Hz. İsa (as), Hz. Meryem isminde bakire bir kızdan doğmuş bizim gibi bir insandır. Kur'an-ı Kerim'de bu husus açıkça bildirilmiş ve Rûhulkudüs'tan bahsedilmiştir. Ancak bunun manası Hristiyanların zannettiği gibi İsa (as)'ın Allah'ın oğlu olduğu anlamına gelmez. İsa (as), Yahudilerin inanış olarak sapıklıkta olduğunu, doğru yolun kendisinin gösterdiği yol olduğunu bildirmeye çalışmıştır. Halbuki Yahudiler bekledikleri kurtarıcının çok şiddetli, sert, kavgacı, tuttuğunu koparan, Yahudileri diğer milletlerin esaretinden kurtaracak olan bir şahsiyet olmasını bekliyorlardı. Bu nedenle İsa (as)'a inanmadılar. Onu yalancı bir peygamber sanarak Romalılara ihbar ettiler ve karşı koydular. Kendi inançlarına göre onu haça gerdirdiler. Ancak Kur’an’ı Kerim’i bildirdiğine göre, asıl haça gerilen kimse İsa (as) olmayıp, bilakis onu az bir para mukabili Romalılara satan Esharyut Yahuda (Judas) adlı Yahudi haça gerilmiştir. Bugün Hristiyan tarihçilerini yaptığı araştırmalarda İsa (as)'ın haçta ölmediği ortaya çıkmaktadır. Böylece “İsa (as)'ın haçta can verdiği ve Tanrı babanın kendi biricik oğlunu günahkarlar için feda ettiği” efsanesi kökünden yıkılmaktadır. Yahudiler kısa zamanda hakiki Mesih'in geleceğini bekliyorlardı. Fakat bugün tanınmış Musevi tarihçilerinden biri, “2000 sene beklediğimiz halde hala bir kurtarıcı gelmedi. Galiba İsa (as) hakikaten Mesih’ti. Biz onun kadrini kıymetini bilmedik ve bize kurtarıcı olarak gelen bu büyük Peygamberi haça gerdirdik” demiştir. İsa (as)'a “İncil” isminde bir kitap nazil oldu. Fakat Yahudiler bu kitabı 80 sene içinde yok ettiler. Hristiyanlar Allah Teâlâ tarafından gönderildiğine inandıkları Kitab-ı Mukaddes’i ilahi kitap olarak tanırlar. Kitab-ı Mukaddes iki kısımdır: Birincisi Ahd-i Atik (Eski Ahit) olup, bu kitabın o zamana kadar gelen peygamberlerin ve bilhassa Musa (as)'ın tebligatını ihtiva ettiğine inanılır. İkincisi Ahd-i Cedid (Yeni Ahit) olup, Hz. İsa’ya inananlardan Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’nın yazdıkları İncil kitapları ve bazı din adamlarının yazdığı mektupları içerir. Bu kitapta İsa (as)'ın hayatı, yaptığı işler ve verdiği nasihat anlatılır. İncillerin yazılmasında, Kur'an-ı Kerim'in değişmemiş olmasında gösterilen büyük hassasiyet gösterilmemiştir. Hakiki bilgilere birçok yanlış düşünceler, efsaneler ve hurafeler eklenmiştir. Bununla beraber hakiki İncil’e çok yakın olan İncillerin de mevcudiyeti bugün biliniyor. Bunlardan en önemlisi Barnabas İncilidir.
Barnabas’ın Hayatı Barnabas Kıbrıs'ta doğmuş bir Yahudi olup asıl ismi Josef idi. Kendisi İsa (as)’a inananların başında gelmekte ve havarilerin arasında mühim bir mevkide bulunmaktadır. Kendisine verilen Barnabas lakabı nasihat verici, iyiliğe teşvik edici manasına gelmektedir. Hristiyanlık alemi Barnabas’ı Pavlos ile birlikte, Hıristiyanlığı yaymaya giden büyük bir Aziz olarak tanımakta ve her senenin 11. Haziranında onun yortusunu yapmaktadırlar. Havarilerden biri olduğu hususu tartışmalı olan Barnabas, Hıristiyanlığın ilk döneminde önemli bir rol oynamış, bu sebeple Luka tarafından "Ruhulkudüs ve imanla dolu iyi bir adam” (Resullerin İşleri, 11/24) olarak tavsif edilmiştir. Koyu bir Yahudi iken İsa Mesih'in gaibden kendisine seslendiğini ve bu yeni dine inandığını belirterek Kudüs'e giden Pavlus havariler tarafından şüphe ile karşılanırken, Barnabas onun hakkında hüsnü şehadette bulunmuş ve cemaate alınmasını sağlamıştır (Resullerin İşleri, 9/26-27). Bu muhtemelen Barnabas ile Pavlus'un Tarsus'ta veya Kudüs'te Rabbi Gamaliel'in öğrencisi ve iki eski arkadaş olmalarından kaynaklanmıştır. İlk Hıristiyan cemaati içinde aktif görev üstlenen Barnabas, cemaat temsilcisi olarak Antakya'ya gönderilir ve orada bu yeni dini yayma faaliyetine katılır (Resullerin İşleri, 11/19-23). Daha sonra Pavlus'u aramak için Tarsus'a gider ve onu bularak Antakya'ya getirir. Bir yıl boyunca beraberce Antakya'da bu yeni dini tebliğ ederler. Daha sonra Pavlus ile aralarında anlaşmazlık çıkması üzerine ondan ayrılan Barnabas Kıbrıs'a gider. Barnabas ile Pavlus arasındaki anlaşmazlığın Barnabas'nın yeğeni olan İncil yazarı Markos yüzünden çıktığı belirtilmektedir (Resullerin İşleri, 15/37-39). Acaba anlaşmazlığın gerçek sebebi bu mudur, yoksa Barnabas ile Pavlus arasında ideolojik bir farklılık da söz konusu mudur? Yeni Ahid'de böyle bir farklılıktan söz edilmez. Ancak Barnabas'ın sünnet olma konusunda fikir değiştirerek putperest iken Hıristiyan olanların Musa şeriatı üzere sünnet olmaları tezini savunduğunu ve böylece aynı görüşü savunan Saint Pierre ile birlikte hareket etiğini görmekteyiz (Galatyalılar’a Mektup, 21/11-13). İşte Barnabas'ın Musa şeriatını geçersiz sayan Pavlus'tan ayrılışının sebebini burada aramak gerekir. Pavlus Barnabas’ı havarilerden saymakta (Korintoslular'a Birinci Mektup, 9/5-6), İskenderiyeli Clement de aynı bilgiyi vermektedir. Barnabas'nın Hz. İsa tarafından seçilen yetmiş şakirt arasında olduğu da nakledilmektedir. Musevi-Hıristiyan geleneği Barnabas'nın havari olduğunu ve Pavlus'un görüşlerine karşı çıktığını kabul eder.
Barnabas İncili Barnabas, İsa (as)'dan duyduğu ve öğrendiği hususları hiçbir değiştirme yapmadan kayıt etmiştir. Bu İncil Hristiyanlığın ilk 300 senesinde diğer İncillerle beraber elden ele dolaşmış ve okunmuştur. 325 senesinde İznik Ruhani Meclisi İbranice yazılmış olan bütün İncillerin ortadan kaldırılmasına karar verince, Barnabas İncili de yok edilmiştir. Çünkü 4 İncilin dışında İncil okuyan ve bulunduranların öldürüleceğine dair emir çıkarılmıştı. Diğer 4 İncil Latinceye tercüme edilmiş, fakat Barnabas İncili birdenbire ortadan kaybolmuştur. Ancak 383 senesinde Papa Damasus, tesadüfen eline geçen Barnabas İncilinden arta kalan bir nüshayı Papalık kütüphanesinde saklamıştır. 1585 senesine kadar burada kalan Barnabas İncilini Papa Sextusun dostu olan Fra Morino (Fra, İtalyanca erkek kardeş ve rahip manasına gelir) kütüphanede bulmuş ve onunla çok ilgilenmiştir. Çünkü tanınmış Hristiyan din alimlerinden Iraneus (130-200) tahminen 160 senesinde, “Bir tek Allah olduğunu, İsa'nın Allah'ın oğlu olmadığını” ileri sürmüş ve “Pavlos’un Romalıların birçok Tanrıya tapmak alışkanlığından mülhem olarak teslisi, yani üç Allah'a tapmak itikadını Hristiyan akideleri arasına sokmak istediğini” ifade etmiştir. Iraneus Pavlos’u tenkit ederken, Allah Teâlâ'nın bir olduğunu belirten Barnabas İncilini şahit olarak gösteriyordu. Bunu bilen Fra Marino, Barnabas İncilini büyük bir dikkatle okumuş ve tahminen 1585-1590 seneleri arasında İtalyancaya çevirmiştir. Bu İtalyanca el yazısı birçok sahip değiştirdikten sonra, Prusya kralı müşavirlerinden Cramer'in eline geçmiş ve Cramer 1713 senesinde bu kıymetli el yazısını, Türkleri Zentada yendiği ve onların elinden Macaristan ve Belgrat kalesini geri aldığı için Avrupa'da büyük bir şöhret kazanmış olan Prens Öjen’e (1663-1736) hediye etmiştir. Prens Öjen öldükten sonra Barnabas İncili onun özel kütüphanesi ile birlikte 1738'de Viyana'daki Kraliyet kütüphanesine nakledilmiştir. İlk defa olarak bu kütüphanede Barnabas İncilinin İtalyanca tercümesini bulan iki İngiliz bay ve bayan Rago bunu İngilizceye çevirmişler ve bu İngilizce tercüme 1907 tarihinde Oxford’da basılmıştır Ancak bu tercüme de esrarlı bir şekilde ortadan kaybolmuştur. Bu tercümeden yalnız bir tanesi British Museum ve bir tanesi de Washington’da Amerikan Kongresi Kütüphanesinde bulunmaktadır. Pakistan Kur'an-ı Kerim Cemiyeti büyük bir himmetle İngilizce nüshasını 1973 yılında tekrar basmaya muvaffak olmuştur. Bu İngilizce nüsha Türkçeye çevrilmiş ve ülkemizde de basılmıştır. Barnabas İncilinin bugün mevcut yegane İtalyanca yazma nüshası küçük boy, hacimli bir kitap görünümünde olup meşin ciltlidir. 10,7 X 15,5 cm ebadında ve 506 sayfadır. Kitabın ilk dört ve son altı sayfası boştur. Diğer sayfalar ise sayfa kenarında 1 veya 2 cm. boşluk kalacak şekilde kırmızı çizgi ile çerçevelenmiştir. Kullanılan kısmın ilk dört sayfasında J. Fr. Cramer'in 20 Haziran 1713'te Prens Eugene de Savoie'ya yazdığı uzunca bir ithaf yazısı yer almaktadır. Ardından gelen otuz dört sayfa boştur ve daha sonra İncil'in metni başlamaktadır. İtalyanca metnin kenarlarında Arapça notlar vardır. Yazma nüshanın kağıdı filigranlıdır ve filigran Venedik veya çevre bölgelere aittir. Bu tür filigranlı kağıt Avrupa'da XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren üretilmiştir. Barnabas İncilinin XVIII. yüzyılda mevcut olup günümüzde kaybolmuş bir İspanyolca nüshasının daha bulunduğu bilinmektedir. Bu nüshaya atıfta bulunan ilk yazar Adriaan Reeland’dır. İspanyolca nüsha 1734'te mevcuttu. Zira Georges Sale 1734'te neşrettiği Kur'an tercümesinde ondan bahsetmektedir. Sale İspanyolca yazma nüshanın kendisine Dr. Holme tarafından verildiğini, 222 bölüm ve 420 sayfadan oluşan bu nüshanın İspanyolca ve okunaklı olduğunu, kitabın başında Arandalı Mustafa tarafından İtalyanca'dan çevrildiğinin belirtildiğini nakletmektedir. Sale, “The Koran” adlı eserinde Barnabas İncilinin İspanyolca nüshasından bazı pasajlar nakletmektedir. Barnabas İncilinin yine bu dönemlerde Arapça bir nüshasının bulunduğu da bildirilmektedir. Ancak 1908'deki ilk Arapça tercümesinden önce Arapça bir Barnabas İncilinin mevcudiyeti tespit edilememiştir. Sale ve White tarafından İspanyolca nüshadan İngilizceye tercüme edilerek neşredilen bölümlerin dışında Barnabas İncili'nin İtalyanca nüshasının İngilizce tercümesi ve uzun bir giriş bölümü ile birlikte ilk neşri Lonsdale ve Laura Ragg tarafından yapılmıştır (London 1907). Ancak adı geçen naşirler eserin orijinalinden istinsah ettikleri nüsha üzerinde çalıştıkları için bazı hatalar yapmışlardır. Oxford'da Ciarendon Press tarafından basılan ve Oxford University Press tarafından 1907'de neşredilen bu kitap esrarengiz bir şekilde piyasadan kaybolmuştur. Bu neşirden iki nüsha British Museum ve Library of the Congress'de bulunmaktadır. Barnabas İncili üzerinde doktora tezi hazırlayan L. Cirillo, Ciarendon Press' e yaptığı müracaat sonunda bu baskıya ait nüshaların imha edildiğini öğrenmiştir. Barnabas İncilinin mevcudiyetine dair en eski Hıristiyan kaynakları, Papa Gelase'e ait genelge (Decretum Gelasianum) ile Catalogue des soixante livres canoniques adlı eserdir. Papa Gelase'e ait genelgede resmen kutsal kabul edilen ve apokrif sayılan kitapların isimleri verilirken Barnabas İncilinden de bahsedilir.
Barnabas İncilinin Muhtevası Barnabas İncilinin giriş kısmında şöyle yazılmaktadır: “Mesih denilen Nasıralı İsa'nın havarisi Barnabas yeryüzünde bulunan herkese Barış, Huzur ve tesellidir. Pek sevgili Yüce Allah, büyük öğretme ve mucizeler merhametinden şu son günlerde Peygamberi İsa Mesih aracılığıyla bizi ziyaret etmiştir. Şeytan tarafından aldatılan pek çok kimse dindarlık maskesi altında en dinsiz akideyi vaaz ederek İsa'ya Allah'ın oğlu demektedir. Allah'ın sonsuza değin emrettiği sünnet olmayı reddetmekte ve her türlü kirli etin yenmesine izin vermekte olduğundan, bunlar arasında bulunan kendinden üzüntü duymadan söz edemediğim Pavlus'ta aldatılmıştır. Kurtuluşa ermeniz, şeytan tarafından aldatılamamanız ve Allah'ın hükmü önünde zararlı çıkmamanız için İsa ile yaptığım konuşma ve görüşmelerde gördüğüm ve duyduğum gerçeği yazıyorum. Bu sebeple yazdıklarımızın tersine yeni akideyi vazedecek kimselere karşı çok dikkat et ki sonsuz kurtuluşa erebilesin. Yüce Allah seninle olsun, seni şeytandan ve her şeyden korusun. Amin.” Barnabas İncilinin genel teması şudur : Önceki kutsal yazılar tahrif edildiği için hakikati tekrar vazetmek üzere Tanrı İsa’yı görevlendirmiştir. İsa'nın vazedeceği hakikat ise Mesih’in İsmail’in neslinden geleceğidir. Hz.İsa ne Tanrı ne de Mesih’tir. O Mesih olarak gelecek olan Hz. Muhammed'in müjdecisidir. Barnabas İncili bir giriş ile doğumundan semaya urucuna kadar Hz.İsa'nın hayatının anlatıldığı asıl bölümden (222 bab) oluşmaktadır. Asıl bölümde ise şu konular yer almaktadır: 1. Hz. İsa'nın dünyaya gelişi ve çocukluğu (1 -9). Bu bölümde kanonik İncillerde olduğu gibi annesi Meryem'e Cebrail tarafından Hz.İsa'nın doğumunun müjdelenmesi (1-2), Hz. İsa'nın dünyaya gelişi (3-4), sünnet oluşu ve mabede takdimi (5), müneccimlerin ziyareti ve Mısır'a kaçışı (6-8), on iki yaşında Kudüs'ü ziyareti (9) anlatılmaktadır. Barnabas İncilinin bu ilk bölümünde kanonik İncillerden Luka ve Matta'ya büyük benzerlikler görülmekle birlikte bazı farklılıklar da vardır. Luka İncilindeki (1 / 31-33), "Ve işte gebe kalıp bir oğlan doğuracaksın ve adını İsa koyacaksın . O büyük olacak, ona yüce Allah'ın oğlu denilecek; rab Allah ona babası Davud 'un tahtını verecek; Ya'küb'un evi üzerinde ebediyen saltanat sürecek ve onun melekutuna hiç son olmayacaktır" ifadesi Barnabas İncilinde şu şekildedir: "Allah seni, samimi bir kalple şeriatında yürüsünler diye İsrail halkına göndereceği bir peygamberin annesi olarak seçti." Luka İncilinde (1/35) babasız dünyaya gelmesi sebebiyle Hz. İsa'ya Allah'ın oğlu denileceği bildirilirken Barnabas İncilinde bu hadise şu şekilde anlatılmaktadır: "Ey Meryem! İnsan yokken insanı yaratan Allah, senden de erkek olmadan insan meydana getirmeye kadirdir". Luka İncilindeki (2/11) "Çünkü bugün Davud'un şehrinde size kurtarıcı doğdu, o da rab Mesih'tir" ifadesine karşılık Barnabas İncilinde, "Davud'un şehrinde rabbin peygamberi olan bir çocuk doğdu. O İsrail evine büyük kurtuluş getirmektedir" şeklindedir. 2. Tebliğ faaliyetinin ilk yılı (10-46), Hz. İsa otuz yaşında iken Zeytindağında melek Cebrail kendisine İncil'i indirir. İsa'nın kalbine dolan bu kitapta Allah'ın ne yaptığı, ne söylediği, ne dilediği bulunmaktadır (10). Böylece Hz. İsa’nın peygamberliği başlamıştır. Bu kısım kanonik İncillerdeki İsa'nın vaftiz olma hikayesine tekabül etmektedir. Hz. İsa dağdan iner ve bir cüzzamlıyı iyileştirir (11). Kudüs'te mabedde Allah adına ilk vaazını verir (12) ve Cebrail'in emri üzerine Zeytindağında İbrahim’in kurbanının hatırasına Allah'a bir kurban takdim eder ( 13). Barnabas İncilindeki bu iki babda nakledilenler ( 12-13) kanonik İncillerde yoktur. Çölde şeytan tarafından iğva edilmek istenen İsa daha sonra on iki havarisini seçer (14). Bu havariler arasında kanonik İncillerin aksine Barnabas da vardır. İsa bir düğünde suları şarap yapar ( 15). Meşhur dağ vaazını verir ( 16). Havarilerin soruları üzerine Tanrı hakkında bilgi verir. Allah hakkında “babamızdır" denilmesini (İşaya, 63/ 16) izah eder; 144.000 peygamberden bahseder ve kendisinden sonra gelecek olan, bütün peygamber ve azizlerin en ulusu olan Allah elçisini müjdeler ( 17). Daha sonra Hz. İsa'nın öğütleri, çeşitli mucizeleri anlatılır (18-21). Sünnet olmanın Allah ile Hz. İbrahim arasında yapılan ebedi bir ahid olduğu, bu uygulamanın Hz. Adem ile başladığı , sünnetsizin cennetten mahrum kalacağı ifade edilir (22-23). Hz. İbrahim'in hikayesi (26-29), domuz etinin ve yasaklanmış besinlerin yenilemeyeceği, putperestliğin en büyük günah olduğu vurgulanır (32). Şeytan hakkında bilgiler verilir (35 - 36). Temizlik kurallarının önemi (38), Adem ile Havva’nın yaratılışı, şeytanın onları kandırması, Adem ile Havva'ya Allah'ın resulü Muhammed'in geleceğinin bildirilmesi nakledilir (39). Hz. İsa kendisinin Mesih olmadığını ve gerçek Mesih’in özelliklerini belirterek onun Hz. Muhammed olduğunu, Yahudi din bilginlerinin kutsal yazıları değiştirdiklerini belirtir (42-44). 3. Hz. İsa’nın peygamberliğinin ikinci yılı (47-90), Roma askerlerinin İsa'yı tanrı olarak kabul etmeleri, bu sebeple İsa'nın Nain'i terk etmesi (47), hastaları iyileştirmesi, sinagogdaki vaazı ve ibadet için çöle çekilmesi (48-50), şeytan, nihai hüküm ve cehennem hakkındaki vaazları (51-62), mucizeleri, çeşitli meselelerle ilgili talimleri (63-81), kendisinden sonra gelecek gerçek Mesihi müjdelemesi (82) nakledilir. 4. Hz. İsa'nın peygamberliğinin üçüncü yılı (91 -222), Romalı askerlerin İbranileri İsa’nın Tanrı olduğunu söylemeye zorlamaları, İsa’nın Mesih olmayıp sadece bir kul ve gerçek Mesih’in müjdecisi olduğunu açıklaması (96), yetmiş iki kişiyi şakird olarak seçmesi (98), on iki havari ile yetmiş iki şakirdin faaliyetleri (99- 126), Hz. İsa'nın Kudüs (127- 131), Nain ( 133- 138) ve Şam'daki faaliyetleri ( 139-143), Celile'ye dönüşü, gerçek Ferisiler hakkındaki beyanları (143-151), Nasıra'dan Kudüs'e gidişi ( 151- 162), kader hakkındaki talimleri ve bu konuda sadece Muhammed'in bilgi sahibi olduğu, çöldeki konuşmaları ( 163- 179), Kudüs'te yazıcı Nicodeme ile karşılaşması ( 180- 192 ), Mesih’in İsmail soyundan geleceği (191), Lazar'ın dirilişi ( 193-200), Kudüs'teki son olaylar, Hz. İsa’nın aranması, Cebrail. Mikail, İsrafil ve Uriel tarafından semaya kaldırılıp üçüncü semaya bırakılması (215), Yahuda İskaryot’un işkence görüp çarmıha gerilmesi (217), İsa'nın annesine ve havarilere görünmesi (219-220), Barnabas'ın İsa'ya soruları , Hz. İsa'nın cevapları ve Barnabas'a, "Bak Barnabas, benim dünyada kalışım süresince bütün olup bitenlerle ilgili olarak benim İncil'imi elbette yazmalısın " şeklindeki talimatı ve orada bulunanların gözleri önünde dört melek tarafından semaya çıkarılışı (221), Hz. İsa'dan sonra havarilerin çeşitli bölgelere dağılmaları, bazı insanların-Pavlus da dahil İsa'nın ölüp dirildiğini, bazılarının ise ölüp dirilmediğini ileri sürmeleri, Barnabas'ın ise gerçekleri naklettiği bildirilir (222). Barnabas İncilinden bazı ayetleri aşağıda ele alarak, Hıristiyanların en temel inançlarından olan Hz. İsa’nın Tanrının oğlu olduğu, insanların günahlarını affettiği ve çarmığa gerilerek asıldığı gibi iddiaların nasıl ret edildiğini ifade edeceğiz. Bab 70: İsa kendisine “Sen Allah'ın oğlusun” diyen Petrus'a çok kızdı, onu azarladı, ona “defol benden uzaklaş, sen şeytansın ve bana fenalık yapmak istiyorsun” dedi. Ondan sonra havarilerine dönerek “bana böyle söyleyenlere yazıklar olsun. Çünkü Allah bana bunlara lanet etmek emrini verdi” dedi. Bab 71: Ben kimsenin günahını affedemem, ancak Allah günahları affeder. Bab 72: Ben bu dünyaya Cenab-ı Hakk'ın dünyaya selamet getirecek olan Resulünün yolunu hazırlamak için geldim. Fakat Sizler dikkat ediniz, o gelinceye kadar sakın aldatılmayasınız. Çünkü benim sözlerimi alıp benim incilimi bozacak birçok yalancı peygamberler zuhur edecektir dedi. O zaman Andreasın, “geleceğini söylediğin bu Resul hakkında bize bazı işaretler söyle ki onu bilelim” sualine karşı, “Bu Resul sizin zamanınızda gelmeyecektir, sizden birkaç yıl sonra benim İncilim tahrif edilmiş olacağı ve hakiki inananların 30 kişi kadar kalacağı bir zamanda gelecektir. İşte o zaman Cenabı Hak insanlara acıyarak elçisini gönderecektir. Onun başının üzerinde daima beyaz bir bulut bulunacaktır. O çok kudretli olacak, putları kıracak, puta tapanları cezalandıracaktır. Onun sayesinde insanlar Allah'ı tanıyacak ve onu ta’zîz edecek ve ben de hakiki olarak tanıyacağım. Benim insandan başka bir şey olduğumu söyleyenlerden intikam alacaktır” demektedir. Bab 96: Ruhumun huzurunda bulunduğu Allah Hayy’dır, diridir. Allah Teâlâ babamız İbrahim'e senin neslinden bütün insanları nimetlendireceğim diye vaat etmiş ise de o Mesih Resul ben değilim. Allah Teâlâ beni dünyadan çekip aldığı zaman şeytan herkesi benim Allah veya Allah'ın oğlu olduğuma inandıracak. Bu lanetli fitneyi yeniden diriltecek, sözlerim ve akidem öylesine tahrif edilecek ki 30 kadar Mümin ya kalacak ya kalmayacak. Bunun üzerine Allah Teâlâ insanlara merhamet ederek her şeyi Onun için yaratmış olduğu resulünü gönderecektir. Bu Resul güneyden gelecektir. Büyük kudret sahibi olacaktır. Putları kıracak, puta tapanları ortadan kaldıracak, şeytanın insanlar üzerindeki hakimiyetine son verecektir. Kendisi ile birlikte Allah Teâlâ'nın selameti de inanan insanlara ulaşacak ve kendisinin sözlerine inananlar Allah Teâlâ'nın türlü türlü nimetlerine nail olacaklardır demektedir. Bab 97: “Söylediğin mesleğin ismi nedir ve onun gelişinin alametleri nelerdir?” diye soran kahine İsa şöyle dedi: “Mesih'in Resul'ün adı hayran olmaya değer güzelliktedir. Allah Teâlâ onun ruhunu yarattığı zaman ona bu ismi verdi ve onu semavi ihtişamı içine koydu ve bekle “Ey Ahmet” senin hatıran için ben cenneti, dünyayı ve birçok mahluku yarattım. Bunları sana hediye ediyorum. Sana kıymet veren benden kıymet bulacak; sana lanet eden, küfür eden tarafımdan lanet olunacaktır. Ben seni dünyaya kurtarıcı Resulüm olarak göndereceğim. Senin sözün sırf hakikat olacaktır. Yer ve Gök ortadan kalkabilir, fakat senin yolun daima sonsuz olacaktır. Onun Mukaddes ismi Ahmet'tir.” Bunun üzerine İsa'nın etrafında toplanmış olan halk seslerini yükselterek, “Ey Ahmet dünyayı kurtarmak için çabuk gel!” diye bağırdılar demektedir. Bab 28: “Kardeşlerim! Ben topraktan yaratılmış bir insanım, sizin gibi toprak üzerinde yürüyorum. Günahlarınızı bilin ve tövbe edin. Kardeşlerim şeytan Romalı askerlerin yardımı ile size benim Allah olduğumu söyleyerek sizi aldatacak. Onların sahte ve yalancı ilahlara kulluk ederek Allah'ın lanetine uğrayacaklarını görerek onlara inanmayınız” demektedir. Bab 136: Cehennem hakkında izahat verildikten sonra Muhammed Aleyhisselam'ın kendi ümmetini cehennemden nasıl kurtaracağını anlatılmaktadır. Bab 163: Havarilerin geleceğini söylediği zat kim olacak sualine karşı İsa Aleyhisselam kalbinin bütün sevinciyle “Onun ismi Ahmet'tir. O geldiği zaman uzun müddet yağmur yağmasa bile toprakta meyve ağaçları yetişecektir. Onun getirdiği Allah'ın rahmeti sayesinde insanlar onun zamanında iyi şeyler yapmak fırsatını bulacaklar. Allah'ın rahmeti insanlar üzerine yağmur gibi yağacaktır” dedi. İsa Aleyhisselam'ın son günleri hakkında Barnabas İncili şu malumatı vermektedir: Bab 215-222: Roma askerleri İsa Aleyhisselam'ı yakalamak için evden içeri girdikleri zaman 4 büyük melek Cebrail, İsrafil, Mikail ve Azrail, Allah Teâlâ'nın emri ile onu kucaklayıp pencereden çıkararak göğe kaldırdılar. Romalı askerler kendilerine kılavuzluk eden Yahudayı, “Sen İsa’sın” diye yakaladılar. Bütün inkarına, bağırıp çağırmasına, yalvarmasına rağmen sürükleye sürükleye hazırlanmış olan çarmıha götürüp astılar. Sonra İsa Aleyhisselam annesi Meryem'e ve havarilerine göründü. Meryem’e, “Anne görüyorsun ki ben asılmadım, benim yerime hain Yahuda haça gerildi ve öldü. Şeytandan sakının. Çünkü o dünyayı yanlış bilgi ile aldatmak için her şeyi yapacaktır. Gördüğünüz ve duyduğunuz şeyler için sizi şahit yapıyorum” dedi. Ondan sonra inananları koruması ve günahkarların nedamet getirmesi için Allah Teâlâ'ya dua etti. Şakirtlerine dönerek “Allah Teâlâ'nın nimeti ve rahmeti sizinle olsun” dedi. Bundan sonra dört büyük melek onun şakirtlerinin ve anasının gözü önünde tekrar semaya kaldırdılar.
Barnabas İnciline Eleştiriler ● Avrupa ansiklopedilerinde Barnabas İncili hakkında şu bilgiler yazılıdır: Barnabas İncili denilen bir el yazısı 15. yüzyılda İslamiyeti kabul etmiş bir İtalyan tarafından yazılmış uydurma bir kitaptır. Ancak bu açıklama tamamıyla yanlıştır. Çünkü Barnabas İncili daha 3. yüzyılda yani Muhammed Aleyhisselam'ın gelmesinden 300 sene evvel aforoz edilerek ortadan kaldırılmıştır. Demek ki daha o zaman da, içinde fanatik Hristiyanların işine gelmeyen yani Allah Teâlâ'nın Bir olduğunu, İsa Aleyhisselam'dan sonra başka bir Peygamberin geleceğini bildiren bahisler vardır. Bunun için daha İslamiyet başlamadan evvel Müslüman olması mümkün olmayan bir kimse tarafından yazılmasına imkan yoktur. İtalyancaya çeviren Fra Marino ise, bir Katolik papazı olup Müslümanlığı kabul ettiğine dair elimizde hiçbir belge yoktur. Tercümeyi değiştirmesi için de bir sebep yoktur. Unutmamak gerekir ki çok sene evvel, yani milattan sonra 300 ile 325 seneleri arasında birçok önemli Hristiyan din adamları İsa Aleyhisselam'ın Allah'ın oğlu olduğunu kabul etmemiş ve onun bizim gibi bir insan olduğunu ispat etmek için Barnabas İncilini öne sürmüşlerdir. Bunlardan en önemlisi Antakya piskoposu olan Luçian’dır. Ayrıca onun şakirti olan Arius (270-336) da aynı iddiayı ileri sürmüştür. Ancak Arius, İskenderiye piskoposu daha sonra İstanbul Patriği olan Alexandrus tarafından aforoz edilmiştir. Bunun üzerine Arius, arkadaşı İzmit piskoposu Eusbiusun yanına gitti. Arius etrafında o kadar fazla taraftar toplamıştı ki Bizans İmparatoru Konstantin ve kız kardeşi bile onun kurduğu Arianlar mezhebine girmişlerdi. Bundan sonra Muhammed Aleyhisselam'ın zamanında Papa olan Honorius, İsa Aleyhisselam'ın yalnızca insan olduğunu ve üç Allah'a inanmanın doğru olmadığını ileri sürmüştür. 630'da ölen Papa Honorius ölümünden 48 sene sonra 678 senesinde İstanbul'da toplanan Ruhani Meclis tarafından resmen lanetlenmiştir. 1547 senesinde Sicilyalı bir rahip Camillo'nın tesiri altında kalan L.F.M. Sozzini, Hristiyanların en büyük din adamlarından ve Calvinizmin kurucusu olan Fransız Jean Calvin (1509-1564)'e müracaat ederek “Ben teslise, üçlü Tanrıya inanmıyorum” diye meydan okumuştur. Kendisinin Arius’un mezhebini tercih ettiğini bildirmiş ve mühim bir Hıristiyan akidesi olan “Adem Aleyhisselam'ın büyük günahı ve İsa Aleyhisselam'ın bunun kefareti için dünyaya geldiği” itikadını reddetmiştir. Bu zatın yeğeni olan F.P. Sozzini, 1562'de bir kitap neşrederek İsa Aleyhisselam'ın ilahlığını kesin olarak inkar etmiştir. 1577'de Sozzini, Transilvanya'da Klausenburg şehrine gitmiştir. Çünkü bu memleketin başında bulunan Sigismund teslisi kabul etmiyordu. Yine burada piskopos Francis David (1510-1579) teslisin tamamıyla karşısında idi ve teslisi reddeden bir mezhep kurmuştu. Bu mezhep Polonya'da Rakov şehrinde kurulduğu için salikler “Rakoviyanlar” ismini almışlardı. Bunların hepsi Arius’un mezhebine inanıyorlardı. Bu isyanı gören papalar ve onların avanesi Barnabas İncilini ortadan kaldırmak için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardır. Bugün Hristiyanların ellerinde bulunan İncillerde ve Ahd-i atik’te, bütün tahriflere rağmen İsa aleyhisselam'dan sonra bir Peygamber Aleyhisselatu Vesselam'ın geleceği yazılıdır. Yuhanna İncilinin 16. Bab’ın 12. ve 13. ayetlerinde şöyle denilmektedir: “Benim söyleyeceğim daha birçok şeyler var. Fakat henüz bunlara tahammül edemezsiniz. Fakat o geldiği zaman sizi her hakikate ulaştıracaktır. Yuhannadaki bu ifade, İngiliz ve Amerikan İncil şirketleri tarafından 1886 senesinde İstanbul'da Boyacıyan Agop matbaasında bastırılmış olan “Kitab-ı Mukaddes”in İbrani dilinden Türkçeye tercümesinin 885. sayfasında “Benim gitmem size hayırlıdır. Zira ben gitmeyince sizi teselli edici gelmez. O geldiğinde dünyayı günah ve salâh ve hüküm hususunda ilzâm edecektir. Size söyleyeceğim daha çok şeyler var. Lakin şimdi tahammül edemezsiniz. Ama, o hakikat ruhu geldiği zaman sizi cümle hakikate ifşa edecektir. Zira kendiliğinden söylemeyip, işittiği şeylerin cümlesini söyleyecek ve vuku bulacak şeyleri size haber verecektir. O beni ta’zîz edecek, çünkü benimkinden alıp size ihbar edecektir” şeklinde yazılır. Buradaki o kelimesi İncil tercüme ve tefsirlerinde Ruh veya Ruhulkudüs olarak gösterilmektedir. Halbuki, Latince aslında “Paraclet” diye yazılıdır ki bu kelime teselli edici manasına gelir. Demek oluyor ki papazlar bütün gayretlerine rağmen İncil'den “benden sonra bir teselli edici gelecektir” ibaresini kaldıramamışlardır. Bundan başka Pavlos’un yazdığı ve Hristiyanların Kitab-ı Mukaddes'in bir kısmı olarak kabul ettikleri mektuplardan “Korintoslulara birinci mektub”un, 13. babanın 8. ayeti ve devamında, “Sevgi sona ermez, fakat peygamberler sona erecektir. Dillerde kaybolacaktır (Latince ve Eski Yunanca gibi) ilim de iptal olunacaktır (ortaçağ ilmi gibi). Zira biz bunların ancak çok az bir parçasını biliyoruz. Fakat O Kâmil olan geldiği zaman, “cüzi olan yani bütün yarım kalan ve kusurlu olan bilgiler ortadan kalkacaktır” denilmektedir. Bu yazı Türkçe Kitab-ı Mukaddes’in 944. sayfasında aynen mevcuttur. O halde Hristiyanlar, bugün ellerinde bulunan ve doğru olarak kabul ettikleri İncil'de de bir son peygamber (sav)’in geleceğini bildiren kısımlar olduğuna inanmak mecburiyetindedirler. ● Barnabas İnciline yapılan tenkitler konusunda TDV İslam Ansiklopedisinde şunlar yazılıdır: Barnabas İncili özellikle teslisi ve Hz.İsa'nın uluhiyetini reddedip onun sadece gerçek Mesihi müjdeleyen bir peygamber olduğunu belirtmesi açısından kanonik İncillerden ayrılmakta ve bu sebeple de Hıristiyanlar tarafından uydurma (apokrif) kabul edilmektedir. Hıristiyan araştırmacılar bu İncil'in XVII. yüzyılda kaleme alındığını , hatta Müslüman olmuş bir Hıristiyan tarafından yazılıp Barnabas’a nispet edildiğini ileri sürmekte, bunu ispat edebilmek için de çeşitli tenkitler yapmaktadırlar. Barnabas İnciline yöneltilen bu tenkitlerin bir kısmı makul olduğu halde çoğu peşin hükümle yola çıkıldığını göstermektedir. Tenkitlerin başlıcaları şunlardır: 1. Tarih ve coğrafya hataları. Münekkitler Barnabas İncilindeki bazı ifadelerden bu İncil yazarının Filistin coğrafyasını bilmediğini ileri sürmektedirler. Barnabas İncilindeki (Bab 20), “İsa Celile denizine gitti ve bir gemiye binerek kendi şehri Nasıra'ya doğru yola çıktı" ve aynı babdaki, “Nasıra şehrine gelince gemiciler ... " ifadelerinden yazarın Nasıra şehrini deniz kenarında sandığını, yine aynı İncil'deki İsa’nın Nasıra’ya gittiği (141), daha sonra gemiye bindiği (151) ve Kudüs'e vardığı (152) ifadelerinden de gerek Nasıra gerekse Kudüs'ü deniz kenarında iki şehir olarak düşündüğünü ileri sürmektedirler. Barnabas İncilindeki bu bilgiler. "Nasıra ve Kudüs şehirleri deniz kenarındadır ve birinden diğerine gemiyle gidilmektedir" şeklinde yorumlanabileceği gibi yazarın yol güzergahında katedilen merhaleleri tafsilatıyla anlatmayıp sadece bir hadisenin bittiği ve diğerinin başladığı yerleri bildirdiği şeklinde de yorumlanabilir. Üstelik bu yorum Barnabas İncilinin genel üslubuna daha uygundur. Zira aynı İncil'de İsa'nın Nasıra'ya yerleştiği , on iki yaşına gelince annesi Meryem ve Yusuf'la birlikte Kudüs'e gittiği, tekrar Nasıra’ya döndüğü (9), daha sonra annesiyle birlikte Zeytindağı'na çıktığı (10) belirtilmekte, ancak ne denizden ne de gemiden bahsedilmektedir. Diğer taraftan Barnabas İncilindeki bu ifadeler bu İncil'in uydurma olduğuna delil olarak ileri sürülürken aynı olayla ilgili olarak Matta İncilinde yer alan, "İsa kayığa bindi, denizi geçti ve kendi şehrine geldi" (9/1) ifadesi, sırf kanonik kabul edilen bir İncil'de yer aldığı için normal karşılanmaktadır . Barnabas İncilindeki bir ifade (Bab 99) yanlış tercüme edilerek yazarın Sur (Tyr) şehrini Şeria nehrinin yakınında zannettiği ileri sürülmekte ve bu husus tenkit edilmektedir. Halbuki yazar İncil'in başka bir yerinde (21) Sur şehrinin bulunduğu bölgeyi göstermektedir. Diğer taraftan İtalyanca nüshada bulunan "in t iro apresso il giordano" ifadesindeki "in t iro", Fenike'deki Sur şehrini göstermemektedir. İtalyancada bu ifade doğrudan" veya "müteakiben " anlamındadır. 2. Hz. İsa dönemiyle bağdaşmayan çeşitli kavramlar. Münekkitler Barnabas İncilinde bulunan bazı bilgilerin İsa dönemini değil Ortaçağ Avrupası'nı yansıttığını, bu sebeple kitabın Ortaçağ'da kaleme alındığını ileri sürmektedirler. Barnabas İncilinde (54) 60 minutiye bölünen altın bir dinardan söz edilmektedir. Bu ise, "Hz. İsa döneminde minuti (minuto) denilen bir para birimi yoktu; Roma İmparatorluğu'nda kullanılan dinar ise altından değil, gümüşten yapılmaktaydı" denilerek tenkit konusu olmuştur. Bir para birimi olarak minuto XIV. yüzyılda kullanılmıştır. Ancak bu tabir Barnabas İncilinin mütercim veya müstensihine ait olamaz mı? Diğer taraftan İsa zamanında altın veya gümüş paranın kullanıldığını Ahd-i Cedid'den anlamaktayız (Resullerin İşleri, 3/6; 20/ 33). Aynı şekilde, "İsa zamanında şarap deriden yapılma tulumlara konmaktaydı" denilerek Barnabas İncilindeki fıçı tabirinin (152) tenkidi de bu ifadenin mütercime aidiyeti şeklinde çözümlenebilir. Yine İncil'de yer alan (121) mahkemenin işleyiş tarzı ve düello hadisesi (99), şekerin mevcudiyeti (119), taş ocaklarında çalışan işçiler (109) gibi hususların İsa dönemini değil Ortaçağ Avrupası'nı yansıttığı ileri sürülmektedir. Bu İncil'deki, "Bir hedefe atışta bulunanları (ok atma talimi yapanları) gördünüz mü?"' (110) ifadesinden hareketle bu tür askeri talimlerin o dönemden ziyade askerlerin çokça bulunduğu Ortaçağ Avrupası'na uygun olduğu şeklindeki tenkit de doğru değildir. Zira askerin bulunduğu her yerde atış talimlerinin olması tabiidir. Taş ocaklarında çalışan işçilerden bahsedilmesi de (109) gerçeklerle çelişmemektedir. Zira o dönem Filistin' inde, başta Süleyman Mabedi olmak üzere çeşitli yapıların mevcudiyeti taş ocaklarının bulunduğunu göstermektedir. 3. Bir başka tenkit de 222 bölümden oluşan bu İncil'in. XIII ve XIV. yüzyıllarda İtalya'da oldukça rağbet gören diatessaronları örnek alarak hazırlandığı iddiasıdır. "Dört kısmın uyumu" anlamına gelen diatessaron kelimesi, dört İncil'in tek bir kitap halinde özetlenmiş şekline verilen bir isimdir ve bu anlamda ilk defa milattan sonra 150 yılında Tatien tarafından hazırlanan kitap için kullanılmıştır. Dolayısıyla XIII ve XIV. yüzyıllardan çok önce diatessaron mevcuttu. 4. Bu İncil'de Ahd-i Atik'ten yapılan iktibaslarda, milattan sonra IV. yüzyılda Aziz Jeröme tarafından yapılan Latince tercümenin (Vulgate) kullanıldığı da iddia edilmektedir. Fakat tam aksine Kitab-ı Mukaddes'in Latince tercümesinin Barnabas İnciline dayandığı da ileri sürülmektedir. 5. Tenkitlerden biri de bu İncil'in Müslüman olmuş bir Hıristiyan tarafından yazılmış olduğu hususudur. Halbuki bizzat Hıristiyan münekkitlerin de ortaya koydukları gibi Barnabas İncili bazı noktalarda Kur'an-ı Kerim'le çelişmektedir. Kur'an-ı Kerim 'de göklerin yedi olduğu belirtilirken Barnabas İncilinde dokuz olduğu ifade edilmektedir ( 105,178). Kur'an-ı Kerim'de Hz. Meryem'in Hz. İsa'yı dünyaya getirirken doğum sancısı çektiği bildirilmekte (Meryem, 19/23), halbuki Barnabas İncilinde onu ağrısız doğurduğu nakledilmektedir (3). Barnabas İncilinde İsa Mesih olmadığını ısrarla dile getirirken (96), Kur'an-ı Kerim ondan Mesih diye bahsetmektedir (Al-i İmran 3/45; en-Nisa 4/I72) . Barnabas İncilinin Kur'an-ı Kerim'le olan bu çelişkileri, bu İncil'in Müslümanlar tarafından yazılmış olamayacağını göstermektedir. 6. Teslisi ve enkarnasyonu reddettiği ve Hz. Muhammed'in geleceğini müjdelediği için Müslümanlar tarafından sahih kabul edilen Barnabas İncili, kanonik İnciller ve Hıristiyan akidesiyle çeliştiği gerekçesiyle Hıristiyanlar tarafından reddedilmekte, uydurma olduğu, hatta XVI. yüzyılda Müslüman olmuş bir Hıristiyan tarafından yazıldığı ileri sürülmektedir. Barnabas İncilinin bugün mevcut yegane nüshası olan İtalyanca metnin, gerek kullanılan malzeme gerekse uslup ve dil yönünden söz konusu dönem İtalya'sının bir ürünü olduğu açıktır. Ancak bu, Barnabas’a nispet edilen İncil'in o dönemde yazıldığını ve müellifinin söz konusu İncil'i İtalyanca yazıp kutsiyet ve otorite kazandırmak için Barnabas’a nisbet ettiğini göstermez. Kaldı ki Ahd-i Atik'teki bir çok kitap, hatta mevcut şekliyle Tevrat, nispet edildikleri şahıslar tarafından kaleme alınmadığı, çok sonra yazılıp söz konusu yazarlara nispet edildiği halde bugün kanonik ve kutsal kabul edilmektedir. Bu İncil'in XVI. yüzyıldan çok önce yazıldığına, Barnabas’a ait bir İncil'in mevcudiyetine dair deliller vardır. V. yüzyıla ait ve Papa Gelase tarafından neşredilen genelge Barnabas İncilinin apokrif olduğunu belirtmekte ve okunması yasak kitaplar arasında zikretmektedir. VII. yüzyıldan önce kaleme alınan Grekçe Catalogue des soixante livres canoniques adlı belgede apokrif yirmi beş kitap arasında Barnabas İncili de zikredilmektedir. Şu halde V. yüzyılda Barnabas’a nispet edilen bir İncil mevcuttu. Bu İncil'in bugün elde bulunan İtalyanca nüsha ile ilgisinin olmadığı şeklindeki tenkit ise indidir. V. yüzyıldan XVII. yüzyıla kadar bu İncil'den hiç bahsedilmemesine, dolayısıyla söz konusu İncil'in XVII. yüzyılda ortaya atılmış uydurma bir İncil olduğu iddiasına gelince bunun izahı kolaydır. Tecsid (bedenleşme) ve teslisi reddeden Musevi-Hıristiyan geleneğinin yazıları nasıl yasaklanmışsa aynı çizgideki Barnabas İncili de kilise tarafından mahkum edilip yasaklanmış, bu sebeple kilisenin mutlak baskı ve otoritesi sebebiyle ortaya çıkarılamamıştır. 7. Mevcut şekliyle Barnabas İncilini Aziz Barnabas’a nispet etmek güç olsa da, bu İncil'de bir ilk ve asıl kaynağın varlığı kendini göstermektedir. Tecsid ve teslise karşı çıkan bu ilk kaynak ilk dönem Hıristiyanlığından itibaren mevcuttur. Musevi-Hıristiyan geleneği bunun en belirgin tanığıdır. İlk Hıristiyanlık tarihinde Pavlus'un görüşüne tabi olan ve günümüz Hıristiyanlığı şeklinde kendini gösteren cereyanın yanında, bir taraftan Yahudilikteki tek tanrı inancına, diğer taraftan İslam'daki kavramlara uygun bir Hıristiyanlık anlayışı da vardır ve bu anlayış Yakub'un liderliğini yaptığı Musevi- Hıristiyanlarca temsil edilmektedir. Nitekim Pavlus Galatyalılar'a Mektup'unda iki tür İncil'in vazedildiğini, kendi vazettiği İncil'in gerçek İncil olduğunu belirtmekte ve başka bir İncil'i vazedeni lanetlemektedir. Halbuki Hz. İsa'nın kardeşi Yakub'un liderliğindeki Musevi- Hıristiyanlar bu ikinci İncil'i vazetmişlerdir. Dolayısıyla gerek teslisi reddetmesi gerekse Hz. İsa’nın uluhiyetini kabul etmemesi sebebiyle Barnabas İncilinin İslam'ın etkisiyle İslam'ın gelişinden sonra bir Müslüman tarafından kaleme alınmış bir kitap olduğunu iddia etmek tarihi gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Zira mevcut Barnabas İncilindeki bazı hususlar İslami inançlara uymamaktadır. Ayrıca o ısrarla "ahid", "sünnet olma" ve "Musa şeriatının ebediliği" üzerinde durmaktadır (95). Halbuki İslami telakkide sünnet ahdin zaruri şartı değildir ve ebedi şeriat Hz. Muhammed 'in getirdiği şeriattır.
Sonuç olarak Barnabas İncilinin ana temasını teşkil eden ve Hz. İsa'nın Tanrı'nın oğlu değil bir peygamber olduğu fikrini benimseyip teslisi reddeden inanç, İslam’dan çok önce ilk Hıristiyanlar arasında, Hz. İsa’nın kardeşi Yakub'un liderliğini yaptığı Musevi-Hıristiyan cemaatinde de mevcuttu. Buna göre Barnabas İncili, Pavlus tarafından sahte diye nitelendirilen. fakat taraftarlarınca tam aksi iddia edilen gerçek İncil'i, Hz. İsa'nın vazettiği hakiki mesajını ihtiva etmektedir. Şu da bir gerçektir ki Barnabas’a nispet edilen bugünkü İncil, uzun tarihi seyri içerisinde birtakım ilave ve müdahalelere maruz kalmıştır. Ancak bunlar ana temanın orijinalliğini ve eskiliğini ortadan kaldırmaz. Barnabas İncili, teslis inancını devam ettiren ve Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu olduğu inancını temel bir itikat kuralı olarak kabul eden Hristiyanlık Dünyası için bir korkulu rüya haline gelmiştir Bu nedenle Hristiyanlığın dini otoriteleri Barnabas İncilinin yayınlanmasını ve tartışılmasını engellemek için ellerinden geleni asırlarsa uygulamışlardır. Fakat bunda başarılı olamamışlardır. Çünkü bugün Barnabas İncilinin tercümeleri her yerde yayınlanmaktadır. Herkes bu tercümeleri kolaylıkla sahip olabilmekte ve okuyabilmektedir. Biz Müslümanlar için önemli olan, bu tarihi gerçekleri bilmemiz ve Kur'an'ın bildirdiği hususların tam gerçeği yansıttığına inanmamızdır. Bu gerçek bugün Hristiyanlık aleminin her tarafında insanların dikkatini çekmekte ve bu nedenle her gün yüzlerce Hristiyan Müslüman olmaktadır. Hristiyan din adamları ve onlarla işbirliği halinde olan devlet adamları, ne kadar gayret etseler de bu gidişi durduramayacaklardır. Bize bildirilen keşif bilgilerine göre 2060 yılında dünyada tekrar İslam dini tamamen hakim olacaktır. Bunu engellemeye kimsenin gücü yetmeyecektir. “De ki: Ey Mülkün gerçek sahibi olan Allah! Sen dilediğine mülkü verirsin, dilediğinden mülkü çekip alırsın; dilediğini yüceltip aziz kılar, dilediğini alçaltıp zelil edersin. Bütün hayırlar yalnız senin elindedir. Şüphesiz sen, her şeye kâdirsin.” (Ali İmran, 3/26)
Yorum ve Eleştirileriniz için : oryanmh@gmail.com
|
Barnabas İncili |
Yayınlama Tarihi: 12.07.2024 |