Zulüm kelimesinin anlamı sözlükte “bir şeyi ona ait olmayan yere koymak” tır. Din, hukuk ve ahlak gibi alanlarda zulüm kelimesi şu anlamlarda kullanılır: “Belirlenmiş sınırları çiğneme; Haktan bâtıla sapma; Kendi hak alanının dışına çıkıp başkasını zarara sokmak; Rızasını almadan birinin mülkü üzerinde tasarrufta bulunmak; Zorbalık; Güç ve otorite sahiplerinin sergilediği haksız ve adaletsiz uygulama.”

Kur'an'da zulüm kelimesi “küfür, şirk, Allah'ın hükümlerini çiğneme, günah işleme, beşeri ilişkilerde haksızlığa sapma” anlamında kullanılmıştır. Kur'an'da yetmişten fazla ayette, Allah'ın hiç kimseye hiçbir şekilde zulmetmeyeceği, insanların dünyada uğradıkları zararların ve ahirette uğrayacakları cezaların kendi kötülüklerinin karşılığı olduğu, inkârcıların ve kötülük işleyenlerin sonuçta kendilerine zulmettikleri belirtilir.

Allah ile insan arasındaki cereyan eden zulmün en büyükleri inkar, şirk ve ikiyüzlülük (münafıklık) tır.

“…Kafirler zalimlerin ta kendileridir.”  (Bakara, 2/254)

Zekat vermeyen, hac etmeyen insanlar Allah'ı inkar etmiş olurlar. Çünkü zekat ve hac Allah'ın farz olan emirleridir. Bu emirlere karşı çıkanlar aslında Allah'ı inkar etmektedirler. Dolayısıyla zalimlerdir, yani zulmetmektedirler. Çünkü kendilerini cezaya atmakla kendilerine zulüm etmiş olmaktadırlar.

Lokman oğluna öğüt vererek demiştir ki: Yavrucuğum! Allah'a ortak koşma! Doğrusu şirk büyük bir zulümdür” (Lokman, 31/13).

Yani herhangi bir şeyi kullukta Allah'a denk tutma. Çünkü şirk, nimeti verenle hiçbir fayda vermeyeni aynı ölçüde tutmaktır.

Münafıklar aslında Hz. Peygamber (sav)’in peygamber olduğunu bilirler. Fakat inatlarından ve kıskançlıklarından dolayı inkar ederler.

De ki: Allah'la, onun ayetleri ve peygamberleriyle mi alay ediyorsunuz? Özür dilemeyin artık. İman ettikten sonra inkar ettiniz. Sizden bir grubu (tevbe ettikleri için) affetsek bile, bir gruba suçlarında ısrar etmelerinden dolayı azap edeceğiz.” (Tevbe, 9/65,66)

 

Kur’an-ı Kerim’de Zulüm İle İlgili Ayetler

Kur'an-ı Kerim'de zulüm yapanlar ile ilgili birçok ayetler vardır. Bunların bazılarını aşağıda ifade ediyoruz:

● Kur'an'da Allah'ın emrine uymama bağlamındaki ilk zulüm, yasaklanan meyveyi yiyen Adem ile Havva tarafından işlenmiştir.
Ey Adem! sen ve eşin cennette oturun. İkiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.” (Bakara, 2/35)

● Nuh'un kavmi, Nuh'u ve ona inananları aşağılayıp davetini ret etmeleri sebebiyle “zulmedenler” diye vasıflandırılmışlardır.
Buna karşılık kavminin ileri gelen kafirlerinden bir kısmı dediler ki: Biz seni bizim gibi insanlardan biri olarak görüyoruz, başka değil. İlk bakışta bizim ayak takımımızdan başkasının senin arkana düştüğünü görmüyoruz. Sizin bizden fazla bir meziyetinizi de görmüyoruz. Aksine sizi yalancılardan sanıyoruz… Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulüm yapanlar hakkında da bana bir şey söyleme. Çünkü onlar kesinlikle suda boğulacaklardır.” (Hud, 11/27,37)

● İsrail oğullarının Hz. Musa (as)’a, Allah'ı açıkça görmedikçe sana asla inanmayacağız demeleri, altından yapılmış olan buzağıya tapmaları, cumartesi yasağını ihlal etmeleri gibi davranışları zulüm olarak nitelendirilmiştir.

Musa kavmine dedi ki: “Ey kavmim! Cidden siz o buzağıyı put edinmekle kendi kendinize zulmettiniz. Bundan sonra Rabbinize tevbe ile dönün de nefislerinizi öldürün. Böyle yapmanız Allah katında sizin için hayırlıdır.” Böylece Allah tevbenizi kabul buyurdu. Gerçekten de Allah, Tevvab ve Rahîm’dir…Bunun üzerine o zulme devam edenler sözü kendilerine söylenildiğinden başka bir şekle soktular. Biz de kötülük yaptıkları için o zalimlere gökten iğrenç bir azap indirdik.” (Bakara, 2/54,59)
“Onlar yapılan bunca nasihatı unuttukları zaman, o kötülükten sakındıranları kurtardık, o zalimleri de fena hareketlerinden dolayı şiddetli bir azaba uğrattık.” (Araf, 7/165)

● Ateşe tapan bir kavimden olan Sebe Melikesi, Hazreti Süleyman (as)’ın, kendisini Allah'a ibadete davet etmesinden sonra, “Ey Rabbim! Ben kendime zulmetmişim” diyerek Allah'a teslim olduğunu ifade etmiştir.” (Neml, 27/38,44)

● Birçok ayette, gerek inanışları bakımından, gerekse söz ve davranışları bakımından, Allah'a isyan edip doğru yoldan çıkanlar “zalimler” diye anılmışlardır. Bunların bu nedenle çeşitli felaketlerle helak edildikleri, ahirette de cezalandırılacakları ve dünyada yaptıkları iyi amellerin boşa çıkacağı ifade edilmiştir.

Ne zaman ki emrimiz geldi, Şuayb ve beraberindeki müminler, tarafımızdan bir rahmet sayesinde kurtuldular. O zalimleri korkunç bir gürültü yakaladı da oldukları yerde çöküp kaldılar.” (Hud, 11/94)
Nitekim onlardan her birini günahları sebebiyle suçüstü yakaladık. Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgarlar gönderdik. Kimini korkunç bir ses yakaladı. Kimini yerin dibine geçirdik. Kimini de suda boğduk. Allah onlara zulme etmiyor, asıl onlar kendilerine yazık ediyorlardı.” (Ankebut, 29/40)

● Saldırıya uğrama ve yaşadığı yerden zorla çıkarılma gibi haksız eylemler Kur'an'da zulüm olarak değerlendirilmiş ve savaş sebebi sayılmıştır.
“Kendilerine savaş açılan kimselere (müminlere) izin verildi. Çünkü onlar zulme uğradılar. Şüphesiz Allah onları zafere ulaştırmaya kadirdir. Onlar “Rabbimiz Allah'tır” demelerinden başka bir sebep olmaksızın, haksız yere yurtlarından çıkarıldılar…” (Hac, 22/39,40)

● Meşru sınırların dışına çıkarak ve zulmederek birbirinin mallarını yiyenler cehennemliktir.
Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Ancak kendi rızanızla  yaptığınız ticaretle yemeniz helaldir. Birbirinizin canına kıymayın. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir. Kim, zulüm ve tecavüz yolu ile bu yasakları işlerse, yakında onu cehennem ateşine atacağız. Onu ateşe atmak da Allah'a pek kolaydır.” (Nisa, 4/29,30)

“Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler, karınlarına ateş doldurmuşlardır.” (Nisa, 4/10)

● Riba (faiz) yasağına uyanlar için de, ne zulmettiği ne de zulme uğrayacağı ifade edilmiştir.
“Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve artık faizin peşini bırakın, eğer gerçekten müminler iseniz. Eğer böyle yapmazsanız, o zaman Allah ve Resulü tarafından size savaş açılmış olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz, sermayeleriniz sizindir. Haksızlık etmezsiniz, haksızlığa da uğramazsınız.” (Bakara, 2/278,279)

“İman edenler ve imanlarına zulüm kisvesi giydirmeyenler, işte emniyet içinde olma onların hakkıdır. Onlar doğru yoldadır.” (Enam, 6/82)

Burada imanına zulüm kisvesi giydirmemek, imanına şirk karıştırmamak anlamındadır. Bu nedenle mümin, imanına hiçbir şekilde şirki dahil etmemelidir. Şirkten uzak olduğu sürece emniyette ve doğru yoldadır.

Fahreddin Râzi, Âlusî ve Elmalılı gibi İslam alimleri şirkin büyük bir zulüm oluşunu şöyle yorumlamışlardır: “Allah'tan başkasına tapan insan, Allah'ın hakkı oldu kulluğu Allah'tan başkasına yöneltmek suretiyle, Haktan sapmış ve değersiz varlığa kulluk ederek insanlık onuruna karşı haksızlık etmiştir.”

● Zulmü meşrulaştırmak yasaktır. Cahiliye döneminde olduğu gibi, her dönemde zulüm yapanlar davranışlarını meşrulaştırmaya çalışmışlardır. Bunu fikirle ve yasalarla uygulamaya çalışmışlardır. Ancak İslam, bu meşrulaştırmaya karşıdır. Çünkü Kur'an'ın genelinde olduğu gibi, zulmün beşeri ilişkiler bağlamında kullanıldığı yerlerde de, bu tutum haksız fiil şeklinde görülmüş ve reddedilmiştir.

“…Doğrusu zalimler hiç iflah olmazlar.” (Yusuf, 12/23)

“Davut dedi ki: “Doğrusu senin bir koyununu kendi koyunlarına katmak istemesi ile sana zulüm etmiştir”…” (Sad, 38/24)

“Allah'a karşı yalan uyduran, onun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Şüphesiz ki zalimler kurtuluşa eremezler.” (Enam, 6/21)

“Allah'a karşı yalan uyduran, yahut kendisine hak gelmişken onu yalandan sayandan daha zalim kimdir? Cehennemde kâfirlere yer mi yok?” (Ankebut, 29/68)

O’nun ayetlerini yalanlayanlar, peygamberi yalanlayanlar, meleklerin Allah'ın kızları olduğunu ileri sürenler, Kur'an’ı ve gösterdiği mucizeleri yalanlayanlar, onlara sihir diyenler ve bunu benzer tavırlar sergileyenlerden daha zalim kimse olamaz. Bu zalimlerin kurtuluşa ermeleri de mümkün değildir.

“Her kim Rahman olan Allah'ın zikrinden yüz çevirirse, Biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o şeytan onun yakın dostudur. Şüphesiz ki bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar. Nihayet kıyamet günü Bize gelince arkadaşına: “Keşke seninle benim aramda doğu ile batı arasındaki kadar bir uzaklık olsaydı. Sen ne kötü arkadaşmışsın” der. Onlara, “Bugün pişmanlık duymanız size hiçbir fayda sağlamayacak. Çünkü siz zulmettiniz. Şimdi de hepiniz azapta ortaksınız.” denir.” (Zuhruf, 43/36,37, 38,39)
Şeytanın telkinlerine uyarak Allah'ı zikretmekten, ibadet etmekten, doğru olmaktan ayrılan kişilerin ahiretteki arkadaşları da şeytan olacaktır. Şeytan onlarla birlikte cehenneme girinceye kadar yanlarında olacaktır. Bu ne kötü bir arkadaşlıktır.

Rabbinin ayetleri ile nasihat edilip de onlardan yüz çeviren ve daha önce işlediği günahları unutandan daha zalim kim olabilir?” (Kehf, 18/57)
“Üstelik bir yalanı Allah'a iftira edenden daha zalim kim olabilir?... Allah'ın laneti zalimlerin üzerinedir.” (Hud, 11/18)

“Hiçbir bilgiye dayanmadan insanları saptırmak için, Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.” (Enam, 6/144)
İnsanların bir kısmı meleklerin Allah'ın kızları olduğunu söylerler, putların kendilerine Allah katında şefaatçi olacağını söylerler, şüphe ve tahrif yoluyla engel olabildikleri herkesin Allah'ın dininden ve ona itaat etmeden çevirmeye çalışırlar, o yolu eğrilikle nitelerler, böylece Allah'a ibadet edecekleri yerde putlara kulluk ederler. Bu putlar ahirette kendilerini terk edeceklerdir.

Bu kafirler gözleri görmeyen, sağır olan insanlar gibidirler. Yani bunların basiretleri bağlanmıştır ve gerçeği işitmeleri de engellenmiştir. Halbuki Allah'ın ayetlerini hak kulağı ile dinlese, tevhidin nuru ile görmeye çalışsa, her iki dünyada da azığını elde etmiş ve her iki makamında izzetini ve şerefini yakalamış olurdu.
Yoksa siz, İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakup da ve torunları da hep Yahudi ve Hristiyan idiler mi demek istiyorsunuz? De ki: “Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?” Allah'ın şahitlik ettiği bir hakikati bile bile inkar edenden daha zalim kim olabilir? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.” (Bakara, 2/140)

“Allah'ın mescitlerini, içlerinde Allah'ın adının anılmasını engelleyip oraların ıssız ve harap hale gelmesine çalışanlardan daha zalim kim olabilir? İşte bunlar, oralara ancak korka korka girebilirler. Onlar için dünyada zillet, ahirette ise müthiş bir azap vardır.” (Bakara, 2/114)

Onlara, “Bunlar senin ellerinle kazandığın günahlar sebebiyledir” denir. Şüphesiz Allah kullarına zulmeden değildir.” (Hac, 22/10)

 

Hadislerde Zulüm Kavramı

Hadislerde zulüm kavramı daha çok haksız fiilleri ifade etmek için kullanılmıştır.

● Bir kutsi hadiste Allah'ın, “Ey kullarım! Ben zulmü kendime haram kıldım ve onu size aranızda da yasakladım. Sakın birbirinize zulmetmeyin.” buyurduğu ifade edilmiştir.

● Hz. Peygamber (sav) şöyle dua etmeyi öğütlemiştir: “Allah'ım fakirlikten, kıtlıktan, zillete düşmekten, zulmetmekten ve zulme uğramaktan Sana sığınırım.

● Allah Resul’ü bir hadiste insanlara şunu bildirmiştir: “Sakın zulmetmeyiniz ve kendinize zulmettirmeyiniz.”

● Peygamberimiz (sav) mazluma yardım etmeyi ve onun bedduasını almamayı emretmiştir. Bu konuda şu hadis rivayet edilmektedir: Peygamberimiz bir gün ashabına şöyle hitap etmiş: “İster zalim, ister mazlum olsun. Kardeşine yardım et.” Bunu duyan sahabi şaşırmış ve Peygamberimize, “Mazluma yardımı anladık, fakat zalime nasıl yardım edebiliriz?” diye sormuşlar. Bunun üzerine Peygamberimiz, “Zalime yapılacak yardım, onun zulüm yapmasını engellemektir.” diye cevaplamıştır.

● Bir hadiste, haksız tecavüze (mazlime) karşı kendini ve malını savunurken öldürülenler şehit sayılmış, başka bir hadiste de, bu şekilde öldürülenlerin cennetlik olduğu ifade edilmiştir.

● Bazı hadislerde günahkarlık ve haksız fiiller “kendine zulmetme” olarak değerlendirilmiştir. Fatır suresi, 32. ayette ki “nefislerine (kendine) zulmeden” ifadesi, bir hadiste, kötülük edenlerin kıyamet gününde bunun bedelini ödeyecekleri için sonuçta kendilerine zulüm etmiş olacaklar şeklinde açıklanmıştır.

● Hazreti Peygamber (sav), “Rabbim, kendime çok zulmettim” diyerek Allah'tan af dilemeyi öğütlemiştir. Kendisinin de, “Allah'ım kendime kötülük ettim, kusurlarımı itiraf ediyorum, bütün günahlarımı bağışlamanı diliyorum” diye dua ettiği rivayet edilmiştir.

● Bir hadiste, “Cihadın en faziletlisi, zalim yönetici karşısında adaleti dile getirmektir.” buyurulmuştur.

● Yöneticileri ve hakimleri zulümden sakındıran, adaletle hüküm vermeye çağıran birçok hadis rivayet edilmiştir.

● Bir hadiste buyuruluyor ki, “Zulümden kaçının, zira zulüm kıyamet günü karanlıklar olacaktır. Cimrilikten de kaçının, zira cimrilik sizden öncekileri helak etmiş, onları birbirlerinin kanlarını dökmeye, haramlarını helal saymaya sevk etmiştir.”

● Bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor: “Allah'ın kabul ettiği üç müstecab (kabul edilmesi kesin olan) dua vardır. Bunlar: mazlumun duası, misafirin duası, babanın evladına duası.”

Mazlumun yani zulme uğrayanların dualarının makbuliyeti, onların mümin ve Müslüman olmaları şartına bağlı değildir. Başka rivayetlerde zulme uğrayan kimsenin facir (büyük günahı işleyen) veya kafir olmaları halinde de dualarının makbul olduğu ifade edilmiştir. Mazlumun bedduasından sakınmak gerekir. Çünkü mazlumun duası ile Allah arasında kabule mani olan hiçbir perde, engel yoktur.

● Bir kimse Peygambere, Müslümanların hangisi daha hayırlıdır diye sordu. “Müslümanlar dilinden ve elinden selamette kalandır” cevabını verdi. Bu konuda başka bir hadiste de Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “(Kamil) Müslüman dilinden ve elinden Müslümanların selamette kalan kimsedir.”

● Resulallah (sav) şöyle buyurdu: “Aziz ve Celil olan Allah, zalime muhakkak ki mühlet verir de, onu yakalayacağız zaman göz açtırmaksızın ansızın yakalar” ve sonra Hud suresinin 102. ayetini okudu: “İşte Rabbin,  zalim memleketleri cezalandırdığı vakit böyle cezalandırır. Çünkü O’nun cezası çok acı, çok çetindir.”

 

Adalet ve Zulüm

Ehl-i sünnet alimleri göre, adalet merkezi bir erdem, bu merkezden her türlü sapma ise zulüm, dalalet ve tuğyandır. Toplumsal yapı bakımından en çok değer verilen ilke kamu düzeni, devlet idaresi bakımından ise yönetimde adalettir. Adaletsizlik kamu düzenini bozan en büyük tehlikedir. Çünkü gerek toplumda, gerekse insan vicdanlarında adaletsizliği meydana getiren şeyin tahribatı, yıkıcılığı başka hiçbir olumsuzlukla kıyaslanamayacak kadar büyüktür. Nerede bir kötülük varsa, onun ortaya çıkmasında adaletten sapmanın mutlaka bir payı bulunur.

Özellikle yöneticilerin halka zulmetmesi, ülkenin varlığını tehlikeye sokacak bir kötülüktür. Sosyal huzursuzlukları zulüm ve baskı ile önlemeye kalkışmak aldatıcı bir çözüm yoludur. Halkına zulmeden devlet, onun güvenini dolayısıyla kendi meşruiyet zeminini kaybedeceğinden, artık bir baskı yönetimi ve yıkıcı bir güç haline gelir.

Bu konuda İmam Gazali (ks)  şöyle buyurmaktadır: “Devlet dinsiz bile yaşayabilir, fakat zulümle ayakta kalamaz.”

Bununla beraber ehl-i sünnet alimleri, kamu düzeninin korunması, toplumsal kargaşa ve fitnenin önlenebilmesi için başka bir çare bulunmadığı takdirde, toplumun siyasi baskı ve zulümlere katlanmak zorunda olduğunu düşünmüşlerdir.

İslami hukuk ve siyaset kültüründe, şahsa ve mala yönelik haksızlıklara, bunlarla ilgili davaları ve bu davaların çözümü için geliştirilen idari ve hukuki kuruma “mezalim” denilmiştir. Daha çok güçlü ve etkili kişi ve kurumlarca işlendiği için sıradan hakimlerin adaletle hüküm vermede zorlanacağı mezalim davalarına, İslam'ın ilk yıllarından itibaren devletin üst düzey yetkililerin bakması esas alınmıştır.

İbn-i Haldun (ks), Mukaddime adlı eserinde şunları ifade etmektedir: “Zulüm insanın nefsinin huyundan ve karakterindendir. Şayet dürüst bir insan görürsen, bil ki bir sebebi var da onun için zulmetmiyor (eğer o sebep olmasa, hiç dinlemez o da zulmeder).”

Bu sebep ya Allah korkusundan veya kul korkusundandır. Müslüman, Allah yasakladığı için zulüm olan fiilleri yapmaz. Kuldan korkmak ise toplumda uygulanan ceza hükümleridir. Kişi kendisine bu cezaların uygulanabileceğini düşündüğünden zulüm yapmaz.

İbn-i Haldun Mukaddime adlı kitabında, toplumda uygulanan zulmün toplumun ekonomik hayatını bozacağını şöyle anlatmaktadır:

“Zulüm ve haksızlıktan dolayı umranda (gelirlerde ve ürünlerde) bir noksanlaşma hasıl olması vaki olan bir husustur. Bu noksanlaşmanın vebalini ve zararını da hanedanlık çeker. Zulüm, malikin elinden mülkünü ve malını karşılıksız ve sebepsiz olarak almaktan ibarettir, diye zannedilmemelidir. Böyle meşhur olmuştur, ama aslında zulüm bundan daha umumi bir şeydir. Başkasının mülkünü alan veya onu zorla kendi işinde çalıştıran veyahut hakkı olmayan bir şeyi ondan isteyen veyahut da şeriatın farz kılmadığı bir hakkı ve vazifeyi başkasına yükleyen, onu meşru ve kanuni olmayan şeylerle mükellef tutan her kişi, karşısındakine zulüm etmiştir. İmdi haksız olarak vergi toplayan tahsildarlar zalimdir. Hak olandan fazla vergi toplayanlar zalimdir. Bunu yağma edenler zalimdir. Halka haklarını vermeyenler zalimdir. Emlaki gasp edenler tamamen zalimdir. Bütün bunların zararını ve vebalini hanedanlığın maddesi olan umranın harap olması sebebiyle devlet çeker. Çünkü bu durum umran ehlinin şevkini ve hevesini yok eder. Bilinmelidir ki, zulmün haram kılmasından Şâr’inin kastettiği ve gözettiği hikmet işte budur. Umranın fesada uğraması ve harap olması ise insan nevinin inkitaını ilan eder. “Beş zaruri” (Zaruriyâı Hams) maksadın tümünde şeriatın riayet ettiği hikmet budur. Dini hükümlerin ruhu zulmü yok etmek ve adaleti getirmektir. Beş zaruret ise şunlardır: dini muhafaza, nefsi muhafaza, aklı muhafaza, nesli muhafaza, malı muhafaza. Görüldüğü gibi zulüm, umranın tahrip edilmesine yol açması suretiyle insan nevinin ve neslinin kesilmesini ilan edince, haram kılma hikmeti onda mevcuttur demektir. Bu yüzden zulmün yasaklanması mühim oluştur. Zulmün haram olduğunu gösteren ayet ve hadislerdeki deliler sayılmayacak ve belli bir esasa göre zabt ve tespit edilmeyecek kadar çoktur. Herkes zulmetme gücüne sahip olsaydı, herkes tarafından işlenmesi mümkün olan zina, katl ve içki gibi beşer nevi için zararlı ve müfsit olan günahların karşılığında konulan men edici cezalar ve müeyyideler zulmü önlemek için de mutlaka konulurdu. Fakat kendisine güç yetmeyenden başkasının zulme gücü yetmez. Zira zulüm sadece kudret ve otorite sahibi olanlardan vaki olur. Bu yüzden zulme kadir olan şahsın vicdanında manevi bir müeyyide hasıl olur diye, zulmü kötülemede ve ona dair olan tehditlerin tekrarında mübalağa edilmiştir. “Ve Rabbin kullarına zulmetmez” (Fussilet, 41/46).”

 

Kelam İlminde Zulüm

Ehl-i sünnet alimleri zulmü, Haktan bâtıla intikal etme, sınırı aşıp başkasının mülkünde tasarrufta bulunma diye tanımlarlar. Zulüm kavramı çeşitli ayetlerde Allah Teâlâ'nın Zat’ından nefyedilmektedir: “Allah'ın insanlara zulmetmesi söz konusu değildir”, “Allah zerre kadar bile olsa zulmetmez”, “insanlar kıl payı kadar da olsa zulme uğratılmaz”, “Allah kullarına ve başka hiçbir şeye haksızlık etmeyi murat etmez”.

Çünkü zulüm bilgisizlik, eksiklik ve ihtiyaçtan kaynaklanan bir fiildir. Cenab-ı Hak ise bu tür sıfatlardan münezzehtir. Bu nedenle Allah kimseye zerre kadar zulmetmez, yapılan iyilikleri eksiltmez, günah işlemeyen kullara azap etmez, bir amaç veya hikmet olmadan kimseye elem vermez, hiçbir kulu günah işlemeye ve kötülük yapmaya zorlamaz.

Bununla beraber farklı ekollere mensup kelam alimleri tarafından benimsenen görüşlerin, Allah'a zulüm isnat etme anlamına gelip gelmediği hususu tartışılmıştır.
1) Allah Teâlâ zulme kadirdir. Ancak Allah zulmü kullarına yasakladığı gibi, kendi Zatına da haram kılmıştır. O adaleti ve hikmeti gereği zulmetmez.

2) Allah'ın insanlara dini sorumluluk yüklemesi, bu sorumluluğu yerine getirmeyenlerin cezalandırması zulüm değildir. Çünkü o kullarını bu sorumluluğun üstesinden gelebilecek bir yapıyla yaratmış, onlara akıl verip ilim öğrenme imkanı tanımıştır. Ayrıca onlara peygamber gönderip uyarmıştır.

3) Allah insanlara verdiği irade sonucu, onların zulüm dahil olmak üzere kötülük ve günahları yapmaları Allah'ın iradesi dahilindedir. Bu ise bir zulüm değil, adalet ve hikmet gereğidir. Örneğin Allah Ebu Cehil’in iman etmesine emretmiş, fakat inkar etmesini de kendi iradesine bırakmıştır. Ancak onun inkarı da Allah'ın iradesi altında olmuştur. Fakat bu inkarın sorumluluğu sadece Ebu Cehil’e aittir.

4) Allah'ın kullarına ait bütün fiilleri yaratmaktadır. Bu fiiller arasında kötü olanlar da vardır. Cenab-ı Hakk'ın bunları yaratıp ardından kullarına azap etmesi zulüm değildir. Çünkü kötü fiiller kulların kendi istekleri ile olmuştur. Bu istekleri ve fiilleri ilahi bir müdahale olmadan gerçekleşmiştir.

5) Allah'ın kullarından dilediğini hidayete erdirip dilediğini saptırması, sapıklığa sevk ettiklerine azap etmesi zulüm değildir. Çünkü dalalet ve sapıklığa düşenler, peygamberler vasıtasıyla yapılan ilahi davete uymayıp Allah'a ve peygamberlerine karşı isyan ve mücadele etmişlerdir. Bu kimselerin Allah tarafından saptırılmaları zulüm değil, bilakis kendi davranışlarının yol açtığı adaletli bir sonuç olarak değerlendirilmelidir.

6) Kafirlerin çocuklarına, ebeveynlerinin inkar ve isyanları yüzünden Allah'ın azap edeceğini ileri sürmek yanlıştır. Çünkü kişi başkasının günah yükünü taşımayacağını beyan eden ayetler mevcuttur.

İslam alimleri, Allah Teâlâ'nın zulümden münezzeh olduğunu ve fiillerinden dolayı ona zulüm isnat edilemeyeceği görüşünde ittifak etmişlerdir. Bu hususlarda aykırı görüş ileri sürenlerin, Allah'ın insana benzetilmemesi hususunu ana ilke olarak kabul etmeleri gerekir. O’nun fiilleri insan fiilleri ile mukayese edilmemelidir. Bütün varlık ve olayları kuşatan, mutlak ve mükemmel bilgi sahibi olan Rabbimiz, insanlara şer gibi gözüken fiillerin başka yönden bir ilahi hikmete dayandığını insanlara bildirmiştir. Bu nedenle O’na ait bütün fiillere Hikmet çerçevesinde bakmak gerekir.

 

Yorum ve Eleştirileriniz için :  oryanmh@gmail.com

Ana Sayfa           Yorumlar

İslamiyet’te Zulüm Olgusu

Yayınlama Tarihi : 22.12.2020