük günaha dayalı.

Şimdiden şu gizemi biliyorum ki, günahkârlar adalet sözlerini pek çok yolla değiştirip saptıracak. Kötülükleri ile konuşacak, yalanlar söyleyecek, büyük aldatmalar meydana getirecekler. Kendi yönetimlerinin kitaplarını yayınlayacaklar. Benim sözlerimi kendi dillerinde doğru bir şekilde yazdıklarında, baştan sona tanıklık ettiğim her şeyle ilgili olarak anlattıklarımın hiçbirini değiştirmeden, eksiltmeden, hepsini dürüstçe yazacaklardır.

Bir başka gizem biliyorum ki adil olanlara ve bilgelere kitaplar verilecektir ve o kitaplar onlar için bir neşe, erdem ve büyük bilgelik kaynağı olacaktır. Evet, adillere kitaplar verilecek, onlar o kitaplara inanacak, onlardan büyük bir sevinç duyacaklar. O kitaplardan doğruluğun tüm yollarını öğrenen adiller bunun karşılığını alacaklardır.”

Bu düşünceler İslam’a uygun şeylerdir. Çünkü İslam inancına göre de, doğru ve adil olanlar dünya ve ahirette huzur ve esenlik içinde yaşayacaklardır. Günahkârlar ise hem dünya hayatında hem de ahirette huzursuz olacaklar ve azap içinde kalacaklar.

Allah Teâlâ, İslam alimlerine ilham yoluyla birçok kitaplar yazdırmıştır. Bu kitaplar insanlara doğru yolu göstermede önemli rol oynamışlardır. Bu nedenle ilim İslam için çok önemli bir vasıftır.  

Yukarıda anlatılanlardan Yahudi ruhanilerin Enok’un kitabından neden rahatsız oldukları anlaşılmaktadır. Çünkü bu kitapta zalimlerin sonunun ne kadar kötü olacağı anlatılmaktadır. Yahudi din adamlarının bir kısmı, bugün bile, zulümle meşgul oldukları için bu kitaptaki bilgilerden rahatsız olmuşlardır. O nedenle bu kitabı kaybetmeyi tercih etmişler ve onu Eski Ahid’den çıkarmışlardır. Ama bu gerçek bugün karşılarına tekrar çıkmıştır.

 

Hazreti İdris ve Enok

Enok’un kitabında anlatılanların ve peygamberler tarihinin detaylarından hareket edilerek bazı İslam alimleri Enok’un Peygamber Hazreti İdris (as) olabileceğini ortaya atmışlardır. Hazreti İdris hakkında İslam alimleri aşağıdaki bilgileri ifade etmişlerdir.

Hazreti İdris, Kur’an-ı Kerim’de Meryem suresinin 56. ve 57. ayetlerinde anlatılmaktadır:

“Kitapta İdris’i de an, çünkü o çok doğru bir peygamberdir. Onu yüce bir yere yükselttik.” (Meryem, 19/56,57)

O yüce yer dördüncü kaç semadır. Çünkü Miraç Hadisine göre, Hazreti Peygamber (sav) miraçta birinci semada Hazreti Adem’i, ikinci kat semada Yahya’yı ve İsa’yı, üçüncü kat semada Yusuf’u, dördüncü semada İdris’i, beşinci semada Harun’u, altıncı semada Musa’yı, yedinci semada İbrahim’i gördü.

Ahmet Cevdet Paşa’nın “Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ” adlı kitabında Hazreti İdris hakkında şunlar yazılıdır:

“Hazreti Adem’in vefatından sonra peygamberlik oğlu Şit aleyhisselama geldi ve Hakk tarafından ona 50 suhuf nazil oldu. Kabe’yi iptida taştan bina eden odur. Hazreti Şit’ten sonra peygamberlik İdris aleyhisselâma geldi ve ona dahi 30 suhuf nazil oldu. İbtida kalem ile yazı yazan ve elbise diken odur. Ondan evvel adem oğulları hayvan derisi giyerdi. İdris aleyhisselam’a göklerin esrarı açılmıştı. Nihayet Cenabı Hakk onu diri iken göğe kaldırdı. Hazreti İdris göğe çekildikten sonra ademoğulları doğru yoldan ayrıldılar ve putlara tapar oldular. Cenabı Hak onlara Nuh aleyhisselamı gönderdi. Nuh aleyhisselam kavmine nasihat ettikçe onlar ona cevr ü eza ve onu tahkir ve istihza ederlerdi. Nihayet kendisine yeis geldi ve onlara beddua etti. Duası makbul oldu ve Allah tarafından gemi yapması istendi. Tufan her tarafı kapladı, su dağları aştı. Yeryüzündeki insanlar ve hayvanlar hep telef oldu. Sadece Nuh’un gemisinde bulunanlar kurtuldu.”

Enok’un kitabında anlatılanlar, Hazreti İdris hakkında İslam alimlerinin söyledikleri arasında bir paralellik mevcuttur. Bu nedenle Enok’un Hazreti İdris olduğu düşünülmüştür. Enok’un göğe yükselmesi yalnız Tevrat’ta değil aynı zamanda İncil’de de karşımıza çıkar:

“İman sayesinde Hanok ölümü tatmamak üzere yukarı alındı. Kimse onu bulamadı. Çünkü Tanrı onu yukarı almıştı. Yukarı alınmadan önce Tanrı’yı hoşnut eden biri olduğuna tanıklık edildi.” (İbraniler 11:5)

Tanah’taki bilgilere dayanarak Enok, Adem’in soyundan yedinci kuşaktır ve Nuh’un büyükbabası olarak kabul edilir. Yaratılışın beşinci bölümünde Enok’un soyu detaylı bir şekilde anlatılır.

“Adem, Şit’in babası oldu; Şit Enoş’un babası oldu; Enoş Kenan’ın babası oldu; Kenan Mahalalel’in babası oldu; Mahalalel Yeret’in babası oldu: Yeret Enok’un babası oldu. Böylece Enok, Şit’in aile soyunda Adem’den sonra yedinci kuşak oldu. Enok 300 yıl Tanrı yolunda yürüdü ve toplam 365 yıl yaşadı. Sonra Tanrı onu yanına aldı.” (Yaratılış 5:22)

Enok farklı uygarlıkların kültürlerinde farklı isimlerle karşımıza çıkmıştır. Antik Yunan bilginlerinden olan Hermes’in adıyla özdeşleştirilen araştırmacılar olduğu gibi, Enok’un adını Mısır’ın bilgelik tanrısı Thoth ile ilişkilendirilirler de bulunmuştur. Çünkü İdris peygamberin Mısır’da doğduğu rivayetlerde vardır. Bu bilgiler ve kutsal metinlerde yazılanlar göz önüne alındığında, Tevrat’ta adı Hanok olarak anılan ve Kuran’da İdris olarak bahsedilen kişilerin aynı kişiler olduğu düşünülebilir.

Bununla beraber bazılarının iddia ettiği veya düşündüğü gibi Enok’un kitabı bütün ilahi kitapların kaynağı değildir. Allah Teâlâ peygamberlerinin bazılarına kitap vermiş ve ilk kitap verilen peygamber de Adem aleyhisselamdır. Daha sonra onun çocuklarına ve torunlarına da belli sayfalar verilmiştir. Hazreti İdris de bunlardan biridir. Kendisine 30 sayfa verilmiştir. Ancak bu 30 sayfalık bilgilerin hangileri Enok’un kitabının içinde olduğu belli değildir.

Enok’un kitabında İslam’a uygun olan ifadeler mevcuttur. Bunlar Hazreti İdris’e verilen sayfalar mıdır? Bu belli değildir. Çünkü Enok’un kitabı birçok kişi tarafından saptırılmış ve İslam dışı eklemeler yapılmıştır. Bu yanlış eklemeler onun ilahi bir kitap oluşunu imkânsız kılmaktadır. Ancak kitapta ifade edilen bazı doğruların Hazreti İdris’e verilen sayfalardaki bilgilerle aynı olduğu düşünülebilir. Ancak bu doğru bilgilerin o zamanki yoldan çıkmış din adamların işine gelmediği için Ekon’un kitabı hem tahrife uğramış hem de zaman içinde kaybedilmiştir. Böylece sapmış din adamları bir süre Allah’ın tehditlerinden kurtulduklarını zannetmişlerdi. Ama bu mümkün değildir. Çünkü Allah’ın emirlerini tahrif etmek  ve kaybetmekle Allah’ın cezasından kurtulamazlar. Çünkü Allah’ın sünneti her dönem için aynıdır. Her suçlu işlediği suçun cezasını muhakkak çekecektir. 

Bazı İslam alimleri de Hazreti İdris’in isminin yapısı ve onun kişiliği, yaşayışı ile ilgili birçok bilgiler derlemişlerdir. Bu bilgilere göre İdris kelimesi eğitim ve öğretimi ifade eden “DRS” kökünden gelmektedir. Bu peygambere bu ismin veriliş hikmeti onun Allah’ın kitabını çok okuyan bir insan olduğuna dikkat çekmek ve diğer insanları onun gibi olmaya teşvik etmek içindir. Beydâvi’ye göre bu ismin doğrudan Arapça kökenli olduğunu, Hazreti İdris’in çok kitap okuyan bir kimse olduğuna delalet etmek üzere bu ismi aldığını söyleyenler de vardır. Zemâhşeri, Kadı Beydâvi, Alusî gibi birçok ünlü din bilgini İdris kelimesi Arapça olmasa da bu kelimenin bağlı olduğu kendi dilinde eğitim ve öğretim anlamında kullanılmış olabileceğine ve Hazreti İdris’in de bu yüzden Arapça da aynı anlamı ifade eden bu ismi almış olabileceğine işaret etmişlerdir. Beğavi ve Alusinin Meryem suresindeki 56. ayetin tefsirinde,   Hazreti Adem’den sonra ilk defa kalem kullanıp yazı yazan, ilk defa astronomi ve matematik ilmi üzerinde düşünen, kendisinden önce insanlar hayvan postları giydikleri halde ilk defa elbise dikmeyi icat ederek dikişli elbise giyen bir kimse olduğu ve kendisine Allah tarafından 30 sayfalık kitap gönderildiği göz önüne alınıp düşünülürse, diğer peygamberlerin isimleriyle hayatları arasındaki münasebetler de hatırlanacak olursa, İdris isminin araştıran, okuyan, ilim öğrenen, kısacası ilim ve öğretim sahasında önemli çalışmalarda bulunan kimse anlamına geldiği kabul etmek en makul olarak görülmekte olduğu ifade edilmektedir.

Alusî’nin bazı alimlerden naklen bildirdiğine göre Hazreti İdris’in babası, o da kendi babasından öğrendiği günün ilimlerine vakıf kimseydi. Hazreti Adem’e inen sayfalardan öğrendiği bilgiler yanında astronomi, astroloji ve daha başka ilimleri öğrenmiş ve bunları oğlu İdris’e de öğretmişti. Bunun yanında Hazreti İdris 40 yaşında peygamber olduktan sonra kendisine 30 sayfalık bir kitap da verilmiş ve zamanın en büyük bilgini olmuştur.

Mısır’da doğduğu rivayet edilen Hazreti İdris değişik seyahatlerde bulunmuş ve insanlara Allah’ın emirlerini tebliğ etmiştir. Diğer peygamber isimleri için de mutlaka bazı hikmetler söz konusudur. Ancak İdris kelimesi ile kitap arasındaki ilişki çok açıktır. “Onu yüksek bir yere, mekâna çıkardık” ifadesi bazı hadis rivayetlerinde geçtiği gibi, göklere veya cennete yükseltildiğine işaret etmektedir. Hazreti İdris kendisine indirilen 30 sayfaya ilaveten Hazreti Adem’in ve Hazreti Şit’in sayfalarını da kalbinin üzerinde taşırdı. Sahifelerinde semavi sırlar, ruhaniler ve hükümet etmenin yöntemleri, varlıkların özellikleri gibi konulara dair bilgiler vardı.

Bütün bunlar bize Enok’un kitabında geçen Enok ismindeki şahsın Hazreti İdris ile aynı kişi olabileceğini düşündürmektedir. Ancak Enok’un kitabındaki bahsedilenler tamamen ilahi kaynaklı olmayıp büyük bir kısmı da insanların kendi düşünce ve hayalleriyle ekledikleri kısımlardır. Bu nedenle bazı çevrelerin bu kitabı bütün dini kitapların ilki olduğunu iddia etmeleri ve buradan bazı gizli bilgiler elde ederek sembolik anlamda insanlara hükmetmenin mümkün olabileceğini düşünmeleri büyük bir zırvadır. Bugün için Enok’un kitabı bir gerçeği kısmen ifade edebilmekte, fakat diğer taraftan da eski din adamlarının ilahi bilgileri nasıl saptırdıklarının da açık bir örneğidir.

 

Ezoterik Akımlar ve Ekon’un Kitabı

Ezoterik akımların üzerinde durdukları ve araştırmalarına dayanak gösterdikleri en önemli tarihi şahsiyetlerden biri şüphesiz ki Enok’tur.  Özellikle Masonluk, Kabalacılık gibi örgütlerde Enok büyük bir öneme sahiptir ve bu figür öğretilerin ve sembollerin oluşturulmasında etkili olmuştur. Enok’un kitabında birçok alegorik (sembollerle) dille anlatımlar vardır. Bu sembollerin arkasında birtakım sırların mevcut olduğunu düşünen insanlar bunları kullanmak istemişlerdir. Özellikle masonlar bu sembollerdeki güçleri keşfederek dünyaya hâkim olmayı düşünmektedirler. Aynı düşünce Siyonistlerde de vardır.

Acaba bu semboller gerçekten ilahi bir gerçeği haiz midirler? Yoksa insanların hayal gücüyle oluşturdukları şeyler midir? Gerçekte sembolik ifadeler Ledünî ilminde de mevcuttur. Ancak Enok’un kitabındaki semboller ne kadar Ledünî ilmine göre ifade edilmiştir. Bu konuda şüphe etmek gerekir. Çünkü başta masonlar ve kabalistler olmak üzere bütün ezoterik akımlar geçen süre içinde bu sembollerle dünyaya ve insanlara hâkim olamamışlardır.

Ayrıca ledünî ilmin sembolleri Allah’ın izni olursa etkili olabilirler. Ezoterik akımların Allah Teâlâ’dan böyle bir izinleri var mıdır? Bunun cevabını bilmiyoruz. Fakat Allah’ın Siyonistlere bu konuda izin verdiğini düşünmüyoruz. Çünkü Siyonistler dünyada tarih boyunca zulmetmişler ve halende zulüm yapmaya devam ediyorlar. Allah Teâlâ zulmedenleri sevmez.

Bu nedenle insanlar bu konuda boşuna yoruluyorlar. Gerçek ledünî ilmi elde etmek için İslam tasavvufunun ehli olmak gerekir. Bu da uzun bir eğitim sonucu elde edilir. Bu eğitimi verecek olan kâmil mürşidler ise ortalıkta yoktur. Bu nedenle insanlar kendilerini boşuna yormaktadırlar.

Bugün dünyadaki bütün İslam mabetlerinde, camilerde ve türbelerde Yahudilerin masonik sembolleri yerleştirilmiştir. Böylece Müslümanların manevi dünyalarını ve güçlerini bozacaklarını düşünmektedirler. Bunların hiçbir faydası yoktur. Yahudiler bu konuda boşuna uğraşıyorlar. Müslümanların manevi güçleri Allah’ın memurlarının ellerinde mevcuttur. Ancak Allah izin vermeden bu güçleri kullanamazlar. Bir gün gelecek, bu güçler kullanılacak ve dünyada tekrar İslam hâkim olacaktır. Yahudiler, masonlar, siyonistler bu güçlerin tozunu bile ellerinde bulundurulamazlar. Onlar sadece kendilerini aldatıyorlar. Sonunda galip olan Allah’ın dostları olacaktır. Bu Allah’ın Müslümanlara müjdesi ve vaadidir. Bu husus aşağıdaki ayette dile getirilmektedir.

Kim Allah’ı, peygamberini ve iman edenleri veli edinirse, bilsin ki Allah’tan yana olanlar mutlaka galip geleceklerdir.” (Maide, 5/56)

 

Yorum ve Eleştirileriniz için :  oryanmh@gmail.com

Ana Sayfa      Yorumlar

Enok’un Kitabı

Yayınlanma Tarihi: 03.02.2024