Şeytan kelimesinin kökü hakkında iki görüş vardır. Birisi “şatn (şütûn) kökünden türetildiği, diğeri “şeyt” kökünden türetildiğidir. Şatn kökünün anlamı “uzaklaşmak, haktan ve hayırdan ayrılmak, muhalefet etmek” tir. Şeyt kökünün anlamı “öfkesinden yanıp tutuşmak” tır. Bu anlamlara göre şeytan kelimesinin anlamını “hayırdan ve rahmetten uzaklaşmış yaratık, yanıp helâke maruz kalmış varlık” olarak düşünebiliriz. Şeytan yerine bazen “iblis” kelimesi de kullanılmaktadır. İblis kelimesinin kökü “iblâs” kelimesidir. İblâs kökünün anlamı “ümit kesmek, pişman olmak, söyleyeceği bir şeyi olmayıp şaşırıp kalmak” tır. Bazı ayetlerde iblis kelimesi bu anlamda geçmektedir. Kur'an'da şeytan kelimesinin karşılığında tâğut, cân, ifrît gibi kelimeler de kullanılmıştır. Ayrıca “mârid” (alabildiğine inatçı) ve “garûr” (aldatan) kelimeleri ile de nitelendirilmiştir. Kur'an ı Kerim'de on sekizi çoğul olmak üzere seksen sekiz yerde şeytan (on bir yerde iblis) kelimesi yer almaktadır. Kur'an'da şeytanla insan arasındaki ilişkiye veya mücadeleye temas eden birçok ayet bulunmaktadır. Cenab-ı Hakk hayırdan ve rahmetinden uzaklaştırdığı şeytana, insanoğluna vesvese vererek, çeşitli hile yöntemleri ile bâtılı hak gibi gösterip insanları doğru yoldan saptırmasına izin vermiştir. Bu durum insanların şeytanla imtihanıdır. Böyle bir imtihanla insan her an karşı karşıyadır. Çünkü şeytan ve yardımcıları hiçbir zaman boş durmamakta ve insanı doğru yoldan saptırmak için onunla devamlı uğraşmaktadırlar.
Şeytan Kimdir? Şeytanın gerçek bir varlığa ve bir bedene sahip bulunup bulunmadığı konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. (Kehf, 18/50) ayetinde şeytanın cinlerden olduğu, (Araf, 7/12) ve (Hicr, 15/27) ayetlerinde şeytanın ateşten yaratıldığı ifade edilmektedir. Buna dayanarak kelam ve tefsir alimleri, şeytanın kendine has bir varlığının bulunduğunu kabul etmişlerdir. İbn Arabi (ks)'ye göre, cinlerden isyankar olanlar şeytan olmuşlardır. İsyanları dolayısıyla Allah'ın rahmetinden uzaklaştırılmışlardır. Allah'ın huzurundan kovulup “şeytan” diye isimlendirilen ilk cin, Hâris’tir. Allah onu iblis yapmış, yani onu rahmetinden, rahmeti ondan uzaklaştırmıştır. Buna göre, iblis cinlerden ilk bedbaht olanıdır. Cinler arasında iman edenler mümin cinlere katılır, inançsızlığın üzerinde kalanlar ise şeytan olurlar. Bu hususta din alimleri arasında görüş ayrılığı mevcuttur. Çünkü bazıları “şeytan asla Müslüman olmaz, ancak boyun eğer” olarak düşünmüşlerdir. Bunlar Peygamberimizin (sav) şu hadisinin tevilleridir: “Her kişinin bir şeytanı vardır. Allah bana, ona karşı yardım etmiş ve benim cinim Müslüman olmuştur.” Diğer ruhani varlıklar gibi şeytanın da görülüp görülmeyeceği hususu İslam alimleri arasında tartışılmıştır. Ehl-i sünnet kelamcıları, şeytanın latif bir cisim olduğunu kabul ederler. Onun çeşitli şekillere bürünüp (temessül) insanlara görünmesi için bir engelin bulunmadığını düşünürler. Çünkü delil olarak bazı Kur'an ayetleri ve hadislerde, şeytanın Hz. Adem, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. Süleyman ve Hz. Muhammed'e göründüğü haber verilir. Şeytanın Bedir savaşı sırasında Sûrâka bin Mâlik’in suretine girerek, müşriklere önce cesaret verdiğini, sonra da sırt çevirdiğini ifade eden ayeti gösterirler (Enfal, 8/48). İmam Gazali İhya kitabında, şeytan ve meleklerin hem gerçek ve hem de temessulî varlıklar olduğunu söyler. Onların gerçek şekillerinin ise ancak nübüvvet nuru ile görülebileceğini, temessüllerinin ise insanlar tarafından da müşahede edilebileceğini belirtir. İslam alimleri tarafından şeytanın mahiyeti hakkında ileri sürülen görüşlerin içinde, Gazali'nin bu görüşü en isabetli olanı görülmektedir. Çünkü, İslam akaidinin - melek ve cin gibi - sem’î bahislerin içinde yer alan naslarda beyan edilenler, şeytanın hem gerçek hem de mecazi -temsili varlığının bulunduğunu ispat eder niteliktedir.
Şeytan İle İlgili Ayetler Cenab-ı Hakk, Adem (as)'ın suretini topraktan kendi elleriyle yarattıktan sonra ona ruhundan üfledi ve Adem ilk insan olarak yaratılmış oldu. Allah Teâlâ meleklerine Adem'e secde etmelerini emretmiş, bunun üzerine bütün melekler secde etmiştir. Cinler Adem'in suretini gördüklerinde, içlerinden birisinin - ki adı Hâris’tir - tabiatından kaynaklanan nefret baskın geldiği için, yüzü öfkeden kızarmıştır. Çünkü cin alemi üstünlükleri konusunda ısrarcı, kendisini var edenin Rablığı konusunda ise mütevazidir. Ancak diğer cinler, Haris’te gördükleri tasa ve üzüntüden dolayı kendisini kınamışlardır. Adem'in suretine Rabbi tarafından ruh üflenerek Adem insan olarak ortaya çıkınca, Haris içinde Adem'e karşı duyduğu şeyi dışarı çıkarmış, yaratıcısının Adem'e secde etmekle ilgili emrine uymamıştır. Kendi yaratılışıyla Adem'e karşı büyüklenmiş ve kendi aslı ile iftihar etmiştir. Bu durum aşağıdaki ayette dile getirilmektedir: “Bir vakit meleklere Adem'e secde edin demiştik. İblisten başka hepsi secde ettiler, o ise “Ben bir çamurdan yarattığın kimseye mi secde ederim?” demişti.” (İsra, 17/61) Meleklerin Adem'e secde etmesi Kur'an'da yedi defa tekrar edilmiştir. Bu insanın seçkinliğinin bir ifadesidir. Ancak şeytan insanla üstünlük yarışına girmiş, gururu uğruna Allah'a asi oluştur. Diğer taraftan şeytanın Adem'i kıskanması nedeniyle, insanları kendi günahkarlık yoluna çekeceğine ant içmiş ve bunun için kıyamete kadar izin verilmesini Allah Teâlâ'dan istemiştir. Allah şeytanı kıyamete kadar serbest bırakmış, fakat kendisine uyanları da kendisi ile birlikte cehenneme atacağını bildirmiştir. “Allah buyurdu ki: “ Ey İblis! Ne oluyor sana da, secde edenlerle beraber olmuyorsun?” İblis şöyle dedi: “Kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın bir insana secde edemezdim.” Allah şöyle buyurdu: “Öyle ise, oradan çık! Sen, artık kovulmuş birisin. Kıyamet gününe kadar lanet senin üzerindedir.” İblis: “Rabbim! Öyle ise, insanların kabirlerinden kaldırılacakları güne kadar bana mühlet ver” dedi. Allah buyurdu ki: “Sen mühlet verilenlerdensin, Allah katında bilinen vaktin gününe kadar.” İblis şöyle dedi: “Rabbim! Beni saptırdığın için, mutlaka ben de yeryüzünde onlara günahları süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım. Ancak içlerinden ihlâslı kulların müstesnadır.” Allah şöyle buyurdu: “İşte Bana ulaşan dosdoğru yol budur. Sana uyan azgınlardan başka, kullarımın üzerine hiçbir nüfuzun yoktur. Şüphesiz ki onların hepsine vaat edilen yer cehennemdir.” (Hicr, 15/32-43) Şeytanı bu hale getiren kibirli oluşudur. İnsan neslini saptıracağına son derece güvenmektedir. Ancak ihlas sahiplerine bir şey yapamayacağını söylemektedir. Şeytan bu şekilde Allah'a karşı gelmekte ve insan soyundan intikam almak için onların çok azı müstesna, hepsini kendisine bağlıyacağını iddia etmektedir. “İblis: “Öyle ise izzet ve şerefine yemin ederim ki, ben onların hepsini mutlaka aldatır, saptırırım. Ancak içlerinden ihlâs ile seçilmiş has kulların müstesna” dedi. Allah buyurdu ki: “O doğru, Ben hep doğruyu söylerim. Andolsun ki, cehennemi mutlaka senden ve onların sana uyanlarından, topunuzdan tıka basa dolduracağım.” (Sad, 38/82-85) İblisin küfrü, Allah'ı ve ahireti inkar şeklinde değil, ilahi emir ve yükümlülüğü inkâr edip, kibirlenerek tartışmak nedeniyledir. Adem'e secde emri, iblisin iç yüzünü ortaya koyan ve onu meleklerden ayıran bir imtihan olmuş, fakat iblis imtihanı kaybetmiştir. İblisin kıyamete kadar insanları günahkar yapmasına izin verilmesi de, insanlar için bir imtihandır. Bu imtihanı kazanmak ise, ihlaslı bir kul olmak ve ihlaslı yaşamakla mümkündür. Bunun dışında olanların, şeytanın hilelerine kanabileceği ve günahkar olacağı kesindir. Bunun da sonu cehennemdir.
İhlaslı Olmak Ne Demektir? İhlas kelimesi “hulûs/halâs” kökünden türetilmiş olup, “bir şeyin, içine karışmış ve değerini düşürmüş olan başka şeylerden temizleyip arındırmak, saflaştırmak” anlamına gelir. İhlaslı olmak, “ibadet ve iyilikleri riyadan ve çıkar kaygılarından arındırıp, sadece Allah için yapmak” demektir. Buna göre şeytanın fitnesinden korunmak için, şirk ve riyadan, batıl inançlardan, kötü duygulardan, çıkar hesaplarından, gösteriş arzusundan kalbi temizlemeyi, her türlü hayırlı faaliyete iyi niyetle yönelmeyi ve her durumda yalnızca Allah'ın rızasını gözetmeyi ifade eder. Peygamberimiz (sav) de duasında ihlaslı olmayı öğütlemiş, ihlaslı bir kalple iman etmiş kişinin ahiret kurtuluşuna ereceğini müjdelemiştir. Kendisi de “Yâ Rabbi! Beni sana karşı ihlaslı bir kul yap” şeklinde dua etmiştir. Tasavvufa göre ibadetin ruhu ihlastır. İhlassız amelin de, amelsiz ihlasın da bir faydası yoktur. Sufiler çok ibadetle değil, ibadetteki ihlasla kurtuluşa erileceğini söylerler. Bununla beraber ihlas, insan ruhunda son derece gizli bir niteliktir, hatta o bir sırdır. İhlaslı olmak şeytanın fitne ve hilelerine karşı en iyi silahtır. Bu silahı elde edebilmek için, İslam dinini çok iyi öğrenmek ve uygulamak gerekir. İnsanların şeytanla başa çıkmasının nasıl mümkün olacağı Kur'an ve sünnette açık olarak anlatılmaktadır. İblis insanları Allah yolundan, selim akıldan ve hak yoldan koparıp, kendi batıl yollarına ve kötülüklere sürüklemesine devam etmektedir. Buna karşı insanların uyanık olmaları ve şeytanın vesveselerine uymamaları gerekir. Ancak bunun için de, İslam dininin ne olduğunu iyice bilmeli, şeytanın hilelerinin ne olduklarını öğrenmelidir. Aslında semavi kitaplar ve peygamberler, iblisin bu istediğinin gerçekleşmesine fırsat vermemek ve ona karşı insanları korumak için gönderilmiştir. Bunun en mükemmel şekli Kur'an ve sünnette şekillenmiştir. Kur'an ve sünnette insanlara, Allah ile bağlarını sağlam tutmaları ve doğru yolun ne olduğu açıklanarak şeytanın saptırmalarından korunması amaçlanmıştır. Bu açıklamalar, insanın dünya hayatındaki imtihanını kazanması için hayati ve önemli kurallardır. Aksi halde ahiret hayatı batacaktır. Çünkü Kur'an'ı “hakkıyla okuyup öğüt almayanlar”ın İslami silahlarla donanması, arınması ve korunması mümkün değildir. Onlar şeytanın “azdıracağım ve kendime bağlayacağım” dediği kimselerdir. Bu ise, insanın cehennemi boylaması demektir.
Şeytan İnsanları Nasıl Yoldan Çıkarıyor? İblisin amacı Hazreti Adem'in zürriyetinin, pek azı hariç, fıtratını bozarak, doğru yoldan saptırarak, ilahi değerlerden kopararak kendisine bağlamaktır. Bu şekilde onlara egemen olacak, onları kuşatıp dizginlerini eline alacaktır. Böylece onları avucunun içine alıp hükmedecek ve onlarla istediği gibi oynayacaktır. Şeytanın bunu nasıl yapacağı aşağıdaki ayetlerde açıklanmaktadır: “(Şeytan) öyleyse, dedi, beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için Senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra onların önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından onlara sokulacağım ve Sen, çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın.” Allah buyurdu: “Haydi sen, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık. And olsun ki, onlardan sana kim uyarsa, bilin ki sizin hepinizi toplayıp cehennemi dolduracağım.” (Araf, 7/16,17,18) İblisin insanlar hakkındaki zannının doğru çıktığını şu ayetler ifade etmektedir: “Yine yemin ederim ki, iblis onlar hakkındaki zannını hakikaten doğru buldu da içlerinden müminlerden ibaret bir gruptan başkası ona uydular. Halbuki İblisin onlar üzerinde hiçbir saltanat kudreti yoktu. Fakat biz ahirete imanı olanı belli edecek, ondan şüphe içinde bulunandan ayırt edecektik. Öyle ya Rabbin her şeyi gözetleyendir.” (Sebe, 34/20,21) Bu ayete göre, Allah Teâlâ, insanların hangisinin ahirete inandığını hangisinin bu konuda şüphe içinde bulunduğunu belirlemek için, şeytanın faaliyetlerine müsaade etmiştir. Çünkü şeytan insanlara daima ahireti inkar etmelerini, küfre girmelerini ve Allah'a karşı isyan etmelerini teşvik etmektedir. Bunun için kalplerine vesveseler koymaktadır. Bu da insanın şeytanla imtihanıdır. İblisin dediklerini ilk uyguladığı kişi Hz. Adem’dir. İblis, Adem ve eşine vesvese vererek, Allah'ın onlara yasakladığı ağacın meyvesini yedirtmiş ve böylece cennetten yeryüzüne inmelerine neden olmuştur. Bu durum aşağıdaki ayetlerde ifade edilmektedir: “Sonra Allah, Adem'e hitap etti: “Ey Adem! Sen ve eşin cennette durun, dilediğiniz yerden yiyin; fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.” Şeytan onların, kendilerinden gizli kalan çirkin yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: “Rabbiniz, başka bir sebepten dolayı değil, sırf ikiniz de birer melek ya da ebedi kalıcılardan olursunuz diye sizi şu ağaçtan men etti” dedi. Ve onlara “Elbette ben size öğüt verenlerdenim” diye de yemin etti. Böylece onları aldatarak önceki mevkilerinden indirdi. Ağacın meyvesini tadınca, çirkin yerleri kendilerine göründü ve cennet yapraklarını üst üste yamayıp üzerlerini örtmeye başladılar. Rableri onlara seslendi: “Ben sizi o ağaçtan men etmedim mi ve şeytan size apaçık düşmandır demedim mi?” (Araf, 7/19-22) Şeytan ve yardımcıları bu yöntemi herkese karşı kullanmaktadırlar. İnsanlara hiç ummadıkları bir yönden saldırarak, onların gönlüne ve hayaline birçok vesveseler atmaktadırlar. Bu vesveselere insanların çoğu inanmakta ve doğru yoldan sapmalarına neden olmaktadır. Şeytanın insanın kalbine verdiği vesvese ve düşüncelerin temizlenmesi gerekir. Bunlar ancak melek kaynaklı düşüncelerle yapılabilir. Bunun için şeytanın yönlendirdiği fiil hakkında İslam'ın emirlerinin ne olduğu bilinmelidir. Bu doğru emirleri bilmeden, şeytanın vesvesesi ile mücadele etmek mümkün değildir. Şeytanın yönlendirmesine karşı yaptığı mücadele insan için bir cihattır. Bu cihatta insan sevap kazanır. Aslında şeytan farkında olmadan kulun iyiliklerinin artışı için çalışmaktadır. Çünkü insanı saptırma hırsı şeytanı kör etmiştir. Ancak insan İslam’ı iyice bilip uygularsa, şeytanın düşüncelerini kalbinden kovar. Böylece sevap kazanır. İnsan şeytanın vesvesesi ile günah işlese de, hemen tövbe edip Allah'a yönelirse, işlenmiş günahın vebali şeytana döner. Bu da Allah'ın iblisi aldatmasının bir yönüdür. Bunu şeytan göremez. Çünkü şeytan, Allah'ın kulunun tövbesini kabul edeceğini bilmemekle perdelenmiştir. Örneğin sehiv secdesi, insanın şeytanın dürtmesi ile namazda yaptığı bir yanlışın karşılığı olarak yapılır. Bu nedenle sehiv secdesi, şeytanın burnunun yere sürtülmesidir. Allah Teâlâ şeytanın isyanına karşı, tam bir meydan okuma üslubu ile ona şöyle hitap etmektedir: “Allah buyurdu ki: “Haydi git! Onlardan kim sana uyarsa, şüphesiz ki, cezanız cehennemdir, hem de mükemmel bir ceza. Onlardan gücünün yettiğini yerinden oynat. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yaygarayı bas! Mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol! Ve onlara vaatlerde bulun” Fakat şeytan onlara aldatmaktan başka bir şey vaat etmez. Doğrusu benim ihlaslı kullarımın üzerinde senin hiçbir hakimiyetin yoktur. Vekil olarak Rabbin yeter.” (İsra, 17/63,64,65) Şeytanın insanlara yaptığı vaatler sadece aldatmaktan ibarettir. Bu nedenle, bu ayetlerle insanlar uyarılmakta, şeytanın bir sahtekar olduğu, verdiği sözde durmayacağı ve dolayısıyla onun tuzağına düşmenin büyük bir kayıp olacağı haber verilmektedir. Bu da insanın şeytan ile imtihan edildiğinin bir ifadesidir. Bu imtihanın ancak ihlaslı kullar tarafından kazanılacağı yukarıdaki ayette ifade edilmektedir. Aslında şeytan da kendisinin aldatıcı olduğunu, vaat ettiklerinin gerçek olmadığını bilmektedir. Bu husus aşağıdaki ayette ifade edilmektedir: “İşi bitince şeytan onlara şöyle diyecek: “Şüphesiz ki Allah size gerçek olanı vaat etti. Ben de size vaat ettim, ama sonra caydım! Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ancak ben sizi küfür ve isyana çağırdım, siz de geldiniz. O halde beni kınamayın, kendi kendinizi kınayın! Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz. Ben, önceden beni Allah'a ortak koşmanızı da kabul etmemiştim.” Doğrusu zalimler için acı bir azap vardır.” (İbrahim, 14/22)
Şeytanın İşbirlikçileri Şeytan saptırma işlerini çoğunlukla insanlar içinden devşirdiği dostlarını seferber ederek gerçekleştirir. Şeytanın insanları devşirmesi aşağıdaki ayetlerde açıklanmaktadır: “Her kim Rahman olan Allah'ın zikrinden yüz çevirirse Biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o şeytan onun yakın dostudur. Şüphesiz ki bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar. Nihayet kıyamet günü Bize gelince, arkadaşına: “Keşke seninle benim aramda doğu ile batı arasındaki kadar bir uzaklık olsaydı. Sen ne kötü arkadaşmışsın!” der. Onlara: “Bugün pişmanlık duymanız size hiçbir fayda sağlamayacaktır. Çünkü siz zulmettiniz. Şimdi de hepiniz azapta ortaksınız” denir.” (Zuhruf, 43/36-39) Şeytanın dostları Allah'ın zikrini hayata hakim kılmak yerine, Allah'ı unutarak heveslerine, şeytana ve tagutlara uyarlar. Zamanla bu istikamette inanmaya ve tercih ettikleri bu batıl yolun doğru yol olduğuna inanırlar. Kendileri yeryüzünde fesat çıkardıkları halde, islah ediciler olduklarını zannederler ve ısrarla bu iddialarında devam ederler. İşte bu tür insanlar şeytanın askerleri olup, onun fesat projelerine hizmet ederler. İblisin insanlar içinden devşirdiği işbirlikçileri toplumun her ortamında kendilerini göstermektedirler. Ailede, dini cemaatlerde, medyada, siyasette ve iş dünyasında bunların örneklerini görmek mümkündür. Bu kişiler dünya menfaati için her türlü hile ve yalana başvurmakta, insanları kandırma ve yalanlarla doğruluktan ve adaletten saptırmaktadırlar. Kendi çıkarları için insanları aldatmayı kendilerine hak olarak görmekte ve bunu insanlara hizmet, hümanizm, aydınlanma ve uygarlık gibi ifadelerle süsleyerek uygulamaktadırlar. Bu söylenenler insanları kolaylıkla kandırmaktadır. Fakat insanlar, işin aslını araştırma imkanından yoksun oldukları için, gerçek ortaya çıkmamaktadır. Böylece kitle halinde insanlar, bir yozlaşma ve ahlaki değerlerin yok olması sürecine itilmektedir. Bütün bunların faturası yıllar sonra ortaya çıkmakta, fakat iş işten geçmiş olmaktadır. Bunlara sebep olan şeytanın dostlarıdır ve şeytanın emellerine hizmet etmektedirler. Ancak Allah'ın bu konudaki uygulaması kesindir. Onlar da şeytanlarla birlikte yarın cehennemi boylayacaklardır. Şeytanın askerleri, kendisini yaratan Rabbine isyan ederek, hayatını şeytanın kalbine ve gönlüne attığı düşünce ve vesveselerle yönlendirerek, onun dostu olur. Bu kişiler Allah'a inanmayı ve İslam dinini bilmeyi gericilik, hurafe olarak nitelerler. Hayatlarının amacı olarak dünya lezzetlerini ve egolarını öne çıkarırlar. Bütün bunlar, toplumun ifsat edilerek kitle halinde insanların, bir yozlaşma ve ahlaki değerlerin yok olması sürecine girmesine neden olur. Bu gerçek insanlık tarihinde, yüzyıllarca süren periyotlarla ortaya çıkıp, katliamlarda, yok olmalarda ve dünya savaşlarında kendini göstermektedir. Bu sürecin sonu dönüşü olmayan bir şeydir. Bugün de dünya öyle bir yozlaşma süreci içindedir. Bunun faturası da kırk yıl içinde ortaya çıkacak ve insanlar için savaşlarla, salgın hastalıklarla ve kuraklık, deprem gibi tabii afetlerle, ölümlere, acılara ve üzüntülere neden olacaktır. Bu sürecin sonunda insanlara İslam dininin hakim olmasını ümit ve niyaz ederiz.
Şeytan İle İlgili Hadisler ●“Muhakkak ki şeytanın ve meleğin insanoğlunun kalbi üzerinde yönlendirici tesiri vardır. Şeytanın tesiri kötülüğe sevk etmeye ve Hakkı yalanlamaya, meleğin tesiri ise hayra doğru ve Hakkı tasdik etmeye yöneliktir. Meleğe ait hayra yönelik tesiri gönlünde hisseden kimse, bunu Allah'tan bilsin ve Allah'a hamd etsin. Kendisini kötülük tarafına çekmeye çalışan bir tesiri hisseden kimse de kovulmuş şeytanın şerrinden Cenab-ı Hakka sığınsın.” ● “Şeytanın insanın vücudunda, kanın akışı gibi dolaşır. Onun sizin kalbinize bir şüphe atmasından korkarım.” ● “Şeytan insanın kalbine gelir ve ona der ki: “Şunu kim yarattı? Bunu kim yarattı? En sonunda sorar: “Peki Allah'ı kim yarattı?” Kalbin böyle bir acıdan temizlenmesi, Allah'a sığınmak ve soruya son vermekten ibarettir.” ● “Namaz için ezan okunduğu zaman şeytan arkasını dönüp, ezanı duymayacağı yere kadar yellenerek kaçar. Ezan bitince geri gelir. Namaz için kamet getirilince tekrar arkasını dönüp kaçar. Kamet bittiğinde yine gelir ve kişi ile nefsinin arasına sokulup ona “Filan şeyi hatırla! filan şeyi hatırla!” diyerek daha önce aklına gelmeyen şeyleri hatırlatır. Neticede kişi kaç rekat kıldığını bilemez olur.” ● “Şüphesiz şeytan sizden birisinin her işinde hazır olur. Hatta yemeği esnasında bile yanında bulunur. Biriniz lokmasını düşürürse, üzerine yapışanları temizleyip yesin, lokmasını şeytana bırakmasın.” ● “Evinden çıkan herkes için iki sancak bulunur. Biri meleğin elinde, diğeri de şeytanın elinde olur. Eğer o kişi Allah'ın sevdiği ve rızasına uygun olan bir iş için çıkarsa, onu evine dönünceye kadar elindeki sancak ile melek takip eder. Eğer Allah'ın gazabını celbeden bir iş için çıkarsa, şeytan elindeki sancak ile onu izler. O kişi evine dönünceye kadar şeytanın sancağı altında olur.” ● “Başına bir şey gelince, “Şöyle yapsaydım, böyle olurdu” diye hayıflanıp durma. “Allah'ın takdiri bu, O ne dilerse yapar” de. Zira “eğer şöyle yapsaydım” gibi sözler şeytanı memnun edecek işlerin kapısını açar.” ● “Şeytan insanın kurdudur, tıpkı sürüden ayrılan koyunu kapan kurt gibi. Sakın gruplara bölünmeyin, cemaatten, toplumdan ve mescitlerden ayrılmayın.” ● “Şeytan tek kişiye ve iki kişiye musallat olup, vesvese verir. Eğer üç kişi olurlarsa onlara musallat olamaz.” ● Ayşe (rah)'dan, Peygambere kulun namazda sağa sola bakması hakkında sordum. Şöyle buyurdu: “Bu hareket şeytanın kulun namazından gizlice çaldığı bir çalıntıdır.” ● Cabir (ra) Peygamberimizin şöyle buyurduğunu söylemiştir: “Kişi evine girdiği zaman, girişi sırasında ve yemeği esnasında Allah'ı anarsa, şeytan kendi arkadaşlarına ve avanesine, “sizin için bu evde gecelemek ve yemek yoktur” der. Kişi eve girip de, girerken Allah'ı zikretmezse, şeytan kendi avanesine, “gece faaliyet gösterilecek yere nail oldunuz” der. Kişi yemeği sırasında Allah'ı zikretmez ise, şeytan kendi yardımcılarına “gece faaliyet gösterilecek yer ve yemek elde ettiniz” der.” ● İbni Ömer şöyle rivayet ediyor, Resulallah (sav) şöyle buyurdu: “Biriniz yemek yediği zaman, sağ eliyle yesin. İçtiği zaman da sağ eliyle içsin. Çünkü şeytan solu ile yer ve solu ile içer.” ● (Namazda) saflarınızı sıklaştırın, aralarını yaklaştırın, boyunların hizası aynı olsun. Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki şeytanı görüyorum, aranıza giriyor, safların arasına sanki küçük siyah bir koyun gibi sızıyor.”
Şeytandan Nasıl Korunabiliriz? “Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir.” (Fussilet, 41/36) Aslında şeytan niyetini bozmayan kişiye zarar veremez. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır. Ona güç veren insanın nefsinin heva ve hevesleridir. Nitekim Allah Resulü (sav) şöyle buyuruyor: “Kadı zulüm etmediği müddetçe, Allah Teâlâ onunla beraberdir, yardımcısıdır. Zulme yer verdiği zaman, Allah onu terk eder ve şeytan yanına gelerek kendisinden hiç ayrılmaz .” Ayet ve hadislerden anlıyoruz ki, Allah Teâlâ şeytanları tamamen serbest bırakmamıştır. Allah'ı zikretmeyi unutan ve kötü niyet besleyen kişilerin işlerine ortak olmaları için şeytana müsaade edilmiştir. Fakat gönlü uyanık olan, her zaman Allah'ı zikreden, evine besmele ile giren, sofrasına besmele ile oturan ve Allah'ın emirlerine riayet eden kimseler için, ne evlerinde ne de işlerinde şeytanın faydalanması mümkün değildir. Cenab-ı Hakk, rahmet ve merhameti ile muamele ederek, takva yolunda gayret eden müminleri ve bilhassa ihlaslı kullarını şeytanın saptırmalarından muhafaza etmektedir. “Şüphesiz ki, iman edip de Rablerine tevekkül edenler üzerinde o şeytanın hiçbir nüfuzu yoktur. Şeytanın nüfuzu, ancak onu dost edinenlere ve Allah'a ortak koşanlaradır.” (Nahl, 16/99,100) Allah Teâlâ şeytandan korunmamız için bizlere şu duayı öğretmektedir: “De ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından Sana sığınırım! Onların yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım.” (Müminun, 23/97,98) Sonuç olarak şeytanı memnun eden her hareket insanın aleyhinedir. Çünkü şeytanın gayesi ve en büyük arzusu, insana maddi ve manevi zarar vermektir. Öyleyse her fırsatta Allah Teâlâ'yı zikredip ona sığınarak şeytanın ümitlerini boşa çıkarmalı ve hilelerine aldanmamalıdır.
Nefis ve Şeytanın Ortaklığı İnsanlık tarihi boyunca, insanı yanlış yollara sevk eden, ahlaki olmayan davranışlara sürükleyen etken, nefsin ve şeytanın ortaklığıdır. Tarih boyunca insan son derece zalim olabilmiş ve kan dökmüştür. İnsanın bu yapısını, melekler Allah'a karşı dile getirmişlerdir. Fakat yalnız Allah Teâlâ'nın bildiği bir ilim ve hikmet gereği, insanlar arasında katliam ve zulüm devamlı olarak mevcut olmuştur. Bu durum kıyamete kadar da devam edecektir. İnsanın bu davranışları insanın yapısından oluşmaktadır. İnsan nefsi ile yaratılmıştır. Nefis insanın göğsünde yer alır. Nefis daima insana kötülüğü emreder. Bu nedenle bu nefse “nefs-i emmare” denir. Eğer insan nefsini dini kurallarla terbiye edemezse nefsinin kurbanı olur ve kendisini kötülük yapmaktan ve günaha girmekten kurtaramaz. Bu hususta nefis ile şeytan ortak çalışırlar. Şeytan için nefis, kendisinin gayesi için bulunmaz bir şeydir. Çünkü devamlı vesveselerle nefsi azdırması ve saptırıcı isteklerle insanı rahatsız etmesi mümkündür. Şeytan, büyük bir ihtimalle, insanın yapısındaki nefs-i emmare özelliğini bildiğinden, Allah'a karşı gelerek insanların büyük bir kısmını doğru yoldan saptıracağını iddia edebilmiştir. Bu durum insanlar için dünya hayatında bir imtihan vesilesidir. Ancak ihlas sahibi olan insanlar bunun dışındadır. Çünkü ihlas sahibi olmak, insanın nefsini İslam dininin emir ve yasakları ile terbiye ederek, onu dizginlemesi ve düzeltmesidir. Böylece nefs-i emmare çeşitli adımlarla iyiliği doğru yöneltilir ve böylece şeytanın nefse baskı yapması engellemiş olur. Bu durumda şeytanın insanı doğru yoldan saptırması mümkün değildir. Bunu şeytan da itiraf etmiş, insanların pek azını yoldan çıkaramayacağını söylemiştir. İşte bu insanlar ihlas sahibi olanlardır. Bunların üzerine şeytanın bir sultası ve gücü yoktur. Müslümanın görevi de böyle ihlaslı bir kul olabilmektir. Bunun için de İslam dinini iyice öğrenmek ve bildikleriyle amel etmeleri gerekir. Böylece şeytanın ve nefsin kötülük emirlerinden kurtularak hayır için çalışmaları mümkün olur. Bu da insanın hem dünya hem de ahiret hayatını kurtarması demektir. İşte insanın şeytanla imtihanını kazanmak da bu demektir. Allah Teâlâ'nın bütün kullarına ihlas nasip edip, nefis ve şeytanın kötülük emreden vesveselerinden kurtulmalarının sağlanmasını ümit ve niyaz ederiz.
Yorum ve Eleştirileriniz için : oryanmh@gmail.com |
İnsanın Şeytanla İmtihanı |
Yayınlanma Tarihi : 14.11.2020 |