Hadis No 1
حَدَّثَنِي عَنْ مَالِك أَنَّهُ بَلَغَهُ أَنَّ رَسُولَ الله صَلَّى الله عَلَيْهِ و سَلَّمَ قَالَ تَرَكْتُ فِيكُمْ أَمْرَيْنِ لَنْ تضِاُّوا مَا تَمَسَّكْتُمْ بِهِمَا كِتَابَ اللهِ وَ سُنَّةَ نَبِيِّهِ. (الموطا‘ قدر 3 )
Mâlik (ra) a ulaşan bilgilere göre, Resulallah (sav) şöyle buyurdu: “Size iki şey bırakıyorum, bunlara sımsıkı sarıldığınız sürece asla doğru yoldan sapmazsınız. Bunlar Allah'ın Kitabı ve Peygamberin Sünnetidir.” (Muvatta, Kader 3) Kur'an ve sünnet İslam dinini iki temel direğidir. Sünnet Kur'an ayetlerinin açıklanması ve uygulamasıdır. Bu nedenle sünnete uyulması mecburidir. Sünnete uymamak aslında Allah'ın emrine karşı gelmektir. “Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı şiddetlidir.” (Haşr, 59/7) Resûl-i Ekrem (sav) in emrettiği her şey hakikatte Allah'ın emridir. Dolayısıyla sünnetlere uyma mecburiyetimiz vardır. Bugün sünnete uymayanlar aslında Allah'ın emrine karşı gelmektedirler. Yukarıdaki ayet bize Peygamberimizin sünnetine uymamızı emrediyor. Çünkü Peygamberin söz ve davranışları gerçeği yansıtır. Peygamberin sünneti bize doğru yolu gösterir. “O hevadan konuşmaz. O (Cebrail (as) vasıtasıyla Allah'tan) kendisine vahyolunandan başka bir şey değildir.” (Necm, 53/34) “Heva”, nefsin kınanılan özel bir eğilimidir. Bu nedenle peygamberlere nehyedilmiştir. Davut (as) a “…heva ve hevesine uyma…” (Sâd, 38/26), bizim Peygamberimize de “…onların hevalarına uyma…” (Maide, 5/49) buyurulmuştur. Bu nedenle Peygamberin sözleri gerçeği yansıtır ve sünneti doğru yolu gösterir. Bizim de heva ve heveslerimizi terk ederek, onun sünnetinin yolunda hareket etmemiz gerekir. Ehl-i Hikmet'ten biri şöyle der: “Vücudun selameti az yemekte, ruhun selameti az günah işlemekte ve dinin selameti de varlıkların en hayırlısı olan Peygamberimize salat-ü selam getirmektir.”
Hadis No 2
روى ابن مسعود : "قاد أفضل كلمة في كتاب الله. أجمل طريق هو محمد صلى الله عليه وسلم. أسوأ ما في الأمر أنه تم إزالته لاحقًا ضد الدين. ما تم وعدك به سوف يتحقق بالتأكيد. لا يمكنك أن تجعل الله عاجزا ". (البخاري ، إعتصام 2 ، إديب 70)
İbni Mesud şöyle rivayet etmiştir: “Muhakkak ki en güzel söz Allah'ın Kitabıdır. En güzel yol da Muhammed (sav) in yoludur. İşlerin en kötüsü de dine aykırı olarak sonradan çıkarılandır. Size vâdedilen mutlaka yerine gelecektir. Siz Allah'ı aciz bırakamazsınız.” (Buhari, İt’isam 2, Edeb 70) Peygamberimizin en çok korktuğu şey, kişinin Kur'an'ı asıl manasından saptırarak, hevasına göre tevil etmesidir. Bunlar kendilerini Kur'an'ı anlamada daha yetkili görürler. Fakat yaptıkları yanlıştır ve bid’attır. Bir toplumda bir bidat uydurulunca bir sünnet ortadan kaldırılmış olur. Öyle ki her yeri bid’atlar kaplar ve insanlar sünnetleri unuturlar. Bugün bunlarla ilgili birçok şeyler görüyoruz ve yaşıyoruz. Dinde reformistler, tarihselciler olarak ortaya çıkanlar, asıl olan geleneksel İslam dinini saptırmaya ve insanları onun rahmet ve bereketinden uzaklaştırmaya çalışmaktadırlar. Ayetlerin anlamlarını kendi hevalarına göre değiştirip saptırıyorlar, evliyaları reddediyorlar, türbeleri ziyareti şirk ilan ediyorlar, kabir azabı yoktur diyorlar, huri diye bir şey yoktur diyorlar vs. Bütün bunlar, Peygamberimizin 1400 sene önce bizlere yaptığı ikazın önemini açıklıyor. Hz. Peygamber bu gibi kişilere, bundan 14 asır önce Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lanetini yağdırmıştır. İslam dini yüce Allah'ın kemale erdirdiği ve Peygamber vasıtasıyla tebliğ ettiği en son ve en mükemmel dindir. Onun üzerinde kimsenin değişiklik yapmaya yetkisi ve hakkı yoktur. Gerçek Müslümanların bid’atçı kimselere karşı el, dil ve kalb ile daima mücadele etmeleri görevleridir. “Kim Resûl’e itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, Biz seni onlara bekçi göndermedik.” (Nisa, 4/80) Ahlâkın bozulduğu ve insanların çeşit çeşit fırkalara ayrıldığı bugünlerde resullerin efendisi olan Peygamberimizin sünnetine sımsıkı sarılanlara 100 şehidin ecri verilecektir. Meşhur “Şirât-ül İslam” adlı kitapta böyle yazar. Yine bu kitapta Peygamberimizin şöyle dediği yazmaktadır: “Sünnetimi yozlaştıranlar şefaatinden mahrum kalırlar.” Peygamberimizin görevi tebliğ etmektir. Kulların hesabı ise Allah'a aittir. Ancak Peygambere itaat etmek Allah'a itaat etmek ile aynıdır. Peygambere itaat etmek ise onun sünnetine uymak ile olur. Bu nedenle Peygamberimizin sünnetine uymalı ve onu yaşatmalıyız ki Allah'a itaat etmiş olalım. Peygambere itaat etmeyenler kendilerine yazık etmektedirler. Bunun zararını yarın ahirette göreceklerdir. Ama iş işten geçmiş olacak ve dönüşü olmayacaktır.
Hadis No 3
أبِى هُرَيْرَةَ قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللّهَ علَيهِ : إِنَّمَا مَثَلِى و مَثَلُ أَمَّتِى كَمَثَلِ رَجُلٍ اسْتَوْقَدَ نَارًا . فَجَعَلَتِ الدَّوابُّ وَالْفَلرَاشُ يَقَعْنَ فِيهِ . فَأَنَا آخِذُ بِحُجَزِكُمْ وَ أَنْتُمْ تَقَحَّمُونَ فِيهِ . (مسلم ، فضا ئل 17)
Ebu Hureyre (ra) şöyle rivayet ediyor, Resul Allah şöyle buyurdu: “Benimle ümmetimin meseli bir ateş yakan kimsenin meselesi gibidir ki hayvanlar ve küçük kelebekler ateşe düşmeye başladılar. İşte sizler düşüncesiz ve tedbirsiz olarak süratle ateşe düşer halde bulunuyorsunuz da ben sizin izâr ve şalvar bağlama yerlerinizden (yani bellerinizden) sizleri yakalayıp kurtarmaya çalışıyorum.” (Müslim, Fedail 17) Peygamber, cahillerin ve muhaliflerin ma’siyetleri ve şehvetleri nedeniyle ahiret ateşine düşmelerini, onları men etmesine ve men edecek yerlerinden onları tutmasına rağmen, onların oraya düşmeye hırs göstermelerini, küçük kelebeklerin hevası ve temyiz kabiliyetinin zayıflığından dolayı dünya ateşine düşmelerine benzetmiştir. Bu iki sınıfın her ikisi de nefsini helak etmeye haristirler. “Andolsun ki, Allah Resûlü’nde sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzab, 33/21) Bu örnekten kasıt onun izlenmesi, sünnetine uyulması, söz ve hareketlerde ona muhalefet etmekten kaçınılmasıdır. Bu ayete göre her müminin dileğinin gerçekleşmesi ve amelinin fayda vermesi için Hz. Peygamber’e uymak zorundadır. Böylece Allah Teâlâ gönülde yer alan gayba iman için gerekli olan ümidi dile getirmiş ve bunu gönlün ameli sayılan Allah'ı çok anma ile bir arada zikretmiştir. Bunun için işin başında bulunan kişi, amel, ahlak, nefis ve malla mücadele konularında daima bunu izlemesi gerektiğini bilmelidir. İşin başını sağlam tutan müminler, nefislerini kötü sıfatlardan arındırıp temizledikten sonra, doğruluk, samimiyet ve teslimiyet gibi güzel özellikler kazanırlar. Bu sayede kalbinde lütuflar, haller ve sıfatların tecellilerini duyar ve bu kendisine haz verir. Ayrıca nefsin düzeyinde kazançlar ve fiillerin tecellileri ile haz sahibi olurlar. Bu yolda, yani Hz. Peygamber’e uyarak ruh düzeyinde de aynı şeyler elde edilir. “Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimize, kendisi ile doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin. (O yol) göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın yoludur. Dikkat edin bütün işler sonunda Allah'a döner.” (Şûrâ, 42/52,53) Bu ayette, Allah Teâlâ'nın hidayeti ve bunun nasıllığı belirtilmektedir. Yani Peygamber bu nur ile, Allah'ın dilediği kimselere hidayet yolunu göstermektedir. Böylece onları hidayete erdirmektedir. Bu yol, eğriliği büğrülüğü olmayan, bilakis tamamen doğru olan bir yoldur. Buna göre dünyada ve ahirette bütün yaratıkların işi Allah'a döner. Bütün mahlukatın işini sadece O çekip çevirir. Hiçbir şey Allah Teâlâ'nın kazasının dışında kalmaz. O kıyamet günü kullarının arasında âdil bir hikmet ve kesin hükmüyle hüküm verir. Bu nedenle, bizlerin Allah'ın bu doğru yoluna davet eden Peygamberimizin Emir ve nehiylerine uymamız, bizim kendi menfaatimiz içindir. Bu da onun sünnetlerine uymanın ve yaşatmanın gerekliliği açıklanır.
Hadis No 4
حدثنا أبي هريرة : قل حطبنا رسول الله صلى الله عليه و سلم فقال : فإذا أمرتكم بشىء فأتوا منه ما استطعتم . و إذا نهيتكم عن شيء فدعوه . (مسلم ، النكاح 5 )
Ebû Hureyre (ra) ın bir rivayetine göre Resûlallah (sav) şöyle buyurdu: “Ben size bir şey emrettiğimde, siz bundan gücünüz yettiği kadar yapınız. Bir şeyden de sizi nehyettiğimde, artık onu terk ediniz.” (Müslim, Nikah 5) Peygamberimizin sünneti bizi bağlar, sünnetinin dışında yaşamak Müslüman için zarardır. “Hayır! Rabbine yemin olsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmelerde seni hakem yapıp, sonra da senin verdiğin hükme karşı, içlerinde hiçbir burukluk duymadan, tam anlamıyla teslim olmadıkça, inanmış olamazlar.” (Nisa, 4/65) Gerçekten iman etmiş olanlar, Peygamberin vermiş olduğu karara, teslim olup boyun eğmeleri gerekir. Bu ayete göre, Allah'ın ve Peygamberin emirlerinden bir şeyi kabul etmeyen kimse, İslam'ın dışına çıkmıştır. Hz. Peygamber hak yolunun rehberidir. Bu rehbere uymamak ise doğru yoldan çıkmadır, sapıklıktır. Bu nedenle Müslümanların istekleri, Peygamber getirmiş olduğu hükümlere uymadıkça gerçekten iman etmiş olamazlar. Mümin, Resûlallah'ın sünnetine uymaya ve bid’at olan şeylerden kaçmaya mecburdur. Ancak bu şekilde içini ve dışını temiz tutabilir. Böylece kıyamet gününde Hz. Peygamberin şefaatine nail olur, ateşten kurtulur ve iyilerle beraber cennete girer ümidindeyiz.
Hadis No 5
حدثنا أنس ، قال رسول الله صلى الله عليه و سلم : فمن رغّب عن سنتى فليس منى . (مسلم ، النكاح 5)
Enes b. Malik (ra) dan rivayet edildiğine göre, Resûlallah şöyle buyurmuştur: “Her kim benim sünnetimden yüz çevirirse artık o benden değildir.” (Müslim, Nikah 5) Peygamberin emir ve yasaklarına uymamak, onun sünnetinden yüz çevirmek demektir. Bu ise Allah tarafından hoş karşılanmamaktadır. “Kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse, işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği Peygamberler, Sıddıklar, Şehitler ve Salihlerle beraberdir. Onlar ne güzel arkadaştırlar.” (Nisa, 4/69) Müslüman Allah'ın emirleri yanında, Peygamberin de emir ve yasaklarına uymak zorundadır. Ancak bu şekilde Allah'ın kendilerine nimet verdiği kişilerle birlikte olabilirler. Buna ait bir hadiste Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmaktadır: “Diretenler hariç, bütün ümmetim cennete girecektir.” Diretenler kimlerdir? diye sorulduğunda Peygamber şöyle cevap vermiştir: “Bana itaat eden cennete girecek, bana başkaldıran ise, diretmiş olur.” (Buhari, Ahmet b. Hanbel) Kişi Allah'ın Resûlüne ve Allah'ın dostlarına tâbi olması gerekir. Çünkü başka bir hadiste “Kişi sevdiği ile beraberdir.” (Buhari, Müslim) buyrulmaktadır. Eğer bir Müslüman Peygamberi, sıddıkları, şehitleri ve salih kimseleri severse muhakkak ki cennette onlarla birlikte olur. Ehl-i tasavvuftan biri der ki, Allah'ın farz kıldığı ibadetlerden birini bile bile terk eden veya sünnetlerden birine bilerek uymayan bir şeyhi havada uçarken, denizde yürürken, ateş yerken veya daha başka olağanüstü davranışlar gösterirken görseniz, bütün bunlara rağmen adamın davasında yalancı olduğunu gösterdiği olağan üstünlüklerinin keramet değil olsa olsa istidraç olduğunu biliniz. Allah böyle kimselerden cümlemizi korusun. Cüneyd-i Bağdadi der ki, “Allah'a ancak yine Allah'ın sayesinde ulaşılabilir. Allah'a ulaşmanın yolu da Peygamberimizin yoludur.” Ahmet el Hivari (ra) der ki, “Sünnete uymaksızın işlenen her amel batıldır.”
Hadis No 6
عائشة قالت : قال رسول الله صلى الله عليه و سلم : من أحدث فى أمرنا هذا ما ليس منه فهو ردّ . (مسلم ، عاقديّة 17)
Hazreti Ayşe (rah) şöyle rivayet etmektedir: “Resûlallah (sav) buyurdu ki: “Kim bizim şu işimizin (dinimizin) içinde ondan olmayan bir şeyi ihdâs ederse o merdûddur.” (Müslim, Akdiyye 17) Buradaki redd, merdûd manasınadır ki bâtıl ve itibara alınmayacak şey demektir. Bu hadis İslamın temel hükümlerinden biridir. Çünkü dindeki her bid’at ve sonradan icat edilen bütün inanç ve dini amelleri redd hususunda pek açık ve kısa bir kuraldır. Bid’at Peygamberden sonra dinde ortaya çıkan fazlalık ve eksikliklerdir. Bu gibi şeylere izin verilmemiştir. Bid’atçı kimselere karşı el, dil ve kalb ile daima mücadele etmek gerçek müminlerin görevidir. İslam dini, yüce Allah'ın kemale erdirdiği ve Peygamber vasıtasıyla tebliğ ettiği en son ve en mükemmel dindir. Onun üzerinde kimsenin değişiklik yapmaya yetkisi ve hakkı yoktur. Dinde reformcular bir yönüyle bid’atçılardır. Hz. Peygamber bu gibi kişilere, bundan 14 asır önce Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lanetini yağdırmıştır. “…Peygamber size ne verdiyse onu alın. Size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı şiddetlidir.” (Haşr, 59/7) Resûl-i Ekrem (sav) in emrettiği her şey hakikatte Allah'ın emridir. Dolayısıyla sünnetlerine uyuma mecburiyetimiz. Bugün sünnete uymayanlar aslında Allah'ın emrine karşı gelmektedirler.
Hadis No 7
روى على، قال رسول الله صلّى الله عليه و سلّم : من أحيا سنّة من سنّتي أميتت بعدي فقد أحبّني و من أحبّني كان معي . ( أحرجه رزين)
Hz. Ali (ra) dan rivayet edildiğine göre Resûlallah şöyle buyurmuştur: “Kim, benden sonra öldürülmüş olan bir sünnetimi ihya ederse beni seviyor demektir. Beni seven de benimle beraberdir.” “ De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana tabi olun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah gafûr ve rahîmdir. De ki: Allah'a ve resulüne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse, şüphesiz Allah da inkarcıları sevmez.” (Ali İmran, 3/31,32) Allah Teâlâ, kendisine uymayı habibine uymaya bağlamış, kendisine itaati de ona itaat etmekle beraber ifade etmiştir. Her kim, Allah'ı sevdiğini iddia eder de Peygamberin yoluna aykırı hareketlerde bulunursa, Kur'an nassıyla o kimse yalancıdır. Allah'ı sevdiğini iddia edip de Peygamberin sünnetine uymayan kimse davasında yalancıdır. Eğer insanlar, Resûle tabi olmaktan yüz çevirirlerse, inkârcı kafirlerin durumuna düşerler ki “Şüphesiz Allah da inkarcıları sevmez”. Sehl (ra) der ki, Allah'ı sevmenin alameti Kur'an-ı Kerim'i sevmektir. Allah ve Kur'an sevgisinin alameti ise Peygamberi sevmektir. Peygamber sevgisinin alameti ise sünnetini sevmektir. Sünneti sevmenin alameti ise ahireti sevmektir. Ahireti sevmenin alameti ise dünyadan hoşlanmamaktır. Dünyadan hoşlanmamanın alameti de ahiret azığı olabilecek kadarının dışında onun varlığından uzak durmaktır.
Yorum ve Eleştirileriniz için : yorum@ilimvetasavvuf.com
|
Hadis Şerhleri - 1. Bölüm |
Yayınlama Tarihi : 11.06.2020 |