İSLÂMIN İLİM ANLAYIŞI |
Yayımlama Tarihi: 01.06.2015
|
Din ve bilimin çeliştiği düşüncesi uzun bir süre toplumumuzda etkili bir şekilde zihinlere yerleştirilmeye çalışılmıştır. Dinin dogmatik olduğu ileri sürülerek,insanı düşünmekten ve bilimsel faaliyette bulunmaktan uzaklaştırdığı iddia edilmiştir. Aslında bu fikirler batıda asırlar boyunca ortaya çıkan düşünce akımları , Rasyonellik, Pozitivizm gibi, tarafından ortaya atılmıştır. Bu akımların ileri sürdükleri fikirlere neden olarak Ortaçağ Avrupa’sındaki kilise taassubunu sebep gösterilmektedir. Bu akımlar, sadece o günün tahrif edilmiş İncil’in hükümlerini esas almış ve bunlara dayanarak din ve bilimin çeliştiğini ortaya atmışlardır. Oysa gerçek tamamen farklı olup, İslam dini ile bilim arasında herhangi bir çelişki yoktur. Bilimin Tanımı Tarih boyunca bilimin çok çeşitli tarifleri yapılmıştır. Ancak her bakımdan tam ve mutlak bir tanım vermek şimdiye kadar mümkün olmamıştır. Bilim ve bilginin İslami terim olarak karşılığı ilim dir. Bilim adamına da âlim denir. En tanınmış İslâm âlimlerinden olan Fahreddin Razi (vefatı 606 / 1210) ilmin kesin tarifinin mümkün olmadığını söylemiş fakat ilmin mahiyetinin bilinebileceğini ifade etmiştir. Razi’ye göre ilim olaylara uygun olan inançtır. Bilimin konularının çeşitliliği ve yöntemleri tarih boyunca farklılık arzetmiştir. Bununla beraber bilimi karakterize eden temel unsurları dikkate alarak aşağıdaki genel ifadeyi tanım olarak verebiliriz: ‘Belirli bir konu etrafında, belirli bir yöntemle oluşturulan düşünme şekillerinin ışığı altında elde edilen bilgi kümesine bilim denir.’ İnsan tarihi boyunca, bilim anlayışı ve bilimsel gelişmeler çok çeşitli evrelerden geçmiştir. En eski dönemlerden bugüne kadar yalnız elde edilen bilgiler değil, bilim anlayışındaki özelliklerde de değişmeler olmuştur. Gerek bilimin kendi iç dinamiğindeki gelişmeler, yani yeni elde edilen bilgiler ve yöntemler ve gerekse dış faktörlerin etkisiyle her döneme veya topluma göre bir bilim anlayışı oluşmuştur. Bunların detayını görmek için bir Bilim Tarihi kitabına bakmalıdır. İslâm’ın Bilim Anlayışı İslam dini bilime çok değer vermiştir. Kur’an-ı Kerim’in ilk indirilen ayetin ilk kelimesi ‘Oku’ dur , (Alak Suresi, Ayet 1). Yani Allah’ın Resulu’na (SAV) ilk emri ‘Oku’ olmuştur. Aynı emir bütün Müslümanlar için de geçerlidir. Okumadan ilim öğrenilmez. İlim, İslam açısından çok şereflidir. Bu şeref öyle bir şereftir ki insanların atası Hz.Adem AS) bu şerefle meleklerden üstün kılınmıştır. İslam’da ilim önce Allah’ın isimlerinin (Esmâ-i Hüsnâ) bilinmesiyle başlar. Bu isimleri bilmekle gerek bu dünyada ve gerekse ahretteki bütün yaratılan şeyler kavranabilir ve bilinebilir. Bunlara karşı insan çok mütevazi olmalıdır. Çünkü insan yaratılışının bir kan pıhtısından olduğunu bilmelidir. Bu evrendeki yerini ancak ilimle hak edeceğini düşünmelidir. İnsanın elde edeceği bilimin, Kerem olan Rabbinin bir ihsanı olduğunu idrâk etmelidir. Rabbimiz yarattığı her şeyin bilgisini Levh-i Mahfuz’da yazmıştır. Bu nedenle, bize bu bilgiler kalemle yazılarak Rabbimiz tarafından öğretildiği ifade edilmektedir. Yazılan şeylerin bir kısmı , insanlar tarafından zamanla yaşanmakta ve bilinmektedir.İnsan, Allah’ın kendisine verdiği kabiliyet ve imkanlarla kainat denilen dünya ve semâvatı okuyarak onun sırlarını anlamaya çalışmış ve böylece bilgi sahibi olmuştur. İnsanın bu şekilde bilgi sahibi olması, ancak ve ancak Rabbinin ona anlama kabiliyeti ve tatbik imkanı vermesiyle mümkün olmuştur. Yani ilim, insana bilmediğini Rabbinin öğretmesi ile ortaya çıkan bilgi kümesidir. Kur’an’da ilimin değeri hakkında birçok ayet ve bu konuda Peygamberimizin (SAV) bir çok hadisi vardır. Ayrıca birçok İslam âliminin de bu hususta ifadeleri vardır. Aşağıda bunlardan birkaç örnek vermek istiyoruz: ►‘ De ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’ (Zümer Suresi, Ayet 9) ►‘Ve Allah Âdem’e bütün isimleri öğretti’ (Bakara Suresi, Ayet 31) ►‘İşte misaller! Biz onları insanlar için söylüyoruz. Âlim olanlardan başkası onları anlamaz’ ( Ankebût Suresi, Ayet 43) ►‘Âlimler peygamberlerin varisidir.’ ( Ebû Dâvud , Tirmizi) ►‘Bir kabilenin ölümü, bir âlimin ölümünden ehvendir.’ (Taberâni, Ebû-d-Derdâ) ►‘Âlim olan mü’min, ibadet eden mü’minden yetmiş derece üstündür.’ (Ebû Hureyre) ►Hz. Lokman : ‘Oğlum! Âlimler meclisine devam et.’ ►Hasan-ı Basrî : ‘ Âlimlerin mürekkebi şehitlerin kanıyla tartıldığında ağır gelir.’ ►İmâm Şâfi : ‘İlmin hususiyetindendir ki az da olsa ondan payı olan sevinir, olmayanlarda daima mahzun kalır.’ İslam düşüncesi gerek insan aklına, gerekse insanın bilgilerine bütünüyle özgürlük verir. Aklın önüne evreni araştırmak ve incelemek konusunda engeller koymaz . İslam düşüncesi, Rabbani düşüncenin sınırları içinde, yeryüzündeki halifelik konusunu ve yükümlülüğünü bütünüyle insan aklına ve bilgisine bırakmıştır. İslam inancından uzak olan toplumlarda , insanlar başka düşünce sistemleriyle gerçeği aramaya çalışmışlardır. Ancak her düşünce sistemi kendi içinde çelişmeler ve sorunlar getirmiştir. Bu çelişkiler ve sorunlar daima başka düşünce sistemlerinin ortaya çıkmasına neden olmuş, ama hepsi insan düşüncesi olduğundan daima çelişkilerden kurtulamamıştır. Bu türlü düşünceler, bu nedenle bir süre sonra terk edilir, çünkü düşünce sistemine ters düşen olaylar ortaya çıkmıştır. Bugün bile İslam inancına sahip olmayan düşünürler , bilim ile dini karşılaştırırken daima İslam dininin dışındaki inanç sistemlerini esas almakta ve dolayısıyla bilim ile dini birbirine karşı yanlış konumlarda ele alarak bir sonuca gidememektedir. Halbuki İslam inancı bu tartışmaların içine katıldığında bütün çelişkiler ve sorunlar ortadan kalkacaktır.
Bunun için, Müslümanlar İslam düşüncesinin ışığı altında bilimsel çalışma yapmalıdır. Nasıl 8. ve 12. asırlar arasında Müslüman bilim adamları dünyaya bilimin ne olduğunu öğretmişlerse, bugün de Müslüman bilim adamları bilimsel araştırmalarını İslam düşüncesinin ışığı altında gerçekleştirerek bunları bütün dünyaya tanıtmalıdır.
Bugün tablo tersine gibi gözükmekte ise de, diğer toplumların İslam ülkelerine transfer ettikleri bilgilerin sadece İslam düşüncesine uygun olanları alınmalı, diğerleri ret edilmelidir. Diğer toplumların ürettiği her bilgi Müslümanlar için gerçek ve doğru statüsünde değildir.Özellikle sosyal ve ekonomik hayat içinde takip ettikleri yollarının ve ahlak anlayışlarının büyük bir kısmı İslam düşüncesi ile bağdaşamaz. Bunlara her konuda bir çok örnek verebiliriz. Müslüman bilim adamı bilimsel çalışma yaparken, Allah’ın kendisine bahşettiği halifelik görevinin sorumluluklarını bilerek, İslam düşüncesinden taviz vermeden hareket etmelidir. Başarılı olmak ancak bu şekilde mümkündür. Bu olmayacak bir şey değildir. Müslümanlar bunu geçmiş tarihinde birçok kereler ispat etmişlerdir. Müslüman Bilim Adamının Özellikleri ►Müslüman bilim adamı yaşamında ve araştırmalarında İslam düşüncesini esas alır. ►Müslüman bilim adamı Allah’ın kendisine bahşettiği halifelik görevinin sorumluluğunu hissederek çalışmalıdır. ►Müslüman bilim adamı için bilimsel araştırma bir ibadettir. ►Müslüman bilim adamı yer ve göklerin kendisine araştırma için sunulduğu bilincindedir. ►Müslüman bilim adamı mutlak gerçeğe hiçbir zaman akıl yoluyla varılmayacağı bilincindedir. ►Müslüman bilim adamı elde edeceği bilimin Allah’ın ilmi yanında okyanusta bir su damlası dahi olmadığı bilincindedir. ►Müslüman bilim adamı fayda getirmeyen ilimden Allah’a sığınır. Sadece bilim adına bilimselliği ret eder. ►Müslüman bilim adamı boş kalmayı hoş görmez. Bir araştırmayı bitirince hemen başka bir araştırmaya yönelir.
Yukarıdaki açıklamaların ışığı altında, İslâm’ın bilim anlayışının temel ilkelerini aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz: ►İslam hem dünyaya hem de ahirete ait ilimi ele alır. ►İslamda ilmiyle amel etmeyen âlim yerilmiştir. ►İslam ilmin insanlara faydalı olmasını hedefler, faydasız ilimden kaçınır. ►İslam bilim anlayışında insan aklına ve bilgilerine özgürlük verilmiştir. Aklın önüne evreni araştırmak ve incelemek için engel konmaz. ►İslam bilim anlayışında din ve bilim çatışması yoktur. ►İslam bilim anlayışında mutlak gerçeğe akıl yoluyla ulaşmak imkansızdır. Çünkü akıl yaratılışı gereği sınırlıdır, oysa İslam düşüncesinin meşgul olduğu alan her türlü sonsuzluğu içerir.
İslâmda Bilgi Kaynakları
Müslüman bilim adamının ilk başvuracağı bilgi kaynağı Kur’an – ı Kerim’dir. Diğer önemli bir kaynak Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (SAV) sahih hadisleridir. Bu iki kaynakta bulunmayan hususlarda aklın bilgi kaynağı olarak kullanılması gerekir. İslam düşüncesinde, vahiyle aydınlanmayan bilgi fayda yerine insanlığa zarar verir. Dolayısıyla insanın ürettiği bilgi Kur’an’da vahyedilen esaslara uygun olmalıdır. Ona aykırı olan bilgiler mutlak yapıya aykırılık oluşturduğundan kısa veya uzun vadede olumsuzluk getirir. Maturidi (D.240/850;Ö.333/944) Kitabü’t – Tevhid adlı eserinde tecrübeye ve duyu organlarına bilgi edinmede önemli işlevler düştüğünü savunmuştur. Maturidi, her şeyi yaratan bir Allah fikri ile yola çıkmaktadır. Buna göre, Allah’ın varlığı insan aklının alamayacağı bir şey değildir. Akıl kendi başına O’nun varlığını ve birliğini bulabilir ve bu bilgiyi elde etmekten sorumludur. Ancak Allah’ın zatı ile ilgili bilgi, sınırlarını aştığı için akıl bu konuda vahye muhtaçtır. Bu bakımdan vahiy bilgi edinme yoludur. Batının bilim anlayışında vahiy ve risalet bilgi kaynağı olarak kabul edilmez. Onlar bilgi kaynağı olarak yalnız akıl, duyular ve deneyi kabul ederler. Batıdaki bilim adamları, insan eliyle tahrif edilmiş İncil’deki çelişkileri gördükleri için vahiy bilgisini dışlamışlardır. Halbuki Kur’an içinde çelişme olmaması nedeniyle Müslüman bilim adamları tarafından bilgi kaynağı olarak kabul edilir. Kur’an’daki muhkem (hüküm bildiren) ayetler kesin bilgi hükmündedir. Batı bilim anlayışında , bilgi araçları her şeyden önce deneye dayanmalıdır. Halbuki doğadaki olaylar daima tecrübe kavramı içinde cereyan etmez. Örneğin Cebelitarık boğazındaki birbirine karışmayan iki su akıntısı buna örnektir. Bu iki su akıntısı farklı özelliklere sahip olmasına ve yan yana akmasına rağmen birbirleriyle karışmazlar. Aralarında sanki gizli bir perde var gibidir. Başka bir yerde aynı suları yan yana akıttığınız zaman birbirleri ile karıştıkları gözlemlenir. Ayrıca evren hakkında vardığımız teorik çıkarımlar hiçbir tecrübeye dayanmıyor, sadece birer tasavvur olarak kalıyor. Yıldızları, galaksileri, kara delikleri tecrübe etmeye imkan yoktur. Dolayısıyla bunlar hakkında varılan sonuçlara nasıl bilimsel diyeceğiz. Batı biliminde akıl ve kıyas yoluyla elde edilen bilgilere kesin gözüyle bakılır. Her konuda başvurulacak olan son hüküm kaynağı olarak aklı kabul ederler. Halbuki kusur ve eksikliklerden arınmış bir akıl gerçekler dünyasında yoktur. Ortada eksiklikleri, bilgisizliği, şehveti ve nefsi arzuların etki etmediği mutlak anlamda bir akıl yoktur. Buna göre rasyonalistlerin ve pozitivistlerin ifadesiyle, akılla her gerçeğe varılır iddiası yanlıştır. Bu yol mutlak bilim değildir. Müslümanlar ilim konusunda yukarıda anlattığımız esaslara göre hareket etmelidir. Dünya ve ahiret saadetini ancak bu şekilde elde edebilirler. Bugünkü duruma bakıp ta ümitsizliğe kapılmamalıdır. Elbette bir gün İslâm İlim Anlayışı diğer anlayışlara üstün gelecektir. Bunun için Âli İmran Suresi, 139. ayetini düşününüz: ‘ Gevşemeyin, üzülmeyin! Eğer gerçek mü’minler iseniz, en üstün olanlar sizlersiniz.’ Allah doğruyu söyler ve doğru yola ulaştırır.
Makalenin yazılmasında faydalanılan eserler: ‘Amidî’de Bilgi Teorisi’ , Emrullah Yüksel, İşaret Yayınları, İstanbul, 1991 ‘Bilim ve Din’, Ian G. Barbour, İnsan Yayınları, İstanbul, 2004 ‘Bilim ve Hayat’, Necmettin Tozlu, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2005 ‘Bilim Tarihi’, Şafak Ural, Ağaç Yayıncılık, İstanbul, 1994 ‘Felsefenin İlkeleri’ , Rene Descartes, Yeryüzü Yayınları, Ankara, 2003 ‘İmam Mâtürîdî’de Akıl – Vahiy İlişkisi’ , Hülya Alper, İz Yayıncılık, İstanbul , 2009 ‘İslâmiyet ve Pozitivizim’ , Auguste Comte, Dergah Yayınları,İstanbul, 2008 ‘İslâm Medeniyetinde Bilgi ve Bilim’, Alpaslan Açıkgöz, İSAM, İstanbul,2000
Makale hakkındaki yorumlarınızı e-posta adresine gönderebilirsiniz : yorum@ilimvetasavvuf.com Ana Sayfaya dönmek için tıklayınız. |