Amel kavramı insanların yaptıkları hem iyi hem de kötü eylemleri ifade eder. Eylemlerin iyi ve kötü olarak vasıflandırmaları neye göre yapılmaktadır? Bu sorunun cevabı yüzyıllarca insanlar tarafından tartışılmıştır. Ancak insan aklıyla bu sorunun cevabı tam olarak belirlenememiştir. Bunun da nedeni insan aklının sınırlı bir yapıda oluşu ve kainattaki mevcut bütün olayları tam olarak açıklayabilecek durumda olmayışıdır. İyi ve kötü amellerin ne olduğu sorusuna dinler, filozoflar ve bilim adamları cevaplar vermişler ve yorumlar getirmişlerdir. Ancak semavi dinler dışındaki görüşler, bu konuda birbirleriyle çelişmekte olup tam bir tutarlı açıklama yapılamamıştır. Bu konuda birçok felsefi kitaplar yazılmıştır. Bu kitaplar incelendiğinde bu çelişkilerin neler olduklarını görmek mümkündür. Semavi dinlerdeki iyi ve kötü kavramları insan aklının yapısı olmadığından çelişki içermezler. Bununla beraber bugünkü Tevrat ve İncil incelendiğinde, bu konuda çelişkilere rastlanmaktadır. Bunun da nedeni, bugünkü Tevrat ve İncil'in insanlar tarafından tahrif edilmiş olmasıdır. Allah Teâlâ'nın indirdiği gerçek Tevrat ve İncil'in bugün yazılı bir kitap halinde mevcudu bulunmamaktadır. Eğer onlara ulaşılırsa, orada da çelişkilerin olmadığı görülecektir. Bugün elimizde tahrife uğramamış tek semavi din kitabı Kur'an-ı Kerim'dir. Kur'an-ı Kerim'deki ayetlerde, neyin iyi olduğu neyin kötü olduğu açıkça belirtilmiştir. Bu tanımlamalar arasında hiçbir şekilde çelişki yoktur. Bugüne kadar İslam'a inanmayanlar çelişki bulmak için uğraşmışlarsa da, uğraşmaları boşa gitmiş ve herhangi bir çelişki bulamamışlardır. Çünkü Kur'an ayetleri insan aklının belirlediği şeyler değildir. Tamamen ilahi karakterde olup Allah Teâlâ'nın kelimeleridir. Allah Teâlâ her türlü çelişki ve olumsuzluktan münezzehtir. Müslümanlar bütün düşünce ve davranışlarında Kur’an ayetlerinin hükümlerini esas alırlar. Dolayısıyla iyi ve kötü amellerin neler olduğunda da aynı yolu takip ederler. Kur'an'da açık hüküm bulamadıkları durumlarda, Hazreti Peygamberin (sav) sünnetine bakarlar. Burada da sorularına cevap bulamazlarsa, İslam alimlerinin İslam fıkhında kullandığı icma ve kıyas yöntemlerine başvururlar. Bu dört kaynakla Müslümanlar bütün sorularının cevaplarına ulaşmışlar ve bundan sonra da ulaşacaklardır. İslamiyet’te iyi ve kötü amellerin insana ne kazandıracağı ve ne kaybettireceği belirtilmiştir. Bu kazançlar ve kayıplar bazen dünyaya bazen de ahirete yöneliktir. Bunlarla ilgili hükümler açık olarak Kur'an ve sünnette ifade edilmiştir. Dünya bir imtihan yeri olduğundan, dünyada yapılan iyi ve kötü amellerin muhakkak Allah Teâlâ tarafından karşılıkları hem dünyada hem de ahirette verileceği kesindir. Çünkü her imtihana giren kişiye imtihan sonunda bir değerlendirme yapılır ve kendisine bir not verilir. Bu nota göre kişinin imtihanda geçip geçmediği belirlenmiş olur. Bu imtihan yalnız insanlar için değil, evrende sorumluluğu olan bütün canlılar için de geçerlidir. Örneğin Allah Teâlâ'nın bir görevlisi olan Korona virüsü de kendisine verilen görevi hakkıyla yerine getirip getirmediği konusunda imtihandadır. O da, imtihanda geçip geçmediğinin endişesi içindedir. Dünyadaki sonuçlara baktığımızda, herhalde o da imtihanı geçmiştir diye düşünebiliriz. Kur’an-ı Kerim’de, iyi amellerin Allah Teâlâ tarafından karşılıklarının fazlasıyla verileceği vaat edilirken, kötü amellerin karşılığı ise misli ile cezalandırılacağı bildirilmiştir. Ancak bazen yapılan iyi ve güzel ameller, Allah Teâlâ nezdinde, kul tarafından umulan ve beklenen değere mazhar olamayabilir. Bunun nedeni, kulun yaptığı iyi amellerin yanı sıra işlediği bazı hata ve günahlar yahut niyetinin halis olmaması gibi nedenlerle o amelin değer yitirmesine neden olabilir. Bu nedenle amellerin hangi şartlarda boşa çıktığını bilmekte fayda vardır ki, bu sayede insan kayıplarına mani olabilsin. Aşağıda iyi amelleri boşa çıkaran faktörleri ele alacağız.
İyi Amellerin Boşa Çıkması Kur'an'da iyi amellerin boşa çıkması birçok yönden ele alınmıştır. Müminlerin işledikleri amellerin boşa çıkabilmesi tehlikesi üzerinde fazlaca durulduğu görülmektedir. Kur’an’da Müslümanların iyi amel işlemeleri daima, iman etmek ile beraber anılmaktadır. “İman edenler ve salih amel işleyenler” şeklinde iman ve salih amelin birlikte ifade edilmesine birçok ayette rastlanmaktadır. “Allah'a inanıp yararlı işler yapanlara, altlarından ırmaklar akan cennetleri vereceğimi müjdele… İman edip salih ameller işleyenler ise Cennet ehlidir ve orada ebedi kalacaklardır.” (Bakara, 2/25,82) Bu ayetlerin zahirinden Allah'ı ve ahiret gününü inkar edenlerin, işleyecekleri iyi ve güzel amellerinin, sırf bu inkarlarından dolayı boşa gideceği anlaşılmaktadır. Bu değerlendirmenin doğrultusunda, ehl-i sünnet Müslümanlar arasında oluşan yaygın kanaat, inkar edenlerin (kafir ve münafıkların) bu dünyada yaptıkları iyi amellerin ahirette boşa çıkacağıdır. Ancak bu amellerin arasındaki bir takım amaç farklılıkları göz önüne alınırsa, nasıl değerlendirileceği konusunu aşağıda ayrı bir paragrafta ele alacağız.
İhbât (Boşa çıkma) Kavramı Kur'an-ı Kerim'de amelin boşa çıkması ya “habita” veya onun if’al babından türevi olan “ihbata” fiili ile ifade edilmektedir. “İhbata” fiilinin mastarı “ihbât” şeklindedir. “İhbât” kelimesi, “kuyu suyunun çekilip bir daha geri gelmemesi ve kuyunun eski haline dönmesi” anlamına gelmektedir. Bu iki fiil çeşidi Kur'an'da onaltı yerde geçmektedir. Bunların Kur'an'daki anlamı “yapılan amelin boşa çıkması, heder olmasıdır.” Bu heder oluş çeşitli şekillerde olur. 1) Ameller dünyevi olur. Bundan dolayı da kıyamet gününde hiçbir fayda vermez. 2) Ameller uhrevi olur, fakat bu amellerin sahibi onlarla Allah'ın rızasını amaçlamamıştır. 3) Ameller salih olur, ama amel defterinde birçok kötü işler de bulunur. Kişi vefat ettiğinde, günah ve sevapları tartıldığında, kötü işler daha ağır gelir. Bütün insanların, Müslüman olsun veya olmasın, iyi amellerinin yarın ahirette boşa çıkması ve heder olması bu üç şekle göre olacaktır. İnsanlar dünyada yaşadığı süre boyunca birtakım iyi ameller de bulunur ve onlar kişinin amel defterine yazılır. Ancak kıyametten sonra, ahiret hayatının hesaba çekilme kısmı başlayınca, kişi yaptığı amellerin kendisine herhangi bir fayda sağlamadığını görür. Çünkü kötü amelleri iyi amellerinden daha fazladır.Onun durumu yavaş yavaş dolup da geri gelmemek üzere suyu çekilen kuyuya benzer. Çünkü kazandıklarından hiçbir fayda görmemiş ve yaptıkları boşa gitmiştir.
Amellerin Boşa Çıkmasına Sebep Olan Etkenler İnsanların iyi amellerinin boşa çıkmasına sebep olan başlıca etkenler şunlardır: İnkar, şirk, irtidat, nifak, riya ve minnet. İnkar (Kafir Olma) Müslüman olmanın temel şartı, Allah'tan başka hiçbir ilahın olmadığına ve Hz. Muhammed (sav)'in O’nun kulu ve elçisi olduğuna iman etmektir. Bunu kabul eden birisi için, Allah'ın elçisi aracılığı ile bildirilen emir ve yasaklara uyulması zorunludur. Bunlardan birini bile inkar eden, küfre düşeceği için yaptığı iyi amellerin boşa gitmesine neden olabilir. Çünkü din bir bütündür. Kişi Allah'ın hükümlerinden birini veya birkaçını kabul etmezse, onun imanı kemal vasfına sahip değildir. Bu durumla ilgili şu ayeti ifade edebiliriz: “Kim imanı inkar ederse, ameli boşa gitmiş olur ve o ahirette ziyana uğrayanlardandır.” (Maide, 5/5) Bu ayette bahsedilen iman kelimesi ile İslam’daki imanın şartları olan altı hususun kastedildiğini anlayabiliriz. Bunlar Allah'a, meleklere, kitaplara, resullere, ahiret gününe, kadere inanmaktır. Kim bunların hepsine inanmazsa İslam açısından kafir olur. Bu da dünyada yaptığı iyi amellerin ahirette heder olmasına sebep olur. Buradaki amelin heder olması “habita” fiili ile ifade edilmiştir. Buna göre yapılan iş iyi ve işe yarar iken, sonradan işe yaramaz hale gelmiştir. Bununla beraber, amellerin ziyan olmasının bir şartı da kişinin küfür üzerinde ölmesidir. Eğer kişi ölmeden önce tövbe eder ve imanını kamil hale getirirse, ahirette hüsrana uğrayanlardan olmaz ve böylece yaptığı salih ameller boşa çıkmış olmaz. Buu konuda başka ayetlerde vardır: “Rablerini inkar edenlerin durumu tıpkı fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu bir küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şeyi elde edemezler. İşte asıl uzak sapıklık budur.” (İbrahim, 14/18) Görüldüğü üzere inkar, yapılan amellerin boşa çıkmasının en önemli nedenlerinden biridir. Çünkü Allah'ın bir hükmünü inkar etmek Allah'ı inkar etmek gibidir. Allah'ı inkar etmek ise mutlak bir gerçeği görmemek ve onu arkasına atmaktır. Bu da bir insan için en büyük yanlıştır. Bu yanlışın sonucu olarak dünyada yaptığı güzel ve faydalı işlerin karşılığını elde edemez. Çünkü karşılıkları verecek olan Allah Teâlâ'dır. Eğer Allah'a inanmıyorsa, yaptığı işlerin karşılığını kimden alacak? Bu nedenle İslam inancı dışında yaşayan insanların ahirette bir kazanç ve hayır beklemeleri nasıl mümkün olacaktır? Allah'tan başka inandıkları ilahlar kendilerine nasıl yardım edeceklerdir? Bu konuda kendilerine ilahları tarafından bir bilgi verilmiş midir? Bugüne kadar böyle bir bilgiye rastlamadık, herhalde bugünden sonra da rastlamayacağız. Bu nedenle ahirette hayır ve güzelliklerin, ancak Allah'a iman edenlere ait olacağını söylemekte hiçbir engel yoktur. Şirk (Ortak Koşma) Bir insan için hakiki iman, Allah Teâlâ'yı tek ilah olarak kabul etmekle söz konusu olur. Hem Allah'a iman edip hem de O’nun yanı sıra başka ilahları O’nun ilahlığına ortak etmek, yani şerikler kabul etmek, gerçek bir iman sayılmaz. Bu şekilde Allah'a şirk koşmak en büyük günahlardandır. Şirk koşanların iyi amellerinin boşa gideceği Kur'an'da haber verilmektedir. “Allah'a ortak koşanlar, kendilerinin inkarlarına bizzat kendileri şahitlik ederken, Allah'ın mescitlerini imar etme yetkileri yoktur. Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir. Onlar ateş içinde ebedi olarak kalacaklardır.” (Tevbe, 9/17) Bir insanın işlediği amel, akli ölçülere ve geleneklere göre ne kadar yararlı ve önemli sayılırsa sayılsın, bu işin Allah'ın katında değer kazanmasının ön koşulu, Allah'a ortak koşmamak ve O’nun rızasını kazanma iradesine sahip olmaktır. Yukarıdaki ayette ifade edildiği üzere, müşriklerin (şirk koşanlar) Kabe ve mescitleri onarmaları, oralarda insanlara hizmet vermeleri gibi yaptıkları ameller, yarın ahirette kendilerine bir fayda sağlamayacaktır. Çünkü onlar Allah'a şirk koşarak imanlarını geçersiz kılmaktadırlar. Bu nedenle de şirk içinde ölürlerse yaptıkları iyi amellerin karşılığını ahirette görmeyecekler ve cehennemde ebedi olarak kalacaklardır. Allah'a şirk koşan insan imanında samimi değildir ve imanında çelişkiler vardır. Bu da o kişiyi gerçek İslam inancından uzaklaştırır. Bu insanlar iyi amellerini hangi amaçla yapmışlardır. Şirk koştukları ilahlar için yapmışlarsa, zaten bu ilahların hiçbiri gücü yoktur ki onlara bir şey kazandırsın. Bu durumda insan inanışı ile yaptıkları arasında çelişkili bir vaziyette kalmaktadır. Allah dışında hiçbir güç kendilerine bir şey veremez, onlara herhangi bir şekilde yardımcı olamaz. Günümüzde Allah'a şirk koşulan şeylerin başında insan aklı, tabiat, müspet bilim gelmektedir. Bunların elinde bir güç olduğu ve kendilerine yardım edeceğini zannedenler yanılıyorlar. Çünkü evrendeki bütün olaylar Allah'ın iradesi ve kuvveti ile gerçekleşmektedir. Tabiattaki düzen onun kontrolü ve gücü altındadır. Tabiatın kendisinin bir gücü ve iradesi yoktur. Eğer olsaydı insanlara bunu duyurdu. Aynı şekilde müspet bilimin verileri ancak Allah'ın izniyle işe yarar. Örneğin bir ilacın hastalara iyi gelmesi her zaman mutlak olarak gerçekleşmez. Kontrol altına alınamayan birçok faktör hastanın iyileşmesinde etken olabilmektedir. Bu konuda tıpçılar da aynı şeyleri ifade etmektedirler. Gözle görülen sonuçlar bir olasılıkla gerçekleşmektedir. Olasılıklar mutlak bir gerçeği ifade etmez. Çünkü olması mümkün olan sonsuz sayıda sonuç vardır. Bu sonsuz sayıdaki sonuçlar ancak Allah'ın ilmi ile kuşatılabilir. Allah'ın ilmi dışında, çıkan sonuçları mutlak olarak açıklayabilecek hiçbir ilim yoktur. Bu aslında bir iman meselesidir. Ancak bu imana aykırı bir olayla, şimdiye kadar karşılaşılmamıştır. Şirk koşmak her insana yasaklandığı gibi peygamberlere de yasaklanmıştır. Yani peygamberler, Allah'ın kendilerine verdiği mucize, keramet ve dua gücü gibi şeylere güvenip Allah'ın dışında bir mutlak güç ve ilah aramamaları ihtar edilmiştir. Bu durum aşağıdaki ayette ifade edilmektedir: “Andolsun ki, sana da senden öncekilere de şu vahyedildi: Yemin ederim ki, eğer şirk koşarsan bütün çalışmaların boşa gider ve mutlaka kendine yazık edenlerden olursun.” (Zümer, 39/65) Hristiyanlar Hz. İsa (as)'ı Allah olarak görüp şirke düşmüşlerdir. Yahudiler Hz. Üzeyir (as)’ı Allah'ın oğlu olarak değerlendirip şirke düşmüşlerdir. Halbuki bu peygamberler kendilerinin ilah olmadıklarını kutsal kitaplarda ifade etmişlerdir. Bütün bunların ışığı altında, İslam şirki haram kılmış ve içinde şirk barındıran amellerin hayrını silmiştir. Bu nedenle yapılan bir amelden hayırlı bir sonuç ve getiri elde edilmek isteniyorsa, o amel yapılırken yahut sonrasında Allah Teâlâ'yı yegane ilah bilip, O’nun emir ve yasaklarını gözetmek gereklidir.
İrtidat (Dinden Dönme) Bir amelin boşa çıkmaması, yani onu yapmakla hak edilen mükafata erişebilmek için, söz konusu amel yapıldıktan sonra da Allah'a ve hükümlerine iman şartına devam etmelidir. Burada, “amelden sonra” kaydının koyulmasının gerekçesini Allah Teâlâ şu ayette açıklamaktadır: “…Sizden her kim, dininden döner ve kafir olarak can verirse artık onların bütün amelleri dünyada ve ahirette boşa gitmiştir. İşte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır.” (Bakara, 2/217) Ayette sözü edilen dinden dönme olgusu “irtidat” veya “ridde” kavramları ile ifade edilir. Bunların kelime anlamı “gelinen yola geri dönmektir”. Kur'an'da bu kelimeler küfre geri dönme anlamında kullanılmıştır. Dinden dönenlere mürted denir. Mürtedler, dünyada kelime-i şehadetin getirdiği can ve mal güvencesinden mahrum olurlar. Öldükten sonra namazları kılınmaz ve Müslümanların kabristanına gömülmezler. Ahiretteki durumları ise, iyi amellerinin karşılığındaki sevap ve hayırdan mahrum olmaları ve cehennem ateşinde devamlı kalmalıdır. “İnandıktan, peygamberin hak olduğuna şehadet ettikten ve kendilerine açık deliller geldikten sonra inkâra sapan bir milleti Allah nasıl doğru yola eriştirir? Allah zalimler güruhunu doğru yola iletmez.” (Ali İmran, 3/86) Bu ayetlerden anlaşılacağı üzere, dinden dönenlerin esas cezaları ahirette söz konusudur. Dünyadaki cezaları ise tüm amellerinin boşa gitmesi, şaşkınlık ve sapkınlık içinde yaşamalarıdır. Çünkü irtidat kişinin iç dünyasına aittir ve uhrevi cezaya konu olmaktadır. Dünya hukuk otoritesinin kapsamı dışındadır. İnkar ve irtidat gibi olgular kişinin Rabbi ile olan bağını kopardığından hesap gününde iyilik namına değerlendirilecek bir şeyleri kalmaz.
Nifak (İkiyüzlülük) Nifak (ikiyüzlülük) inanmadıkları halde, Allah'a ve ahiret gününe inandıklarını söylemektir. Bunlara münafık denir. Allah Teâlâ bu kişileri, “kalplerinde hastalık bulunanlar” olarak nitelemiştir. Çünkü inanmadığı halde inandım demek, kalpte imanın mevcut olmadığını ifadesidir. Bu nedenle bu kişilerin salih amelleri ahirette boşa gidecek ve kaybedenlerden olacaklardır. “İnsanlardan öyleleri vardır ki, inanmadıkları halde “Allah'a ve ahiret gününe inandık” derler. Onlar güya yaptıklarıyla Allah'ı ve müminleri aldattıklarını zannederler. Halbuki sırf kendilerini aldatırlar da farkına varmazlar. Onların kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını arttırmıştır. Yalan söylemelerine karşılık onlara elem verici bir azap vardır.” (Bakara, 2/8,9,10) “Kalplerinde hastalık bulunanların: “Bize bir felaket gelmesinden korkuyoruz” diyerek, onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah, bir fetih ihsan eder veya katından bir emir getirir de içlerinde gizlediklerine pişman olurlar. İman edenler: “Sizinle beraber olduklarına dair Allah'a bütün güçleriyle yemin edenler bunlar mı?” derler. Onların bütün amelleri boşa gitmiştir ve kaybedenlerden olmuşlardır.” (Maide, 5/52,53) Münafıklar dünya menfaati için kafirlerle dost olmuşlar ve bunu Müslümanlardan saklamaya çalışmışlardır. Ellerinden geldiği kadar Müslümanlara zarar vermeye çalışmışlardır. Bu nedenle Müslümanların münafıklarla dost olmamaları emredilmiştir. Çünkü onlar Müslümanların düşmanıdırlar. Amelleri Allah'ın rızası için değil, kendi çıkarları için yapmışlardır. Böylece Allah'ın emri geldiği vakit, yani kıyamet koptuğu zaman, kâfirleri Müslümanlara tercih etmeleri ve ahireti dünya için sattıklarından dolayı bu alışverişlerinde zarar etmişler ve helak olmuşlardır. Yani münafıkların amelleri ahirette boşa çıkmış ve Allah'ın rahmetinden uzaklaştırılıp ebedi cehennem azabına dûçar edilmişlerdir. Münafıkların durumu aşağıdaki ayette ifade edilmiştir: “Ey münafıklar! Siz de tıpkı kendinizden öncekiler gibisiniz. Oysa onlar sizden daha güçlü, kuvvetli, mal ve evlatça sizden daha varlıklı idiler. Dünya nimetlerinden paylarına düşen kadar zevk sürdüler. Sizden öncekiler kısmetlerine düşen kadarıyla nasıl zevk sürmek istedilerse, siz de onlar gibi kısmetinize düşen kadarı ile zevk sürmeye baktınız, siz de sizden önce batağa dalanlar gibi batağa daldınız. İşte bunların dünyada ve ahirette bütün amelleri heder olup gitti ve işte bunlar hep hüsran içinde kalanlardır.” (Tevbe, 9/69)
Riya (Gösteriş) ve Minnet (Başa Kakma) İslam'da, yaptığı amelleri insanlara gösteriş olması için yapanlar “riya” sahibi olmakla nitelendirilmiş ve yerilmiştir. Bu kişilere “riyakar” denir. Riyakarların yaptıkları ameller Allah yanında makbul değildir. Çünkü bunların amelleri Allah'ın rızasını kazanmak için değil, insanlara gösteriş için yapılmaktadır. Örneğin malından infakta bulunan bir riyakar, bu amelini insanlar nezdinde sırf cömert bir kişi olarak tanınmak için göstere göstere yapmaktadır. Böyle bir amel ile Allah'ın rızası kazanılmaz. Minnet, bir kişinin hayır yaptığı bir kimseye sürekli olarak bu hayrını hatırlatmasıdır. Bu Allah Teâlâ'nın razı olmadığı bir davranıştır. Bu nedenle minnet ile yapılan hayırlar, amelin zayi edilmesine neden olur. “Ey iman edenler! Sadakalarınızı Allah'a ve ahiret gününe inanmamasına rağmen insanlara gösteriş için malını dağıtan adam gibi başa kakmak, gönül kırmakla boşa gidermeyin. Öyle birinin hali, bir kayanın haline benzer ki, üzerinde biraz toprak varmış, derken şiddetli bir sağanak yağmur inmiş de onu yalçın bir kaya halinde bırakıvermiş. Öyle kimseler, kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kafirler topluluğunu doğru yola iletmez.” (Bakara, 2/264) Riya ve minnet sahibi insanlar amellerini Allah rızası için yapmış olmazlar. Bu nedenle de bir çeşit müşrik (şirk koşan) olarak nitelendirilirler. Çünkü bu kimselerin amacı farklıdır. Bu nedenle de küfre düşme ihtimalleri yüksektir. Ancak ölmeden önce yaptıklarına pişman olup tevbe edenler ve sonra salih amel işleyenlerin, eski salih amellerinin karşılığını göreceklerini bazı İslam alimleri tarafından ifade edilmiştir. Ehl-i sünnet alimlerine göre sevap, ihsan ve lütuftan ibarettir. Yukarıdaki ayette “boşa çıkarmayın” sözüyle belirtilmek istenen şey, yasaklama, yani bu sevabın mevcut ve sabit bulunsa da sonra ortadan kalkması değildir. Buradaki yasaklama ve nehiy, yapılan bir işi hoş olmayan ve batıl anlamda yapmamaktır. Başa kakmak ve gönül incitmek, bir iyi amel için vaat edilen ecrin yok olmasına neden olur. Çünkü amel, ibadet ve taat, Allah rızası için yapıldığı takdirde vaat edilen ecre ulaşır ve Allah'ın rızasına kavuşturur. Nitekim Kur’an'da şöyle buyurulmuştur: “Kendiniz için önden ne gönderirseniz Allah katında onu daha hayırlı ve mükafatça daha büyük bulacaksınız.” (Müzzemmil, 73/20) “Allah, müminlerin canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır.” (Tevbe, 9/111) Bu konu ile ilgili bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır: “Şüphesiz kıyamet günü geldiğinde, kulları arasında hüküm vermek için Allah inecektir. Tüm ümmetler de diz çökmüş haldedirler. Huzura ilk çağrılacak olanlar, Kur'an'ı ezberinde toplayan kişi, Allah yolunda öldürülen kişi ile servet sahibi varlıklı kişi olacaktır. Allah, Kur'an'ı ezberinde toplamış olan kimseye (Kur'an okuyana): “Peygamberime indirdiğim kitabı sana öğretmedim mi?” buyuracak. O da: “Elbette öğrettin, Rabbim!” diye cevap verecektir. Allah: “Öğrendiğin şeylerle ne iş işledin?” buyuracak. Adam: “Gece ve gündüz hiç boş kalmaksızın tüm vakitlerimde (Kur'an'ı) okuyup durdum” diyecek. Allah da: “Yalan söylüyorsun” buyuracak. Ardından melekler de: “Yalan söylüyorsun” diyecekler. Allah: “Aksine sen, falanca kimse ne güzel okuyor, desinler diye yaptın. Nitekim bu da söylenmişti” buyuracak. Bu defa varlıklı kimse getirilecek, Allah, kendisine: “Senin imkânlarını genişletip, seni hiçbir kimseye muhtaç olmayacak duruma getirmedim mi?” buyuracak. O da: “Elbette, Rabbim! Öyle yaptın” cevabını verecek. Allah: “O halde sana verdiğim şeylerle ne iş yaptın?” buyuracak. Adam: “Ben bununla akrabayı gözetir (sıla-i rahim yapar), tasaddukta bulunurdum” diyecek. Allah: “Yalan söylüyorsun” buyuracak; melekler de: “Yalan söylüyorsun” diyecekler. Allah kendisine: “Aksine sen, falanca kimse ne cömert adammış, desinler diye bunları yaptın. Nitekim bu da denildi” buyuracaktır. Bu defa Allah yolunda öldürülen huzura getirilecektir. Allah kendisine: “Sen niçin öldürüldün?” diye soracak. O da: “Rabbim! Ben senin yolunda cihat yapmakla emrolundum. Nitekim savaştım ve öldürüldüm” diyecek. Allah da: “Yalan söylüyorsun” buyuracak; melekler de “Yalan söylüyorsun” diyecekler. Allah: “Aksine sen falanca kimse ne cesurmuş desinler diye savaştın. Nitekim bu senin için söylendi” buyuracaktır. Sonra Resûlullah (sav) devamla şöyle buyurdular: “İşte bu üç kişi, kıyamet gününde Allah'ın kendileri ile cehennem ateşini tutuşturacağı yaratıklarıdırlar.”
Müslüman olmayan bilim adamları buluşlarının sevabını ahirette alacaklar mı? Müslüman olmayan bilim adamları araştırmalarıyla insanlara faydası dokunan buluşlar yapmaktadırlar. Bu buluşların karşılığı yarın ahirette ne olacaktır? sorusunun cevabı İslam alimleri tarafından farklı şekillerde verilmiştir. Bu görüşleri şöyle özetleyebiliriz: 1) Kafirler işledikleri güzel işlerin karşılığını dünyada görürler. Fakat ahirete gidince amellerinin boşa gittiğini görürler. Bunu aşağıdaki hadis açıklamaktadır. Bu hadisi şöyle açıklayabiliriz: Müminler genellikle günahlarının cezasını dünyada gördükleri sıkıntı ve musibetlerle çektiklerinden dünya onlar için bir çeşit cehennem, zindan ve hapis olur. Kafirler ise yaptıkları iyi işlerin karşılığını dünyada sağlık, sıhhat, nimetlerle görmüşlerdir. Dünya onlar için bir nevi mükafat yeri olan cennet gibi olur. Ayrıca dünya müminler için cennete nispeten bir zindandır. Kafirler için ise cehenneme nispeten bir cennet gibidir. 2) Mümin olsun, kafir olsun, iyilik ve kötülük namına ne işlerse, mutlaka Allah ona gösterir. Ancak Allah müminin günahlarını bağışlar, iyiliklerini değerlendirir. Kafirin ise iyilikleri boşa çıkarılır, değerlendirmeye alınmaz. İnkar ve kötülükleri sebebiyle de ceza görür. 3) Kafirlerin iyilikleri küfrü sebebiyle boşa çıkmakla beraber yine de değerlendirilmeye alınır. Fakat inkar ve küfründen dolayı tamamen değersiz bir duruma düşer. Çünkü iyilik ve kötülükleri tartıldığında küfür ve inkarın etkisi tartıyı tamamen onların aleyhine çevirir. “İşte onlar, Rablerinin ayetlerini ve O’nun huzuruna çıkacaklarını inkar etmişlerdir de bu yüzden iyilik altında yaptıkları bütün amelleri boşa gitmiştir. Artık kıyamet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayız.” (Kehf, 18/105) Kafirlerin yaptıkları bütün iyi işleri ölçmek için terazi kurmaya bile gerek yoktur. Çünkü küfür ve inkarın olumsuzluğu bütün hayırları bozar. Bununla beraber kafir olarak ölenlerin dünyada yaptıkları iyiliklerin onlar hakkında boşa gitmeyeceğini ileri süren alimler de vardır. Çünkü Allah adildir. Ancak bu iyilikler onların cennete girmelerini temin etmez. Çünkü cennete girmenin ilk ve temel şartı imandır. Onlar yaptıkları ile olsa olsa cehennemdeki azapların şiddetinden bir azalmaya neden olabilirler. Buna göre kafir olarak ölen her insanın azabının aynı olmayacağı açıktır. “İman etmedikçe cennete giremezsiniz.” (Hadis) “Kalbinde zerre kadar iman bulunan kimse cehennemden çıkacaktır.” (Hadis) Batılı bilim adamlarının Allah'a inanmadıklarını kesin olarak söylememişler veya imanlarını dile getirmemişlerse, onların imanlı ölüp ölmedikleri hususunda kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Bu kişinin kalben inanıp da bunu söylememe ihtimali olduğu gibi, gerçekten iman etmeden ölmüş olması da mümkündür. Bunun gerçeğini ancak Allah bilir. Bunun hesabı da Allah'a aittir. Ancak şu da var ki, Darwin gibi insanlığı yanlış varsayımlara dayanan teorilerle fitne, fesat ve anarşiye sürükleyen kimselerle, Edison gibi ilmi keşifleri, faydalı teknikleri miras bırakan bilim adamları aynı değildir. Onların cehennemdeki hesapları da farklı olacaktır. Bu olaya bir de şu açıdan bakmak gerekir: Kafir olarak ölen bir bilim adamı yaptığı iyi işlerin karşılığını kimden, nasıl bekleyecektir? Böyle bir karşılık beklemesi kendi inancı ile çelişmeyecek mi? Ateistler ölünce toprak olacaklarına inanıyorlar. Toprak olunca hangi iyilik onları karşılayacak? İnanmadıkları ve inkar ettikleri Allah Teâlâ onlara neden değer versin ve iyiliklerini değerlendirsin? Bu bilim adamlarının çoğu buluşlarını dünya menfaati karşılığında değerlendirmektedir. Buluşların karşılığını para olarak kazanmaktadırlar. Silah ve ilaç sektörünü, yeni keşiflerle bilim adamları ayakta tutmaktadır. Bunların kazandırdıklarının aslan payı da sermaye sahiplerine gitmekte, diğer insanlar ise bundan ancak karınlarını doyuracak kadar istifade etmektedirler. Allah Teâlâ bu bilim adamlarına dünya hayatında varlık vererek, buluş yapmaları için imkan vererek, sağlık ve mal vererek yeteri kadar nasiplendirmiştir. Bu insanların ölümden sonra inanmadıkları kaynaklardan fayda ve hayır beklemeleri kendi kendileriyle çelişmektedir. Allah Teâlâ insanı özgür bırakmış ve “Dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin” (Kehf, 18/29) diyerek, insanların iman etmelerini tamamen kendi hür iradelerine bırakmıştır. İnsanlar kendilerinin tercih ettikleri inanç ve yaşam tarzının karşılığının sonuçlarına da katlanmak zorundadırlar. Bu nedenle herkes ahirette imanı ve ameli kadar beklenti içinde olmalıdır. Allah'a iman etmeyenlerin ve ahireti inkâr edenlerin ahiretten bir beklenti içinde olmaları tamamen anlamsızdır. Allah Teâlâ, Zilzal suresinin 6., 7. ve 8. ayetlerinde şöyle buyurmaktadır:
Bu ayetler çeşitli tefsirlerde şöyle yorumlanmıştır: ● Mutluluğa erenlerden zerre miktarı hayır işleyen onu görecek, bedbahtlardan da yine zerre ağırlığınca şer işleyen onu görecektir. ● Kâfirin iyilikleri küfür sebebiyle boşa gitmiştir. Müminin büyük günahları dışındaki kötülükleri ise affedilmiştir. ● Müminin ve kafirin işlediği iyi veya kötü hiçbir ameli yok ki, Allah onu kendisine göstermesin. ● Müminin günahları bağışlanır, iyiliklerinden dolayı ise, ona sevap verilir. Kafir yaptığı hayır üzere durdurulur. Ya onun karşılığı dünyada verilir veya imana dayanmayan bir temel üzerine bina ettiği için boşa çıkarılır. O, manasız bir şekildir. Bu yüzden onun pişmanlığı artar, hüznü ve esefi güçlenir. Mümin ise, sevincinin arttığını görür. Mümin şer tarafını da görür ve bağışlandığını bilir, ferahı tamamlanır. Kafir işlediği şerri görünce, hüznü ve üzüntüsü artar. Yahudi ve Hıristiyan olan, yani ehl-i kitaptan olan bir bilim adamı yaptığı işlerin karşılığını kimden bekleyecek? Hristiyanlar üç ayrı Tanrı biliyorlar. Bunu Hz. İsa'dan veya Hz. Meryem’den mi bekleyecek? Halbuki bu kişiler, ilah yerine konulmalarını tenzih ediyorlar. Yahudi ise tahrif edilen Tevrat'a göre mi karşılık bekleyecek? Halbuki Tevrat'ta Yahudiler, Allah'ı yendiklerini iddia ediyorlar. Bunların yaptıkları iyi amellerinin karşılığını hangi güç verecek? Ateist ise zaten bir karşılık beklemesine gerek yok. Çünkü o ölümden sonra toprak olacağını düşünüyor. Bunların bir getiri beklemelerine gerek yok. Tabiatı ve müspet bilimi ilah görenler neye inanıyorlarsa karşılığını ondan beklesinler. Fakat bunların inanç sistemlerinde kendilerine bir şey verileceği bildirilmiyor. Eğer kişi Allah'a ve İslam dinine inanmıyorsa zaten ahirette Allah'tan bir beklenti içinde değildir. Allah'ı tanımayan ve ondan bir beklentisi olmayan kişiye Allah Teâlâ niye ödül versin? Bu kendi içinde çelişen bir durumdur. Bu nedenle Müslüman olmayan bir bilim adamı için ahiret beklentisi söz konusu olmaz. Ayrıca bunların ne niyetle ilim yaptıkları da sorgulanmalıdır. Bugün için geçerli olan husus, böyle kişilerin çoğu ürettikleri bilgileri para veren kapitalist ve emperyalistlerin silah ve ilaç sanayisine satmaktadırlar. Burada ne kadar bir iyi niyet ve insanlara hizmet etmek vardır? Ahiretteki ödül ancak Allah'a iman eden ve insanlar için faydalı olan iyilikler ve O’nun rızası için yapılanlar bir ödülü hak etmiş olur. Aksi halde kazancı sadece dünyada eline geçtiği kadardır. Bunlar da zaten Kur'an-ı Kerim'de ifade edilmektedir. İman bütün güzelliklerin, saadet ve lezzetlerin kaynağı olduğu için, sahibine ebedi bir saadeti kazandırır. İnkar tam bunun zıddıdır. İnkarın da sahibine ebedi şekavet, felaket ve azabı netice vermesi küfrün iktizasındandır. Bununla beraber, Allah’ı inkar edenlerin cehennemde yaptıklarının cezasını, uzun bir süre çektikten sonra yine Allah’ın merhametine mazhar olarak ateş ile bir nevi ülfet peyda edeceği, önceki şiddetinden azade olacağı ve böylece dünyadaki hayırlı amellerinin mükâfatını göreceği Muhiddin-i Arabi (ks) ve bir kısım İslam bilginlerinin görüşleri arasındadır.
Yorum ve Eleştirileriniz için : oryanmh@gmail.com
|
İyi Amellerin Boşa Çıkması |
Yayınlanma Tarihi : 29.12.2020 |