Bektâşî inancında “Dört Kapı - Kırk Makam”, bir tarikata bağlı olan insanların geçeceği maddî ve manevi aşamalardır. Hacı Bektaş Velî, Makâlât adlı eserinde tarikatinin öğretisini “Dört Kapı - Kırk Makam” şeklinde düzenlemiştir. Ona göre kul, Tanrı’ya Kırk Makam’da erer. Kul bu kırk makamdan geçmedikçe gerçek bir insan-ı kâmil olamaz. Dört Kapı ile kastedilen şunlardır:

Şerîat Kapısı

Tarîkât Kapısı 

Mârifet Kapısı

Hakîkât Kapısı

Bunların her biri de onar makamdan oluşmaktadır. Toplamı Kırk Makamdır. Burada 4, 10, 40 sayılarının kullanılmasında tasavvufi bazı özellikler vardır. Bu özellikler “Tasavvuf  ve Sayıların Sırları” adlı makalemizde şu şekilde açıklanmıştır:

4 :  Bu sayının ilahi hükmü en geniş makama sahip olmasıdır. Bu bakımından peygamberlik makamının altındaki en geniş makam, maneviyatta 4 ile tavsif edilmiştir. Bu makam Sıddıklar makamıdır. Allah Teâlâ, 4 sayısının en geniş makama sahip olması nedeniyle 4 kadınla evliliğe müsaade etmiştir.  

4 sayısı bu genişlik dolayısıyla kemal özelliğine sahip olan 10 sayısını içermiştir. Çünkü  1+2+3+4 = 10 dur. Yani 4 ile kemale varılır, yani en geniş makama erişilir. 10 sayısının kemali hakkında aşağıda açıklama verilmiştir.

Sağlık açısından nisan ayının ayrı bir önemi vardır. O da ayların dördüncüsü oluşudur. Doktorlar bedenlerdeki dengeyi tekrar kurmaya ölçüleri ayarlamaya çalışırken insanın Nisan ayındaki yaratılışını korumaya çalışır. Çünkü nisan ayı dinçlik ve gençlik ayıdır. Ayrıca bu ayda meyveler ve çiçekler ortaya çıkarlar. Her şeyin yeniden canlandığı bu ay 4 sayısının en geniş makama sahip olma hükmünü taşımaktadır.                                                                

10 :  10 sayısı kemal özelliğine sahiptir. İnsan hayatında 10 ar yıllık devreler farklı özellikleri içerir. Her 10 yılda bir insan farklı bir yapı içine girer.

40 : 40 sayısı bir olgunluk ve kemalatı gösterir. Peygamberlik 40 yaşında ortaya çıkar. Tarikatlarda 40 gün süren çile eğitimi vardır (erbain).

 

Şeriat kapısının makamları:

1. Iman etmek,
2. Ilim ögrenmek,
3. Ibadet etmek,
4. Haramdan uzaklasmak,
5. Ailesine faydali olmak,
6. Cevreye zarar vermemek,
7. Peygamberin emirlerine uymak,
8. Sefkatli olmak,
9. Temiz olmak ve
10.Yaramaz islerden sakinmak.

 

Tarikat kapısının makamları:

1. Tövbe etmek,
2. Mürşidin öğütlerine uymak,
3. Temiz giyinmek,
4. Iyilik yolunda savaşmak,
5. Hizmet etmeyi sevmek,
6. Haksızlıktan korkmak,
7. Ümitsizliğe düşmemek,
8. Ibret almak,
9. Nimet dağıtmak

10.Özünü fakir görmek.

 

Marifet kapısının makamlarI:

1. Edepli olmak,
2. Bencillik, kin ve garezden uzak olmak,
3. Perhizkarlik,
4. Sabır ve kanaat,
5. Haya,
6. Cömertlik,
7. İlim,
8. Hoşgörü,
9. Özünü bilmek
10.Ariflik.

Hakikat kapısının makamları:

1. Alçak gönüllü olmak,
2. Kimsenin ayıbını görmemek,
3. Yapabileceğin hiçbir iyiliği esirgememek,
4. Allah’ın her yarattigini sevmek,
5. Tüm insanları bir görmek,
6. Birliğe yönelmek ve yöneltmek,
7. Gerçeği gizlememek,
8. Manayı bilmek,
9. Tanrısal sırrı öğrenmek
10.Tanrısal varlığa ulaşmak

 

Kırk Makamın içinde maddî ve manevi hayata ait bölümler bulunmaktadır. Bu makamlar insanın sosyal hayatıyla da doğrudan ilgilidir. Kisiye bir yaşama tarzı ve bir anlayış vermektedir. Dört Kapı Kırk Makam son derece hassas bir sistemleştirmeye dayanır…

Hacı Bektaşi Veli’ye göre post sahiplerinin bu kapı ve makamların sırlarını bilmesi gereklidir. Bu durum bir Bektaşi şiirinde şöyle dile getirilmiştir:

Muhammed Ali postunda oturan
Dört kapıyı kırk makamı bilmeli
Muhammed Ali’ye talibim deyen
Evvel farzı mürşidini bulmalı
(Ballı Baba)

 

Hacı Bektâş Velî, Makâlât adlı eserinde Dört Kapı - Kırk Makam’ı Kur’an ayetleri ve hadislerle tasnif ve şerh etmiştir.

Dört Kapı aynı zamanda evrenin yaratılışındaki ve insanın halk oluşundaki dört unsur olan hava, ateş, su, toprak ile de simgelenmiştir.

Şerîat kapısı: Simgesi Hava’dır. Bu gurupta yer alan kişilere abidler denilmiştir. Abid kelimesi hizmet, itaat, kulluk ve ibadet eden kişi demektir.

Tarîkât kapısı: Simgesi Ateş’tir. Bu grupta yer alan kişilere zahidler denilmiştir. Zahid, zühd sahibi, şüpheli şeyleri bile terkederek günahtan kaçan, Allah korkusuyla dünya nimetlerinden el çeken kimse demektir.

Mârifet kapısı: Simgesi Su’dur. Bu grupta yer alan kişilere arifler denilmiştir. Arif, irfan kelimesinden olup bilen, bilgide ileri olan, aşina, vakıf,  Hakkı ile bilen anlamına gelmektedir.

Hakikât kapısı: Simgesi Toprak’tır. Bu grupta yer alan kişilere muhibler denilmiştir. Hacı Bektaş Velî, muhibler grubunu “teslim ve razı olan grup” olarak tanımlamakta ve her şeyin aslına döneceğini vurgulamaktadır. Muhib seven, sevgi besleyen, dost, tutkuyla bağlanan kişidir.

 

Tasavvuf gizemli bir yolculuktur. Sırlarla doludur. Kapılardan kapılara geçilir. Bektâşîlik Dört Kapı üstüne bina edilmiştir. Dört Kapı, Kırk Makam’da ilerleyenler bir çok manevi mertebeleri geçerek sonunda muhabbet denizinde ummana erer, gerçek varlığa (Allah Teâlâ) ulaşır. Bu durum bir şiirde şöyle ifade edilmiştir:

Dört kapıyı kırk makamı yol eyler,
On yedi erkânı küllü hal eyler,
Üç sünneti yedi farzı dal eyler,
Muhabbet bahrinde ummanı söyler.
(Malatyalı Sadık Baba)

 

Dört Kapı bir başka açıdan şu şekilde de yorumlanmaktadır: 

Şerîat, anadan doğmak,

Tarîkât, ikrâr vermek,

Mârifet, nefsini bilmek,

Hakikât, Hakk’ı kendi öz vücudunda bulmaktır.

Bu yorumlar Bektaşi şiirlerinde şöyle ifade edilmiştir:

Gel talip dört kapı kırk makam sende,
Irak gezme yakın gözle cânanı,
Arayıp maksudun bulasın tende,
Vücudun şehrinde gözet mihmanı.
(Esirî Baba)

 

Pîr Sultân Abdâl’ım eller men’olur,
Dört kapudan bir gün birden yol olur,
Dünyada ahiret doğru yol olur,
Verdiğin ikrâra durabilirsen.
(Pîr Sultân Abdâl)

 

Dört Kapı - Kırk Makam kavramı yalnızca Hacı Bektaş’ı hatırlatmamalıdır. Diğer İslam mutasavvıfları da bu konuda şiirler yazmışlar ve yorumlamışlardır. Hacı Bektaşi Veli her makam için ayet ve hadislerden deliller getirmiştir. Bu nedenle Dürt Kapı-Kırk Makam kavramı İslam tasavvufunda genel bir görüş olarak kabul edilir. Dolayısıyla Dört Kapı-Kırk Makam esaslarına göre hareket eden bir Müslüman hakikat sırrına ermekte ve insan-ı kâmil mertebesine ulaşmaktadır.

Ancak günümüze kadar gelen uygulamalarda, Hacı Bektaşi Veli’yi takip ettiklerini ileri süren bazı gruplar, Bektaşiler ve Aleviler gibi, Hacı Bektaş’ın kırk makamda öngördüğü esasların bir kısmını inkar etmişler ve uygulamamışlardır. Ağızlarında Dört Kapı-Kırk Makam kavramları ifade edilse de, bu makalede açıklanan makamların esaslarının bir kısmı terkedilmiş ve uygulanmamıştır. Örneğin İslam’ın farz kıldığı ibadetler - namaz, ramazan orucu gibi – uygulanmamaktadır. İslam’ın haram kıldığı içki dini törenlerde bile tüketilmektedir.  Bunun sonuçları kendilerine aittir. Ancak yukarıda açıkladığımız kırk makamın öngördüğü esaslardan uzaklaşmak Hacı Bektaşi Veli’ye göre küfürdür. Bunu onun yazdığı Makâlât adlı kitabından anlıyoruz.

Hacı Bektaşi Veli’nin Makâlât adlı kitabındaki açıklamasına göre, bir kimse bu kırkı makamı bilip, elinden geldiği kadar riayet etmez ise, o kimse ne “Bektaşi” ve ne de “İnsan-ı Kâmil” olabilir. Kâmil bir insan olmak için bunları yapmak gerekir. Bu Kırk makamın hepsine “şeriat” kapısından girilir. Şeriata uymayan hepsinden mahrum kalır. Diğer kapılara ve makamlara çıkmak şeriate uymaya bağlıdır. Şeriatten kıl kadar ayrılanın tarikattan, marifetten ve hakikatten hiçbir nasibi yoktur.

Dört Kapı – Kırk Makam düşüncesi ilk önce Ahmet Yesevî (1093-1166) tarafından “Fakirname” adlı kitabında dile getirilmiştir. Bu kitapta inanç dört bölüme ayrılarak öğrenme kolaylığı sağlamak hedeflenmiştir. Bu görüş daha sonra “Makalat”ta da aynı şekilde ifade edilmektedir. 

Yunus Emre tarafından da aynı şekilde terennüm edilen “Dört Kapı - Kırk Makam” anlayışı Türk İslam tasavvufunun bir temel anlayışını oluşturmuştur:

“Kırk bin kırk dört tabakat meşayih evliyalar

Dört kapıdır kırk makam dem evliya demidir”

“Şeriat, tarikat yoldur varana,

Hakikat, marifet andan içeru”

“Evvel kapı şeriat, geçse andan tarikat

Gönül evi marifet, ışk hakikat içinde”

Bu konuda Harabî (1853-1917) de aşağıdaki şiirde  batınî bir yorum  ortaya koymaktadır:

“Şer-i şerif inkâr olunmaz ama, şeriat var şeriattan içeri,

Tarikatsız Allah bulunmaz ama, tarikat var tarikattan içeri.

Gördüğün şeriat şeriat değil, gittiğin tarikat tarikat değil,

Marifet sandığın marifet değil, marifet var marifetten içeri.

Vech-i Harabiyye gel eyle dikkat, Hakk’ın cemalini eylesin rüyet,

Sadece Hakk vardır demek değil hakikat, hakikat var hakikatten içeri.”

 

Hacı Bektaş Velî’ye göre şeriat; “Bir anadan doğmaktır.” Ondan sonra insan olgunluk mertebesinde ilerler. Ancak bu olgunluk birden değil, zamanla ve ilimle ortaya çıkar. Buna bir arıyı örnek olarak verebiliriz: Bir arı, şeriat kapısındayken sıradan bal yapan bir böcektir; tarikat kapısındayken, arılıktan çıkar ve onun insanın, doğanın ve Allah’ın hizmetinde çalışan bir varlık olduğu belirir; marifet kapısında ise arının neden sürekli bal yapan bir varlık olduğu anlaşılır ve ders alınır; hakikat kapısında ise arı kalmamış, arı, insan, doğa ve Yaratıcı bir olmuştur.

Şeriat kapısındaki kişi aradığı soruların cevabını bulmak ve aydınlığa giden yolu aralamak için kendisine bir pir (mürşid) bulur. Şeriat kapısındaki kişinin ruhî dünyası, henüz karanlıkta olduğu için kendisine uygun bir mürşid seçmekte zorlanacaktır. Ancak pirlik makamına gelmiş bir usta kendisine gelen her talibi irşat edebilme yeteneğine sahiptir. Bu arayışlar süresinde yeterli çabayı ve azmi gösterirse kişi, eninde sonunda kendisine uygun bir yol gösterici usta-pir bulur.

Dört Kapı - Kırk Makam inanç ve felsefesinde ruhsal tekâmülün ikinci kapısı olan Tarikat Kapısı, Hacı Bektaş Velî’nin diliyle; “ikrar verip bir yola girme” kapısıdır. Bu kapıda yola girmek için pir, talibin olgunluk derecesini ölçmek için onu sınar. Bu sınav, çeşitli biçimlerle olabilir. Kişi bu sınavı başarırsa, o zaman tarikata (yola) alınır.

Buna bir örnek olarak Cüneyd-i Bağdadiyi  verebiliriz:

Bağdat şehrinin valisi olan Cüneyd-i Bağdadi, gençlik yıllarında tarikata girmek ve bir yola bağlanmak ister. Mürşidi Şibli, yola girmek için valiliği bırakıp Bağdat sokaklarında dilencilik yapmayı göze alıp alamayacağını sorar. Cüneyd-i Bağdadi bunu kabul eder ve eski yaşantısına dair ne varsa hepsini terk etmeye hazır olduğunu ispat eder. Şibli tarafından önerilen ve bir çeşit imtihan niteliğinde olan bu öneriden maksat, Bağdadi’nin yöneticilik yaptığı yıllarda edinmiş olduğu büyüklük hırsını (nefsini) törpülemektir.

Hacı Bektaşî Velî bu yolun ne denli zor ve çileli olduğunu söyler. Yolun (tarikatın) inceliğini şöyle anlatır: “Yolumuz barış, dostluk ve kardeşlik yoludur. İçinde kin, kibir, kıskançlık, ikicilik gibi huyu olanlar bu yola gelmesinler.”

Hacı Bektaş, Tarikat kapısının sonucunun aşk, şevk, sefâ ve fakirlik olduğunu yazmaktadır.

“(Ya Rabbi!) bana müslüman olarak ölmek nasip eyle, beni salih kullarının arasına kat.” (Yusuf, 12/101)

Muhtaçlık benim medarı iftiharımdır ve kıyamet gününde ben onunla övüneceğim.” (Hadis)

Bu makam-ı candır. Can cana kavuşursa (Allah’a ulaşırsa); sevinmek, oynamak, zevk ve şevkle hareket etmek, şaşılacak şey değildir. O hareket Yaratanın dostluğu içindir, helaldir. Çünkü ilahi nasiptir. Her kime nasip olursa, bunu belirtmelidir, vallahu a’lem (Allah daha iyi bilir).

 Marifet kapısı, ilahî aşkın dervişin gönlünde tutuştuğu ve kâmil insan mertebesine kadar kendisine mürşitlik edeceği ruhî ve manevî bir tekâmül aşamasıdır. Bu aşamadaki insana derviş denir. Hacı Bektaş Velî’nin sözleriyle ifade edersek,“Marifet, Hakk’ı kendi özünde bulmaktır.” 

Mârifetullah, aslında, kişinin Allah'ı hakkıyla tanıması, bilmesi anlamında kullanılmaktadır. İnsan, Allah'ı hakkıyla tanırsa, O'nun emir ve yasaklarına bağlanır. Mârifetullah bilgisinde şu üç nokta yer almaktadır.

1.  Allah'ı ve O'nun birliğini bilmek ve her türlü noksan sıfatlardan münezzeh bulunan zatından teşbihi red etmek ve uzaklaştırmak;

2. Allah'ın sıfatlarını ve bu sıfatların hükümlerini bilmek,

3. Allah'ın fiillerini ve bu fiillerin hikmetlerini kavramak. 

Kur'ân-ı Kerim'de; "Allah'ı hakkıyla takdir edemediler." (En'âm, 6/91) ayeti, mârifetullah bilgisine işaret ettiği rivayet edilmektedir.

Yaratan Rabbinin ismiyle oku!”  (Alak, 96/1) ayeti Allah Resulüne (sav) ve onun şahsında da bütün ümmetine marifet sahasında mesafeler almanın emri verilmiştir. Çünkü okumak ve bilgi sahibi olmak insanın Allah hakkında bilgisini artırır. Bu da marifet sahibi olmak demektir.

Marifet, uçsuz bucaksız bir umman ve sonu gelmez bir yolculuktur. Bir kul, bütün sıfatları sonsuz olan Allah’ın marifetinde ne kadar ileri giderse gitsin, önünde yine sonsuz bir mesafe vardır. Arif şöyle söyler:

“Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ben (senin lütfunla eriştiğim bu marifet mertebesine rağmen yine de) seni hakkıyla tanımayamadım, bilemedim.”

Bu manayı haber veren bir Hadis-i Kudsi de şöyledir:

Allah’ı hakkıyla ancak kendisi bilir.”

Bir mümin, ömrünün bütün dakikalarını marifetullahda her an terakki etmekle geçirse, sonunda söyleyeceği söz, “Ben Seni hakkıyla tanıyamadım” olacaktır.

Dört Kapı - Kırk Makam öğretisinin son kapısı olan Hakikat Kapısı, Hacı Bektaş’ın deyimiyle, “Tanrı’yı kendi özünde bulma” makamıdır. Bu kapıda, can gözünü perdeleyen perdeler bir bir açılmış, hakkı da batınî ve zahirî dünyayı da görür olmuştur. Bir insana baktığında onun bulunduğu makamın derecesini hemen anlar vaziyete gelmiştir. Hallac-ı Mansur’un‚ “Ene’l-Hakk” diye seslendiği kemalet makamıdır. İnsan, sonsuz âlemin değil, en ufak canlının da aynası olduğunu ve onları yansıttığını bilir.

“Her ne varsa bu âlemde, hepsi mevuttur Âdem’de

Ben de sığar iki cihan, ben bu cihana sığmam”

(Muhyî)

Hücvîrî (ö. 465/1072), şeriat ve hakikat ayrımını Ankebût sûresi 69. ayeti ile desteklemektedir: “Bizim uğrumuzda mücâhede edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz.”  Ona göre âyette geçen mücâhede ameliyesi şeriata, hidâyeti ifade eden “yollarımıza ileteceğiz” ifadesi ise hakikate işâret etmektedir. Kul kendi gayretiyle, yani mücâhede ederek şeriatın gereklerini yerine getirmekte, sonrasında ise Allah’ın lütfu olarak birtakım ihsanlar zuhur etmektedir. İşte bu ihsanlar, Hücvîrî’ye göre hakikat kavramı ile ifadesini bulmaktadır. Şu durumda şeriat kulun kendi çabası ile hayata geçirebileceği zâhirî hükümleri, hakikat ise Allah’ın hibesi ile ortaya çıkabilecek bâtınî hükümleri temsil etmektedir.

Bu kapıya gelip Hakk’la hak olmuş kişi, hakikatin dil yoluyla anlatımının mümkün olmadığı bilir. Bu kapıya ulaşmış insan, varlığın sürekli bir değişim ve hareket içerisinde olduğunu anlar. Bu makamda kişi gerçek varlığın sadece Allah Teâlâ olduğunu görür. O’nun dışındaki varlıkların hayal ve geçici olduğunu anlar.

Allah ile birlikte başka bir tanrıya tapıp yalvarma! O’ndan başka ilah yoktur. O’nun zatından başka her şey helak olacaktır. Hüküm O’nundur ve siz ancak O’na döndürüleceksiniz.” (Kasas, 28/88)

 

Hacı Bektaşi Veli, kırk makam ile ilgili olarak Makâlât adlı kitabında şunları zikretmektedir:

“Kırk Makam budur ve biz onu ifade ettik. Eğer sen de hemen bilirsen (öğrenirsen) iyidir. Eğer bu kırk makamın birisi eksik olursa, hakikat tamam olmaz; çünkü şartı eksik olur.  Mesela, bir kişi diliyle iman etse ve gönlüyle etmese öşürü, zekatı tam vermese, hacca giderken yoldan geri dönse, Tanrı Ta’âlâ’nın hükümlerinden birini batıl saysa veya Muhammed Mustafa’yı inkar etse, Hz. Muhammed’in sahabelerinden birini haksız bilse, işlediği bütün ameller heba olur.

Yaptıkları her işi ele alır, onu toz duman ederiz.” (Furkan, 25/23)

İşte aziz kardeşim! Bu kırk makamın hiç birisi eksik olmamalıdır. Çünkü kırk makamdan hiçbir nesne eksik değildir.

Sana her şeyi açıklayan, Müslümanlara doğruyu gösteren rehber, rahmet ve müjde olarak Kur’an’ı indirdik.” (Nahl, 16/89)”

 

Mevlânâ’nın Dört Kapı Yorumu:

Öğrencilerinden biri Mevlana’ya sormuş. “Efendim, bu dört kapı meselesini ben pek anlayamıyorum, bana anlayabileceğim bir dille anlatır mısınız?”

“Şimdi bak, karşı medresede dersini çalışan dört kişi var, hepsi rahlelerine eğilmiş, sen git, bunların hepsinin ensesine bir şamar at, sonra gel sana anlatayım.”

Adam gitmiş, birincinin ensesine bir tokat aşketmiş. Tokadı yiyen, derhal ayağa kalkıp, arkasını dönmüş, daha kuvvetli bir tokatla hasmını yere yıkmış. Öğrenci dayağı yemiş, geri dönecek ama, hocasına itaatı olduğu için, Yaradana güvenip, ikinciye de bir tokat aşketmiş.

O da derhal ayağa kalkıp, elini kaldırmış, tam tokadı vuracak iken, vazgeçip, yerine oturmuş. Öğrenci devam ederek, üçüncüye de bir tokat atmış. Üçüncü şöyle bir kafasını çevirip baktıktan sonra, çalışmasına devam etmiş. Dördüncü, tokadı yemesine rağmen, hiç oralı bile olmadan çalışmasına devam etmiş.

Öğrenci Mevlana’ya dönmüş, olanları anlatmış. Mevlana; “İşte sana istediğin örnekler”;

• Birincisi; şeriat kapısını geçememiş biri idi. Şeriatta “kısasa kısas” olduğu için, tokadı yiyince kalktı, aynısını sana iade etti.

• İkincisi; tarikat kapısındadır, tokadı yiyince o da kalktı, tam tokadı iade edecekti ki, tarikat öğretisinde verdiği söz aklına geldi. “Sana kötülük yapana bile iyilik yap”, onun için döndü, yerine oturdu.

• Üçüncüsü; marifet kapısına kadar gelmiştir, “iyinin ve kötünün tek Yaradan’dan geldiğini bilir ve inanır”. Yaradan bu kötülüğe hangi iblisi alet etti diye merakından şöyle bir dönüp baktı.

• Dördüncüsü; hakikat kapısını da geçmiştir, “iyinin ve kötünün tek sahibi olduğunu bilir”, onun için dönüp bakmadı bile.

 

Yukarıda anlattığımız Dört Kapı – Kırk Makam kavramının özelliklerini Hacı Bektaşi Veli’nin Makâlât ve Vilayetname adlı eserlerinden derlenmiştir. Bugün kendisini Hacı Bektaş’ın muhibleri olarak görenlerin, Bektaşiler ve Aleviler gibi, burada anlatılanları çok iyi bilmeleri ve uygulamaları gereklidir. Bu onların manevi tekâmülleri için önemlidir.

Ancak günümüzde Bektaşi ve Alevilerin bir kısmının, yukarıda anlattığımız Hacı Bektaş’ın nasihat ve tavsiyelerine uymadıkları görülmektedir. Örneğin şeriat ile ilgili emirlere uyulmadığı, beş vakit namazın ve Ramazan ayının orucunun terk edildiği gözlemlenmektedir. Ayrıca içki içilmesi yasak olduğu halde ayinlerde bile içkinin içildiği görülmektedir. Peygamberimizin ashabına hakaret edildiğine rastlanmaktadır. Bütün bunlar Hacı Bektaş Veli’nin, tarikatının temel esası olarak vazettiği Dört Kapı – Kırk Makam anlayışına aykırıdır. Tasavvuf yolunda mesafe almak isteyenlerin bu yanlış davranışlardan uzaklaşmaları, kendilerinin hem dünya hem de ahiret menfaatleri için önemli ve gereklidir. Çünkü hidayete ermek ve Allah’a ulaşmanın yolu İslam şeriatına uymakla başlar. Diğer bütün kapılar ancak şeriat kapısı geçildikten sonra geçilebilir.

 

Yorum ve Eleştirileriniz için :  oryanmh@gmail.com

Ana Sayfa         Tasavvuf Sohbetleri

 

Dört Kapı - Kırk Makam

Yayınlanma Tarihi : 02.01.2025