İnsanın çocukluk devresi uzun bir zamandır. Bu süre içinde çocuğun şahsiyet kazanması, doğru fikirlerle donatılması için eğitilmesi gerekir. Bu eğitim çocuğun zihninde temel bir şekil alarak, çocuk daha sonraki hayatında karşılaşacağı her türlü olumsuz fikir ve inançlara karşı korunmuş olur. Her toplum çocukları kendi din ve kültür anlayışı ile eğitmek ister. Ancak çocukların yaratılışları itibariyle fıtratları İslam üzerinedir. Ancak aile sonradan onu kendi din ve kültür anlayışına sokar. Peygamber Efendimiz (sav) insanın bu yaratılış gerçeğini şu hadisi ile dile getirmiştir: “Her doğan çocuk İslami fıtrat üzerine doğar. Sonra onu anası babası ya Yahudi yapar ya Hristiyan veya mecusi yapar.” Çocuğun gelişme çağındaki eğitimine etkili olanlar aile, sokak, okul ve toplumdur. Ancak bunlardan en etkili ve güçlü olanı ailedir. Çünkü aile çocuğu doğumundan itibaren yetiştirmektedir. Çocuğun vaktinin en çok geçirdiği yer ailesidir. Anne ve baba çocuk üzerine en fazla etkili olan kişilerdir. Dünyaya gelen çocuğun zihni tamamen boştur. Ona yapılan telkinler onun inancını şekillendirir ve bir istikamet sahibi olmasını temin eder. “Allah sizi analarınızın karnından, siz hiçbir şey bilmez durumda iken çıkardı. Şükredesiniz diye size işitme duygusu, gözler ve gönüller verdi.” (Nahl, 16/78) İslam toplumları çocuklarını İslam inancı ve kültürü üzerinde eğitmekle mükelleftir. Çünkü çocuklar Allah'ın bize verdiği emanetlerdir. Bu emanetleri Allah'ın istediği yönde eğitmek ve yetiştirmek bizlerin görevidir. Bu görevden yarın ahirette sorumlu tutulacağımız kesindir. Çocuklar bizlerin göz nurlarıdır. Onlar bizim neslimizi ve İslam inançlarımızı devam ettireceklerdir. Bu da bizim amel defterlerimizin ölümümüzden sonra da açık kalmasını temin edecektir. Bu bakımdan çocuklarımızın eğitimi ve yetiştirilmesinde İslam kurallarına uymak en önemli zorunluluktur. Çocuklar ilk yaşlarda anne ve babasının elinde her türlü önyargıdan uzak saf ve kıymetli bir cevher gibidir. Her türlü bilgiye, öğrenmeye ve uygulamaya yatkındır. Bu nedenle çocuklar kalpleri ve zihinleri bu yaşlarda İslam dininin temelleri olan Allah, Peygamber ve Kur’an sevgisi ile doldurulması gerekir. Çocuklarımıza erken yaşlarda verilecek doğru bir din anlayışı, onların ileride karşılaşacakları batıl din ve inançların etkisinden koruyacağı muhakkaktır. Bu nedenle çocuklarımızın dini eğitimleri 9 yaşına kadar tamamlanması gerekir. Bu eğitimin yeri her şeyden önce ailedir. Bu nedenle Müslüman anne ve babalar çocukların aile içindeki eğitiminin inceliklerini iyice öğrenmeli ve onları çocuklarına uygulamalıdır. Bu Müslümanların önemli bir görevi ve sorumluluğudur.
İslam Toplumunda Eğitimin Önemi İslami eğitim Müslüman nesillerin yetiştirilmesinde gereken en önemli husustur. İslami eğitimden sapma İslam'dan sapma gibidir. Bu nedenle İslam toplumlarında çocukların yalnız İslami ilkelerle eğitilmesi önemlidir. Bugünkü toplumumuz Allah Teâlâ'nın bizden istediği durumdan bir hayli uzaktır. Oysa Müslümanlar için Allah Teâlâ Kur'an'da şöyle buyurmaktadır: “Siz insanlar içinden çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men edersiniz ve Allah’a inanırsınız.” (Ali İmran, 3/110) Biz bu sıfata ne kadar yakınız. Muhakkak ki çok uzağız. O zaman yapmamız gereken kendimizi İslam'ın istediği şekilde yönetmektir. Böylece en hayırlı ümmet sıfatına layık olabiliriz. En hayırlı ümmet olma özelliğini taşımaya devam edebilmek için çocuklarımızı da İslam'ın emrettiği şekilde eğitmemiz gereklidir. Bu nedenle İslam toplumunda eğitim önemlidir ve hayati bir sorundur. Bugünkü durumumuzu aşağıdaki hadis çok güzel açıklamaktadır: “Resulullah (sav) şöyle buyurmuştu: “Yakında milletler, yiyicilerin çanaklarına üşüştükleri gibi sizin aleyhinize toplanacak, birleşecekler.” Bir zat “O gün sayıca az olacağımızdan mı?” diye sordu. Resulullah (sav) şöyle cevap verdi: “Bilakis, Siz o gün sayıca çok, fakat selin üzerindeki çer çöp gibi dağınık olacaksınız. Allah sizin korkunuzu düşmanlarınızın kalplerinden çıkaracak, sizin kalbinize vehn atacak.” “Vehn nedir?” diye sorulduğunda ise “Dünyayı sevmek, ölümü arzulamamak” diye cevaplandırdı.” Bu nedenle Müslümanlar bugün hayatlarının her yönünü kapsayacak şekilde kendilerini değiştirmelidirler. Hayatlarını İslam'ın emrettiği şekilde düzenlemelidirler. Bunun da en iyi yolu eğitimdir. Çünkü toplumu değiştirmenin en etkili ve gerçekçi yol eğitimdir. Eğitimin en önemli aşaması çocukluk dönemidir. Çocuk ne kadar küçükse eğitiminin önemi de o denli artar. Çünkü küçük yaşlar fıtrata en uygun olan zamandır. “O halde sen yüzünü, Allah’ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanlar üzerinde yaratmış olduğu fıtrata çevir. Allah'ın yaratışında bir değişme yoktur.” (Rum, 30/30) Çocuğun eğitiminde fıtratında olan bu özelliği en iyi şekilde kullanılması gerekir. Bunun için aile eğitimi temel bir rol oynar. Bu nedenle İslam aile eğitimine çok önem vermiştir. Ayet ve hadislerde bu eğitimin nasıl olması gerektiğinin temel ilkeleri haber verilmektedir. Bu ilkelerin ışığı altında İslami eğitimin boyutlarını aşağıdaki gibi özetleyebiliriz. 1) “Şüphesiz rızık veren kuvvet sahibi ve metin olan sadece Allah'tır.” (Zariyat, 51/58) Allah Teâlâ'nın her şeyin yaratıcısı, koruyucusu olduğuna inanmayı nefislerimizde iyice yerleştirmeliyiz. Bu inanç bizim her türlü davranış ve düşüncemizin istikamet üzerinde olmasını temin eder. Bunun için bu inanışın kalbimizde iyice kök salması sağlanmalıdır. Bundan sonra iman salih amel olarak ortaya çıkar. 2) “Ancak müminler kardeştirler.” (Hucurat, 49/10) Tevhid inancı ile Müslümanların bölünmeyen ve bozulmayan bir bütün oluşturduklarına inanmalıdır. Bu bütün birbirleri ile kardeştir. Bu kardeşlik toplumun bütün faaliyetlerinin çekirdeğidir. İslami eğitim ile bu çekirdek tam olarak insanların kalplerine yerleştirilmelidir. 3) Toplum hayatında düzenli ve intizamlı olmak temel bir husustur. İslam toplumlarındaki düzen Allah'ın kitabı ve peygamberimizin sünneti ile sağlam bir şekilde oluşmuştur. Ancak bu düzenin İslam dışı etkilerle bozulmamasına dikkat etmelidir. Çünkü bugün Müslümanların birçok düşmanı vardır ve bundan sonra da olacaktır. Bu düşmanlara karşı güçlü ve birlik halinde olmak Müslümanların hayati bir görevidir. Bunu temin etmek ancak çocuklarımızı İslami ilkelerle eğitmemizle mümkündür. Çocuklarımızın İslami ilkelere uygun olarak eğitilmelerinin sonucu Allah Teâlâ da Müslüman toplumlarını olumlu yönde değiştirecek ve tekrar yeryüzüne hakim kılacaktır. Bunu aşağıdaki ayet haber vermektedir: “Allah sizden inanıp salih amel işleyenlere vaat etmiştir. Onlardan öncekileri nasıl hükümran kıldıysa, onları da yeryüzünde hükümran kılacak ve kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine sağlamlaştıracak ve korkularının ardından onları tam bir güvene erdirecektir. Bana kulluk edecekler ve hiçbir şeyi bana ortak koşmayacaklar.” (Nur, 24/55) Burada en önemli görev Müslüman ailelere düşmektedir. Ailedeki eğitim lâyıkıyla yerine getirildiği zaman, Allah'ın yukarıdaki müjdesinin tahakkuk etmesini ümit edebileceğiz.
Eğitimde Ailenin Rolü Bir çocuğun eğitiminde etkili olan çevreler aile, sokak, okul ve toplumdur. Bunlar içinde en etkili olan ailedir. Çünkü çocuk doğduğu günden itibaren ailenin içinde yaşamaktadır. Çocuk en çok vaktini aile içinde geçirir. Bu nedenle çocuk üzerine en fazla etkisi olan kişiler anne ve babadır. İslam ailesinde annenin rolü babanın rolüne nazaran daha fazladır. Çünkü anne çocukla daha fazla birlikte olmakta ve onunla daha yakından ilgilenmektedir. Bu nedenle bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır: “Kadın dört şeyden dolayı nikahlanır: malı, soyu, güzelliği ve dini. Sen dindar olanı seç ki ellerin bereketlensin.” İslam alimlerinin söylediğine göre, çocuğun gelişimi ve eğitimi için doğumdan sonraki ilk 6 ay ile 6 yaşına kadar geçen sürenin çok iyi değerlendirilmesi gerekir. Bu dönemlerde çocuklar İslam'ın emrettiği şekilde Allah'ın yarattığı fıtrata uygun olarak eğitilmesi ve yetiştirilmesi gerekir. Bu süreç çocuğun ileriki dönemlerde eğitimine ve bilinçlenmesine temel teşkil edecektir. Bu temel eğitimin ilkeleri İslam alimleri tarafından ayrıntılı olarak açıklanmıştır. İslam aileye büyük önem vermektedir. Bu nedenle Allah Teâlâ İslam toplumundaki aile ile ilgili hükümleri düzenlemiştir. Evlenme, boşanma ve miras hukuku ile ilgili hükümler bildirilmiştir. Peygamberimiz sünneti ile karı-koca hakları, anne-babanın çocuklar üzerindeki hakları ve çocukların anne-baba üzerindeki haklarını duyurulmuştur. Aileye İslam şeriatı kadar çok önem veren başka bir sistem görülmemektedir. Bunun nedeni, ailenin İslami eğitim ve İslam toplumunun oluşmasındaki oynadığı rolün büyüklüğünden kaynaklanmaktadır. Allah Teâlâ karı koca arasında rahmet ve sevgi yaratmış, kadını koca için bir huzur kaynağı kılmıştır. Kadına evinin direği olması emredilmiştir. Bu nedenle kadının evinde kıldığı namazın mescitte kıldığı namazdan daha hayırlı olduğu bildirilmiştir. Erkek ailenin reisi olarak tanımlanmış ve onun karısına ve çocuklarına karşı hak ve görevleri açıklanmıştır. Bu ilkeler birer ilahi emirdir. Bütün bunlardan dolayı aile, çocukların yetişeceği ve toplum fertlerinin eğitileceği en iyi bir toplumsal kurum olarak ifade edilmiştir. Yüce Allah çocuğu en güzel bir biçimde yaratmış, anne babayı da çocuğun yaratıldığı fıtrat üzerine yetiştirilmesi için birer emanetçi olarak belirlemiştir. Bu nedenle aile çocuk için huzurlu ve istikrarlı bir yuva olmalıdır. Bunun temini için İslam şeriatı çeşitli hükümler vaz etmiştir. Kadın yeni nesillerin yetiştirilmesi gibi çok önemli bir işle vazifeli iken erkeğe de ailenin geçimi ve dış tehlikelere karşı koruma görevi verilmiştir. İnsan diğer canlı varlıklara göre çocukluk süresinin uzun olması dolayısıyla belli bir farklılığa sahiptir. Bu nedenle çocuğun gelişimi ve eğitimi uzun bir süre alır. Bu süreç içinde çocuğun İslam'ın istediği şahsiyeti ve bilinci elde etmesine çalışılmalıdır. Böylece çocuk ileriki yaşlarda çevrenin yapacağı olumsuz etkilerden kolaylıkla korunabilecektir. Çünkü çocuğa verilen terbiye onda temelli olarak kalacaktır. Çocuk eğitimi ile ilgili uzmanlar şu ortak görüşe sahiptirler: “Küçük yaşta öğrenilen şeyler sonradan neredeyse hiç değiştirmeyecek şekilde çocuğun organik ve düşünsel özelliklerini şekillendirmektedir. Çocukluk dönemindeki etkileşimlerin birçok neticesi olmakta ve bunların hepsi değilse de büyük bir kısmı kişinin şahsiyetinden asla ayrılmamaktadır. Çocuklar daha 3-4 yaşlarına girmeden kişiliklerini oluşturacak örnekleri çevresel ve kültürel tesirlerden nihai olarak almakta ve bunlar daha sonra belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Buna göre çocuğun sosyal kişiliğinin temeli ailede oluşmaktadır. Bu ömür boyu sabit kalmakta ve değişmez şahsi bir özellik haline gelmektedir. Çocuğun ilk devresinde yaşadıkları onun kazanacağı kişiliğinin ilk çizgilerini oluşturmaktadır. Bu çizgilerin sonradan kaldırılması çok zordur. Bu nedenle aile içindeki bireylerin arasındaki bağların kuvvetli olması, anne babanın birbirlerine olan saygıları çocukların kişiliklerinin oluşmasında ve onların psikolojik uyumlarının düzenli olmasına, kuvvetli bir idrak gücüne sahip olmasına ve iyi bir öğrenim görebilmelerine kesin olarak etki etmektedir. Çocukta gelişen olumsuz davranışların nedeni aile içindeki bireyler arasındaki uyuşmazlıklardır. Çocuğun kavgacı bir tabiata sahip olması, kendine güvenememesi, sorumluluk alamaması, riya ve nifak gibi ahlaki olumsuzlukların gelişmesi yine ailesindeki ortamdan kaynaklanmaktadır. Bazı kimselerin kötü arkadaşların etkisi ile belli bir süre doğru yoldan saptıkları görülebilir. Ancak bunlar bir süre sonra tekrar doğru yola dönerler. Bu çocukluk döneminde aileden almış oldukları sağlıklı eğitim sayesindedir. Ailede edinilen iyi ahlak, kötü arkadaşlara karşı üstün gelerek onların tekrar doğru yola dönmelerini temin eder. İslam evlenmeden önce kadın ve erkeğin ailelerinin araştırılmasını tavsiye eder. Çünkü ailenin kişi üzerinde iyi veya kötü derin bir etkisi vardır. Bu bağlamda “bataklık çiçeklerinden sakınınız” denilmiştir. Burada kastedilen kötü ortamda yetişen güzel kadındır. Bu söz insanı, evleneceği kadını şeref ve haysiyeti ile tanınan soylu bir aileden seçmeye teşvik eder. İslam açısından soya sopa önem verilmesinin nedeni budur. Kimin soylu bir haseb ve nesebi varsa, o kimse güzel ahlak sahibi soylu bir aileden geliyor demektir. Bu güzel ahlakın çocuklarda da kökleşmiş olduğu muhakkaktır. Böyle kişilerin oluşturdukları aileler de aynı ahlak ve güzellik üzerinde devam ederler. Onların da bu güzel ahlakı kendi çocuklarına devretmeleri mümkün olur. Bugün için dünyayı tam bir kaos ve zulüm sarmıştır. Bundan kurtulmanın ve her bakımdan huzur ve güven ortamının oluşması ancak İslam toplumlarının oluşması ile mümkündür. Ancak bu aşama henüz eşiktedir. Çünkü Müslüman toplumlar seküler eğitim metotları ile eğitilmekte ve İslam'a aykırı olan müesseselerin etkilerinin ağırlığı altındadır. İnsanlar dünya hayatının zevkini yaşamak ve onları elde etmek için birbirleri ile yarışmaktadırlar. Bu yarışta hiçbir hak ve ahlak kuralına uyulmamaktadır. Bütün bunlar İslami uyanışını geciktirmektedir. Müslümanların büyük bir kısmı bu seküler dünya zevklerini amaç edinmekte ve böylece İslami yaşamdan uzaklaşmaktadır. Ancak bu kötü gidişe karşı durmak Müslümanın görevidir. Bu nedenle önce kendini sonra da çocuklarını ve çevresini İslam ahlakı üzerinde olmaya yönlendirmelidir. Bunun ilk adımları da aile içinde atılmalıdır. Ümit ediyoruz ki bugünkü Müslüman aileler İslami sosyal müesseseleri kuracak olan seçkin Müslüman bireylerin hazırlama rolünü en iyi şekilde oynayacak ve böylece istenilen ve beklenen İslam toplumu oluşacaktır. Eğitim açısından İslami ailede kadının birinci dereceden önemli vazifesi yeni yetişen kuşağı yetiştirmek, korumak ve kollamaktır. Kadın bu görevin dışına çıkarsa topluma kaybettireceği değerler kazandıracağı değerlerden daha çok olur. Bu da bir toplum için kayıptır. Seküler/modern toplumlarda, kadının maddi üretime yapacağı katkı, insan üretmesinden daha kazançlı kabul edilir. İnsani kıyaslama ile, bize göre böyle bir toplum geri kalmış ilkel bir toplum ya da İslami tanımla cahiliye toplumudur. Seyyid Kutub, “Yoldaki İşaretler” adlı kitabında bu konu ile ilgili şunları söylemektedir: “Bir toplumda aile toplumun çekirdeğidir. Bu aile çalışma konusunda eşler arasındaki iş bölümüne dayanır. Ailenin en önemli görevi meydana gelen nesli korumak ve kollamak olursa, işte böyle bir anlayışa sahip toplum medeni toplumdur. Çünkü İslami yöntemlerin gölgesi altında teşekkül etmiş böyle bir aile, insani ahlak ve değerlerin doğup geliştiği ve yeni kuşakta tecessüm ettiği müsait bir ortam olur. Bu tür ahlak ve değer anlayışlarının aileden başka bir ortamda oluşması mümkün değildir. Aile ve eşler arası ilişkiler, bir toplumun renginin belirlenmesinde temel unsurlardır. Bu toplum geri kalmış bir toplum mu yoksa ileri seviyeden medeni bir toplum mu, ya da İslami bir toplum mu, cahili bir toplum mu olduğu ancak bu ilişkiler ağına göre kesin ölçülerle belirlenir. Aile içi ve eşler arası ilişkilerin hayvani ahlaklara ve maddi değerlere dayandırıldığı bir toplumun medeni bir toplum olması kesinlikle mümkün değildir. Söz konusu toplum sanayi ve teknolojide, ekonomide, bilimde ne kadar yükseklere çıkarsa çıksın, kesinlikle medeni bir toplum olamaz. Bu ölçüt, insani gelişme ve ilerleme derecesinin saptanmasında kesinlikle yanılmaz.” Seküler toplumlarda, insanların ruh ve düşünce dünyalarını zehirleyen, kirleten mahiyette propagandalar yapılarak, ahlak kavramı her türlü cinsel terbiyeden soyutlanarak, sadece dar içerikli bir kavram haline getirilmiştir. Böyle toplumlarda kaliteli insan kuşağını yetiştirmeye uygun sağlam bir aile ortamının kurulması mümkün değildir. Bu nedenle, Kur'an ayetleri ve Peygamberimizin (sav) sünnetinde bildirilen değerler, ahlak ve sosyal güvenceler insana en yaraşan değerlerdir. İslam dışı değerlerin yerleştiği toplumlarda İslam açısından medeni bir insanın yetişmesi mümkün değildir. Medeniyet te sadece İslam medeniyetidir. Değişime ve dönüşüme uğramayan sabit ölçülerle medeniyet seviyesine ulaşmış tek toplum İslam toplumudur. İnsani değerler açısından İslam medeniyeti döneminin dışında, insanlık hiçbir zaman insani değerlerin tümüne ulaşmış değildir.
Eğitimde Annenin Rolü Çocuğun eğitiminde annenin rolü babanın rolünden daha önemlidir. Çünkü çocuk annesinin bir parçasıdır ve anne çocukla en uzun süre birlikte olan kişidir. Annenin çocuğa olan sevgi ve şefkati babanınkinden daha fazladır. Dindar eş seçmenin önemi ve hikmeti bu gerçekten ileri gelmektedir. Allah Teâlâ annenin kalbine bu sevgi ve şefkati yerleştirmesinin sonucu olarak, anne çocuğunun bakımı, beslenmesi ve yetiştirilmesi için uyku ve rahatından fedakarlığı seve seve yapar. Anne çocuğunu doğumundan iki seneye kadar emzirir (Bakara, 2/233). Bunun çocuğu için çok önemli olduğunu düşündüğünden gece uykulardan bile fedakarlık eder. Babanın bu yıllardaki rolü ise sınırlıdır. Bu iki yıllık emzirme süresi çocuğun gelişmesinde ve kişiliğinin oluşmasında çok büyük etkisi vardır. Memedeki çocuk annesini kokusundan tanır ve sonra da sesinden tanımaya başlar. Annenin dili çocuğun taklit ettiği ilk lisandır. Anne ile olan bu yakınlık çocuk için fıtri bir ihtiyaçtır. Annenin bu imkanı çocuğuna vermesi onun sağlıklı gelişmesi için bir zorunluluktur. Bunu da ancak anneler yapabilir. Annenin yokluğunun çocuk üzerindeki olumsuz etkisi babanın yokluğundan ortaya çıkacak olumsuz etkiden daha büyüktür. Çünkü becerikli bir anne babanın yokluğundan kaynaklanan bazı boşlukları rahatlıkla doldurabilir. Annenin aile içindeki görevlerini tam olarak hakkıyla yapabilmesi için donanımlı olması gerekir. Anne kendisini bu eğitim için yetiştirmeli ve kendisini bu konuda eğitmelidir. Bunun için Müslümanlar gerekli sosyal oluşumları temin etmelidir. Çeşitli kurslar ve seminerlerle anneler İslami yönden yetiştirilmelidir. Annenin eğitimdeki rolünün önemli olması, İslam şeriatında kadına yaratılışındaki özellikleri en uygun şekilde vermesinin sonucudur. Bunun için İslam şu iki prensibi ortaya koymuştur: 1) Allah Teâlâ Peygamberimizin hanımlarına hitaben şöyle buyurmuştur: “Evlerinizde oturun…” (Ahzab, 33/33). Bir hadiste de kadınların evde kıldıkları namazın mescitte kıldıklarından daha efdal olduğu bildirilmiştir. Buna göre kadın zaruret olmadıkça hayatını evinin dışında geçirmesi uygun değildir. Çünkü kadını evinde bekleyen birçok görevleri vardır. Çocukların bakımı, ailenin iyi beslenmesi için gıdaların hazırlanması, evini yabancılardan koruması için kadının evinde bulunması önemlidir. Tabii ki kadının sosyal ihtiyaçları için dışarı çıkmasına müsaade edilmiştir. Kadının akrabalarını ziyaret etmesi, alışveriş yapması, çocuklarını gezdirmesi gibi faaliyetler de bunlar arasındadır. Ancak kadının evdeki ve çocuklarına karşı olan görevlerini ihmal ettirecek şekilde evinin dışında vakit geçirmesi tavsiye edilmez. Kadının geçim problemi nedeniyle bir işte çalışması aslında onun için ziyadesiyle bir yüktür. Çünkü hem dışarıda çalışma yükü ve hem de evinde çocuklarına ve ailesine karşı görevlerini yerine getirme yükü birleşince gerçekten kadını fazlası ile yıpratan bir durum ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle ekonomik ihtiyacı olmayan kadınların bir işte çalışmaları faydadan çok zarar getiren bir husustur. İslam bunları göz önünde tutarak kadının evde oturmasını tavsiye etmektedir. 2) Kadın'ın bu durumunu güçlendirmek için İslam kocayı, babayı ve oğlu kadının geçimini temin etmekle mükellef kılmıştır. Böylece kadının evin yönetiminde istikrarlı olabilmesi sağlanmış ve asıl işlerini yapmaya fırsat yaratılmıştır. Seküler/modern toplumda kadına İslam’ın baktığı şekilde bakılmaz. Orada kadının hayatı nefsine ve dünya zevklerine yönlendirilerek dejenere edilmiştir. Ekonomik dünyada kadın erkeklerle yarışa girmiştir. Oysa bu yarışı kazanmaları için hem fiziksel yapıları hem de ruhsal yapıları müsait değildir. Ancak seküler dünya için kadının ruhsal yapısı hiç önemli değildir. Batı toplumlarında kadın üzerinden para kazanılacak bir varlıktır. Aynı işi yapan erkeklerden daha az ücret alırlar. Yıpranmaları daha çok olduğu hiçbir zaman dikkate alınmaz. Kadının cinsel tarafı reklam aracı olarak kullanılarak maddi çıkar elde ederler. Bütün bunları bir de çağdaşlık ve modern olmak diye insanlara yutturmaya çalışırlar. Fakat hakikat böyle değildir. Batı toplumlarında anne çocuk ilişkileri maalesef kopuktur. Anne çocuğuna sevgi verecek imkana tam olarak sahip değildir. Çünkü kendisi dışarıda çalışmak zorunda bırakılmıştır. Böyle toplumlarda yetişen insanların anne babaya ve çevresindeki insanlara olan sevgileri zayıftır. Batı toplumlarında insanlar anne ve babalarını sadece noelde hatırlayıp bir tebrik kartı göndermektedirler. Çocuk ile anne-baba arasındaki sevgi bağı belli bir yaştan sonra tamamen kopmuştur. Yaşlanan anne-baba huzurevlerine gönderilip senede bir iki defa ziyaret edilmektedir. Bunun anne-baba açısından ne kadar büyük bir ızdırap olduğu insanlar ancak yaşlanınca kendileri de aynı duruma düşünce anlayacaklardır. Ama iş işten geçmiş olacaktır. Bu durum maalesef bizim toplumumuzda da yer etmeye başlamıştır. Batı hayranlığı bizi de böyle sevgisiz ve madde düşkünü bir toplum haline getirmektedir. Bu aslında İslâm düşmanları için bulunmaz bir fırsattır. Çünkü İslam ancak güçlü ailelerin bir arada olmasıyla güçlü olur. İslam’ı yıkmaya çalışanlar, çağdaş olacağız diye aile bağlarını koparmışlar ve kadınları da serbest hayata alıştırarak aile hayatından koparmışlardır. Bu nedenle toplumumuzda kadının evden çıkarılması tesadüfen olan bir şey değildir. Bu projeyi emperyalistlerin toplumumuzu dejenere etmek için kullandığı aşikardır. Çünkü çocuk bakıcıları, hizmetçiler annenin yerini hiçbir zaman dolduramaz. Çünkü anne ile çocuk arasındaki ilişki tamamen organiktir. Çocuk annenin bir parçasıdır. Anne çocuğu için gösterdiği gayretten mutlu olurken, çocuk bunu hisseder ve o da mutlu olur. Fakat mürebbiyeler ve hizmetçiler çocuğun eğitimindeki gayretlerinden mutluluk değil yorgunluk, bezginlik ve hatta nefret duyarlar. Çocuklar ise onların bu tavırlarını hissederler. Bu da çocukların mutsuz olmasına neden olur. Bu konuda Dr. Alexis Carel, “İnsan Denen Meçhul” adlı kitabında şunları ifade etmektedir: “Modern toplum annenin yerine okulu koyduğu için çok büyük bir hata işlemiştir. Bunun için anneler çocuklarını çocuk yuvalarına bırakmaktadırlar.” Çocuk yuvaları hiçbir zaman ailedeki sevgi ve huzur ortamını sağlayamaz. Bu nedenle çocuk bu yuvalarda sevgisiz büyür. Batı toplumlarında aile ilişkilerinin zayıf olmasının nedeni budur. Bu durumu ilericilik ve çağdaşlık zanneden gafillerin artık uyanma zamanı gelmedi mi? İslam toplumunda her şey yaratılışın gerektirdiği şekilde uygulandığı için modern toplumlardaki yanlışlıklar ve olumsuzluklar yaşanmaz. Bu gerçeği bin yıl İslam'la yorulmuş ülkemizde insanlarımızın hala aile içi ilişkilerinde İslami öğretileri uyguladıklarını kısmen de olsa görmek bize mutluluk ve haklılık vermektedir.
Eğitimde Babanın Rolü Çocuğun eğitimi ve yetişmesi ile annenin daha çok ilgilenmesi babanın bu eğitimin dışında kalması demek değildir. Babanın sadece hanımının ve çocuklarının maişetini temin ile görevlidir diye düşünmemelidir. Babanın da çocuğun eğitim ve terbiyesinde önemli rolleri vardır. Bebek üç aylıkken babasının sesini tanımaya başlar. İki yaşına gelince yürümeye başlar. Baba bu durumdaki çocuklarıyla oyun oynayarak onları memnun etmelidir. Bu ailedeki huzurun oluşması için gereklidir. Baba işinin dışındaki boş vakitlerini kahvehane köşelerinde, televizyon karşısında değil, çocukları ve hanımı ile ilgilenerek geçirmelidir. Böylece aile birlik ve huzur içinde hayatlarını devam ettirebilirler. Çocuk dört yaşına gelince, evinin dışındaki cami, çarşı, park gibi yerlere veya bazı akraba ve arkadaşlarına babasıyla gitmekten büyük zevk alır. Çocuğun babasıyla birlikteliği onun toplumsal gelişmesini sağlıklı olmasını temin eder. Yapılan araştırmalarda herhangi bir sebeple, bu sebepler ister ölüm, ister boşanma, ister işlerin yoğunluğu vesair sebeplerden dolayı çocuklardan uzak kalma şeklinde olsun, anne veya babadan birisinin eğitimini alamayan çocuklarda şu ortak özellikler görülmüştür: 1) Anne babası yanında olan çocuklara karşı kıskançlık, nefret, kin duyma ve haset etme duyguları oluşmuştur. 2) Özellikle anne babanın ayrı olduğu durumlarda aidiyetsizlik duygusu. Çünkü çocuk bağlılık duygusunu birbirinden ayrı anne ve baba arasında paylaştırır. Anne baba ayrıysa çocuğun bu duyguları allak bullak olur. Çocuk onlara olan bağlılığını kaybeder. Bu nedenle çocuk sahibi olan anne ve babalar çocuklarının ruhsal yapısının sağlam olması için bunlara dikkat edip çocuklarının uğruna karşılıklı olarak bazı fedakarlık ve hoşgörülerle hareket etmelidirler. Bu her bakımdan hem anne-baba ve hem de çocukların menfaatinedir. Babaların çocukların eğitimine katkıları hususunda Peygamber Efendimiz (sav) de birçok örnekler vardır: Resulullah (sav) kızı Zeynep'in çocuğu olan Ümameyi sırtına alarak namaz kıldığı, ayağa kalktığında çocuğu kucağına alıp secdede yere koyduğu, bunu da farz namazında olduğu anlatılmaktadır. Bir rivayette şöyle nakledilmektedir: Resulullah (sav) torunu Hz. Hasan (ra)’ı öptü. Yanında el-Akra bin Habis (ra) vardı. O şöyle dedi: “On çocuğum var, fakat hiçbirini öpmedim.” Resulullah (sav) ona baktı ve “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” buyurdu. Resulullah (sav) torunları Hazreti Hasan (ra) ve Hazreti Hüseyin (ra) ile şakalaşır, onlarla oynar ve beraber otururdu. Onları sırtında taşır, Hz .Hüseyin (ra)'a dilini çıkarır, o da bunu görünce gülmeye başlardı. Yine Resulullah (sav) ağzına biraz su alır, Hazreti Hasan'ın yüzüne püskürtürdü. O da gülerdi. Hazreti Ömer (ra)'dan nakledilen bir habere göre, Hazreti Ömer bir gün sırtında çocukları olduğu halde at gibi ellerini ve ayaklarının üzerinde yürüyordu. Bu haldeyken bazı insanlar gelip halifeyi o vaziyette görünce şöyle dediler: “Böyle mi yapıyorsun, Ey müminlerin Emiri?” O da şöyle cevap verdi: “Erkek aile içinde çocuk gibi sevecen ve yumuşak davranmalıdır. Ailesi içinde, evinde böyle davranır, halkın arasına çıktığında da gerekli tavrı takınır.” Yahya Kemal Beyatlı 23 Nisan 1922 tarihli Tevhid-i Efkar gazetesindeki bir yazısında şunları söylemektedir: “Çocuklar Müslümanlığın çocukluk rüyasını nasıl görürler? İşte buraya çocukluk dediğimiz bu Müslüman rüyasıdır ki, bizi henüz bir millet halinde tutuyor. Bugünkü Türk babaları, havası ve toprağı Müslümanlık rüyası ile dolu semtlerde doğdular. Doğarken kulaklarına ezan okundu. Evlerinin odalarında namaza durmuş ihtiyar nineler gördüler. Mübarek günlerin akşamları bir minderin köşesinden okunan Kur'an'ın sesini işittiler. Bir raf üzerinde duran Kitabullahı indirdiler. Küçücük elleriyle açtılar. Gül yağı gibi bir ruh olan şan sahifelerini kokladılar. İlk ders olarak besmeleyi öğrendiler. Kandil günlerinin kandilleri yanarken, ramazanların, bayramların topları atılırken sevindiler. Bayram namazlarına babalarının yanında gittiler. Camiler içinde şafak sökerken tekbirleri dinlediler. Dinin böyle bir merhalesinden geçtiler, hayata girdiler. Türk oldular. Bugün çocuklar büyük bir ekseriyetle yine Müslüman semtlerde doğuyorlar, büyüyorlar. Eskisi kadar derin bir tahassüs ile değilse bile, yine Müslümanlığı hissediyorlar. Fakat fazla medenileşen üst tabakanın çocukları ezansız yeni semtlerde alafranga terbiye ile yetişirken Türk çocukluğunun en güzel rüyasını göremiyorlar. Bu çocukların sütü çok temiz, hilkatleri çok metin olmalı ki ileride alafranga hayat Türklüğü büsbütün sardıktan sonra milliyetlerine bağlı kalabilsinler, yoksa ne muhit, ne yeni yaşayış, ne semt, hiçbir şey bu yavrulara Türklüğü hissettiremez. Medenileştikçe Müslümanlıktan çıktığımızı tabii ve hoş gören eblehler uzağa değil Balkan devletlerinin şehirlerine kadar gitsinler. Görürler ki baştanbaşa yenileşen o şehirlerin her tarafında çan kuleleri yükselir, pazar ve yortu günleri çan sesleri işitilir. Manzara halkın dinini, milliyetini hatırlatır. O şehirler bizim yeni semtlerimiz gibi milli ruhtan ari değildirler. Artık Türk milletinin ruhu bir rahiya gibi uçtu mu? Hayır büyük kitlede yine o ruh var, fakat biz son nesil bir sürü gibi büyük kafileden ayrıldık, uzaklaştık, kaybolduk. Fakat daha uzaya gitmeyeceğiz, döneceğiz, tekrar büyük kafileye iltihak edeceğiz. Dinsizliğin, kayıtsızlığın aksülameli başladı bile. Çocukluktan beri diyanet yolundan ayrılmamış olan kardeşlerimiz bizim gibi rücu hislerini itiraf edenlere henüz inanmıyorlar. Onlara tamamıyla iltica edeceğimiz zaman da bizi birden tanımayacaklar. Çünkü onlardan çok ayrı, çok uzak düştük. Biz ki minareler ve ağaçlar arasında ezan seslerini işiterek büyüdük. O mübarek muhitten çok sonra ayrıldık. Biz böyle bir sabah namazında anne millete tekrar dönebiliriz. Fakat minaresiz ve ezansız semtlerde doğan, Frenk terbiyesi ile yetişen Türk çocukları dönecekleri yeri hatırlayamayacaklar!”
Sonuç Hz. Peygamber (sav)’in bildirdiğine göre, her çocuk fıtrat üzere doğar, yani her çocuk doğarken Müslümandır. Ancak sonradan ailesi onu Hristiyan veya Yahudi veya mecusi yapar. Bu nedenle İslam çocukların kendi fıtratları üzerinde eğitilmelerini emreder. Bu emrin ilk uygulama yeri de ailedir. Dolayısıyla İslam toplumunda aile eğitimine çok önem verilir. Bu eğitimin ilk uygulayıcıları da anne ve baba olmaktadır. Annenin bu eğitime katkısı babaya nazaran daha ileridir. Bunun nedeni anne ile çocuk arasındaki duygusal bağdır. Bu duygusal bağı anne, eğitimin başarılı olması için yönlendirmelidir. İslami eğitimde çocuklar 9 yaşına kadar bütün İslami inanç ve ibadet ilkelerini öğrenmeleri ve uygulamaları gerekir. Bundan aile sorumludur. Bu çocuğun anne ve babası üzerindeki hakkıdır. Bu görevi yerine getirmeyen anne ve babalardan çocuklar yarın mahşerde Hakk’ın huzurunda davacı olacaklardır. Günümüzde toplumumuzda seküler eğitim anlayışı hüküm sürdüğünden, okullarda İslam'ın temel inanç ve ibadet ilkeleri çocuklara erken yaşlarda anlatılmamaktadır. Bu eksikliğin anne ve baba tarafından giderilmesi zorunludur. Çünkü aile çocuğu gerçek bir Müslüman olarak yetiştirmekten sorumludur. Seküler eğitimi savunanlar, çocuklara dini bilgilerin ileri yaşlarda verilmesinin bilimsel olduğunu ileri sürerler. Onlara göre çocuklar inanışlarına karar verecek yaşta değillerdir. Kendilerinin karar vererek bir dine girmeleri için 18 yaşını beklemeleri gerekmektedir. Ancak seküler eğitimciler çocuğa dini eğitim vermek için 18 yaşını beklerken, çocuklara daha ilk yaşlarından itibaren seküler dünyanın bütün ilkelerini onlara öğretmektedirler. Çocuğun dünya zevkleri ve madde peşinde koşmasını, toplumsal cinsiyeti sahiplenmesini çağdaşlık ve modernlik olarak ifade etmektedirler. Böylece çocuğa en alıcı olduğu dönemde din dışı her türlü fikirler ile zihinlerini ve kalplerini doldurmaktadırlar. Artık bu çocuğun 18 yaşında düşünerek dini bilgileri alması imkansız hale gelmektedir. Seküler eğitimcilerin istedikleri de aslında budur. Çünkü onlara göre insanların İslam dininden uzak olmaları ilericilik ve çağdaşlıktır. Heyhat! Nasıl bir cahillik! Böyle yetişen bir neslin hem dünyada hem de ahirette mutlu olması mümkün değildir. Buna toplumumuzda her gün yaşadığımız kaos, anarşi ve zulüm örneklerinde şahit olmaktayız. Böyle bir toplumda artık İslam'ı anlatmak ve kabul ettirmek kolay değildir. Bu nedenle çocuklarımız İslami eğitimi yukarıdaki yazımızda da anlattığımız gibi, ilk yaşlardan itibaren aile içinde almalıdırlar. Böylece çocuk yaratıldığı fıtrat üzerinde devamlı kalabilsin ve yaratılış amacına uygun olarak düşünebilsin ve yaşayabilsin. Buradan İslam toplumunda aile eğitiminin ne kadar önemli ve vazgeçilmez bir husus olduğu açıkça görülmektedir.
Kaynaklar “İnsan Denen Meçhul”, A. Carel, Yağmur Yayınları, İstanbul, 1976 “İslami Çalışmada Eğitimin Önemi”, M. Kutub, Beka Yayıncılık, İstanbul, 2016 “İslami Eğitim”, S.H. Musevi, İmam Rıza Dergahı Yayınları, İstanbul, 2019 “İslam Eğitimine Giriş”, Y. Fersahoğlu, Marifet Yayınları, İstanbul, 2003 “İslam Eğitim Tarihi”, Z.Kazancı, İFAV, İstanbul, 2018 “İslam'da Kadın”, B.Topaloğlu, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2013 “İslam'da Kız Çocuklarının Eğitimi”, H.A. Şentût, N. Salihoğlu, Ravza Yayınları, İstanbul, 2020 “İslam Medeniyetinde Eğitim Felsefesi”, Ş. Gözütok, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2019 “Yoldaki İşaretler”, Seyyid Kutub, Pınar Yayınları, İstanbul 2017
Yorum ve Eleştirileriniz için: oryanmh@gmail.com |
İslam Toplumunda Aile Eğitimi |
Yayınlanma Tarihi : 27.03.2022 |